İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER - PDF Ücretsiz indirin (2024)

Transkript

1

2 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Araştırma, Metodoloji ve Değerlendirme Editör Prof. Dr. Yüksel Akay Ünvan Lyon 2022

3

4 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Araştırma, Metodoloji ve Değerlendirme Editör Prof. Dr. Yüksel Akay Ünvan Lyon 2022

5 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER: Araştırma, Metodoloji ve Değerlendirme Editor Prof. Dr. Yüksel Akay Ünvan Orcid: Cover Design Motion Graphics Book Layout Mirajul Kayal First Published October 2022, Lyon ISBN: copyright 2022 by Livre de Lyon All rights reserved. No part of this publication may be reproduced, stored in a retrieval system, or transmitted in any form or by an means, electronic, mechanical, photocopying, recording, or otherwise, without prior written permission from the Publisher. Publisher Livre de Lyon Address 37 rue marietton, 69009, Lyon France website livredelyon@gmail.com

6 ÖNSÖZ Değerli okuyucular, On sekiz bölümden oluşan bir kitap ile karşınızdayız. Konulara bakacak olursanız her biri günümüzün popüler konuları. Bazı çalışmalarda geçmişin bakış açısını yansıtacak şekilde tarihsel bir içeriğe sahip. Şu an geçerliliği olan başlıklara baktığımızda hepsinin bir şekilde teknoloji ile bağlantısı var. Yapay zeka, metaverse vb. konular artık bugünün ihtiyaçları olmaya başladı bile. Kendi disiplinlerimizle bu tarz içerikleri buluşturduğumuzda ivme kazanıyoruz. Bir taraftan da ele alınmayan konuları ele almak, tarihsel bir yaklaşımı belki projeksiyon olur bugüne taşımak da yine bizleri ön plana çıkarıyor. Özetle biz bu çalışmada yukarıda saydığımız kapsamda bir içerik hazırladık. Bizler okurken keyif aldık ve yeni şeyler öğrendik. Umarım sizler içinde zevkle okuyacağınız, faydalı bilgiler sunan bir kaynak olacaktır. Tekrar buluşmak dileğiyle, saygılarımı sunuyorum. Prof. Dr. Yüksel Akay Ünvan I

7

8 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ BÖLÜM I. BORSA İSTANBUL KATILIM SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ENDEKSİ ŞİRKETLERİNE YÖNELİK FİNANSAL PERFORMANS ANALİZİ 1 Abdullah KILIÇARSLAN BÖLÜM II. BÖLÜM III. BÖLÜM IV. BÖLÜM V. BÖLÜM VI. BÖLÜM VII. BÖLÜM VIII. DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR VE POLİTİK RİSK 29 Banu ERKÖK VADELİ İŞLEM PİYASASI İLE RİSK İŞTAHI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ARAŞTIRILMASI: TÜRKİYE ÖRNEĞİ 57 Bülent YILDIZ & Tuncer YILMAZ ULUSLARARASI FİNANSAL RAPORLAMA STANDARTLARI EĞİTİMİNDE YAŞANAN SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ 77 V. Evrim ALTUK ÖZTÜRK DÜNYADA VE TÜRKİYE DE ÇİNKO SEKTÖRÜ, DIŞ TİCARETİ VE TÜRKİYE NİN REKABET GÜCÜNÜN DEĞERLENDİRİLMESİ 87 Muhittin ADIGÜZEL OSMANLI EKONOMİSİNDE SERBEST TİCARET POLİTİKASINA YÖNELİK ELEŞTİRİLER: AKYİĞİTZÂDE MUSA BEY İN GÖRÜŞ VE DEĞERLENDİRMELERİ 119 R. Hülya ÖZTÜRK FİRMALARIN TEKNOPARKTAN BEKLENTİLERİ: ZONGULDAK İLİ ÖRNEĞİ 147 Şenay SARAÇ & Behican ÇAPKIN DİJİTAL DÖNÜŞÜM İLE MARKA DEĞERİ YARATMAK 171 Şimal ÇELİKKOL I

9 IV İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER BÖLÜM IX. BÖLÜM X. BÖLÜM XI. BÖLÜM XII. BÖLÜM XIII. BÖLÜM XIV. BÖLÜM XV. BÖLÜM XVI. COVİD 19 ÖNCESİ VE SONRASI HAVAYOLU İŞLETMELERİNİN ENTELEKTÜEL SERMAYELERİNDEKİ DEĞİŞİMİN ANALİZİ 185 Ayça KÜNKCÜ, Umut Tolga GÜMÜŞ KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK VE KURUMSAL İTİBAR İLİŞKİSİ: BRAND FINANCE TURKEY-100 FİRMALARI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA 201 Aysel ÖZTÜRKÇÜ AKÇAY KISITLAR TEORİSİNİN MALİYET VE YÖNETİM MUHASEBESİNE YANSIMASI: SÜREÇ KATKI MUHASEBESİ VE ÖRNEK BİR UYGULAMA 217 Burak KAYIHAN KAYNAK TÜKETİM MUHASEBESİ: BİR SANAYİ İŞLETMESİNDE UYGULAMA 241 D. Ali KIZILYALÇIN YAPAY ZEKÂNIN MUHASEBE ALANINA ETKİLERİ 263 Seyhan ÖZTÜRK & Osman Nuri AKARSU ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN YENİLENEBİLİR ENERJİ YE BAKIŞ AÇISI 287 Hande ŞAHİN & Sevim Gülin DEMİRBAY KÜRESEL DÜZEN VE KAMU GÜVENLİĞİNDE EĞİTİM FAKTÖRÜ 303 Menderes ALPKUTLU TERSİNDEN MAKYAVELİZM: SALISBURYLİ JOHN VE TİRANIN KATLİ 325 Sabır GÜLER SEVLİ BÖLÜM XVII. PAZARLAMANIN YENİ EVRENİ: METAVERSE 341 Arzu ŞEKER BÖLÜM XVIII. İSTATİSTİK VE OLASILIK: BİBLİYOMETRİK ANALİZ 369 Safa HOŞ

10 BÖLÜM I BORSA İSTANBUL KATILIM SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ENDEKSİ ŞİRKETLERİNE YÖNELİK FİNANSAL PERFORMANS ANALİZİ Financial Performance Analysis for Borsa Istanbul Sustainability Participation Index Companies Abdullah KILIÇARSLAN (Dr., Araştırmacı), abdullah_kilicarslanl@outlook.com ORCID: Giriş İslami hisse senetlerinin Makasıd-ı Şeria bağlamında İslami finansın doğasına uygun olarak muadillerine oranla gerek konjonktürel olarak finansal şoklardan gerekse borsalardaki spekülasyonlardan çok fazla etkilenmediği değerlendirilmektedir (Dewandaru vd., 2014; Masih vd., 2018). Üzerinde tam bir fikir birliği olmamakla birlikte İslami finansal enstrümanların finansal şoklara karşı konvansiyonel enstrümanlara göre daha güvenli bir liman olduğu (Al-Khazali ve Lean, 2014; Panetta ve Foglie, 2020) ortaya konulmuş olsa da aynı şeyi hisse senetleri için söylemek kolay değildir. Dış finansal bağımlılığın etkili olduğu (Eppinger ve Neugebauer, 2021) ülke borsalarında durum farklılaşabilmektedir. İslami hisse senetleri konvansiyonel borsa prensipleri içerisinde arz ve talebe konu olmakta, doğal olarak konvansiyonel hisselere ilişkin tüm piyasa kuralları İslami hisseler için de geçerli olmaktadır. Borsa İstanbul (BİST), İslami finans kapsamında, tarihinden itibaren, sürdürülebilirlik ilkelerine uyumlu olan aynı zamanda da katılım ilkeleri kapsamındaki hisselere yatırım yapmak isteyen yatırımcılarına yönelik Sürdürülebilirlik Katılım Endeksi (XSRDK) hizmetini sunmaya başlamıştır. BIST XSRDK endeksi içerisinde yer alan ve katılım finansı ilkelerine yüzde 1

11 2 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER yüz uyum taşıyan bir şirketin hisse senetleri, İslam ın cevaz vermediği şekliyle spekülatif ve manupilatif hareketlerle kimi zaman spekülatörlerin kimi zaman da şirket sahiplerinin dahlinin neticesinde çok yüksek fiyat seviyelerini görebilmekte ve hiçbir gerekçeyle izah edilemeyecek şekilde daha düşük fiyat seviyelerine gerileyebilmektedir. Borsa İstanbul da, farklı seviyelerde piyasaya yönelik Volatilite Bazlı Tedbir Sistemi (VBTS) ile tedbirler almaktadır. İslami hisse senetlerine yatırım, konvansiyonel manasıyla borsa oynama kapsamında değerlendirildiği zaman özünden uzaklaşabilmektedir. Borsa İstanbul da Katılım Finans ilkelerine uygun olarak değerlendirilen Şirket sayısı 213 tür. Bu şirketlerden 43 adedi BİST100 kapsamında yer almaktadır. Bu durum İslami hassasiyet taşıyan yatırımcıların rahatlıkla bu 43 şirketten dilediklerine gönül rahatlığıyla yatırım yapılacağını göstermekle birlikte ihtiyatlı olunması gerekliliğini de taşımaktadır. BİST XSDRK endeksine dahil şirket hisselerine yatırımı düşünen İslami duyarlılığa sahip yatırımcılar veya profesyonel karar vericiler, hangi şirketin hisse senedine yatırım noktasında kararsız kaldıklarında, şirketlerin finansal açılardan başarılı veya başarısız olduğu durumları gözeterek alternatiflerden birisini seçmek durumunda kalabilmektedirler. Seçilen alternatifin de en doğru özelliklere sahip olması ve güçlü trendlere sahip olması (Carmona vd., 2014) yatırımcılar açısından önemlidir. Çok Kriterli Karar Verme Yöntemi (ÇKKV), matematiksel temelde, alternatif çözümlerin çıktılarını birbiriyle çelişen, niteliksel veya niceliksel çeşitli parametrelerle birleştirerek alternatiflerin değerlendirilmesine (Zaremba, 2019) katkı sunmaktadır lı yıllardan günümüze farklı özellik ve şartlar temelinde geliştirilen ve uygulamalara konu olan birçok ÇKKV yöntemi bulunmaktadır (Ömürberk ve Kınay, 2013). ÇKKV yöntemleri, karar vericilerin amacı doğrultusunda, beklentilerine uygun tek bir veya birkaç alternatifi seçmede rasyonel bir şekilde katkı sağlamaktadır. Karar vericinin amacına uygun doğru bir yöntemi seçebilmek için bireysel sezgilerin yanında, ilgili yöntemin metadolojisini de iyi analiz etmek gerekmektedir (Chan vd., 2014). Bu çalışmada BİST XSDRK kapsamında yer alan 24 şirketin finansal performansları, 12 finansal oran üzerinden Bulut Endeks yöntemi (BE) ve Aras yöntemi kullanılarak analiz edilmiştir. Kriterlerin ağırlıklandırılmasında, kullanımı ve uygulama adımları kolay olan, kriterlerin ağırlıklarının önemlerine göre belirlenememesi durumlarında kullanılan Normalize Edilmiş Maksimum Değerler (NMD) yöntemi tercih edilmiştir (Bulut, 2022). İlgili yöntemlerin performans sıralama sonuçları arasındaki ilişkiler, Pearson korelasyon yöntemi üzerinden değerlendirilmiştir. XSDRK kapsamında, Bulut Endeksi ve Aras yönteminin bir arada XSDRK kapsamındaki şirketlerin finansal performanslarını belirlemek için kullanıldığı bu çalışmanın ilgili alana katkı sunması beklenmektedir.

12 BORSA İSTANBUL KATILIM SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ENDEKSİ ŞİRKETLERİNE Literatür Literatürde BİST Sürdürülebilirlik Endeksi ve BİST Katılım Endeksi kapsamında yapılmış çok sayıda çalışma mevcuttur. BİST XSDRK özelinde yapılmış çalışmaların sayısı ise sınırlıdır. Çalışmada kullanılan Bulut Endeksi ile Aras yöntemlerinin finansal performans değerlendirmesinde bir arada kullanıldığı bir çalışmaya ise rastlanmamakla beraber, Aras yöntemi ile sürdürülebilirlik endeksi kapsamında yapılmış bazı çalışmalar (Aytekin ve Erol, 2018) bulunmaktadır. Sürdürülebilirliğe yönelik çalışmalar geniş bir yelpazede yer almaktadır. BİST Sürdürülebilirlik Endeksi kapsamında yapılmış olan çalışmalarda, şirketlerin sürdürülebilirlik raporları üzerinden içerik analizi, makro değişkenlerle olan ilişki analizi ve sürdürülebilirlik ile finansal performans ilişkisi sıklıkla ele alınan konulardır (Hizarci-Payne ve Kırkulak- Uludağ, 2018; Zhou vd., 2012; Cucchiella vd., 2017; Chiappini vd., 2021; Uzun Kocamış ve Yıldırım, 2016;Yılmaz vd., 2020; Atağan, 2017; Altın ve Yazan, 2016; Demirel ve Erol, 2016). Sürdürülebilirlik ile finansal performans arasında menfi veya müspet yönlü ilişki olduğunu ortaya koyan çalışmalar (Jung vd., 2018; Yıldırım vd., 2018; Özmen vd., 2020; Keskin vd., 2020) olduğu gibi herhangi bir ilişki bulunmadığı sonucunu ortaya koyan çalışmalar da (Stewart vd., 2007; Dragomir, 2010; Aggarwal, 2013; Altınay vd., 2017) literatürde geniş yer tutmaktadır. Katılım Endeksi kapsamında yapılmış olan çalışmalar; fıkhı açılardan analiz, diğer endekslerle olan ilişkilerin analizi, makro ekonomik değişkenlerle olan ilişki analizi, mikro ve makro politikalarla olan ilişki analizi ve endeks getiri analizi (Ergene ve Ülev, 2022; Koç vd., 2019; Yavuz, 2019; Ögel ve Gökgöz, 2020) kapsamındadır. BİST Sürdürülebilirlik Endeksi kapsamında yapılan çalışmaların kısıtlı olması nedeniyle, Sürdürülebilirlik ve Katılım Endeksi kapsamında yapılmış bazı çalışmalara aşağıda yer verilmektedir. Curran ve Moran (2007), sürdürülebilirlik endeksi kapsamına girmekle endeksten çıkmanın reel getiri açısından farklı bir etki oluşturmadığını değerlendirmişlerdir. Oberndorfer vd. (2013), sürdürülebilirlik ile finansal performans arasında zayıf ilişkiyi bulgulamışlardır. Ayrıca Sürdürülebilirlik endeksi kapsamına girmekle fiyat performansının gerilediğine de değinilmiştir. Santis vd. (2016) tarafından yapılan çalışmada, sürdürülebilirlik kapsamındaki şirketlerin daha iyi bir finansal performansa sahip olup olmadıkları Brezilya Sao Paulo Borsası şirketlerinin verileri üzerinden değerlendirilmiştir.

13 4 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Çalışmada ekonomik ve finansal performans açısından bir farklılık tespit edilemediği belirtilmiştir. Gök ve Özdemir (2017), yatırımcı açısından sürdürülebilirlik endeksine girmenin hisse tercih edilebilirliği üzerinde, yani finansal açıdan getiri noktasında artı bir değer üretmediğine işaret etmişlerdir. Aydın (2017), çalışmasında, sürdürülebilirlik endeksine dahil olup sürdürülebilirlik raporu yayınlayan 14 üretim şirketinin verileri üzerinden şirketlerin endekse girmeden önce ve girdikten sonraki performansları arasında anlamlı bir farklılık bulunmadığını tespit etmiştir. Düzer ve Önce (2017), BİST te işlem gören 30 şirketin 4 gösterge üzerinden verilerini kullanarak sürdürülebilirliğe ait verilerin finansal performans üzerindeki etkisini incelemişlerdir. ekonomik performans gösterge verilerinin finansal başarı ölçütü olarak tercih edilen 4 gösterge üzerinde anlamlı bir sonuç ortaya koymadığı tespiti yapılmıştır. Ayrıca sürdürülebilirliğe yönelik açıklanan bilgi düzey performansının aktif karlılık, özkaynak karlılığı ve PD/ DD ile ilişkili olduğu belirtilmiştir. Siswantil vd. (2017) tarafından yapılan çalışmada, İslami Kurumsal Yönetim (İKY), İslami Entelektüel Sermaye (İES) ve İslami Finansal Performans ın (İFP) sürdürülebilirlik üzerine etkisi incelenmiştir. Çalışmada; İKY ve İES nin İFP üzerinde önemli bir etkisi bulunduğu, İKY nin sürdürülebilirlik üzerinde etkisinin olmadığı, İFP ve İES nin sürdürülebilirlik üzerinde etkili olduğu, İFP nin sürdürülebilirlikte İKY için aracı rolünün bulunduğu, İES açısından ise kısmi aracılık etkisi gösterdiği tespit edilmiştir. Aytekin ve Erol (2018), finansal başarının sürdürülebilirlik endeksi kapsamına dahil olmak için gerekli bir ölçüt olup olmadığını tespit etmeye çalışmışlardır. Çalışmada, BIST30 ve BIST50 kapsamında yer alan 63 şirkete ait 10 rasyoyu kullanılarak Aras yöntemiyle analiz gerçekleştirilmiştir. Çalışmada, finansal başarının sürdürülebilirlik endeksine girebilmek için yeterli bir ölçüt olduğu tespiti yapılmıştır. Hancıoğlu vd.(2018), BİST sürdürülebilirlik endeksindeki 26 şirketin sürdürülebilirlik raporlarından elde ettikleri verileri kullanarak, finansal performans düzeyini belirleyen en önemli bağımsız değişken olan toplam aktiflerin, sürdürülebilirliği yordayan en önemli değişken olduğu değerlendirmesini yapmışlardır. Gürünlü (2019), finansal performans ile sürdürülebilirlik arasındaki ilişkiyi analiz ettiği çalışmasında şirketlerin sürdürülebilirlik alanındaki yüksek başarılarının finansal performanslarıyla olan ilişkisini zayıf olduğunu tespit etmiştir. Abdioğlu (2019), BİST sürdürülebilirlik endeksi kapsamındaki şirketlerin sermaye yapılarının belirleyicileri üzerine gerçekleştirmiş olduğu çalışmasında

14 BORSA İSTANBUL KATILIM SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ENDEKSİ ŞİRKETLERİNE... 5 Kasım2014-Ekim 2018 yıllarına ait kaldıraç, uzun vadeli ve kısa vadeli borç oranlarını kullanmıştır. Çalışmada, sürdürülebilirlik endeksindeki şirketlerde şirket büyüklüğü, fırsatlar ve kaldıracın doğru orantılı olarak hareket ettiği, yüksek nakde sahip olanların uzun vadeli borçlandıkları, faaliyet kaldıracı yüksek olanların daha az borçlandıkları değerlendirilmiş olup, ilgili değişkenlerin sermaye yapısı üzerinde etkili oldukları sonucuna ulaşılmıştır. Dozen ve Başkan (2020), finansal performansın sürdürülebilirlik endeksi kapsamındaki şirketlerin temettü dağıtım kararları üzerindeki etkilerini ölçtükleri çalışmalarında; özsermaye ve özsermaye karlılığı ile stok devir hızı değişkenleri ile temettü dağıtımı değişkeni arasındaki ilişkilerin pozitif yönlü ve anlamlı olduğunu belirlemişlerdir Koç vd. (2019), İslami esaslara göre faaliyet gösteren ve BİST bünyesinde yer alan diğer endekslere dahil şirketlerin BİST Katılım 30 Endeksi ne dahil olmasıyla finansal performanslarının farklılaşıp farklılaşmadığını analiz ettikleri çalışmalarında, katılım endeksine dahil olma kararıyla birlikte toplam anormal getirilerin düşmeye başladığı ve endeks kapsamına girdikten sonra da devam ettiği tespit edilmiştir. Düşüşün gerekçesi, konvansiyonelden katılıma geçmenin finansal kaldıraç etkisini azaltacağı ve bunun da şirket karlılığında düşmeye neden olacağı, böylece yatırımcıların ilgisinin ilgili hisseden uzaklaşacağı beklentisi şeklinde değerlendirme yapılmıştır. Parlakkaya vd.(2019), sürdürülebilirlik endeksi kapsamına alınmanın bir şirketin hisse senedi getiri üzerindeki etkisini analiz ettikleri çalışmalarında, olay çalışması yöntemi üzerinden BİST sürdürülebilirlik endeksi kapsamında yer alan 43 şirketin yılı verilerini kullanmışlardır. Sürdürülebilirlik endeksine dahil olmanın şirketin hisse senedi getiri üzerinde anlamlı bir etkisinin bulunmadığı tespit edilmiştir.bu çalışmanın sonuçları, panel veri analizi üzerinden Gündüz (2018) tarafından 42 şirketin yılı verileriyle yapılan çalışmayla aynı doğrultudadır. Gök ve Gökşen (2020) tarafından yapılan çalışmada, sürdürülebilirlik kapsamındaki bankaların endekse alındıktan sonra yatırımcılar üzerinde pozitif etki oluşturduğu tespit edilmiştir. Pirgarip (2020), Covid-19 pandemisi sonrası gelişmekte olan piyasalarda işlem gören şirketlerin hisse geri alımları nedeniyle, ilgili şirketlerin kısa vadeli hisse senedi performansının diğer şirketlere yüksek olduğunu tespit etmiştir. Baykut ve Çonkar (2021), çalışmalarında, BİST 30 endeksi ile BİST Katılım 30 endeksi arasındaki uzun dönemli ilişkiyi analiz etmişlerdir. Bir yatırımcının her iki endeks kapsamında yer alan hisselerden portföy oluşturduğunda, oluşturulan portföyün risk yönetimi açısından yetersiz kalacağı, riskten kaçan yatırımcılar için BİST Katılım 30 endeksinin daha cazip olduğu değerlendirilmiştir.

15 6 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Dinçer vd. (2021) sürdürülebilirliğin finansal performansa olan etkisini inceledikleri çalışmalarında, sürdürülebilirliğin ilgili şirketlerin finansal performanslarını büyüklük, kaldıraç ve oynaklık değişkenleri üzerinden pozitif etkilediğini ve dolayısıyla sürdürülebilirliği referans alan şirketlerin diğerlerine göre daha olumlu finansal performansa sahip olduklarını ortaya koymuşlardır. Köse vd. (2021), yapmış oldukları çalışmada, sürdürülebilirlik endeksi kapsamında yer alan 48 şirketin verilerini kullanarak yapay sinir ağı modeliyle endeks değerinin alternatif olarak hesaplanabildiğini ortaya koymuşlardır. Ayrıca çalışma sonuçlarının, sürdürülebilirlik endeksi için şirket seçiminde zaman ve maliyet kısıtları altında, doğru tahmin ve tutarlı karar verebilmeye de nitelikli katkı sunduğu değerlendirilmiştir. Uşar ve Soytas (2021), üretim sektör verilerinden hareketle finansal başarı ile kurumsal sürdürülebilirlik arasındaki ilişkileri analiz etmiş oldukları çalışmalarında, ilgili değişkenler arasındaki ilişkinin şirketin tedarik zinciri kademesine bağlı olarak farklılaştığını tespit etmişlerdir. Ayrıca, sürdürülebilirlik raporları üzerinden içerik analizi yapılan çalışmalarda amaçlananın sürdürülebilirlik raporlarının kalitesinin değerlendirilmesi olduğu vurgulanmıştır. Zheng vd. (2021), Çin borsasında işlem gören 126 şirketin verileri üzerinden Covid-19 un şirket finansal performansı üzerindeki etkilerini analiz ettikleri çalışmalarında; Covid-19 un şirketlerin kurumsallık düzeyleri çerçevesinde hasılatını, özkaynak ve aktif karlılığını düşürdüğünü ve düşük performansa yol açtığını tespit etmişlerdir. Ayrıca, sektörel farklılığın farklı etkiler ortaya koyduğu belirtilerek, sağlık sektörü şirketlerinin diğer sektör şirketlerine göre pozitif etkilendikleri değerlendirilmiştir. Bosea (2022), Covid-19 un şirket değeri üzerindeki etkisinde sürdürülebilirliğin rolünü incelediği çalışmasında, sürdürülebilirlik kapsamındaki şirketlerde finansal başarı açısından Pandeminin etkilerinin diğerlerine kıyasla daha az hissedildiğini belirtmiştir. Çalışma sonucunda, sürdürülebilirliğin şirket değerini korumaya katkı sağladığı değerlendirilmiştir. Salisu ve Shaik (2022), çalışmalarında İslami hisse senetlerinin konvansiyonel hisse senetlerine göre daha iyi korunma imkanı sunup sunmadığını tespit etmeye çalışmışlardır. İslami hisse senetlerinin konvansiyonele göre nispeten daha iyi korunma fırsatı sunduğu değerlendirilmiştir. İslami hisse senetlerinin korunma açısından konvansiyonele kıyasla iyi olmasına rağmen sistematik risk faktörlerinin etkili olduğu dönemlerde (Covid-19 pandemisi vb.) korunma seviyesinin azaldığı tespit edilmiştir. Türegün (2022), çalışmasında, yatırımcıların en iyi performansa sahip hisse senedi seçiminde ÇKKV yöntemlerinin sıklıkla kullanıldığını ve sıralama

16 BORSA İSTANBUL KATILIM SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ENDEKSİ ŞİRKETLERİNE... 7 sonuçları ile değerlendirmelerin daha rasyonel yapılabileceğini BİST turizm sektörü şirketlerinin yılları verileri üzerinden ortaya koymuştur. 3. Veri Seti BİST Sürdürülebilirlik Katılım Endeksinde yer alan 24 şirket çalışma kapsamına dahil edilmiştir. Tablo 1: Çalışma Kapsamındaki Şirketler Sıra No Pay Kodu Şirket A1 AKCNS AKÇANSA A2 AKSA AKSA A3 AKSEN AKSA ENERJİ A4 ANELE ANEL ELEKTRİK A5 ASELS ASELSAN A6 BIMAS BİM MAGAZALAR A7 CCOLA COCA COLA İÇECEK A8 CIMSA ÇİMSA A9 DOAS DOĞUŞ OTOMOTİV A10 EREGL EREĞLİ DEMİR ÇELİK A11 ISDMR İSKENDERUN DEMİR ÇELİK A12 KRDMD KARDEMİR (D) A13 KORDS KORDSA TEKNİK TEKSTİL A14 LOGO LOGO YAZILIM A15 MAVI MAVİ GİYİM A16 NETAS NETAS TELEKOM A17 OTKAR OTOKAR A18 PGSUS PEGASUS A19 PNSUT PINAR SÜT A20 POLHO POLİSAN HOLDİNG A21 THYAO TÜRK HAVA YOLLARI A22 TKFEN TEKFEN HOLDİNG A23 TTRAK TÜRK TRAKTOR A24 VESBE VESTEL BEYAZ ESYA Kaynak:

17 8 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Finansal performanslarının ölçümünde literatürde sıklıkla kullanılan Tablo 2 deki oranlar dikkate alınmıştır. Tablo 2: Çalışmada Kullanılan Finansal Oranlar Kriter Kodu Kriter Kriter Yönü Kriter Grubu F1 Cari Oran Maksimum Likidite F2 Likidite Oranı Maksimum Likidite F3 Nakit Oran Maksimum Likidite F4 Finansal Borç Oranı Minimum Mali Yapı F5 Kaldıraç Oranı Minimum Mali Yapı F6 Aktif Devir Hızı Maksimum Faaliyet F7 Stok Devir Hızı Maksimum Faaliyet F8 Aktif Karlılık Maksimum Karlılık F9 Brüt Kar Marjı Maksimum Karlılık F10 Favök Marjı Maksimum Karlılık F11 Net Kar Marjı Maksimum Karlılık F12 Özkaynak Karlılığı Maksimum Mali Yapı İlgili şirketlerin verilerine Kamuyu Açıklama Platformu ( Fintables ( ve Matriks veri tabanı üzerinden erişilmiştir. NMD yöntemiyle hesaplanan kriter ağırlık değeri Tablo 3 te yer almaktadır. Tablo 3: NMD Yöntemiyle Yıllarına İlişkin Hesaplanan Ağırlıklar F1 F2 F3 F4 F5 F6 F7 F8 F9 F10 F11 F ,06 0,05 0,08 0,06 0,05 0,11 0,13 0,08 0,12 0,09 0,12 0, ,08 0,06 0,09 0,06 0,06 0,12 0,14 0,07 0,13 0,07 0,08 0, ,09 0,07 0,08 0,05 0,05 0,13 0,13 0,08 0,12 0,06 0,07 0, ,11 0,08 0,08 0,05 0,04 0,12 0,10 0,05 0,12 0,07 0,08 0, ,12 0,12 0,09 0,07 0,05 0,10 0,11 0,06 0,10 0,06 0,05 0, ,11 0,09 0,08 0,10 0,08 0,10 0,13 0,05 0,11 0,05 0,06 0,04 4. Yöntem 4.1. NMD Yöntemi Literatürde yer alan çalışmalarda, kriterağırlıklandırmasında, genellikle Critic, MAU, ROC, Entropi ve SAW gibi çeşitli kriter ağırlıklandırma yöntemleri kullanılmaktadır. NMD yöntemi, diğer ağırlıklandırma yöntemlerine göre daha

18 BORSA İSTANBUL KATILIM SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ENDEKSİ ŞİRKETLERİNE... 9 pratik uygulama esaslarına sahiptir. Yöntem, kriterlerin önem derecelerinin belirlenemediği durumlarda güvenilir bir şekilde kullanılabilir (Bağcı ve Sarıay, 2021: 45; Bulut, 2007). NMD yöntemi aşağıdaki aşamalar takip edilerek uygulanmaktadır: 1. Karar matrisi (Xij) oluşturulur. 2. Oran matrisi oluşturulur. Bu aşamada karar matrisinin her bir kriteri kendi içindeki kriter toplamlarına oranlanır ve her bir sütunun toplam değerlerinin alt toplamı hesaplanır. Sonra, her bir kriter değeri ait olduğu kriterin alt toplam kümesi değerine bölünerek oran matrisi () elde edilir. 3. Maksimum kriter değerleri üzerinden normalize edilmiş değerler hesaplanır. Bu bağlamda, her bir kritere ait değerin ortalaması (A) ve standart sapması (S) üzerinden her bir kritere ait standartlaşmış değer (N) hesaplanır. 4. Her bir kritere ait hesaplanan normalize edilmiş kriter değerleri, bu kriter değerlerinin toplamına oranlanarak ağırlık katsayıları (w) hesaplanır Aras Yöntemi Aras yöntemi, Turskis ve Zavadskas tarafından geliştirilmiştir (2010). Baş hesap uzmanı seçimi, fakülte web sayfası kalitesinin ölçülmesi, lojistik merkez yeri seçimi, kuruluş yeri seçimi, ofislerde mikroklima iklimlendirmelerinin değerlendirilmesi, üretim şirketlerinin sıralanması, çelik sektörü şirketlerinin

19 10 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER finansal performanslarının değerlendirilmesi, mobil bankacılık servis hizmet kalitesinin değerlendirilmesi, farklı bina tasarımlarının karşılaştırılması ve çeşitli sektör şirketlerinin finansal performanslarının ölçülmesinde tek veya diğer ÇKKV yöntemleriyle birlikte kullanılmaktadır (Viyajakumar, 2020). Aras yönteminde kriterlerin fayda değer verileri, optimal alternatif değerleriyle mukayese edilir (Zavadkas vd., 2012). Alternatifler, oransal olarak derecelendirilerek, kullanım amacı doğrultusunda sonuçlar üretilir. Yöntem aşamaları aşağıda yer almaktadır: 1. Karar matrisi oluşturulur ve normalize edilir. 2. Ağırlıklandırılmış standardize karar matrisi oluşturulur. 3. İdeal ve negatif ideal çözümler bulunur. 4. D * ve i D ayrım değerleri elde edilir. i 5. Performans skoru hesaplanarak sıralama gerçekleştirilir Bulut Endeksi Yöntemi Literatüre Bulut (Top ve Bulut, 2022) tarafından kazandırılan Bulut Endeksi yöntemi, ÇKKV problemlerinde dinamik ve kolay uygulanabilir bir endeks yapısı taşımaktadır. Endeks üç farklı seviyede (genel düzey, orta düzey ve çekirdek düzey) karar vericiye statik ve dinamik çıktı üretme imkanı

20 BORSA İSTANBUL KATILIM SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ENDEKSİ ŞİRKETLERİNE sunmaktadır. Çalışmada, endeksin genel düzey seviyesinde, alternatiflere ait tüm kriter değerlerinden hareketle genel bir endeks verisi elde edilmiştir. Endeks, hastanelerin finansal performansının ölçülmesinde, metal eşya endeksi şirketlerinin finansal performanslarının değerlendirilmesinde, ecza sektörü şirketlerinin finansal performanslarının analizinde ve organize sanayi bölgelerinin finansal performansının değerlendirilmesinde ve Covid-19 süreci OECD ülkelerinin performans değerlemesinde (Bulut, 2017) kullanılmıştır. Yöntem aşağıdaki aşamalarla uygulanmaktadır: 1. Karar matrisi (X ij ) oluşturulur, ideal değerlere göre fark belirlenir ve matris normalize (S ij ) edilir. 2. Minimum negatif değerlerin mutlak değeri alınır ve minimum olması istenen değerler tersine çevrilir. Ağırlık değerleri ile çarpılarak ağırlıklandırılmış karar matrisi oluşturulur. 3. Endeks referans değerleri belirlenerek endeks puanları (BEhesaplanır.

21 12 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER 5. Bulgular Bulut Endeksi yöntemleri aşamaları doğrultusunda ilgili değerler, yıllar bazında aşağıda yer aldığı şekilde hesaplanmıştır. Alternatif Tablo 4: Bulut Endeksi Yöntemi 2016 Yılı Değerleri Alternatif Toplam Puanı A1 1,3186 Endeks Referans Değerler Toplamı BE Puanı Sıra 29,61 10 A2 1, ,99 11 A3 0, ,87 23 A4 0, ,05 20 A5 1, ,09 7 A6 1, ,21 8 A7 1, ,76 6 A8 1, ,59 13 A9 1, ,36 15 A10 1, ,33 5 A11 1,2440 4, ,93 12 A12 1, ,24 18 A13 0, ,51 22 A14 2, ,91 1 A15 1, ,76 19 A16 1, ,33 14 A17 1, ,56 4 A18 0, ,89 21 A19 1, ,48 2 A20 1, ,92 16 A21 1, ,85 17 A22 1, ,1 3 A23 1, ,01 9

22 BORSA İSTANBUL KATILIM SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ENDEKSİ ŞİRKETLERİNE yılı BE performans sıralamasında en başarılı şirket LOGO iken en düşük performansa sahip şirketin AKSEN olduğu görülmektedir. Alternatif Tablo 5: Bulut Endeksi Yöntemi 2017 Yılı Değerleri Alternatif Toplam Puanı A1 0,8270 Endeks Referans Değerler Toplamı BE Puanı A12 0,7356 4, ,93 22 A13 0, ,78 21 Sıra 20,16 19 A2 1, ,69 10 A3 0, ,42 17 A4 0, ,05 20 A5 1, ,05 6 A6 1, ,66 8 A7 1, ,58 11 A8 1, ,86 14 A9 0, ,84 16 A10 1, ,08 3 A11 1, ,55 4 A14 2, ,10 2 A15 1, ,09 7 A16 0, ,67 18 A17 1, ,09 9 A18 2, ,86 1 A19 0, ,48 24 A20 0, ,35 23 A21 0, ,80 15 A22 1, ,72 12 A23 1, ,41 5 A24 1, ,20 13

23 14 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER 2017 yılı BE performans sıralamasında en başarılı şirket PGSUS iken en düşük performansa sahip şirketin PNSUT olduğu görülmektedir. Tablo 6: Bulut Endeksi Yöntemi 2018 Yılı Değerleri Alternatif Alternatif Toplam Puanı A1 1,0594 Endeks Referans Değerler Toplamı BE Puanı Sıra 25,94 16 A2 1, ,14 15 A3 0, ,93 20 A4 0, ,99 23 A5 1, ,05 5 A6 1, ,03 8 A7 1, ,20 11 A8 0, ,37 19 A9 0, ,53 18 A10 1, ,28 2 A11 1, ,03 3 A12 0, ,09 17 A13 1,2250 4, ,99 13 A14 2, ,98 1 A15 1, ,58 7 A16 0, ,71 22 A17 1, ,28 6 A18 1, ,99 4 A19 0, ,46 24 A20 0, ,75 21 A21 1, ,94 14 A22 1, ,00 10 A23 1, ,99 9 A24 1, ,89 12

24 BORSA İSTANBUL KATILIM SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ENDEKSİ ŞİRKETLERİNE yılı BE performans sıralamasında en başarılı şirket LOGO iken en düşük performansa sahip şirketin PNSUT olduğu görülmektedir. Tablo 7: Bulut Endeksi Yöntemi 2019 Yılı Değerleri Alternatif Alternatif Toplam Puanı A1 1,0130 Endeks Referans Değerler Toplamı BE Puanı A12 1,2146 4, ,22 15 A13 0, ,80 23 Sıra 23,53 19 A2 1, ,53 14 A3 1, ,62 16 A4 0, ,21 22 A5 1, ,81 5 A6 1, ,72 9 A7 1, ,10 7 A8 0, ,51 20 A9 1, ,47 17 A10 1, ,41 4 A11 1, ,39 6 A14 2, ,95 1 A15 1, ,81 8 A16 0, ,33 24 A17 2, ,21 3 A18 2, ,50 2 A19 0, ,23 21 A20 1, ,73 18 A21 1, ,99 13 A22 1, ,14 11 A23 1, ,79 10 A24 1, ,16 12

25 16 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER 2019 yılı BE performans sıralamasında en başarılı şirket LOGO iken en düşük performansa sahip şirketin NETAS olduğu görülmektedir. Alternatif Tablo 8: Bulut Endeksi Yöntemi 2020 Yılı Değerleri Alternatif Toplam Puanı A1 1,4595 Endeks Referans Değerler Toplamı BE Puanı A12 1, , ,4291 A13 1, ,46 20 Sıra 32,95 14 A2 1, ,05 9 A3 1, ,66 13 A4 0, ,89 24 A5 1, ,41 12 A6 1, ,59 7 A7 2, ,31 4 A8 1, ,55 16 A9 1, ,15 8 A10 2, ,18 5 A11 2, ,38 3 A14 2, ,59 1 A15 1, ,17 11 A16 1, ,17 22 A17 1, ,68 6 A18 1, ,05 17 A19 1, ,33 23 A20 1, ,91 15 A21 1, ,88 19 A22 1, ,92 21 A23 2, ,41 2 A24 1, ,80 10

26 BORSA İSTANBUL KATILIM SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ENDEKSİ ŞİRKETLERİNE yılı BE performans sıralamasında en başarılı şirket LOGO iken en düşük performansa sahip şirketin ANELE olduğu görülmektedir. Alternatif Tablo 9: Bulut Endeksi Yöntemi 2021 Yılı Değerleri Alternatif Toplam Puanı A1 1,5158 Endeks Referans Değerler Toplamı BE Puanı A12 1, , ,2656 A13 2, ,53 11 Sıra 35,53 20 A2 1, ,19 12 A3 2, ,05 9 A4 1, ,01 23 A5 1, ,87 15 A6 1, ,99 14 A7 2, ,16 10 A8 1, ,85 16 A9 2, ,17 3 A10 2, ,53 1 A11 2, ,13 4 A14 2, ,30 2 A15 2, ,07 5 A16 1, ,95 24 A17 2, ,48 7 A18 2, ,50 6 A19 1, ,07 22 A20 1, ,56 17 A21 1, ,89 13 A22 1, ,64 18 A23 2, ,48 8 A24 1, ,85 19

27 18 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER 2021 yılı BE performans sıralamasında en başarılı şirket EREGL iken en düşük performansa sahip şirketin NETAS olduğu görülmektedir. Tablo 10: Aras Yöntemi Yılı Sonuçları Alternatif D i C i * Sıra D i - C i * Sıra A1 0,0405 0, , , A2 0,0335 0, , , A3 0,0026 0, , , A4 0,0237 0, , , A5 0,0414 0, , , A6 0,0451 0, , , A7 0,0382 0, , , A8 0,0374 0, , , A9 0,0318 0, , , A10 0,0427 0, , , A11 0,0321 0, , , A12 0,0263 0, , , A13 0,0150 0, , , A14 0,0650 0, , , A15 0, , A16 0,0239 0, , , A17 0,0292 0, , , A18 0,0628 0, , , A19 0,0248 0, , , A20 0,0735 0, , , A21 0,0311 0, , , A22 0,0280 0, , , A23 0,0489 0, , , A24 0,0395 0, , , yılı Aras performans sıralamasında en başarılı şirket POLHO iken en düşük performansa sahip şirketin AKSEN olduğu görülmektedir yılı Aras performans sıralamasında en başarılı şirket PGSUS iken en düşük performansa sahip şirketin PNSUT olduğu görülmektedir.

28 BORSA İSTANBUL KATILIM SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ENDEKSİ ŞİRKETLERİNE Tablo 11: Aras Yöntemi Yılı Sonuçları Alternatif D i - C i * Sıra D i - C i * Sıra A1 0,0319 0, ,0261 0, A2 0,0321 0, ,0329 0, A3 0,0234 0, ,0304 0, A4 0,0192 0, ,0187 0, A5 0,0463 0, ,0491 0, A6 0,0431 0, ,0433 0, A7 0,0374 0, ,0446 0, A8 0,0271 0, ,0214 0, A9 0,0274 0, ,0276 0, A10 0,0531 0, ,0453 0, A11 0,0504 0, ,0398 0, A12 0,0281 0, ,0320 0, A13 0,0348 0, ,0170 0, A14 0,0730 0, ,0828 0, A15 0,0398 0, ,0421 0, A16 0,0199 0, ,0086 0, A17 0,0392 0, ,0559 0, A18 0,0594 0, ,0643 0, A19 0,0203 0, ,0208 0, A20 0,0210 0, ,0262 0, A21 0,0420 0, ,0383 0, A22 0,0398 0, ,0419 0, A23 0,0390 0, ,0372 0, A24 0,0363 0, ,0359 0, yılı Aras performans sıralamasında en başarılı şirket LOGO iken en düşük performansa sahip şirketin ANELE olduğu görülmektedir yılı Aras performans sıralamasında en başarılı şirket LOGO iken en düşük performansa sahip şirketin NETAS olduğu görülmektedir.

29 20 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Alternatif D i - Tablo 12: Aras Yöntemi Yılı Sonuçları C i * Sıra D i - A1 0,0327 0, ,0281 0, A2 0,0433 0, ,0405 0, A3 0,0366 0, ,0503 0, A4-0,0002-0, ,0091 0, A5 0,0462 0, ,0374 0, A6 0,0463 0, ,0369 0, A7 0,0504 0, ,0404 0, A8 0,0315 0, ,0369 0, A9 0,0469 0, ,0497 0, A10 0,0497 0, ,0513 0, A11 0,0487 0, ,0500 0, A12 0,0251 0, ,0280 0, A13 0,0227 0, ,0445 0, A14 0,0736 0, ,0605 0, A15 0,0346 0, ,0456 0, A16 0,0178 0, ,0042-0, A17 0,0566 0, ,0469 0, A18 0,0106 0, ,0477 0, A19 0,0223 0, ,0234 0, A20 0,0329 0, ,0315 0, A21 0,0200 0, ,0413 0, A22 0,0220 0, ,0262 0, A23 0,0612 0, ,0458 0, A24 0,0464 0, ,0312 0, C i * Sıra 2020 yılı Aras performans sıralamasında en başarılı şirket LOGO iken en düşük performansa sahip şirketin ANELE olduğu görülmektedir. 2021yılı Aras performans sıralamasında en başarılı şirket LOGO iken en düşük performansa sahip şirketin NETAS olduğu görülmektedir.

30 BORSA İSTANBUL KATILIM SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ENDEKSİ ŞİRKETLERİNE Şekil 1: Mukayaseli Aras (A) ve Bulut Endeksi (BE) Yöntemi Yılı Sıralama Sonuçları Aras (A) ve Bulut Endeksi (BE) yöntemi sıralama sonuçları arasındaki ilişki Tablo 13 te yer aldığı şekliyle Pearson Korelasyonu ile hesaplanmıştır. Tablo 13: Perason Korelasyon Sonuçları 2016_BE 2017_BE 2018_BE 2019_BE 2020_BE 2021_BE 2016_A,977** 2017_A,961** 2018_A,958** 2019_A,984** 2020_A,955** 2021_A,963** ** Correlation is significant at the 0,01 level (2-tailed),

31 22 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Tablo 13 te yer alan veriler ışığında Aras ve Bulut Endeksi yöntemi sıralama sonuçları arasındaki ilişkiler değerlendirildiğinde, her iki yöntem arasında ilgili yıllar için çok yüksek korelasyon ilişkisi bulunduğu görülmektedir. 6. Sonuç ve Değerlendirme Bu çalışmada, Borsa İstanbul XSRDK kapsamında işlem gören şirketlerden 24 tanesinin verileri üzerinden finansal performansları, Aras ve Bulut Endeksi yöntemleri kullanılarak değerlendirilmiştir. Şirketlerin likidite, faaliyet, karlılık ve mali yapılarına ilişkin 12 rasyo kullanılmış, Aras ve Bulut Endeksi yöntemlerine göre hesaplanan finansal performans sıralama değerleri üzerinden performans seviyeleri ortaya konulmuştur. İlgili yöntemlere göre elde edilen finansal performans sıralama sonuçları, verilerin normal dağılımı kapsamında, SPSS 26 proğramı ile Pearson Korelasyon analizine tabi tutulmuş ve aralarındaki ilişki seviyesi tespit edilmeye çalışılmıştır. İlgili yıllar bazında performans sıralamaları karşılaştırıldığında Aras yöntemine göre en başarılı sonuçları üreten şirketlerin LOGO, PGSUS, EREGL, OTKAR, TTRAK, BIMAS, ASELS, CCOLA, DOAS, ISDMR ve POLHO şirketleri olduğu tespit edilmiştir. Düşük performans sergileyen şirketler ise ANELE, NETAS, PNSUT, KRDMD, KORDS, AKSEN ve CIMSA dır. İlgili yıllar bazında düşük performansta en az iki kez aynı düşük performansa sahip şirketler AKCNS, ANELE, NETAS ve PNSUT tür. İlgili yıllar bazında yüksek performansta en az dört kez aynı performansı gösteren ve ilk 5 içerisinde yer alan tek şirket LOGO iken, ilk 5 içerisinde en az iki kez aynı sıralamaya sahip olan şirketler PGSUS, EREGL, ISDMR ve OTKAR şeklindedir. İlgili yıllar bazında performans sıralamaları karşılaştırıldığında Bulut Endeksi yöntemine göre en başarılı sonuçları üreten şirketlerin LOGO, EREGL, ISDMR, PGSUS, TTRAK, POLHO, OTKAR, DOAS, CCOLA, MAVI ve ASELS şirketleri olduğu tespit edilmiştir. Düşük performans sergileyen şirketler ise PNSUT, NETAS, KRDMD, ANELE, AKSEN, AKCNS, CIMSA, KORDS, POLHO, THYAO, TEKFEN ve VESBE dir. İlgili yıllar bazında düşük performansta en az iki kez son beş sıralama içerisinde aynı düşük performansa sahip şirketler AKCNS, ANELE, NETAS ve PNSUT şeklindedir. PNSUT, NETAS, KRDMD ve ANELE şirketleri son beş sıralama içerisinde farklı sıralarda yer alan şirketlerdir. İlgili yıllar bazında yüksek performansta en az dört kez aynı performansı gösteren ve ilk 5 içerisinde yer alan tek şirket LOGO iken, ilk 5 içerisinde en az iki kez aynı sıralamaya sahip olan şirketler PGSUS,

32 BORSA İSTANBUL KATILIM SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ENDEKSİ ŞİRKETLERİNE ISDMRve ASELS şeklindedir. İlgili yıllar içerisinde ilk beş içerisinde yer alan ve farklı sıralama performansını üreten tek şirket EREGL dir. Covid-19 pandemisi süresince ( ) en iyi performansı gösteren şirketler LOGO, EREGL, ISDMR ve DOAS dır ve 2021 yıllarında her iki yöntem sıralama sonuçlarında önceki dönemlere nazaran performans düşüşü sergileyen şirketler ASELS, BIMAS, KORDS ve TKFEN şirketleridir. TTRAK, KRDMD, ISDMR, DOAS, AKSEN ve AKSA şirketleri ise 2020 ve 2021 yıllarında her iki yöntem sıralama sonuçlarında önceki dönemlere nazaran performans artışı sağlayan şirketlerdir. XSRDK kapsamında bu çalışmada yer alan 24 şirketin sıralama sonuç performansları arasında güçlü bir korelasyon ilişkisi mevcuttur. Her iki yöntem açısından son sıralarda yer alan ve en düşük performansı sergileyen NETAS ve ANELE şirketlerinin düşük performansında, aktif karlılık, brüt kar marjı, favök marjı, net kar marjı ve özkaynak karlılığının etkisi yüksektir. Bu çalışma sonuçlarından hareketle, Aras ve Bulut Endeksi yöntemlerinin, başarıyla, bir arada, finansal performans sıralamalarında kullanılabileceği değerlendirilmektedir. Kaynakça Abdioğlu, N. (2019). Sermaye Yapısı ve Sürdürülebilirlik Endeksi: Borsa İstanbul Üzerine Bir Uygulama Conference: 5. Uluslararası Sosyal ve Eğitim Bilimleri Araştırmaları Kongresi. Aggarwal, P. (2013). Impact of Sustainability Performance of Study of Listed Indian Companies. Global Journal of Management and Business Research Finance, 13(11), Al-Khazali, O., Lean, H.H. ve Samet, A. (2014). Do Islamic stock indexes outperform conventional stock indexes? A stochastic dominance approach. Pacific-Basin Finance Journal, 28, Altın, H. ve Yazan, Ö. (2016). The Effects of Trading at Sustainability Index on Stocks Abnormal Returns:Evidence from BIST Sustainability Index in Turkey. Journal of Business & Economic Policy, 3(4), Altınay, A., Kaki, B., Kestane, A., Soba, M., Dinçer, Ö. ve Şık, E. (2017). Sürdürülebilirlik Endeksinin Bankacılık Sektörü Hisse Senedi Değerlerine Etkileri, BİST Sürdürülebilirlik Endeksi Üzerine Bir İnceleme. Sosyal Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 17(34),

33 24 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Atağan, G. (2017). Sustainability Reporting Versus Integrated Reporting: BIST Sustainability Index. In: Procházka, D. (eds) New Trends in Finance and Accounting. Springer Proceedings in Business and Economics. Springer, Cham. Aydın, O. (2017). BİST Sürdürülebilirlik Endeksine 2015 Yılında Dahil Olan Üretim İşletmelerinde, Endeksin İşletme Finansal Performanslarına Etkisinin Araştırılması. Ulakbilge, 5(19), Aytekin, S. ve Erol, A. F. (2018). Finansal Performans Kurumsal Sürdürülebilirlik Performansının Temel Belirleyicisi midir? BIST Sürdürülebilirlik Endeksinde Aras Yöntemi ile Bir Uygulama. Uluslararası İktisadi ve İdari İncelemeler Dergisi, 17. UIK Special Issue, Baykut, E. ve Çonkar, K. (2020). BİST-30 Ve Katılım-30 Endeksleri Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi. Muhasebe ve Finans İncelemeleri Dergisi, 3(2), Borsa İstanbul. (2022). Katılım Endeksleri. Erişim Adresi: com/tr/sayfa/6842/bist-katilim-endeksleri Bosea, S., Shamsb, S., Alic, M.J. ve Mihret, D. (2022). COVID-19 impact, sustainability performance and firm value: international evidence. Accounting & Finance, 62, Bulut, T. (2022). Normalize Edilmiş Maksimum Değerler [NMD] Metodu. Erişim Adresi: Carmona, S., Iyer, G. ve Reckers, P.M. (2014). Performance Evaluation Bias: A Comparative Study on the Role of Financial Fixation, Similarity-To-Self And Likeability. Adv. Account, 3(1), Chan, H.K., Wang, X. ve Raffoni, A. (2014). An Integrated Approach for Green Design: Lifecycle, Fuzzy Ahp and Environmental Management Accounting. The British Accounting Review, 46 (4), Chiappini, H., Vento, G. ve De Palma, L. (2021). The Impact of COVID-19 Lockdowns on Sustainable Indexes. Sustainability, 13(4), Cucchiella, F., D Adamo, I., Gastaldi, M., Koh, SC.L. ve Rosa, P. (2017). A Comparison of Environmental and Energetic Performance of European Countries: A Sustainability Index. Renewable and Sustainable Energy Reviews, 78, , Curran, M. ve Moran D. (2007). Impact of The FTSE4 Good Index On Firm Price: An Event Study. Journal of Environmental Management, 82(4), Demirel, B. ve Erol, İ. (2016). Corporate Sustainability Reporting in the BIST Sustainability Index. International Journal of Business and Social Research, MIR Center for Socio-Economic Research, 6(10),

34 BORSA İSTANBUL KATILIM SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ENDEKSİ ŞİRKETLERİNE Dewandaru, G., Rizvi, S.A.R., Masih, R., Masih, M. ve Alhabshi, S.O. (2014). Stock Market Co-movements: Islamic Versus Conventional Equity Indices with Multitimescales Analysis. Economic systems, 38(4), Dincer, C., Dincer, B. ve Keskin, A.İ. (2021). Sürdürülebilirlik ve Finansal Performans Arasındaki İlişkinin BİST100 ve BİST Sürdürülebilirlik Şirketleri Aracılığıyla İncelenmesi. Finans Politik & Ekonomik Yorumlar, 58(658), Dozen, B. ve Başkan, T.D. (2020). Firma Performansının Kar Dağıtımına Etkisi: Sürdürülebilirlik Endeksine Tabi Firmalarda Değerlendirme. Muhasebe ve Finansman Dergisi, (85), Dragomir, V.D. (2010). Environmentally Sensitive Disclosures and Financial Performance in a European Setting. Journal of Accounting & Organizational Change, 6(3), Düzer, M. ve Önce, S. (2018). Sürdürülebilirlik Performans Göstergelerine İlişkin Açıklamalarının Finansal Performans Üzerine Etkisi: BİST te bir Uygulama. Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Dergisi, 11(1), Eppinger, P.S. ve Neugebauer, K. (2021). External Financial Dependence And Firms Crisis Performance Across Europe. Empirical Economics, 62, Ergene, L., ve Ülev, S. (2022). BİST Katılım Endeksinin Fıkhi Tarama Metodolojileri Çerçevesinde Değerlendirilmesi. Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 10(1), 1-30 Gök, İ.Y. ve Gökşen, H. (2020). Bankaların Sürdürülebilirlik Endeksine Dahil Edilmelerinin Hisse Senedi Getirileri Üzerindeki Etkisi. Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, 11 (26), Gök, İ.Y. ve Özdemir, O. (2017). Borsa İstanbul Sürdürülebilirlik Endeksinin Performans Karakteristiği. Sosyoekonomi, 25(34), Gündüz, Ç. (2018). Sürdürülebilirlik endeksi kapsamına alınmanın hisse senedi değerine etkisi: BIST uygulaması. Bankacılar Dergisi, (106), Gürünlü, M. (2019). Sürdürülebilirlik ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: BİST Şirketleri Üzerine Bir Araştırma. Muhasebe ve Finansman Dergisi, (84), Hancıoğlu, Y., Gülençer, İ. ve Tünel, R.K. (2018). Yeşil Yaklaşımlar ve Sürdürülebilirliğin Yükselişi: İşletmeler Sürdürülebilirlik Raporlarına neden önem veriyor? Uluslararası İktisadi ve İdari İncelemeler Dergisi, (17. UİK Özel Sayısı), Indra Siswantil, I., Salim, U., Sukoharsono, E.G. ve Aisjah, S. (2017). The Impact of Islamic Corporate Governance, Islamic Intellectual Capital and

35 26 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Islamic Financial Performance on Sustainable Business Islamic Banks. International Journal of Economics and Financial Issues. 7(4), Jung, S., Nam, C., Yang, D.H. ve Kim, S. (2018). Does Corporate Sustainability Performance Increase Corporate Financial Performance? Focusing on the Information and Communication Technology Industry in Korea. Sustainable Development, 26(3), Keskin, A.İ., Dincer, B. ve Dincer, C. (2020). Exploring the Impact of Sustainability on Corporate Financial Performance Using Discriminant Analysis. Sustainability, 12(6), Koc, Y. D., Celik, S. ve Celikkol, H. (2019). The Stock Price Behavior of Participation Index Firms: The Event Study on Borsa Istanbul. Business and Economics Research Journal, 10(4), Koç, Y.D., Çelik, S. ve Çelikkol, H. (2019). The Stock Price Behavior of Participation Index Firms: The Event Study on Borsa Istanbul. Business and Economics Research Journal, 10(4), Köse, E., Gülal, Ö. S. ve Seçme, G. (2021). BİST Sürdürülebilirlik Endeksine Alternatif Bir Yaklaşım: Finansal Göstergeler İle Bir Tahmin. Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, 12(30), Masih, M., Kamil, N.K.M. ve Bacha, O.I. (2018). Issues in Islamic Equities: A Literature Survey. Emerging Markets Finance and Trade, 54(1), Oberndorfer, U., Schmidt, P., Wagner, M. ve Ziegler, A. (2013). Does Th estock Market Value The Inclusion In A Sustainability Stock Index? An Event Study Analysis For German Firms. Journal of Environmental Economics and Management, 66(3), Ögel, S. ve Gökgöz, H. (2020). BİST 100 ve Katılım Endeksinin Faiz ve Döviz Kurlarıyla İlişkisinin Analizi. Maliye ve Finans Yazıları, (114), Özmen, A., Karakoç, M. ve Yeşildağ, E. (2020). Sürdürülebilirlik Raporlaması: BIST Sürdürülebilirlik Endeksinde Yer Alan Şirketler Üzerine Bir Uygulama. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (63), Panetta, I.C. ve Foglie A.D. (2020). Islamic stock market versus conventional: Are islamic investing a Safe Haven for investors? A systematic literature review. Pacific-Basin Finance Journal, 64(C), Parlakkaya, R., Kahraman, Ü. M. ve Cihan, Y. (2019). BİST Sürdürülebilirlik Endeksine Alınmanın Etkileri: Borsa İstanbul da Bir Uygulama. Maliye ve Finans Yazıları, (111), Pirgaip, B. (2021). Pan(dem)ic reactions in Turkish stock market: evidence from share repurchases. Eurasian Econ Rev, 11,

36 BORSA İSTANBUL KATILIM SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ENDEKSİ ŞİRKETLERİNE Salisu, Afees A. ve Muneer Shaik. (2022). Islamic Stock indices and COVID- 19 pandemic. International Review of Economics & Finance, 80, Santis, P., Albuquerque, A. ve Lizarelli, F., (2016). Do Sustainable Companies have a better Financial Performance? A Study on Brazilian Public Companies, Journal of Cleaner Production, 133, Stewart, J., Frost, G., Loftus, J. ve Laan, S.V.D. (2007). An Empirical Examination of the Market Returns and Financial Performance of Entities Engaged in Sustainability Reporting. Australian Accounting Review, 17(41), Top, M. & Bulut, T. (2022). Yeni Birçok Kriterli Karar Verme Yöntemi: Bulut Endeks-Beta (BE-β). Verimlilik Dergisi, (3), Türegün, N. (2022). Financial Performance Evaluation By Multi-Criteria Decision-Making Techniques, Heliyon, 8(e09361), Uşar, D.D. ve Soytas, M.A. (2021). Kurumsal Sürdürülebilirlik ve Finansal Performans: Türkiye Üretim Sektörü Örneği. ODTÜ Gelişme Dergisi, 48, Uzun Kocamış, T. ve Yıldırım, G. (2016). Sustainability Reporting In Turkey: Analysis Of Companies in the BIST Sustainability Index. European Journal of Economics and Business Studies, 6(1), Yavuz, M. (2019). A Markov Chain Analysis for BIST Participation Index. Balıkesir Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 21(1), 1-8. Yıldırım, G., Uzun Kocamış, T. ve Tuncer Tokur, Ö. (2018). Sürdürülebilirlik ve Fırrma Performansı:BİST Sürdürülebılırlık Endeksi Şırrketlerı Üzerıne Bır Uygulama. Akademi Sosyal Bilimler Dergisi, 5(15), Yilmaz, M. K., Aksoy, M., ve Tatoglu, E. (2020). Does the Stock Market Value Inclusion in a Sustainability Index? Evidence from Borsa Istanbul. Sustainability, 12(2), 483 Zaremba, U. (2021). Does the Industry Matter? Airline Bankruptcy Prediction, Springer Proceedings in Business and Economics, in: David Procházka (ed.), Digitalization in Finance and Accounting, pages , Springer. Zheng, F., Zhao, Z., Sun, Y. ve Khan Y.A. (2021). Financial performance of China s listed firms in presence of coronavirus: Evidence from corporate culture and corporate social responsibility. Curr Psychol, 2022, Zhou, L., Tokos, H., Krajnc, D. Ve Yang, Y. (2012). Sustainability Performance Evaluation in Industry By Composite Sustainability Index. Clean Techn Environ Policy, 14,

37 28 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Ömürbek, V., Kınay, B. (2013). Havayolu Taşımacılığı Sektöründe TOPSIS Yöntemiyle Finansal Performans Değerlendirmesi. Süleyman Demirel Üniversitesi İİBF Dergisi, 18(3), Turskis, Z. ve Zavadskas, E. K. (2010). A new fuzzy Additive Ratio Assessment method (ARAS-F) Cases study: The analysis of fuzzy multiple criteria in order to select the logistics centers location. Transport, 25(4), Zavadskas, E.K., Vainiunas, P., Turskis, Z. ve Tamosaitiene, J. (2012). Multicriteria decision support system for assessment of project managers in construction. International Journal of Information Technology and Decision Making, 11(2), Vijayakumar, A. (2020). Comparison of Multi Criteria Decision Making Methods SAW and ARAS: An Application to Performance of Indian Pharmaceutical Companies. Journal of Economics and Technology Research, 1(2), Bulut, T. (2017). Organize Sanayi Bölgeleri (OSB ler) Tüzel Kişiliklerinin Finansal Performans Analizine Yönelik Endeks Önerisi: Bulut Performans Endeksi. Verimlilik Dergisi, (3), 29-57

38 BÖLÜM II DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR VE POLİTİK RİSK Foreign Direct Investments and Political Risk Banu ERKÖK (Dr.) ORCID: Giriş Küreselleşme paralelinde mal ve sermaye hareketleri artmış; uluslararası yatırımlar hız kazanmıştır. Böylelikle uluslararası alanda faaliyet göstermekte olan şirketler, üretimlerini, daha avantajlı coğrafyalara taşımaya başlamışlardır. Söz konusu coğrafyalardaki yatırım kararlarında hem ekonomik hem politik koşullar önem taşımaktadır. Bununla birlikte söz konusu şirketler, ekonomik koşullar iyi olsa da, politik riskin yüksek olduğu ülkelerde yatırım yapmaktan kaçınmaktadırlar. Zira yabancı yatırım kararlarında ev sahibi ülkedeki politik risk büyük önem taşımaktadır. Günümüzde ülkelerin politik ve ekonomik koşulları günden güne değişiklik gösterebilmektedir. Bu nedenle, uluslararası piyasalarda faaliyet göstermekte olan söz konusu firmaların, dünya ölçeğinde farklı coğrafyalardaki mevcut piyasa koşulları ve ülke riskleri konularında bilgi sahibi olmaları büyük önem taşımaktadır. Söz konusu firmaların faaliyetlerini sürdürebilmeleri için, farklı coğrafyalarda oluşabilecek politik risklerden korunabilmeleri gerekmektedir. Literatürde ev sahibi ülkedeki politik risk ile yatırım kararı arasındaki ilişkiyi inceleyen pek çok çalışma bulunmaktadır. Bunlardan Alesina ve Perotti (1996), ev sahibi ülkedeki sosyo-politik istikrarsızlığın, belirsiz bir politikekonomik ortam yarattığını, riskleri artırdığını ve yatırımları azalttığını ortaya koyarken; Aisen ve Veiga (2013), artan siyasi istikrarsızlığın, politik riski artırdığını ve ekonominin sürdürülebilirliğini etkileyen ekonomik büyümeyi ve performansı engellediğini öne sürmüştür. Benzer şekilde, Rajabpour (2020), 29

39 30 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER politik riskin, İran ekonomisinin büyümesi üzerindeki olumsuz etkisinin altını çizerken; Liu vd., (2021), ev sahibi ülke nezdinde azalan politik riskin, ülkenin ekonomik büyümesi ve gelişmesiyle önemli ölçüde ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Yine Aisen ve Veiga (2011), ev sahibi ülkedeki siyasi istikrarsızlığın ekonomik büyümede önemli bir düşüşe yol açtığını öne sürerken; benzer şekilde, başka bir araştırmada, Liu vd., (2021), daha düşük bir politik risk seviyesinin artan ekonomik kalkınma ile pozitif ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Bu bağlamda, bu çalışmada, doğrudan yabancı yatırım kararlarında önemli rol oynamakta olan politik koşulların ortaya konulması amaçlanmaktadır. Öte yandan çalışma dahilinde, politik risklerden korunmak amacıyla yatırımcı şirketler tarafından sık sık başvurulan bir unsur olan politik risk sigortasının da tanıtılması hedeflenmektedir. Bu doğrultuda bu çalışma beş ana bölümden meydana gelmektedir. İkinci ve üçüncü bölümlerde, sırasıyla, yabancı portföy yatırımları ile doğrudan yabancı yatırımlar ortaya konulmaktadır. Dördüncü bölümde politik riskler ve politik risk sigortası yer almaktadır. Çalışma, sonuç bölümü ile sonlandırılmaktadır. 2. Yabancı Portföy Yatırımları Yabancı yatırımlar temel olarak iki şekilde tanımlanmaktadır: doğrudan yabancı yatırımlar 1 ve yabancı portföy yatırımları 2. Yabancı portföy yatırımları, borç ve hisse senedi şeklindeki menkul kıymetleri içeren sınır ötesi işlem ve pozisyonlar olarak tanımlanmaktadır (IMF, 2009:110). Yabancı portföy yatırımları, kısa bir dönem için faiz ya da kâr payı elde etmek amacıyla gerçekleştirilmektedir. Bir başka ifadeyle, yabancı portföy yatırımları, sermaye sahiplerinin, belirli bir dönem içerisinde faiz kazancı veya tahvil ya da hisse senedinin değerinde meydana gelen artıştan kaynaklanan gelir ya da temettü 3 elde etmek amacıyla, uluslararası sermaye piyasalarından tahvil ya da hisse senedi almaları olarak tanımlanmaktadır (IMF, 2009:110). Böylelikle, portföy yatırımları ile yatırımcı, yurt dışındaki şirketlerin tahvillerini ya da hisse senetlerini satın almakta; ev sahibi 4 ülkeye dolaylı yoldan sermaye girişi sağlamaktadır. Bu sebeple söz konusu yatırımlar, dolaylı yatırım olarak da isimlendirilmektedir (Rios, 2007). Yatırım fonları 1 Foreign direct investment (FDI) 2 Foreign Portfolio investment (dolaylı yabancı sermaye yatırımları olarak da tanımlanmaktadır) (FPI) 3 kar payı (divident) 4 Host country

40 DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR VE POLİTİK RİSK 31 da portföy yatırımları kapsamında değerlendirilmektedir. Bahse konu finansal araçların en temel özellikleri devredilebilir olmalarıdır. Devredilebilir olmaları, yatırımcılara portföylerini çeşitlendirebilme ve arzu ettikleri herhangi bir zaman elden çıkartma imkânı tanımaktadır (IMF, 2009:110). Bu çerçevede, yabancı 5 bir şirkete ait hisse senedi satın alan yatırımcılar, yabancı portföy yatırımı gerçekleştirmekte; ev sahibi ülkeye döviz girişi sağlamış olmaktadırlar. Yabancı portföy yatırımları, dolaysız yatırımlara (doğrudan yabancı yatırımlar) göre çok daha hareketli, geçici ve değişken nitelik taşımaktadırlar (IMF, 2009:110). Yatırımcıların, yabancı portföy yatırımlarına yönelmelerindeki amaç, risk iştahları doğrultusunda, kısa vadede yüksek kazanç sağlamaktır. Bu sebeple, yatırım ortamını etkileyen koşulların (ekonomik ve politik) olumlu yönde değişiklik göstermesi, ev sahibi ülkeye giren yabancı portföy yatırımlarında artışları da beraberinde getirmektedir. Aksi durumda, yatırım ortamını etkileyen koşulların (ekonomik ve politik) olumsuz yönde değişmesi, beklentilerin olumsuz yönde değişmesini beraberinde getirmekte; bu durum da ev sahibi ülkedeki portföy yatırımların azalmasına neden olmaktadır. Yine, ev sahibi ülkedeki ekonomik ve politik koşulların (ve/veya algının) olumsuz yönde değişimi, mevcut yatırımların ani çıkışına 6 sebep olmakta; bu durum da ev sahibi ülkenin (özellikle gelişmekte olan ülkelerde) ödemeler dengesini 7 olumsuz önde etkileyebilmektedir. Yabancı portföy yatırımları olarak ülkeye akan dolaylı yoldan sermaye girişinin diğer adı da sıcak para dır (Chari ve Kehoe, 2003:1262). Bu tip sermaye hareketleri, genellikle kısa vadelidir. Yabancı portföy yatırımları, ev sahibi ülkeye girişinde ve çıkışında ev sahibi ülkenin döviz piyasalarında dalgalanmalara neden olabilmektedir (Chari ve Kehoe, 2003:1262). Ülkeye girişte döviz arzını bollaştırarak, ulusal paranın değer kazanmasına sebep olabilmektedir. Bu durum da ithalatın artmasını, ihracatın azalmasını beraberinde getirmekte, böylelikle, dış ticaret dengesini olumsuz etkilemektedir. Ayrıca, dünya ekonomisindeki olumsuz bir gelişme, ilgili ülkedeki (özellikle gelişmekte olan ülkelerde) beklenti veya algıyı etkilemekte; dolayısıyla yabancı sermayenin yoğun biçimde ülkeyi terk etmesine neden olabilmektedir. Bu durum da ülkenin 5 yurt dışında yerleşik 6 sudden stop in capital inflows 7 Bir ülkedeki kuruluşlar ile dünyanın geri kalanı arasında çeyrek veya yıl gibi belirli bir süre boyunca yapılan tüm işlemlerin bir ifadesidir. Bir ülkenin bireylerinin, şirketlerinin ve devlet kurumlarının ülke dışındaki bireyler, şirketler ve devlet organlarıyla tamamladığı tüm işlemleri özetlemektedir.

41 32 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER döviz rezervlerinde azalışı beraberinde getirerek; dış ödemelerinde bir kriz ortaya çıkmasına yol açabilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde karşılaşılan kur krizlerinin 8 önemli sebeplerinden bir tanesi de kırılgan ekonomik yapılarından kaynaklanmaktadır (Rodrik, 2012:42). Özellikle global kriz dönemlerinde, 2008 de yaşanmış olduğu gibi, portföy yatırımlarının ani bir şekilde gelişmekte olan ülkeleri terk etmeleri; yatırımlarını güvenli buldukları gelişmiş ülkelere ya da farklı yatırımlara 9 yöneltmelerine neden olmaktadır. Bu durum da özellikle temel makroekonomik göstergeleri zayıf olan gelişmekte olan ülkelerde kur krizlerine sebebiyet vermektedir (Chari ve Kehoe, 2003:1263). Diğer bir ifadeyle, finansal kaynaklarını bir ülkeden diğerine kolayca taşıdıklarından, yabancı portföy yatırımları, özellikle gelişmekte olan ülkelerin makroekonomik dengelerini olumsuz yönde etkileme ve ülke ekonomilerini krize sürükleme tehdidi taşımaktadırlar. Yabancı portföy yatırımlarının doğrudan yabancı yatırımlardan farkları aşağıda özetlenmektedir (Akışoğlu, 2013:13): i. doğrudan yabancı yatırım gerçekleştiren şirket, yatırım yapılan söz konusu şirketin yönetiminde aktif olarak yer almaktadır. Yabancı portföy yatırımı gerçekleştiren yatırımcı ise, yatırım yapılan söz konusu şirket yönetiminde yer almamaktadır, ii. yabancı portföy yatırımı gerçekleştiren yatırımcı, ev sahibi ülkeye sadece sermaye getirmektedir. Doğrudan yabancı yatırım gerçekleştiren yatırımcı ise, sermayenin yanı sıra, makine, vb. ekipman, teknoloji, know-how ve işletmecilik bilgisi gibi unsurları da beraberinde getirmektedir, iii. portföy yatırımı gerçekleştiren yatırımcının kısa vadeli hedefleri bulunmaktadır. Doğrudan yabancı yatırım gerçekleştiren yatırımcının ise uzun vadeli hedefleri bulunmaktadır, iv. portföy yatırımlarında, yabancı fonların, ev sahibi ülke ekonomilerine giriş ve çıkış yapmaları son derece hızlıdır. Doğrudan yatırımlarda ise, ev sahibi ülkeye giriş ve çıkış zaman almaktadır. v. şirketlerin yanı sıra, bireysel yatırımcılar da portföy yatırımları gerçekleştirebilmektedir. Doğrudan yabancı yatırımlar ise daha ziyade kurumsal şirketler (çok uluslu şirketler) tarafından gerçekleştirilmektedir (Dunning ve Lundan, 2008). 8 currency crises (speculative attacks) 9 safe haven

42 3. Doğrudan Yabancı Yatırımlar DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR VE POLİTİK RİSK 33 OECD 10 tarafından doğrudan yabancı yatırım, bir ekonomide yerleşik bir firmanın, diğer bir ekonomide uzun dönemli yatırım yapması olarak tanımlanmaktadır. Bu yatırım, yabancı şirketin, ev sahibi ülkede yerleşik yerel şirketle yeni bir şirket kurmasını da kapsamaktadır (OECD, 2008:17). Ayrıca i. yabancı yatırımcının nakdi veya ayni sermaye yoluyla yerel şirketten hisse ve borç senetleri alımını, ii. yabancı yatırımcının yerel şirketten nakit dışı makine ve üretim hakları alımlarını, iii. yabancı yatırımcının yerel şirkete sağladığı ticari ve diğer kredileri de kapsamaktadır (OECD, 2008:17). Uzun dönemli ilişki kurulması ve yönetimde söz sahibi olunması doğrudan yabancı yatırımları, portföy yatırımlarından ayırmaktadır. Doğrudan yabancı yatırımlar, piyasa, kaynak, verimlilik ve stratejik varlık odaklı yatırımlar olmak üzere çeşitli amaçlarla gerçekleştirilebilmektedir. Doğrudan yabancı yatırımları gerçekleştiren şirketler çok uluslu şirketler 11 olarak tanımlanmaktadır (Dunning ve Lundan, 2008). Bu çerçevede çok uluslu şirketler küreselleşen dünyada en önemli ekonomik oyunculardan biri haline gelmişlerdir. Söz konusu şirketler, uluslararası üretim faaliyetlerinde bulunan firmalar olarak tanımlanabilir (Dunning ve Lundan, 2008). Çok uluslu şirketlerin mülkiyeti farklı ülke vatandaşlarına ait olabilmektedir (Gilpin, 2018). Bu çerçevede çok uluslu şirketler, coğrafi farklılıklar nedeniyle ortaya çıkan maliyet avantajını kullanabilen (Dicken, 1998) ve kaynak ve faaliyetlerini global ölçekte yönetmekte olan küresel firmalar (Jarblad, 2003) olarak tanımlanabilir. Çok uluslu şirketlerin yabancı ülkelerde yatırım yapmalarının iki temel nedeni bulunmaktadır: i. yabancı ülke piyasasına açılmak ii. düşük maliyetli girdi temin etmek. Çok uluslu şirketlerin, ev sahibi ülkede üretim yaparak, ürünlerini ev sahibi ülke piyasasına sunmaları yatay 12 doğrudan yabancı yatırım olarak tanımlanmaktadır. Çok uluslu şirketlerin, üretim aşamalarında kullanılan girdileri farklı farklı ülkelerdeki yatırımları vasıtasıyla üretmeleri ve 10 OECD nin tanımına göre doğrudan yatırımcının ilgili işletmenin sermayesinde yüzde 10 ve/veya daha fazlasına sahip olduğu veya yönetiminde söz sahibi olması esastır. 11 Multi-national enterprises /multinational corporations. 12 Horizontal FDI. Farklı ülkelerde yer alan üretim tesisleri ile Coca Cola yatay yatırımlara örnektir.

43 34 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER belirli bir merkezde birleştirmeleri ise dikey 13 doğrudan yabancı yatırım olarak adlandırılmaktadır. Çok uluslu şirketlerin, yabancı piyasalara giriş şekilleri de farklılık göstermektedir. Piyasaya giriş yöntemleri temel olarak şu şekilde sıralanmaktadır: yabancı şirketin ev sahibi ülkede yerleşik şirketle birlikte ortak girişim kurması 14, yerel şirket ile birleşmesi ya da yerel şirketi satın alması 15, bir ya da daha çok sayıda şirket ile stratejik işbirlikleri 16 oluşturması, yeni bir üretim tesisi kurması 17. Çok uluslu şirketlerin, kendi ülkeleri (merkez ülke 18 ) dışında farklı bir ülkeye açılmalarının birçok sebebi bulunmakla birlikte; söz konusu şirketler, yatırımlarını daima kazançlı buldukları ülkelerde gerçekleştirmek istemektedirler. Bir başka ifadeyle, çok uluslu şirketlerin, farklı coğrafyalardaki yatırımlarının temel motivasyonları kar maksimizasyonudur. Doğrudan yabancı yatırımları belirleyen birçok faktör olmakla birlikte temel faktörler; ev sahibi ülkenin 19 büyüme oranı, dışa açıklığı, pazar büyüklüğü, jeopolitik konumu, işgücü maliyetleri, beşeri sermayesi, teknolojik avantajları, enflasyon oranları ve döviz rezervleri olarak sıralanabilir (Dunning ve Lundan, 2008). Bununla birlikte yabancı yatırım kararlarında ev sahibi ülkenin siyasi istikrarı, vergi uygulamaları, yatırım teşvik politikaları ile yasal düzenlemeleri ve ülke riski büyük önem arz etmektedir (OECD, 2000). Özellikle sermaye ihtiyacı yüksek olan, Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomiler açısından doğrudan yatırımlar büyük önem arz etmektedir. Zira doğrudan yatırımlar, gelişmekte olan ülkeler nezdinde teknoloji ve ekonomik büyümenin kaynağı olarak algılanmaktadır (Bayraktar, 2013:83). Yine, doğrudan yatırımların, ev 13 Vertical FDI. Farklı parçaları farklı ülkelerdeki yatırım tesislerinde üreterek, bir merkezde montaj eden iphone, dikey yatırımlara örnektir. 14 Ortak Girişim (Joint Ventures). Verizon Communications ile Vodaphone arasında kurulmuş bir ortak girişim olan (ABD de faaliyet gösteren) Verizon Wireless şirketi (Ross, 2009: 610) ortak girişime örnektir. 15 Birleşme ve Satın Alım (Mergers & Acquisitions). Birleşme için, Exxon ve Mobile şirketlerinin birleşmesi; satın alım için de, Google ın Android i satın alması örnektir. 16 Stratejik İşbirlikleri (Strategic Alliances). Uber ve Spotify ile Apple Pay ve Master- Card birliktelikleri örnektir. 17 Yeni Yatırımlar (Greenfield Investment). Çok uluslu bir şirketin yeni tesis kurmasıdır. Yeni yatırım, ekonomik büyüme, istihdam imkanları ve katma değer yaratması bakımından ev sahibi ülkeler tarafından en çok talep edilen yatırım türüdür. Yeni yatırımlara Tesla nın Şangay da Gigafactory kurması örnektir. yeni yatırımlara örnektir. 18 Home country. 19 Host country.

44 DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR VE POLİTİK RİSK 35 sahibi ülke verimliliğini artırdığına ve ekonomik kalkınmayı teşvik ettiğine dair yaygın bir inanç bulunmaktadır (Alfaro, vd., 2010:242). Doğrudan yatırımlar finansman olanaklarının yanı sıra, yönetim becerileri, know-how, teknoloji, ihracat olanakları da sunmaktadır. Bahse konu dışsal etkiler, doğrudan yatırımların söz konusu ülkeler nezdinde cazibesini arttırmaktadır. Bir başka ifadeyle, doğrudan yatırımlar, uzun vadede gelişmekte olan ülke ekonomilerin büyümesine, daha yüksek bir gelir seviyesine ve böylelikle daha yüksek satın alma gücüne ulaşmalarına olumlu katkı sağladıklarından, söz konusu ülkeler açısından cazip bulunmaktadırlar. Bu durum da çok uluslu şirketler için pazar genişlemesine yol açmakta, böylelikle hem çok uluslu şirketler hem de ev sahibi ülke için kazan-kazan bir durum ortaya çıkmaktadır (Adams, 2009: 947). Bununla birlikte bu noktada, doğrudan yatırımların ev sahibi ülkenin ekonomik gelişimine etkisinin, ilgili ülkenin insan sermayesi ve mali sektörünün gelişmişliği gibi bir çok yerel koşula bağlı olduğunun altını çizmekte yarar bulunmaktadır (Alfaro ve Chen, 2010:3) Doğrudan Yabancı Yatırım Türleri 1980 li yıllardan itibaren küreselleşmenin yaygınlaşması, uluslar arası sermaye akımlarının artmasını beraberinde getirmiştir. Bu doğrultuda şirketler, merkez ülkeleri haricinde başka farklı coğrafyalarda da faaliyet göstermeye başlamışlardır. 20 Doğrudan yabancı yatırımları, motivasyonları, hedefleri, yönleri ve piyasaya giriş yöntemleri bakımından sınıflandırmak mümkündür: i. motivasyonlarına göre 21 (piyasa odaklı 22, kaynak odaklı 23, verimlilik odaklı 24 ve stratejik varlık odaklı 25 yatırımlar), ii. yönlerine göre 26 (içe 27 ve dışa 28 yatırımlar), iii. hedeflerine göre 29 (yatay 30 ve dikey 31 yatırımlar), 20 Ayrıntılı bilgi için bakınız: UNCTAD (2022) 21 by motive. 22 market-seeking. 23 resource-seeking. 24 efficiency-seeking. 25 strategic asset-seeking. 26 by direction. 27 inward. 28 outward. 29 by target. 30 horizontal. 31 vertical.

45 36 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER iv. piyasaya giriş yöntemlerine göre 32 (ortak girişim 33, satın alımlar 34, birleşmeler 35, stratejik İşbirlikleri 36 ve yeni yatırımlar 37 ) Temel Motivasyonlarına Göre Yabancı Yatırımlar Çok uluslu şirketlerin farklı coğrafyalarda yatırım yapmalarına sebep olan bir çok faktör bulunmaktadır. Bu faktörlerden piyasa, kaynak, verimlilik ve stratejik varlık odaklı yatırımlar öne çıkmaktadır (Dunning ve Lundan, 2008:67-68) Piyasa Odaklı Çok uluslu şirketler, mevcut piyasa paylarını korumak ve/veya yeni piyasalardan yararlanmak amacıyla farklı ülkelerde yatırım yapmaktadırlar. Hali hazırda ihracat yapmakta oldukları ülkeler tarafından uygulamaya konulan tarifeler 38 veya diğer maliyet yükseltici unsurlar 39, söz konusu ülkelerde bilfiil üretim tesisi açmalarını beraberinde getirebilmektedir. Bir başka ifadeyle, söz konusu şirketler, ihracat yaptıkları ülke hükümetleri tarafından uygulamaya konulan tarife ve benzeri maliyet yükseltici unsurlardan dolayı, mevcut pazar paylarını koruyabilmek amacıyla bahse konu ülkelerde yatırım yapmayı tercih edebilmektedirler. Piyasa odaklı doğrudan yabancı yatırımları motive etmekte olan dört ana unsur bulunmaktadır (Dunning ve Lundan, 2008:69-70). Bunlardan ilki, çok uluslu şirketlerin, farklı coğrafyalarda yatırım yapma kararı almış olan müşterilerine fiziken yakın olmak istemelerinden kaynaklanmaktadır. Öyle ki müşterilerinin farklı coğrafyalarda yatırım yapmaları halinde, söz konusu şirketlerle ticari ilişkilerini devam ettirmek amacıyla, müşterilerini takip ederek; üretimlerini farklı coğrafyalara kaydırmaktadırlar. Söz konusu yatırımlara, otomobil parçası üretmekte olan Japon şirketleri örnek gösterilebilir. Söz konusu şirketler, ABD de üretim tesisi kurma kararı alan müşterilerini takip ederek, aynı coğrafyada faaliyet göstermeye 32 by entry mode. 33 joint ventures 34 mergers, acquisitions 35 consolidations 36 strategic alliances 37 greenfield investment 38 Custom tariffs. İhalattan alınan gümrük vergilerdir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: WTO Tariffs ve Customs Tariff (europa.eu) 39 Tarife dışı engeller (Non trade barriers) Ayrıntılı bilgi için bakınız WTO Understanding the WTO - Non-tariff barriers: red tape, etc

46 DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR VE POLİTİK RİSK 37 başlamışlardır. Böylelikle önde gelen Japon otomobil montaj fabrikalarına yönelik tedarik faaliyetlerini sürdürebilmektedirler (Dunning ve Lundan, 2008: 70). Piyasa odaklı doğrudan yabancı yatırımları motive etmekte olan ikinci neden, söz konusu şirketlerin, ürünlerini, ihracat yoluyla satış yapmakta oldukları ülkelerin isteklerine, ihtiyaçlarına ve geleneklerine göre uyarlama isteklerinden kaynaklanmaktadır. Zira yerel piyasa koşulları hakkında yeterli bilgi sahibi olmaksızın rekabete girişen yabancı şirketler, kendilerini yerel piyasa oyuncuları karşısında dezavantajlı konumda bulabilmektedirler (Dunning ve Lundan, 2008: 70). Bu sebeple hali hazırda ihracat yapmakta oldukları ülkelerde üretim tesisi kurmak suretiyle pazara daha yakın olmayı; böylelikle üretimlerini pazarın ihtiyaçlarına göre şekillendirmeyi tercih edebilmektedirler. Piyasa odaklı doğrudan yabancı yatırımları motive etmekte olan diğer bir neden, yerel piyasada üretim tesisi kurmanın ihracata göre sağladığı maliyet avantajlarından kaynaklanmaktadır. Bir diğer ifadeyle, bahse konu şirketler için yerel piyasada üretim tesisi kurmak, ilgili ülkeye ihracat kanalıyla satış yapmaktan daha az maliyetli bulunabilmektedir (Dunning ve Lundan, 2008: 70). Piyasa odaklı doğrudan yabancı yatırım kararlarında taşıma maliyetleri, gümrük tarifeleri, ithalat kontrolleri, devlet regülasyonları ve stratejik ticaret politikaları, önemli faktörler olarak ortaya çıkmaktadır. Söz konusu yabancı yatırımlara Kanada orijinli telekomünikasyon şirketi Northern Telecom örnek gösterilebilir. Japonya nın, ABD ile olan telekomünikasyon ekipmanları ticaretinin artması Northern Telecom un, üretim tesislerini Japon firmalara hizmet vermek amacıyla ABD ye taşımasını beraberinde getirmiştir. Japonya nın, ABD ile olan ticari ilişkilerini güçlendirme politikası, Northern Telecom un ABD de üretim tesisi kurmasına neden olmuştur (Dunning ve Lundan, 2008: 70). Piyasa odaklı doğrudan yabancı yatırımları motive etmekte olan diğer bir neden, söz konusu şirketlerin, bir takım piyasalarda bulunmalarını, bir gereklilik olarak değerlendirmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu sebeple bir çok şirket, rakiplerinin bulunduğu pazarlara yatırım yapmaktadır. Özellikle bazı spesifik sektörlerde faaliyet göstermekte olan şirketler (örneğin, petrol, otomotiv, ilaç) sektör liderlerinin yatırımlarını takip etmektedirler 40 (Dunning ve Lundan, 2008:71). 40 follow the leader or bandwagon (sürü psikolojisi) tipi yatırım (Dunning ve Lundan, 2008:71).

47 38 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Kaynak Odaklı Kaynak odaklı yatırımların temel motivasyonu, şirketlerin, üretim aşamalarında farklı coğrafyalardaki hammadde, doğal kaynak 41 veya düşük maliyetli iş gücünden 42 faydalanmaktır. Bu tür yatırımlar, çok uluslu şirketlerin, yatırım yaptıkları yerel piyasanın yanı sıra, yakın coğrafya piyasalarına da hizmet sunma stratejilerinden kaynaklanmaktadır. Kaynak odaklı yatırımlara, petrol çıkartma ve işleme alanında faaliyet göstermekte olan bir çok şirketin petrol zengini ülkelerdeki yatırımları örnek verilebilir (Schulz, 2009: 8). Irak ta petrol çıkartma ve işleme faaliyetlerinde bulunmakta olan şirketler (BP, ExxonMobil) kaynak odaklı yatırımlara örnektir. Doğal kaynaklara sahip olmalarına karşın, söz konusu doğal kaynakları işlemeye yönelik teknolojiye sahip olmayan ülkeler, gerekli yönetim becerisi, teknoloji vb. donanıma sahip olan şirketlere ihtiyaç duymaktadırlar (Dunning ve Lundan, 2008:68). Bahse konu ülkeler, ilgili şirketleri ülkelerine çekebilmek için uygun yatırım imkanları ve ortamı sunmaya çalışmaktadırlar. Bu tür kaynak odaklı doğrudan yabancı yatırımlara, çok uluslu şirketlerin çağrı merkezlerini, düşük maliyetli iş gücünden faydalanmak amacıyla Hindistan da kurmaları örnek gösterilebilir (Dunning ve Lundan, 2008:534). Benzer şekilde, teknolojik yetenek, yönetim veya pazarlama uzmanlığı ve organizasyon becerileri kazanmak isteyen, G. Kore ve Hindistan merkezli şirketlerin yüksek teknoloji sektörlerinde AB veya ABD merkezli firmalarla yaptıkları işbirlikleri, Fransız merkezli ilaç şirketlerinin, ABD merkezli şirketlerle işbirlikleri ve ABD firmalarının İngiltere de iş bulma şirketleriyle yaptıkları işbirlikleri kaynak odaklı yatırımlara örnektir (Dunning ve Lundan, 2008:534 69) Verimlilik Odaklı Verimlilik odaklı yatırımların temel motivasyonu, şirketlerin, üretimlerinin farklı aşamalarını farklı coğrafyalarda gerçekleştirerek; maliyetlerini düşürme hedeflerinden kaynaklanmaktadır (Schulz, 2009: 9). Verimlilik odaklı yatırım, dikey üretim yapısına ya da dış kaynak kullanımına 43 dayanmaktadır. 41 petrol, kömür ve gaz gibi fosil yakıtlar, bakır, çinko ve elmas gibi madenlerin yanı sıra, şirketler kauçuk, tütün, şeker, muz, ananas, palmiye yağı, kahve ve çay gibi tarım ürünleri ihtiyaçları için de yabancı ülkelerde yatırım yapabilmektelerdir. Son yıllarda, özellikle Afrika da Çinli ve Hintli yatırımcılar tarafından kaynak arayan yatırımlar dikkat çekmektedir. 42 İş gücü maliyetleri hakkında blgi için bakınız: Chart: Where Pay Is Lowest For Cheap Clothing Production Statista 43 outsourcing

48 DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR VE POLİTİK RİSK 39 Verimlilik odaklı yatırımlar, yatırım yaptıkları ülkelerdeki farklı faktör donatımlarından 44 ve ölçek ekonomisinden 45 yararlanmak suretiyle büyük pazarlara açılmayı amaçlamaktadırlar. Bu nedenle üretim gerçekleştirmeyi planladıkları ülkedeki işgücü maliyetleri, ticaret engelleri tarifeler vb. gibi bir çok faktör önem arz etmektedir (Schulz, 2009: 10) li yıllardan itibaren uluslararası ticaret engellerinin azaltılması ve taşıma ile iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, şirketlerin, küresel tedarik zincirlerini yönetme becerilerini ve farklı coğrafyalarda faaliyet gösterme isteklerini artırmış; verimlilik odaklı şirketler için ciddi bir yatırım dürtüsü oluşturmuştur. Ayrıca gelişmekte olan ülkeler tarafından uygulanmakta olan ihracata dayalı kalkınma stratejileri 46 de verimlilik odaklı şirketler için yatırım ortamı oluşturmuştur (Schulz, 2009: 9-10). Öyle ki hedef pazarların gelişmiş ve açık 47 olmaları, söz konusu şirketlerin yatırım kararlarında önemli rol oynamaktadır. Bu doğrultuda AB ve NAFTA bölgesindeki Japon, Avrupa daki G. Kore, Sahra altı Afrika daki Hindistan merkezli firmalar, bölgesel veya küresel pazarlama stratejilerinin birer parçası olarak ilgili coğrafyalarda, yatırım yapmaktadırlar. Böylece söz konusu şirketler, üretim yaptıkları piyasanın yanı sıra, ihracat yoluyla bölgesel piyasalara da satış yapabilmektedirler. Verimlilik odaklı doğrudan yabancı yatırımlar daha çok makine, elektrik ekipmanları, bilgisayar, ulaşım ekipmanı ve tekstil gibi görece düşük maliyetlerin ve yüksek katma değerin hakim olduğu sektörlerde yaygındır Stratejik Varlık Odaklı Stratejik varlık odaklı yatırımların temel motivasyonu, şirketlerin, küresel fiziki varlıklarını artırma isteklerinden kaynaklanmaktadır (Dunning ve Lundan, 2008:72). Stratejik varlık odaklı yatırımlar, daha çok gelişmekte olan ülke merkezli şirketler tarafından gerçekleştirilmektedir. Çin merkezli Lenovo şirketinin, 2005 yılında Amerikan orijinli IBM in bilgisayar birimini ve Hindistan merkezli Tata şirketinin, 2007 yılında İngiliz çelik şirketi Corus u satın almaları stratejik varlık arayan yatırımlara örnektir (Dunning ve Lundan, 2008:73). 44 factor endowments 45 economies of scale. Üretim kapasitelerindeki artış sebebiyle, birim maliyetinin azalmasıdır. 46 Export-led growth policy. 47 open market

49 40 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Yönlerine Göre Yabancı Yatırımlar İçe Doğru Yatırım Yabancı sermayenin yerel ekonomiye gerçekleştirdiği yatırımlar, içe doğru yatırım olarak tanımlanmaktadır (Dunning ve Lundan, 2008:49). Ford, Nestle ve Coca Cola nın Türkiye de üretim tesisi kurmaları Türkiye açısından içe doğru yatırımlara örnek gösterilebilir Dışa Doğru Yatırım Yerel sermayenin yabancı ülkelere gerçekleştirdiği yatırımlar, dışa doğru yatırım olarak tanımlanmaktadır (Dunning ve Lundan, 2008:48). Türkiye açısından, dışa doğru yatırımlara, Arçelik in Mısır da fabrika kurması, Simit Sarayı nın ABD de mağaza açması, Getir in Londra da operasyonlara başlaması örnek gösterilebilir Hedeflerine Göre Doğrudan Yabancı Yatırımlar Hedeflerine göre doğrudan yabancı yatırımları, yatay ve dikey yatırım olmak üzere sınıflandırmak mümkündür (Shatz ve Venables, 2000:5) Yatay Yatırımlar Yatay üretim modelinde şirketler, aynı mal ve hizmetleri farklı farklı ülkelerde faaliyet göstermekte olan farklı üretim tesislerinde üretmektedirler. Böylece farklı ülkelerde yerleşik her bir tesis, yerel üretim ile yerel piyasaya hizmet vermektedir (Shatz ve Venables, 2000:5). Bu tarz yatırımlardaki temel amaç, taşıma maliyetlerini azaltmak veya bölgesel piyasaya erişim sağlamak olarak açıklanmaktadır (Protsenko, 2003: 16). Pepsi Cola ve Coca Cola nın Türkiye de üretim tesisi kurmaları yatay yatırımlara örnek gösterilebilir. Söz konusu şirketler, aynı mal ve hizmeti dünyanın farklı coğrafyalarındaki farklı pazarlara da sunmaktadırlar. Söz konusu şirketlerin yatırım kararları fayda maliyet analizi sonucunda belirlenmektedir. Maliyet, piyasaya ihracat yaparak hizmet etmek yerine yabancı bir ülkede yatırım tesisi kurmak, böylelikle ek giderlere katlanmak olarak açıklanabilir. Fayda ise pazara yakın olmak, pazarın ihtiyaçları doğrultusunda üretimi şekillendirebilmek ve böylelikle daha dinamik bir yapı oluşturabilmek olarak açıklanabilir. Fayda, maliyetten fazlaysa ilgili şirket, yatay yabancı yatırım yapmayı seçmektedir (Protsenko, 2003: 16).

50 Dikey Yatırımlar DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR VE POLİTİK RİSK 41 Şirketlerin, üretim aşamalarını coğrafi olarak ayırmaları, dikey olarak adlandırılmaktadır. Şirketlerin üretimlerini bölümlere ayırmaları, farklı coğrafyalardaki farklı girdi maliyetlerinden avantaj sağlamak amacını taşımaktadır (Shatz ve Venables, 2000:8). Üretimin farklı aşamalarının, ardada farklı ülkelerde gerçekleştirilmesinden dolayı dikey olarak isimlendirilmiştir. Bahse konu üretim biçimi, uluslararası işbölümünü 48 de açıklamaktadır. Öyle ki teknoloji yoğun ve yüksek katma değer yaratabilen ekonomik faaliyetler, gelişmiş ülkelerde toplanmaktayken; doğal kaynak ve emek yoğun ekonomik faaliyetler gelişmekte olan ülkelerde toplanmıştır. Apple ın iphone ya da MacBook üretimleri dikey yatırımlara örnek olarak gösterilebilir. iphone ya da MacBook un farklı girdileri farklı ülkelerde üretilmektedir. İşlemciler ABD de, gövde Tayvan da üretilmekte ve Çin de montajı yapılmaktadır. Ayrıca Türkiye de otomotiv sektöründe faaliyet göstermekte olan çok uluslu şirketlerin üretim yapıları da dikey üretimlere örnektir Piyasaya Giriş Yöntemlerine Göre Yabancı Yatırımlar Çok uluslu şirketlerin göstermektedir. ev sahibi ülke piyasasına giriş yöntemleri farklılık Ortak Girişim Şirketlerin birlikte faaliyet yürütmek (üretim yapmak veya hizmet vermek amacıyla) üzere farklı bir şirket kurmaları, ortak girişim olarak adlandırılmaktadır (Dunning ve Lundan, 2008:270). Bu tür ortak girişimler, politik veya ekonomik amaçlar için de kurulabilmektedirler. Örneğin kamu özel işbirliği projeleri çerçevesinde ortak girişimler kurulmaktadır. Ayrıca bazen yabancı yatırımcılar, (piyasa konusunda bilgiye sahip) yerel bir şirketle ortak girişim kurmayı özellikle tercih etmektedirler. Yabancı şirketin yerel bir şirketle ortak girişim kurmasındaki temel motivasyon ev sahibi ülkedeki politik riske karşı önlem almaktır. Ayrıca bir takım ülkeler, yerel pazarlarına giriş için ortak girişimi bir gereklilik olarak öne sürülebilmektedirler (Armstrong, vd., 2013). Böylelikle ev sahibi ülke, yerel şirketlerin, yabancı şirketler kanalıyla yönetim becerilerini artırmalarını ve bilgi ve teknolojileri içselleştirmelerini teşvik etmektedir. 48 division of labor

51 42 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Ortak girişim çerçevesinde şirketler, asıl faaliyet alanlarında çalışmayı sürdürmektedirler. Bu tür birleşmelerde, şirketlerin sorumluluk alanları, sözleşme ile belirlenmektedir. Ortak girişim anlaşmalarının ömrü taraflar arasında yapılan sözleşmeye bağlıdır. Ortak girişime örnek olarak, ABD de faaliyet gösteren Verizon Wireless şirketi (Verizon Communications ile Vodaphone arasında kurulmuş bir ortak girişimdir) gösterilebilir (Ross, 2009: 610). Yine Arçelik ile Hindistan merkezli Voltas şirketinin ortak yatırımı olan Voltas Beko 49 ortak girişime örnek gösterilebilir Şirket Birleşmeleri Şi rket birleşmelerinin temel motivasyonları ölçek ekonomilerinden yararlanmak, girdi maliyetlerini düşürmek, mal ve hizmet yelpazesini geliştirmek, pazar paylarını arttırmak, vergi kolaylıklarından yararlanmak olarak sıralanabilir. Birleşme 50 ve satın alma 51 genellikle birbirlerinin yerine kullanılmakla beraber anlamları farklıdır (Singh, 1971). Bir şirketin, başka bir şirketi doğrudan satın alması satın alma ; iki farklı şirketin yeni bir şirket oluşturmak amacıyla birleşmeleri ise birleşme olarak tanımlanmaktadır. Birleşmeler genellikle şirket evlilikleri olarak adlandırılmaktadır. İki şirketin varlıklarını ve yükümlülüklerini birleştirmeleri, faaliyetlerini, hukuksal ve ekonomik açıdan tek bir çatı altında toplamaları birleşme olarak tanımlanmaktadır. Birleşme çerçevesinde, iki veya daha fazla sayıda şirket, tüzel kişiliklerini sona erdirmekte; yeni bir isim altında yeni bir şirket olarak faaliyetlerini sürdürmektedirler (Piesse, vd., 2013:542). Bir diğer ifadeyle, birleşme bir firmanın kendi tüzel kişiliğini değiştirmesi ve farklı bir firmayla tek bir yönetim altında bir araya gelmesidir (Hawawini ve Swary, 1990). Birleşmeden farklı olarak satın alım, bir firmanın farklı bir firmayı doğrudan satın almasından veya firmanın bir kısım aktiflerinin el değiştirmesinden kaynaklanmaktadır (Palomba, 1997). Bir diğer ifadeyle, bir firmanın, başka bir firma tarafından devir alınması, satın alım olarak tanımlanmaktadır. Böylelikle, satın alan şirket, satın alınan şirketin yüzde 50 den fazla hisselerini elde etmekte ve kendisine bağlı bir şirket haline getirmektedir. Mülkiyeti, satın alan şirkete geçmekle beraber, satın alınan şirket, ismini, yükümlülüklerini ve tüzel kişiliğini sürdürmeye devam edebilmektedir. 49 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Voltas Beko India - Kitchen & Home Electronic Appliances 50 merger 51 acquisitions

52 Stratejik İşbirlikleri DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR VE POLİTİK RİSK 43 Firmaların ortak bir amaç doğrultusunda resmi bir sözleşme çerçevesinde ortak çalışma alanları tesis etmeleridir (Ross, 2009: 610). Stratejik işbirliği farklı alanlarda gerçekleşebilmekle beraber daha çok, yüksek teknoloji ve AR-GE yatırımlarını gerektiren projelerde görülmektedir Yeni Yatırımlar Yeşil alan yatırımları olarak adlandırılan yeni yatırımlar, ev sahibi ülkede bir üretim tesisinin, sıfırdan kurulması anlamına gelmektedir. Yeni yatırımlar, yeni istihdam imkanları yaratması ve katma değer potansiyeli bakımından, ev sahibi ülkeler tarafından en fazla tercih edilen yatırım türüdür Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarının Belirleyicileri Doğrudan yabancı yatırım kararında, ev sahibi ülkedeki koşullar (ekonomik ve politik) büyük önem arz etmektedir. Şirketler yatırımlarını yatırım koşullarının en uygun olduğu ve en yüksek getiri elde edebilecekleri ülkelere yöneltmeyi tercih etmektedirler Ekonomik Faktörler Doğrudan yabancı yatırımları belirleyen temel ekonomik faktörler şu şekilde sıralanabilir: ev sahibi ülkedeki ekonomik istikrar, ucuz işgücü ve girdiler, pazar büyüklüğü, vergiler ve yabancı sermayeye yönelik teşvikler. Şirketlerin uluslararası piyasalarda gerçekleştirdikleri yatırım kararlarındaki belirleyici söz konusu temel ekonomik faktörler aşağıda açıklanmaktadır: Ekonomik İstikrar Şirketlerin yabancı yatırım kararında en önemli ekonomik belirleyiciler, ev sahibi ülkenin kalkınma düzeyi ile ödemeler dengesidir. Ev sahibi ülkede kişi başına düşen gelir (kişi başına düşen GSYİH sı 52 ile ölçülmektedir) ne kadar yüksek ve ödemeler dengesi açığı ne kadar düşük ise, doğrudan yabancı yatırımlar o ülkeye o kadar fazla çekilmektedir (Schneider ve Frey,1985:173). Yabancı yatırımcılar açısından, ev sahibi ülkedeki kişi başına düşen gelir ne kadar yüksek ise, ülkenin ekonomisi o kadar iyidir ve şirketlerin yatırım kararları için o denli cazip olarak değerlendirilmektedir. Ev sahibi ülkedeki ekonomik büyüme, 52 Ülke bazında kişi başına düşen milli gelir bilgisi için bakınız: GDP per capita (current US$) - OECD members Data (worldbank.org)

53 44 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER yabancı yatırımcılar açısından ülkenin cazibesini artırmaktadır (Schneider ve Frey,1985:165). Buna karşılık, yabancı yatırımcılar açısından, ev sahibi ülkenin ödemeler dengesindeki büyük bir açık, ülke ekonomisinin imkanlarının ötesinde yaşadığını göstermektedir. Bu durum, yabancı yatırımcı şirketler açısından, serbest sermaye hareketlerinin kısıtlanmasını ve yatırımlarından elde ettikleri kârın, merkez ülkelerine aktarmalarının zorlanmasını beraberinde getirmektedir. Bu sebeple ev sahibi ülkenin ödemeler dengesindeki açık, doğrudan yabancı yatırım girişi üzerinde olumsuz bir etki yaratmaktadır (Schneider ve Frey,1985:165). Yatırım kararı açısından ev sahibi ülkedeki ekonomik istikrar ve sürdürülebilir büyüme önemli rol oynamaktadır. Ekonomik istikrar, bir ekonomideki büyüme oranını, istihdam seviyesini, fiyatların genel seviyesini, faiz oranı, döviz kuru vb. değişkenlerin dengede bulunduğu bir ekonomik ortamın varlığını işaret etmektedir (Bayar ve Öztürk, 2016:62). Yabancı yatırımcılar açısından ekonomik büyümenin görece yüksek ve istikrarlı olduğu ülkeler, daha güvenli ve istikrarlı bir yatırım ortamı sunmaları bakımından tercih edilmektedirler. Yüksek enflasyon bir ekonomide makroekonomik istikrarın bulunmadığının göstergesidir. Yüksek enflasyonun bulunduğu bir ülkede yatırım gelirleri açısından uzun vadeli projeksiyon gerçekleştirmek güçleşmekte; bu durum da yatırım kararını olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle, fiyat istikrarının sağlanması, belirsizliklerin azalmasını, ev sahibi ülke merkez bankasının kredibilitesinin artmasını beraberinde getirmekte; şirketlerin yatırım kararını olumlu etkilemektedir. Zira ev sahibi ülkedeki yüksek enflasyon oranı, iç ekonomik gerilimin ve hükümet ile merkez bankasının bütçeyi dengeleme ve para arzını kısıtlama konusundaki yetersizliğinin veya isteksizliğinin bir işaretidir. Kural olarak, enflasyon oranı ne kadar yüksekse, doğrudan yabancı yatırım kararları o kadar azalmaktadır (Schneider ve Frey,1985:165) Ucuz İşgücü ve Girdiler Özellikle sanayi üretiminde faaliyet göstermekte olan firmalar, üretimlerini, işgücünün görece ucuz olduğu ülkelerde gerçekleştirmektedirler (Asiedu, 2002). Bu nedenle, söz konusu firmalar, üretimlerini ucuz işgücüne 53 sahip olan gelişmekte olan ülkelere kaydırmaktadırlar (Agarwal, 1980:762). Yabancı yatırımcı açısından, ücret maliyetleri ne kadar düşük ise, ilgili ülkeye yatırım 53 Ülkeler bazında iş gücü maliyetleri için bakınız: DataSetCode=RMW

54 DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR VE POLİTİK RİSK 45 yapmak o kadar karlı olmaktadır. Bu sebeple, ev sahibi ülkedeki ucuz işgücü, yabancı yatırım kararını olumlu etkilemektedir (Schneider ve Frey,1985:165) Pazar Büyüklüğü Yabancı sermayenin yatırım kararında etkili olan faktörlerden bir diğeri de ev sahibi ülkedeki geniş iç pazardır (Agarwal, 1980:759). İç pazarın cazip olmasının en önemli etkeni, ev sahibi ülkedeki talep yapısıdır. Uluslararası alanda faaliyet göstermekte olan şirketler, geniş pazarlara sahip ülkelerde yatırım yapmayı tercih etmektedirler (Asiedu, 2002:110). Bir başka ifadeyle, yüksek iç talep potansiyeli olan ülkeler, şirketlerin yatırım kararlarında önemli rol oynamaktadırlar Vergi Oranları Ev sahibi ülkedeki vergi oranları 54 ve merkez ülke ile ikili vergi anlaşmaları 55, doğrudan yabancı yatırım kararı açısından önemli rol oynamaktadır. Ayrıca çok uluslu şirketler hem yatırım yaptığı ülkede, hem de kendi ülkesinde vergi ödemekten (çifte vergilendirme) kaçınmaktadırlar. Bu sebeple, yatırım kararı açısından, ev sahibi ve merkez ülke arasındaki ikili vergi anlaşmaları önem taşımaktadır Yabancı Sermayeye Yönelik Teşvikler Yabancı yatırımlar açısından, ev sahibi ülkedeki yatırım teşvikleri büyük önem arz etmektedir. Ev sahibi ülke tarafından yabancı sermayeye yönelik teşvikler 56, doğrudan yabancı yatırım kararı açısından göz önünde bulundurulan faktörlerden biridir (Agarwal, 1980:761). Söz konusu teşvikler ev sahibi ülkede, yatırımcı şirket lehine arsa ve bina tahsis edilmesi, çalışanların sigorta primlerinde indirim, özel vergi muafiyetinin tanınması (gelir/kurumlar vergisi muafiyeti ya da indirimi, sermaye malları ithalatında gümrük muafiyeti, ve/ veya sübvansiyonlu krediler olarak sıralanabilir. 54 Ülke bazında gelir vergisi oranları için bakınız: Table II.1. Statutory corporate income tax rate (oecd.org) 55 Türkiye nin çifte vergi anlaşmaları için bakınız Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmaları ve Türkiye / T.C. Dışişleri Bakanlığı (mfa.gov.tr) 56 Pek çok gelişmekte olan ülke Türkiye deki gibi yatırım ofisleri kanalıyla ülkelerinin sunduğu yatırım fırsatlarını küresel iş dünyasına tanıtma görevini üstlenmekte, böylelikle, ülkelerine gelen doğrudan yabancı yatırımları artırmayı amaçlamaktadırlar. Türkiye deki yatırım ofisi için bakınız: Kimiz - Invest in Türkiye

55 46 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Politik Faktörler Doğrudan yabancı yatırım kararlarında hem ekonomik hem politik koşullar önem taşımaktadır. Ancak şirketler, ekonomik koşullar iyi olsa da, politik riskin yüksek olduğu ülkelerde yatırım yapmaktan kaçınmaktadırlar. Politik istikrarsızlığın bulunduğu veya yatırımın kamulaştırılması tehdidinin olduğu bir ülke, politik istikrar ve mülkiyet haklarının garantisi sunan bir ülkeden daha fazla risk taşımaktadır (Schneider ve Frey,1985:161). Bu bağlamda, ev sahibi ülkenin yönetim şekli, otoriteryen bir rejim bulunup bulunmadığı, demokratik olup olmadığı, mülkiyet haklarının ilgili yasalarla korunup korunmadığı, muhalefetin yapısı, hükümet politikalarının ve hukuk düzeninin istikrarlı olup olmadığı, ülkenin yerel ayaklanmalar ve isyana açık olup olmadığı gibi hususlar yatırım kararı açısından önem taşımaktadır. Perotti ve van Oijen (2001:67), politik risk göstergelerini aşağıdaki gibi sıralamıştır. Ev sahibi ülkedeki i. ekonomik beklentiler ve gerçekleşmeler, ii. ülke yönetiminin ve merkez bankasının kredibilitesi, iii. ekonomik planlama başarısızlıkları, iv. siyasi liderlik, v. uluslararası anlaşmazlıklar, vi. hükümette yolsuzluk, vii. siyasette askerin rolü, viii. hukuk ve düzen geleneği, ix. ırksal ve ulusal gerilimler, x. siyasi terörizm, xi. iç savaş riskleri, xii. siyasi parti gelişimi, xiii. bürokrasinin kalitesi. Jiang ve Martek (2021:5) ise, politik risk göstergelerini aşağıdaki gibi sıralamıştır. Ev sahibi ülkedeki i. hükümet istikrarı, ii. sosyoekonomik koşullar, iii. yatırım profili,

56 iv. iç çatışma, v. dış çatışma, vi. yolsuzluk, vii. siyasette askerlik, viii. dini gerilim, ix. hukuk ve düzen, x. etnik gerilimler, xi. demokratik hesap verebilirlik, xii. bürokrasi kalitesi Siyasi istikrar DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR VE POLİTİK RİSK 47 Yabancı yatırımcılar için ev sahibi ülkedeki siyasi istikrar büyük önem taşımaktadır (Agarwal, 1980:760). Doğrudan yabancı yatırımlar uzun dönemli olduklarından, politik istikrarsızlığın olduğu bir ülke yatırım için elverişli olarak değerlendirilmemektedir (Schneider ve Frey,1985:173). Ev sahibi ülkedeki mevcut ekonomik koşullar tatmin edici görünse ve gelecek için iyi beklentiler önerse dahi şirketler, politik riskin yüksek olduğu ülkelerde yatırım yapmaktan kaçınmaktadırlar Hukuki ve Kurumsal Altyapı Yabancı yatırımcılar açısından ev sahibi ülkenin hukuki ve kurumsal altyapısı büyük önem arz etmektedir. Hukuki sistemin zayıf olduğu ülkelerde ticari getiri oranları yüksek olsa da, şirketler söz konusu ülkeleri yatırım için uygun bulmamaktadırlar. Zira hukuki sistemin zayıflığı, yüksek politik riskleri beraberinde getirmekte; yatırımcı şirketin yatırım kararını olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle, yabancı yatırımcılar, bahse konu ülkelere ancak yüksek ülke riski primi karşılığında temin ettikleri sigortalar çerçevesinde yatırım yapmayı tercih etmektedirler Coğrafi Konum Ev sahibi ülkenin coğrafi konumu yabancı yatırım kararı açısından önemli bir rol oynamaktadır. Yabancı yatırımcı şirket, ev sahibi ülke pazarının yanı sıra, yakın coğrafyalardaki pazarlara ihracat yoluyla açılmayı hedefleyebilmekte; bu durum da bölgesel bütünleşmelere yakın konumda bulunan ülkelerde yatırım yapma isteğini artırmaktadır. Avrupa Birliği veya NAFTA bölgelerine yakın coğrafyalarda yatırım yapan şirketlerin kararlarının altında coğrafi konum

57 48 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER avantajı yatmaktadır. Öyle ki yukarıda da ifade edildiği üzere AB ve NAFTA bölgesindeki Japon, Avrupa daki G. Kore, Sahra altı Afrika daki Hindistan merkezli firmalar, bölgesel veya küresel pazarlama stratejilerinin birer parçası olarak ilgili coğrafyalarda, yatırım yapmaktadırlar. Böylece söz konusu şirketler, üretim yaptıkları piyasanın yanı sıra, ihracat yoluyla bölgesel piyasalara da satış yapabilmektedirler Kredi Notu Diğer yandan, ev sahibi ülkeye yönelik kredi derecelendirme kuruluşlarının 57 verdiği notlar yabancı yatırım kararları aşamasında göz önünde bulundurulan unsurlardan bir diğeridir. Yatırımcılar ev sahibi ülkenin siyasi ve ekonomik yapısı ile ilgili bilgilere kredi derecelendirme kuruluşlarının yaptığı değerlendirmeler sayesinde ulaşabilmektedirler. Söz konusu kuruluşlar bir ülkenin kredibilitesini belirli ölçütlere dayandırarak, kategorize etmektedirler. Yabancı yatırımcılar da bahse konu değerlendirmelere göre ülke riskini analiz etmektedirler. Kredi derecelendirme kuruluşlarınca sağlanan notlar, ülkelerin kredi risklerini ölçen bir gösterge niteliğindedir. Kredi notları sayesinde yabancı yatırımcılar ev sahibi ülke hakkında bilgi sahibi olabilmektedirler. Söz konusu kuruluşlar tarafından ev sahibi ülkeye yönelik yapılan değerlendirmeler görüş niteliğinde olsa da, şirketlerin yabancı yatırımları aşamasında dikkate aldıkları faktörler arasında bulunmaktadır. 58 Kredi notu değerlendirilmesinde yukarıda yer almakta olan politik risk göstergelerinin (Perotti ve van Oijen, 2001:67 ve Jiang ve Martek, 2021:5) yanı sıra, finansal ve ekonomik riskler de ölçülmektedir. Söz konusu göstergeler aşağıdaki gibi sıralanabilir (Perotti ve van Oijen, 2001:67): Finansal Risk Göstergeleri Ev sahibi ülkedeki i. kamu borç ödemelerinde temerrüt durumu, ii. yurt dışı kredi ödemelerinde gecikme, iii. sözleşmelerin hükümet tarafından reddedilmesi, iv. döviz kontrollerinden kaynaklanan kayıplar, v. özel yatırımların kamulaştırılması. 57 Moody s, Standard & Poor s ve Fitch Ratings gibi. 58 Credendo ya ait ülke risk haritası için bakınız: Country risk - Central African Republic Credendo. CREDENDO (2022)

58 Ekonomik Risk Göstergeleri Ev sahibi ülkedeki i. enflasyon, ii. kamu borçluluk oranı, iii. cari işlemler hesabı, iv. döviz kurları. 4 Politik Risk DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR VE POLİTİK RİSK 49 Politik risk, yabancı bir ülkede yatırım yapan firmanın ev sahibi ülkedeki politik nedenlerden dolayı zarar görmesine neden olan risklerdir. Politik riskler aşağıdaki şekilde tanımlanabilir: i. savaş, ii. iç isyan, iii. ayaklanma, iv. siyasi belirsizlik, v. döviz transferi kısıtlamaları, vi. kamulaştırma, vii. siyasi iktidar değişikleri neticesinde, viii. ev sahibi ülke hükümetinin yatırım faaliyetinin dayandığı sözleşmeleri feshetmesi ya da geçici olarak askıya alması, ix. ev sahibi ülke hükümetinin yatırım faaliyeti ile ilgili hukuki çerçevede değişiklikler yapması. Politik riskler yukarıda belirtilen olaylar neticesinde ortaya çıkabileceği gibi ev sahibi ülke hükümetinin kar transferlerini engelleyici kararlarından da kaynaklanabilmektedir. Doğrudan yabancı yatırımların Libya, Türkmenistan, Afganistan, Irak vb. ülkelerde politik risklerle karşılaşma olasılığı yüksektir. Bu çerçevede yabancı yatırımcıların karşılaşabilecekleri politik risklerden doğabilecek zararın teminat altına alınması amacı ile politik risk sigortası poliçeleri düzenlenmektedir Politik Risk Sigortası Politik risk sigortasının konusu, yatırım projesinin ev sahibi ülkede karşılaşabileceği politik risklerin bertaraf edilmesini kapsamaktadır. Bir

59 50 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER diğer ifadeyle sigortanın konusu, yatırım öncesinde öngörülemeyen; politik kurumlar ve siyasi istikrarsızlıktan kaynaklı, yatırıma zarar veren, politik sebeple gerçekleşen her türlü eylemi kapsamaktadır. Politik risk yatırıma zarar veren, politik sebeple gerçekleştirilen her türlü eylemi kapsamaktadır (Grath, 2011: ). Politik risk sigortası yatırımcı firmalar açısından riskli yeni pazarlara yatırım yapabilme imkânını beraberinde getirmektedir. Ayrıca, yabancı ülkelere gerçekleştirilecek yatırımlara finansman sağlanmasını kolaylaştırmaktadır Kapsamı Politik risk sigortası sigorta kapsamına alınan riskler aşağıda yer almaktadır: Kamulaştırma Kamulaştırma 59 ev sahibi ülke tarafından yabancı yatırımcının mülkiyet haklarına el konulmasından doğan riskleri ifade etmektedir (Gianturco, 2001:125). Ev sahibi ülke tarafından yatırımın kamulaştırılması ile, yabancı yatırımcı, kontrol hakkından mahrum bırakılmaktadır (Waters, 2014:365). Bir nevi el koyma yöntemi olan kamulaştırma, ev sahibi hükümetin sözleşmeyi ifa edememesi, teminatların haksız nakde çevrilmesi, ticarete çeşitli kısıt ve engeller getirilmesi olarak değerlendirilmektedir (Küçük, 2016:96) Dövize Çevirememe Dövize çevirememe 60, yabancı yatırımcının, yerel para birimi cinsinden elde ettiği kazancını, farklı bir para birimine çevirmesinin engellendiği durumu ifade etmektedir (Gianturco, 2001:126) Döviz Transfer Edememe Yabancı yatırımcılar açısından ev sahibi ülke hükümeti kararı neticesinde döviz transfer edememe 61 riski oluşabilmektedir. Döviz transfer edememe riski, yabancı yatırımcının, yerel para birimi cinsinden elde ettiği kazancını ülke dışına çıkaramama durumunu ifade etmektedir (Gianturco, 2001:126). 59 Expropriation. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Series On Issues In International Investment Agreements II, Expropriation EXPROPRIATION: A SEQUEL (unctad.org) 60 currency inconvertibility 61 non-transfer risk

60 DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR VE POLİTİK RİSK 51 Söz konusu risk ev sahibi hükümetin ödemeler dengesini veya yerel para birimini koruma yönünde aldığı kararlardan kaynaklanmaktadır (Waters, 2014:366). Böylelikle ev sahibi ülke hükümetin kambiyo rejimi ile ilgili yasal düzenlemeleri yabancı yatırımcı firma açısından engelleyici nitelik arz etmektedir Savaş ve Sivil Ayaklanma Savaş ve sivil ayaklanma riski, yatırımın gerçekleştirildiği ülkede ortaya çıkan terör, savaş, iç savaş, iç karışıklık, sosyal olaylar neticesi yabancı yatırımcının malvarlığının ve yatırımın zarar görmesinden doğan riskleri ifade etmektedir (Nolan, vd., 2011:15). Bir diğer ifadeyle politik risk sigortası ile ev sahibi devlette gerçekleşen siyasi şiddetten kaynaklanan zararlar güvence altına alınmaktadır (Waters, 2014:367) Ev Sahibi Devletin Yükümlülüğünü İfa Etmemesi Riski Ev sahibi devletin yükümlülüğünü ifa etmemesi 62 riski, kamu özel işbirliği 63 gibi yatırım modellerinde, ev sahibi devletin finansal yükümlülüklerini yerine getirmemesinden doğan riskleri ifade etmektedir (Nolan, vd., 2011:15). Enerji üretim, dağıtım, altyapı, ulaştırma gibi yatırımlar genellikle, kamu özel işbirliği modeli ile yapılmaktadır. Söz konusu yatırımlara yönelik finansman sağlayan taraflar, çoğu zaman politik risk sigortası ile korunmaktadırlar. Böylelikle politik risk sigortası teminatı ile, ev sahibi hükümetin ödeme yükümlülüğünü yerine getirmemesinden (ödeme yetersizliği veya isteksizliği nedeniyle ödeme yapmaması) kaynaklanan zararlara karşı korunmaktadırlar 64. Poliçe lehtarının, ticari borç verenler olması sebebiyle, ev sahibi hükümetin ekonomik ve politik yapısı önem taşımaktadır. Bu nedenle sigorta teminatı sağlayan kurum (sigorta kuruluşu), tahsis aşamasında, ev sahibi ülkenin analizini detaylı bir şekilde yapmaktadır. Söz konusu analiz, ülkenin ekonomik, finansal ve politik risklerinin incelenmesini kapsamaktadır. 62 Non-honoring of a sovereign guaranty 63 Kamu özel işbirliği projeleri 63, bir kamu hizmetinin hükümet ve özel sektör ortaklığı ile gerçekleştirildiği uzun vadeli proje finansmanı yöntemidir (World Bank, 2020). Kamu özel iş birliği, kamu ile özel sektör arasında yapılan ve özel sektöre belirli bir oranda riskin devredildiği bir sözleşme temelinde kurulan işbirliğidir. 64 Ayrıntılı bilgi için bakınız: MIGA s : Non-honoring of sovereign financial obligations product (worldbank.org)

61 52 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER 5 Sonuç Küreselleşme paralelinde mal ve sermaye hareketleri artmış; uluslararası yatırımlar hız kazanmıştır. Böylelikle uluslararası alanda faaliyet göstermekte olan şirketler, üretimlerini, daha avantajlı coğrafyalara taşımaya başlamıştır. Bu çerçevede uluslararası alanda faaliyet göstermekte olan şirketlerin farklı coğrafyalardaki yatırımları önemli miktarda artmış, buna paralel olarak, söz konusu şirketlerin politik risklerden korunma ihtiyaçları da artmıştır. Günümüzde ülkelerin politik ve ekonomik koşulları günden güne değişiklik gösterebilmektedir. Bu nedenle, uluslararası piyasalarda faaliyet göstermekte olan firmaların, dünya ölçeğinde farklı coğrafyalardaki mevcut piyasa koşulları ve ülke riskleri konularında bilgi sahibi olmaları büyük önem taşımaktadır. Söz konusu firmaların faaliyetlerini sürdürebilmeleri için, farklı coğrafyalarda oluşabilecek politik risklerden korunabilmeleri gerekmektedir. Politik risk sigortası, doğrudan yabancı yatırımcıların (ya da doğrudan yabancı yatırımcılara finansman sağlayan tarafların) yatırım yaptıkları ülkede karşılaşabilecekleri; siyasi belirsizlik, savaş, ayaklanma, iç isyan, gibi politik risklerden korunmaları amacıyla geliştirilmiştir. Ev sahibi hükümetin sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirememesi de politik risk teminatı taşımaktadır. Söz konusu sigorta ev sahibi hükümetin yatırım kaybına neden olan eylemleriyle (genellikle hükümetin uygulamaya koyduğu kanunlar, kamulaştırma, para biriminin konvertibilitesi ve siyasi şiddet gibi) - ticari olmayan- riskleri kapsamaktadır. Bunun yanı sıra, söz konusu yatırımları finanse eden ticari bankalar ve finansman kuruluşları da sağladıkları finansmanın tahsili bakımından, yatırımın gelirlerinin politik risklere karşı sigortalanmasını talep etmektedirler. Dolayısıyla, politik risk sigortası yatırımcı firmalar açısından riskli yeni pazarlara yatırım yapabilme imkânını beraberinde getirmektedir. Ayrıca, politik risk sigortası yabancı ülkelere gerçekleştirilecek yatırımlara finansman sağlanmasını kolaylaştırmaktadır. Bu nedenle politik risk sigortası uluslararası alanda faaliyet göstermekte olan şirketlerin yurt dışında yatırım yaparken karşılaşabilecekleri politik riskleri bertaraf etmelerini sağlaması bakımından büyük önem taşımaktadır. Söz konusu sigorta teminatı yatırımların yapılabilirliğini artırdığı için ülke (özellikle az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler) ekonomilerine katkıları bakımından da büyük önem taşımaktadır. Bu doğrultuda gerek küresel ölçekte faaliyet gösteren firmaların uluslararası yatırımlarının artırılması gerekse söz konusu yatırımlara ihtiyaç duyan ülkelerde güvenle yatırım yapılabilmesi bakımından politik risk sigortasının yaygınlaştırılmasına ilişkin olarak politikaların oluşturulması gerekmektedir.

62 DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR VE POLİTİK RİSK 53 Kaynakça Adams, S. (2009), Foreign Direct investment, domestic investment and economic growth in Sub-Saharan Africa, Journal of Policy Modeling, 31 (6) Agarwal, J. P. (1980), Determinants of foreign direct investment: A survey, Weltwirtschaftliches Archiv 116, Aisen, A., Veiga, F. J. (2013), How does political instability affect economic growth?. European Journal of Political Economy, 29, Aisen, A., Veiga, F. J. (2011), How Does Political Instability Affect Economic Growth? International Monetary Fund. Alesina, A., Perotti, R. (1996), Income distribution, political instability, and investment. European economic review, 40(6), Alfaro, L., Chen, M. X. (2010), Surviving the Global Financial Crisis: Foreign Direct Investment and Establishment Performance, Harvard Business School Working Paper, Harvard Business School No: Akışoğlu, B. (2013), Portföy Yatırım İstatistiklerinin Derlenmesi ve Türkiye Uygulaması, Uzmanlık Yeterlilik Tezi, TCMB, Ankara. Armstrong, G., Adam, S., Denize, S., Kotler, P. (2013), Principles of Marketing (15th Edition), London: Prentice Hall. Asiedu, E. (2002), On the determinants of foreign direct investment to developing countries: is Africa different?, World Development, 30(1), Bayar, Y., Öztürk, Ö. F. (2016), Doğrudan yabancı sermaye yatırımları girişlerinin belirleyicileri üzerine bir literatür incelemesi, International Journal of Applied Economic and Finance Studies, 1(1), Bayraktar, N. (2013), Foreign direct investment and investment climate, Procedia Economics and Finance, 5, Chari, V. V., Kehoe, P.J. (2003), Hot money. Journal of Political Economy, 111(6), CREDENDO. (2022), Country risk, tarihinde Country risk - Central African Republic Credendo adresinden alındı. Dicken, P. (1998), Global shift: transforming the world economy, New York: Guilford Publications Dunning, J. H., Lundan, S. M. (2008), Multinational enterprises and the global economy, Cheltenham: Edward Elgar Publishing. Grath, A. (2011), The handbook of international trade and finance, United States: Kogan Page Publishers. Gianturco, D. E. (2001), Export credit agencies: the unsung giants of international trade and finance, United States: ABC-CLIO.

63 54 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Gilpin, R. (2018), The challenge of global capitalism The World Economy in the 21st Century, New Jersey: Princeton University Press. Hawawini, G. A., Swary, I. (1990), Mergers and acquisitions in the US banking industry: Evidence from the capital markets. Amsterdam: North Holland. IMF. International Monetary Fund. (2009), Balance of Payments and International Investment Position Manual, Washington D.C.: International Monetary Fund. Jarblad, A. (2003), The global political economy of transnational corporations: a theory of asymmetric interdependence, Lulea: Lulea University of Technology. Jiang, W., Martek, I. (2021), Political risk analysis of foreign direct investment into the energy sector of developing countries, Journal of Cleaner Production, 302, (127023), Küçük, D. (2016), Yatırımcılar İçin Hukuki Yönden Politik Risk Sigortası, Ankara: Seçkin Yayıncılık. Liu, P., Peng, Y., Shı, Y., Yang, J. (2021), Financial Structures, Political Risk and Economic Growth. The European Journal of Finance, pp OECD. Organization for Economic Co-operation and Development. (2000), Main Determinants and Impacts of Foreign Direct Investment on China s Economy, tarihinde WP-2000_4.pdf (oecd.org) adresinden alındı. OECD. (2008). Benchmark Definition of Foreign Direct Investment. Fourth Editıon tarihinde ticsandanalysis/ pdf Nolan, M. D., Sourgens, F. G., Totıno, C. (2011), Recent trends in public political risk insurance coverage, Corporate Finance Review, 15(6), 13. Palombo, L. (1997), Banka Birleşmeleri ve Satın almalar, TBB, Bankacılar Dergisi, 20, Ankara. Perotti, E. C., Van Oijen, P. (2001), Privatization, political risk and stock market development in emerging economies. Journal of International Money and Finance, 20(1), Piesse, J., Lee, C. F., Lin, L., Kuo, H. C. (2013), Merger and acquisition: Definitions, motives, and market responses, Encyclopedia of Finance, Protsenko, A. (2003), Vertical and Horizontal Foreign Direct Investments in Transition Countries,. München: Ludwig-Maximilians-Universitat. Rajabpour, H. (2020), Financial Stress, Political Risk and Economic Growth: New Evidence of Iran. Quarterly Journal of Economic Growth and Development Research.

64 DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR VE POLİTİK RİSK 55 Rios, G. L. (2007), Portfolio Investment in an Intertemporal Setting: Assessment of the Literature and Policy Implications for Latin American Pension Systems, OECD Working Papers on Insurance and Private Pensions, No. 10, OECD Publishing. Ross, S. A. (2009), Corporate Finance: Core Principles and Applications, New York: McGraw-Hill. Rodrik, D. (2012), The Turkish economy after the global financial crisis, Ekonomi-Tek, 1(1), Schneider, F., Frey, B. S. (1985), Economic and political determinants of foreign direct investment, World development, 13(2), Schulz, H. (2009), Political Institutions and Foreign Direct Investment in Developing Countries: Does the Sector Matter? Social Science Research Network (SSRN), 8. Shatz, H. J. Venables, A. (2000), The geography of international investment (Vol. 2338), Washington D.C.:World Bank Publications. Singh, A. (1971), Take-overs: Their Relevance to the Stock Market and the Theory of the Firm (Vol. 19), CUP Archive. UNCTAD, (2022) Foreign direct investment tarihinde unctad.org/foreign-direct-investment/ Waters, J. J. (2014), A comparative analysis of public and private political risk insurance policies with strategic applications for risk mitigation, Duke Law Scholarship Repository Journals. Worldbank, (2020), PPP Contract Types and Terminology, tarihinde adresinden alındı.

65

66 BÖLÜM III VADELİ İŞLEM PİYASASI İLE RİSK İŞTAHI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ARAŞTIRILMASI: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Investigation of the Relationship Between Future Market and Risk Appetite: The Case of Turkey Bülent YILDIZ 1 & Tuncer YILMAZ 2 1 (Dr. Öğr. Üyesi), Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Nazilli İİBF, bulent.yildiz@adu.edu.tr ORCID: (Dr. Öğr. Üyesi), Kafkas Üniversitesi, Susuz MYO, yilmaz-tuncer@hotmail.com ORCID: Giriş Günümüz dünyasında, küresel boyutta artan belirsizlikler ve finansal piyasalarda yaşanan dalgalanmalar muhataplarını risk yönetiminde daha dikkatli davranmaya zorlamaktadır. Özellikle 1970 li yıllardan sonra gelişme gösteren finansal sistem ile birlikte hayatımıza giren yeni risk yönetim teknikleri ve finansal ürünlerin önemi her geçen gün daha da artmaktadır (Çevik ve Pekkaya, 2007). Risk yönetiminde geleneksel yöntemlerin yetersiz kalması nedeniyle yakın geçmişte başlayan arayış vadeli piyasalarda işlem gören sözleşme ve türev ürünlerin gelişmesine temel oluşturmuştur. Vadeli işlem sözleşmeleri veya türev ürünlerin performansları, spot piyasada dayandıkları varlıkların fiyat değişimlerine bağlıdır. Türev piyasalarda yapılan işlemlerdeki alım satımlarda dayanak varlığın kendisinin alınıp satılmasına gerek kalmadan işlem yapılabilmesi, bu ürünlerin risk yönetimindeki uygulama 57

67 58 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER etkinliğini artırmaktadır. Bir ülkede türev ürünlerin işlem gördüğü vadeli işlem piyasalarının varlığı ve etkinliği, o ülkedeki finansal piyasaların gelişmişliği ile doğrudan ilişkilidir (Yalaman ve Coşkun, 2014). Türev ürünler, genellikle spot piyasada işlem gören, ekonomik bir büyüklüğe ve değere sahip, piyasada arz ve talebi olan varlıklara dayanılarak türetilen finansal sözleşmelerdir. Bu nedenle adına türev sözleşme düzenlenen finansal varlıklara dayanak varlık (underlying asset) adı verilir. Türev ürünlerin değeri bu dayanak varlıkların fiyat hareketlerine bağlıdır. Türev piyasalarda işlem gören türev ürünleri kullanan yatırımcılar, spot piyasadaki koşullara kıyasla daha farklı fırsat ve risklerle karşılaşırlar. Yatırımcıların türev piyasalarda spot piyasaya göre karşı karşıya kaldıkları bu fırsat ve risk farklılıklarının temelinde türev ürünlerin kaldıraçlı bir yapıya sahip olmaları vardır. Bu nedenle riskli finansal varlıklar olarak tanımlanırlar. Türev ürünler, riskten korunmak (hedge) amacıyla kullanılabildiği gibi spekülasyon veya arbitraj amacıyla da kullanılabilmektedir. Forward, futures, swap ve opsiyon sözleşmeleri finansal piyasalarda en yaygın şekilde kullanılan türev ürünlerdir (Saltoğlu, 2019: 117). Yatırımcıların spot piyasada taşıdıkları pozisyonları nedeniyle, varlık fiyatlarındaki dalgalanmaya bağlı olarak karşılaşabilecekleri riskleri yönetmede, portföy çeşitlendirmesinin de ötesinde başka riskten korunma yöntemlerini kullanmaları gerekebilmektedir. Vadeli işlem piyasaları ve türev ürünlerin kulanım amaçlarına bakıldığında, ileride meydana gelebilecek fiyatlardaki oynaklığın oluşturacağı risklerden korunma imkânı sağladıkları görülmektedir. İyi çeşitlendirilmiş portföyler sayesinde en uygun risk ve getiri birlikteliği yakalanmış olsa bile, çeşitlendirme etkisi ile kontrol altına alınamayan sistematik risk veya pazar riskine karşı korunmak vadeli işlem sözleşmeleri ile mümkün olabilmektedir (Çelik, 2014: 1). Vadeli işlem piyasaları ile spot piyasalar arasındaki ilişkinin analizi bugünün finans çevreleri ve işletmelerinin gündeminde kalmaya devam etmektedir. Yatırımcıları ve işletmeleri ilgilendiren yurtiçi ve yurtdışı kaynaklı risk faktörlerindeki artışlar, bu risklerin yönetilmesini önemli hale getirmektedir. Yatırımcıların finansal okuryazarlık düzeylerindeki artış, türev ürünlerin korunma amaçlı kullanımlarını yaygınlaştırmıştır. (Özen ve Tetik, 2021: 111). Bununla birlikte, varlık fiyatlarına ilişkin davranışların takibi ve ölçümü, profesyonel yatırımcılarla birlikte diğer insanlarında günlük yaşantılarındaki birçok önemli karar için gereklidir. Bireylerin tasarruflarını yönlendirecekleri yatırım araçları ile ilgili seçimleri, risk ve getiri hakkında ne düşündükleri ile

68 VADELİ İŞLEM PİYASASI İLE RİSK İŞTAHI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN yakından ilişkilidir. Çünkü genelde daha yüksek getiri ancak daha yüksek riskle mümkün olmaktadır (Akkaya, 2021: 23). Türkiye de vadeli işlem piyasası ilk olarak İzmir de Vadeli İşlemler Borsası (VOB) ismiyle 4 Şubat 2005 tarihinde resmi olarak faaliyete başlamıştır. Daha sonra Borsa İstanbul A.Ş. bünyesinde 21 Aralık 2012 tarihinde Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası nın kurulması ile İzmir VOB daki işlemler 2 Ağustos 2013 tarihi gün sonunda sona ermiş ve 5 Ağustos 2013 itibariyle tüm vadeli işlemler BIST çatısı altındaki VİOP ta yürütülmeye başlanmıştır. VİOP sözleşmeleri, yerli ve yabancı yatırımcıların Türkiye de türev ürünlere yatırım yapabilmesi, ülkenin finans piyasalarının gelişmiş finansal piyasalar ile bütünleşmesi ve ülke borsanın geniş yelpazede çok çeşitli varlıklara yatırım yapılabilecek bir finansal süpermarkete dönüşmesi amacı doğrultusunda yatırımcıların kullanımına sunulmuştur (BIST, 2022). Türkiye de VİOP çatısı altında organize bir piyasa olarak türev sözleşmelerinin işleme açılması, yatırımcılara bu finansal enstrümanları daha güvenli bir şekilde kullanma fırsatı sunmuştur. BIST A.Ş. tarafından vadeli sözleşmelerin piyasaya sunulması ile birlikte yatırımcılar bu sözleşmelerin daha düşük teminatlarla işlem maliyeti, kaldıraç, farklı stratejilerle işlem yapma imkânı, arbitraj ve riskten korunma (hedge) gibi birçok özelliğinden faydalanma imkânına da sahip olmuşlardır (BIST, 2017: 7). VİOP un sahip olduğu bu ve benzeri avantajlardan dolayı BIST vadeli işlem ve opsiyon piyasasında yatırımcıların bu finansal varlıklara olan ilgisini daha da artırmaktadır. Finansal piyasalarda riskten korunma (hedge), spekülasyon veya arbitraj amaçlı kullanılan türev ürünler işlem gördüğü piyasaya göre farklılaşabilmektedir. Forward ve swap sözleşmeler tezgahüstü piyasalarda işlem görürken, futures sözleşmeleri organize piyasalarda işlem görmektedir. Opsiyon sözleşmeleri ise hem tezgahüstü hem de organize piyasalarda işlem görme özelliğine sahiptir. VİOP ta işlem gören BIST 30 Endeks Vadeli İşlem Sözleşmesi (VİOP 30) de futures sözleşmelerden birisidir. VİOP taki vadeli işlem sözleşmeleri arasında yüksek işlem hacmine sahip endeks olması nedeniyle Türkiye deki organize vadeli işlem piyasalarını temsil eden önemli bir gösterge niteliğindedir. Ayrıca BIST 30 endeksinde yer alan şirketlerin işlem hacmi ve piyasa değeri açısından borsanın en büyük şirketleri olması ve bu şirketlerin mali, sınai, teknoloji, ulaştırma, gayrimenkul, gıda ve enerji sektöründe faaliyet göstermesi gerek hisse senedi piyasası gerekse ülke ekonomisinin aktivitesine ilişkin genel bir görünüm sağladığı söylenebilir. Bu açıdan BIST 30 endeksinde yer alan ülkenin önde gelen şirketlerin hisse senetlerine yatırımcıların gösterdiği ilgi piyasanın

69 60 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER gidişatı açısından takip edilmeyi önemli kılmaktadır. Yatırımcılar spot piyasada taşıdıkları pozisyonlarına ilişkin risklerden korunmak (hedge) amacıyla VİOP ta alım ya da satım yönlü pozisyon alarak risklerini yönetebilirler. Portföyünde BIST 30 Endeksi ile yüksek korelasyona sahip varlıkları bulunduran yatırımcılar, olası düşüşlerden korunmak amacıyla VİOP 30 da satış yönlü pozisyon alarak muhtemel zararı en aza indirme imkânına sahiptirler. Bu korunma stratejisi ve benzerleri türev piyasaların sağladığı imkânlardan sadece birisidir. Finansal piyasa uygulayıcıları, varlık fiyatlarındaki geniş eğilimleri yönlendiren kilit bir faktör olarak genellikle piyasa duyarlılığından bahsederler. Finansal varlıkların fiyatları, diğer varlık piyasalarındaki değerlemeleri etkileyen faktörlerin çoğundan oldukça farklı olabilse de, genellikle birlikte hareket ederler. Asya mali krizi, değişen risk algılarının görünüşte ilgisiz varlıkların fiyatları arasında nasıl bir korelasyon oluşturabileceğini göstermiştir. Temmuz 1997 de Tayland Bahtı nın devalüasyonunu takiben yatırımcılar, Asya nın ötesinde, Latin Amerika ve gelişmekte olan Avrupa ülkelerine borçlanma maliyetinde bir artışa neden olarak gelişen bazı piyasalara girerek riske maruz kalma durumlarını azalttılar (Gai ve Vause, 2005: 5) Bu durum bize, bir ülkedeki finansal şokların ilgisiz görünen diğer ülke piyasalarına da finansal kanallar üzerinden hızla yayılabileceğini göstermektedir. Dünyanın bir bölgesindeki varlık fiyatlarında meydana gelen dalgalanma diğer ülke piyasalarındaki finansal varlıkların fiyatlarında da oynaklığa neden olmaktadır. Bu ilişki literatürde üç geniş bulaşma kanalından biri olan finansal bağlantılar kanalıyla gerçekleşmektedir. Piyasalar arasındaki bu bağlantı, uluslararası yatırımcılar finansal portföylerini küresel olarak çeşitlendirilmeye gittiğinde ve farklı ülke ekonomilerinin finansal piyasalarıyla ilgilenerek birbirleriyle bağlantı kurduğunda oluşmaktadır. Uluslararası ticareti yapılan finansal varlıklara ve likit piyasalara sahip olan ülkeler bulaşmaya maruz kalma eğilimindedirler. Küreselleşmeyle birlikte finansal piyasaların bir birleriyle daha bağlantılı hale gelmesinin ortaya çıkardığı bu durumdan kaynaklı olarak, bir ülke piyasasında meydana gelen oynaklığın yayılma etkilerine diğer ülkelerin finansal piyasalarındaki yatırımcılarda güçlü tepki vermektedirler (Schmukler vd., 2003: 10-11). Duyarlılığın getiri ile bağlantısı ve üzerindeki olumlu etkisinin, gelecekte yatırımcıların yatırımla ilgili olumlu beklentilerindeki davranışlar tarafından yönlendirilen risk iştahındaki artıştan kaynaklandığı ve bunun da sınır ötesi sermaye akımlarını artırarak finansal piyasa getirileri ile bağlantılı olan varlıklarda artışa yol açtığı iddia edilmektedir (Bouri vd., 2022: 4). Piyasa

70 VADELİ İŞLEM PİYASASI İLE RİSK İŞTAHI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN katılımcılarının yatırım davranışı, yatırımcının yatırım görüşü, performansı ölçmek için kullanılan karşılaştırmalı ölçütler, diğer piyasa katılımcılarının davranışları, belli başlı piyasa oynaklığının derecesi, finansal piyasalarda gelip geçici hevesler ve spekülatif ticaret faaliyetlerinin varlığı gibi faktörlerle ilişkilendirilmektedir. Yatırımcılar yatırım kararlarını, piyasanın kollektif eylemlerine bağlı olarak piyasa oynaklığına göre almaktadırlar (Chang vd., 2000). Bununla birlikte yatırımcılar iyi işleyen ve etkin finansal piyasalarda yatırım yapmayı tercih etmektedirler. Bunun nedeni ise, etkin piyasa olarak ifade edilen ve iyi işleyen finansal piyasalarda işlem gören yatırım araçlarının fiyatları tüm geçerli bilgileri içermekte ve daha doğru ve gerçeğe yakın bir fiyatlamaya zemin hazırlamaktadır (Bekçioğlu vd., 2004: 40) Yatırımcı risk iştahı, bir yatırımcının kendisine kazanç sağlayacağını düşündüğü hedeflerine ulaşmak için kabul etmeye istekli olduğu risk düzeyi veya risk alma davranışını yansıtan maksimum risk miktarıdır. Türkiye de BIST hisse senedi piyasasında yer alan tüm yatırımcı türlerine ait RISE (Risk İştahı Endeksi) değerleri Türkiye sermaye piyasalarının merkezi saklama kuruluşu olarak faaliyet gösteren Merkezi Kayıt Kuruluşu A.Ş. (MKK) tarafından haftalık olarak hesaplanmaktadır. MKK tarafından hesaplanan RISE endeksi değerleri, 28 Kasım 2005 tarihinden itibaren herhangi bir dönemde TL ve üzeri pay senedi portföy değerine sahip olmuş tüm yatırımcıların portföylerinden yola çıkılarak hesaplanan haftalık bir endekstir. RISE yatırımcıların her Cuma günü sahip olduğu pay senedi ve A tipi yatırım fonu toplam portföy değerlerinin ve bu değerlerin değişimlerinin BIST 100 değişimlerinden arındırılmış halleri kullanılarak hesaplanmaktadır. RISE değerinin hesaplanmasında incelenen yatırımcı sayısı yaklaşık dan fazladır. Piyasalarda yer alan her bir yatırımcı türünün risk algısının farklı olması nedeniyle, tüm yatırımcıları kapsayan genel RISE endeksinin yanı sıra Yerli Yatırımcılar, Yabancı Yatırımcılar, Yerli Gerçek Kişiler, Yerli Tüzel Kişiler, Yerli Fonlar ve Nitelikli Yatırımcılar dan oluşan 6 farklı yatırımcı grubu için de ayrı endeksler şeklinde hesaplanmaktadır. Bu açıdan RISE algoritmasının modeli sadece mevcut kırılımlar için değil, aynı zamanda farklı diğer yatırımcı kümeleri için de çalıştırılabilecek esnekliğe sahip olacak şekilde geliştirilmiştir. RISE endeksleri için öngörülen eşik değer veya skor 50 olarak belirlenmiştir. Açıklanan endeks değerinin 50 seviyesinin üzerinde olması, yatırımcıların pay senedi piyasasında aldıkları geçmiş 52 haftalık pozisyonlarının ortalama riskinden daha yüksek riskli bir pozisyona sahip olduklarını göstermektedir.

71 62 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Endeks değerinin 50 seviyesinin altında olması ise, ortalama olarak pozisyon risklerinde geçtiğimiz 52 haftalık döneme göre azalış olduğunu ifade etmektedir (MKK). Çalışma Türkiye deki yatırımcıların risk iştahını gösteren ve MKK tarafından yatırımcı türlerine göre hesaplanan RISE ile vadeli işlem sözleşmelerinden VİOP 30 arasındaki ilişkiyi ilk defa araştırması bakımından özgün bir değere sahiptir. Çalışmanın bu bölümünden sonra ilgili literatür taraması verilmiş, daha sonra uygulama bölümü ve elde edilen bulgulara yer verilmiş, sonuç bölümündeki değerlendirmeler ile sonlandırılmıştır. 2. Literatür Taraması Vadeli işlem piyasaları ve risk iştahı ile ilgili yapılmış bazı çalışmalara aşağıda yer verilmiştir. Literatürde risk iştahı ve türev sözleşmeleri konu alan çalışmaya rastlanılmaması nedeniyle önce vadeli piyasalarla ilgili çalışmalara daha sonra ise risk işahı ile ilgili çalışmalara ayrı ayrı yer verilmiştir. Zhou ve Whang (2013), İngiltere de faaliyet gösteren ve finans sektörü dışındaki 148 büyük firmanın döviz kuru riski yönetiminde türev ürünlerin kullanımının etkisini araştırmışlardır. Çalışmadan elde edilen sonuçlarda, İngiltere de finansal olmayan firmaların döviz kuru riskinden korunmak amacıyla türev ürün kullandıkları ve bu korunma yönteminin risk maruziyetlerini çeşitli derecelerde azaltmada etkili olduğu belirtilmiştir. Müldür ve Önal (2019), yatırımcı duyarlılığının vadeli işlem sözleşmelerine ait getirilerle olan ilişkisini ortaya koymak için yaptıkları çalışmada, vadeli işlem sözleşmelerini temsilen VİOP 30 un getirileri alınırken yatırımcı duyarlılığını temsilen ise spekülasyon oranındaki değişim, duyarlılık endeksi ve VİOP 30 un getiri volatilitesi alınmıştır. En Küçük Kareler (EKK) tahmin yönteminin kullanıldığı çalışma Nisan 2006-Nisan 2016 dönemini kapsamaktadır. Araştırmacıların elde ettiği bulgulara göre, yatırımcı duyarlılığını temsil eden değişkenler vadeli işlem sözleşme (VİOP 30) getirilerini anlamlı bir şekilde etkilemektedir. Özdemir (2020), altının spot piyasa fiyatı ile vadeli işlem sözleşmelerinde geçen fiyatlaması arasındaki ilişkiyi Johansen Eşbütünleşme ve Granger Nedensellik testlerini kullanarak incelemiştir. Bu ilişkiyi 15 Mart Mayıs 2018 dönemine ait günlük verilerle inceleyen araştırmacı elde ettiği bulgularda, spot altın fiyatlarıyla vadeli işlem piyasa fiyatları arasında eşbütünleşme ilişkisinin var olduğunu ve iki değişken arasında çift yönlü nedensellik ilişkisinin bulunduğunu belirtmiştir.

72 VADELİ İŞLEM PİYASASI İLE RİSK İŞTAHI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN Yenisu vd. (2021), bankaların türev araç kullanımlarını etkileyen finansal ve makroekonomik değişkenleri tespit etmek amacıyla yaptıkları çalışmada ARDL Sınır Testi yaklaşımını kullanmışlardır. Ocak 2005-Şubat 2021 dönemine ait aylık verilerle yapılan çalışmanın sonuçlarına göre; bankaların aktif büyüklüğü ve riskliliği arttıkça türev kullanımının arttığı tespit edilmiş ancak bankaların türev araç kullanımındaki artışın özkaynak karlılığını negatif yönde etkilediği belirlenmiştir. Özen ve Tetik (2021), Borsa İstanbul da işlem yapan yatırımcıların türev araçları kullanarak riskten ne ölçüde korunabileceklerini belirlemek amacıyla Ocak-2009-Haziran 2021 dönemine ait verilerle Flexible Least Squares (FLS) yöntemini kullanmışlardır. Araştırmacıların elde ettiği sonuçlarda, vadeli işlem sözleşmelerinin finansal olarak yüksek düzeyde korunma imkânı sağladığı ancak bu korunma etkisinin kriz dönemlerinde zayıfladığı belirtilmiştir. Mutlu ve Aktaş (2021), spot piyasa ile vadeli piyasa fiyatları arasındaki nedensellik ilişkisini araştırdıkları çalışmalarında Vector Autoregression (VAR) ve Vector Error Correction Model (VECM) yöntemlerini kullanmışlardır. BIST 30 Endeksi, Dolar-TL, Euro-TL, Ruble-TL ve Yuan- TL nin spot ve vadeli fiyatlarının kullanıldığı çalışmadan elde edilen sonuçlarda; Dolar-TL hariç diğer döviz kurlarını temsil eden değişkenlerin arasında çift yönlü; Dolar-TL kuru için vadeli piyasadan spot piyasaya doğru; BİST 30 Endeksinde ise spot piyasadan vadeli piyasaya doğru bir nedensellik ilişkisinin var olduğu tespit edilmiştir. Kılıç (2022), Türkiye deki vadeli işlem piyasası ile Bitcoin arasındaki volatilite etkileşimini incelediği çalışmasında DCC-GARCH modelini kullanmıştır. Vadeli işlem piyasasını temsilen BIST 30, altın ve Dolar-TL vadeli işlem sözleşmeleri kullanılmıştır. 25 Temmuz 2010 ile 13 Şubat 2022 dönemini analiz eden çalışmanın sonuçlarına göre; Bitcoin ile BIST 30 vadeli işlem sözleşmeleri arasında çift yönlü, döviz ve altın vadeli şözleşmelerinden Bitcoin e doğru tek yönlü volatilite etkileşimi olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca BIST 30 ve altın vadeli işlem sözleşmeleri ile Bitcoin arasındaki etkileşimin negatif yönlü olduğu belirtilmiştir. Tura ve Kaya (2022) çalışmalarında bankalardaki türev ürün kullanımının karlılığa etkisini 2005:Q4-2020:Q4 dönemi için VAR Modeli ve Toda-Yamamoto Nedensellik testi kullanarak analiz etmişlerdir. Mevduat ve katılım bankalarının ayrı olarak analiz edildiği çalışmanın sonuçlarında, her iki banka türünde de aktif karlılık, net faiz marjı ve özkaynak karlılığı ile türev ürünler arasında eşbütünleşme ilişkisinin olmadığı tespit edilmiştir. Ayrıca sadece katılım bankalarında özkaynak karlılığı ile türev ürün değişkeni arasında çift yönlü

73 64 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER nedensellik ilişkisi bulunmuş, diğer değişkenler arasında nedensellik ilişkisi tespit edilememiştir. Chen vd. (2022), farklı yatırımcı türlerine ait duyarlılığın yatırım kararlarını nasıl etkilediği ve bu yatırım kararlarının ham petrol vadeli işlemlerinin kalitesi üzerindeki etkisini araştırmışlardır. Yatırım kararlarının belirleyicileri olarak yatırımcı duyarlılığı, ham petrol getirileri, S&P 500 Endeksi, Euro-Dolar ve ABD Hazine Tahvili nin alındığı çalışmanın sonuçlarına göre; fon yöneticilerinin normal dönemlerde pozitif ticaret stratejilerini, karamsar dönemlerde ise negatif ticaret stratejilerini benimsedikleri; fon yöneticilerinin aldıkları pozisyonların ise ham petrol vadeli piyasasında oynaklığı ve fiyatlandırma hatalarını artırdığı tespit edilmiştir. İskenderoğlu ve Akdağ (2019), risk iştahı ile döviz kuru, altın fiyatları, petrol fiyatları ve faiz oranları arasındaki nedensellik ilişkisini tek yönlü olarak dönemini baz alarak inceleyen araştırmacılar yöntem olarak Granger Nedensellik Testi ve Breitung ve Candelon (2006) Frekans Nedensellik Testi ni kullanmışlardır. Risk iştahı göstergesi olarak MKK tarafından hesaplanan tüm yatırımcılar grubuna ait risk iştahı endeksi kullanılmıştır. Araştırmacılar petrol fiyatları ve döviz kurundan RISE ye doğru uzun dönemli bir nedensellik bulurken, altın fiyatları ve faiz oranlarından RISE ye doğru kısa dönemli bir nedensellik ilişkisi olduğunu belirtmişlerdir. Fettahoğlu (2019), Türkiye deki yerli, yabancı ve kurumsal yatırımcılar için MKK tarafından hesaplanan RISE endekslerinin Türkiye nin CDS (Credit Default Swap-Kredi Temerrüt Takası) primi ile ilişkisini ortaya koymak amacıyla yaptığı çalışmanın sonuçlarına göre; yerli ve yabancı yatırımcı risk iştahı endekslerinin CDS primlerini açıklamada anlamlı çıktığı; her üç yatırımcı türünde de CDS ile RISE arasında negatif ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişkinin var olduğu tespit edilmiştir. Kaplan (2020), bankaların sermaye yeterlilik rasyoları üzerinde risk iştahı, altın fiyatları ve döviz kuru oynaklığının etkilerini ortaya koymak amacıyla yaptığı araştırmasında Ocak 2010-Aralık 2019 dönemi için aylık verilerle incelemiştir. Regresyon analizi sonuçlarına göre, sermaye yeterlilik rasyosunun değişimi üzerinde Dolar-TL kurunun pozitif, risk iştahının negatif yönde etkiye sahip olduğu, altın fiyatlarının ise istatistiksel olarak etkisinin anlamlı olmadığı saptanmıştır. Demirez ve Kandır (2020), Türkiye deki yatırımcıların riski iştahının pay senedi getirileri üzerindeki etkisini Ocak 2009-Ocak 2019 dönemini baz alarak çoklu regresyon yöntemiyle inceleyen araştırmacılar yerli yatırımcılara ilişkin

74 VADELİ İŞLEM PİYASASI İLE RİSK İŞTAHI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN hesaplanan risk iştahı endeksini bağımsız değişken olarak kullanmışlardır. Bağımlı değişken olarak ise BIST te işlem gören paylardan en düşük piyasa değerine sahip %10 nun içine giren paylardan oluşturulan bir portföyün dönemlik getirisi kullanılmıştır. BIST 100 Endeks verileri ise kontrol değişkeni olarak çalışmaya dahil edilmiştir. Araştırmacıların elde ettiği bulgularda, risk iştahı endeksinin pay senedi getirileri üzerindeki etkisinin sınırlı kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Sarı ve Başakın (2021), RISE ve VIX endekslerinin hisse senedi getirileri üzerindeki etkisini araştırdıkları çalışmalarında bağımlı değişken olarak BIST Banka Endeksi ni almışlardır. Bağımsız değişken olarak ise tüm yatırımcılar, yerli yatırımcılar ve yabancı yatırımcılar için MKK tarafından hesaplanan RISE endeksleri ve VIX endeksi kullanılmıştır. Şubat 2009-Aralık 2019 dönemini aylık verilerle analiz eden araştırmacıların elde ettiği sonuçlara göre; bağımsız değişkenlerin bağımlı değişkeni açıklama gücüne sahip oldukları bulunmuştur. Hisse senedi getirilerini tahmin etme gücü en yüksek olan değişken VIX Endeksi olarak tespit edilirken, diğer değişkenlerin tahmin gücü sırasıyla Yabancı RISE, Tüm RISE ve Yerli RISE şeklinde bulunmuştur. Köycü (2022), çalışmasında RISE Endeksi ile BIST 100 Endeksi arasındaki nedensellik ilişkisini COVID-19 öncesi ve sonrası dönemleri baz alarak araştırmıştır. Mart 2019-Mart 2020 dönemini COVID-19 öncesi, Mart 2020-Mart 2021 i ise COVID-19 sonrası dönem şeklinde alarak haftalık verilerle Engle & Granger Eşbütünleşme ve Granger Nedensellik yöntemleri ile analiz etmiştir. Araştırmacının ortaya koyduğu bulgularda göre RISE ve BIST 100 arasında her iki dönemde de eşbütümleşme ilişkisinin var olduğu ve yine her iki dönem sonuçlarında da BIST 100 Endeksi nden RISE ye doğru tek yönlü bir nedenselliğin olduğu belirtilmiştir. 3. Veri Seti Bu çalışmada, Türkiye deki yatırımcıların risk iştahını ölçmek amacıyla MKK tarafından oluşturulan ve hesaplanan Risk İştahı Endeksi (RISE) ile BIST 30 Endeksi üzerine düzenlenen vadeli işlem sözleşmesi (VİOP 30 Endeksi) arasındaki ilişki iki yönlü olarak incelenmiştir. Borsa İstanbul da işlem yapan yatırımcıların risk iştahını temsilen hesaplanan 6 ayrı endeksten 4 ü (yerli fonlar, nitelikli yatırımcılar, yerli tüzel kişiler ve yabancı yatırımcılar) türev ürünleri profesyonel amaçlarla kullanma yeteneklerinin daha yüksek olacağı düşüncesiyle risk iştahını temsilen kullanılmıştır.

75 66 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Çalışmanın ekonometrik analizinde kullanılan RISE verileri MKK dan, VİOP 30 verileri ise investing in internet adresinden ( alınmıştır. Analizlerde, RISE ve VİOP 30 endeksinin tarihleri arasındaki haftalık (676 hafta) verilerinin doğal logaritmaları kullanılmıştır. 4. Yöntem ve Bulgular Çalışmada yer alan değişkenlere ait tanımlayıcı istatistiksel sonuçlar Tablo 1 de yer almaktadır. Bu tabloda kısaltımı verilen değişkenler şunları temsil etmektedir: VIOP30 = BIST 30 Endeks Vadeli İşlem Sözleşmesi YFON = Yerli Fonlar NYAT = Nitelikli Yatırımcılar YTUZK = Yerli Tüzel Kişiler YYAT = Yabancı Yatırımcılar Tablo 1. Tanımlayıcı İstatistiksel Sonuçlar VIOP30 YFON NYAT YTUZK YYAT Ortalama Medyan Maksimum Minimum Standart Sapma Çarpıklık Basıklık Jarque-Bera Olasılık Değeri *** *** *** *** *** Gözlem Sayısı ***, %1 anlamlılık düzeyini ifade etmektedir.

76 VADELİ İŞLEM PİYASASI İLE RİSK İŞTAHI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN Tablo 1 de değişkenlere ait sunulan veriler doğal logaritmik dönüşüme tabi tutulan değerlerdir. Bu değişkenlerin dönemine ait dönüşüm uygulanmayan ortalamaları hesaplandığında, VIOP30 Endeksi 708,49, YFON, 59,07, NYAT, 56,93, YTUZK, 51,73, YYAT ise 48,45 olduğu görülmüştür. Şekil 1 de RISE endeksleri ile VIOP30 Endeksi nin inceleme dönemine ait grafiksel görünümleri yer almaktadır. Grafikler incelendiğinde, 2009 dan 2022 e gelindiğinde VIOP30 Endeksi nin döneminde aşırı bir yükselmenin olmadığı, ile aralığında bir azalmanın olduğu, 2016 yılında aşırı bir yükselme gösterdiği, arasında yine azalış ve artışların olduğu, 2022 de ivmenin yukarı yönlü olduğu görülmüştür. RISE endeksi değerlerine ait göstergeler incelendiğinde, inceleme döneminde genel olarak aynı dönemlerde artış ve azalış gösterdikleri, başka bir ifade ile yatırımcıların hisse senedine yönelik risk iştahı davranışlarının benzerlik gösterdiğini söylemek mümkündür VIOP YFON NYAT 4.4 YTUZK YYAT Şekil 1. Değişkenlere Ait Grafikler

77 68 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Çalışma kapsamında yer alan RISE endeksleri ile VIOP30 Endeksi ne ait serilerin durağanlık seviyelerini öğrenmek için ADF (Augmented Dickey-Fuller, 1979), PP (Phillips-Perron, 1988) ve KPSS (Kwiatkowski- Phillips-Schmidt-Shin, 1992) kullanarak, sabitli, sabitli ve trendli modeller kullanılarak birim kökler test edilmiştir. Birim kök sonuçlarına ait t-istatistik bulguları Tablo 2 de yer almaktadır. Tablo 2. Birim Kök Test Sonuçları Test Türü Birim Kök VIOP30 YFON NYAT YTUZK YYAT Augmented I(0) (-0.999) [-2.254] (-5.418) *** (-4.816) *** (-4.536) *** (-5.325) *** [-5.409] *** [-4.863] *** [-4.638] *** [-5.442] *** Dickey-Fuller I(1) ( ) *** [ ] *** Phillips- I(0) (-0.981) [-2.256] (-5.809) *** (-5.360) *** (-5.291) *** (-5.154) *** [-5.806] *** [-5.402] *** [-5.428] *** [-5.281] *** Perron I(1) ( ) *** [ ] *** Kwiatkowski- Phillips- Schmidt-Shin I(0) I(1) {2.881} {0.053} {0.210} ** {0.287} {0.236} ** {0.203} *** ve **, %1 ve %5 anlamlılık düzeyini ifade etmektedir. Tabloda ( ) ile { } parantezinde sabitli, [ ] parantezi ile mutlak değer çizgisi içinde yer alan değerler sabitli ve trendli model birim kök sonuçlarını temsil etmektedir. ADF ile PP testlerinde t-istatistik değeri, KPSS testinde ise LM (Lagrange Multiplier) istatistik değeri dikkate alınmıştır. Birim kök analizi yapılırken ADF denklemi için Schwarz Bilgi Kriteri (SIC) (Schwarz 1978), PP ve KPSS denklemleri için Bartlett Kernel metodu kullanılarak Newey ve West (1994) yöntemine göre test edilmiştir. Durağanlık analizi sonuçlarının yer aldığı Tablo 2 incelendiğinde, VIOP30 birinci farkında I(1), RISE endeksleri ise seviyede I(0) durağan olduğu tespit edilmiştir. Toda ve Yamamoto (1995), bir değişkenin diğerini tahmin etmek için kullanılan Granger nedenselliğini (1969) araştırmak için artırılmış Vektör Otoregresif (Vector Autoregression-VAR) modelinin (k+d max )

78 VADELİ İŞLEM PİYASASI İLE RİSK İŞTAHI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN tahminine dayalı bir yöntem geliştirdiler ve serilerin durağanlık mertebeleri önemli olmaksızın uygulanabilir olduğunu vurguladılar. Bu yöntemde k, birinci VAR modelinde bilgi kriterleriyle hesaplanan optimal gecikme uzunluğu, d max ise birim kök testlerinde değişkenlere ait elde edilen maksimum entegrasyon seviyesidir. Toda ve Yamamoto metodunda k ve d max değerleri tespit edildikten sonra (k+d max ) boyutunda bir VAR modeli tahmin edilmektedir. Toda ve Yamamoto nedensellik analizinde serilerin durağan olup olmadıkları veya hangi düzeyde durağan oldukları önemli olmasa da, bu yöntemin getirdiği maksimum durağanlık derecesini (d max ) öğrenmek için değişkenlere birim kök testleri uygulamak ve elde edilen sonuçlara yer vermek önemlidir. Bu açıklamalardan yola çıkarak RISE endeksleri ile VIOP30 Endeksi arasındaki ilişkinin varlığı ve yönünü tespit etmek için değişkenlere ait veri setinin Toda ve Yamamoto (1995) metodunu kullanma koşulunu sağladığını söylemek mümkündür. Ayrıca Tablo 2 deki sonuçlara göre, Toda ve Yamamoto nedensellik analizini kullanmak için istenen d max değeri 1 olarak tespit edilmiştir. Toda ve Yamamoto (1995) nedensellik analizine ait VAR (k+d max ) modelleri 1 ve 2 no lu formüller kullanılarak hesaplanmaktadır (Amiri ve Ventelou, 2012: 542; Dritsaki, 2017: 123). Aşağıda yer alan formül 1 ve formül 2 de inceleme kapsamında yer alan yatırımcıların risk iştahlarını temsilen RISE ve VIOP30 Endeksi arasındaki nedenselliği test etmek için kurulan VAR (k+d max ) modeline ait denklemler yer almaktadır. Modellerde yer alan RISE değişkeni inceleme kapsamındaki yatırımcıların risk iştahı endeksini temsil etmektedir. Birinci modelde VIOP30 bağımlı değişken, kendisinin gecikmeli değerleri ile RISE bağımsız değişken, ikinci modelde ise RISE bağımlı değişken, kendisinin gecikmeli değerleri ile VIOP30 bağımsız değişken olarak yer almaktadır.

79 70 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Toda ve Yamamoto (1995) yaklaşımında Modifiye Wald testi (MWald) Ki-kare (Chi-square-χ 2 ) dağılımını asimptotik olarak takip eder ve serbestlik dereceleri zaman gecikmelerinin sayısına (k+d max ) eşittir (Dritsaki, 2017: 123). Spesifik olarak Toda ve Yamamoto uzun dönemli nedensellik testi, VAR yönteminin uygun gecikme sırasını (k) maksimum entegrasyon sırası olan d max ile yapay olarak artırarak Granger nedensellik için olağan test istatistiklerinin standart asimptotik dağılıma sahip olmasını sağlamaktadır (Wolde-Rufael, 2005). Toda ve Yamamoto nedensellik analizi için kurulan VAR modeli için optimum gecikme uzunluğunun (k) belirlenmesi için Akaike Bilgi Kriteri (Akaike Information Criterion-AIC) (Akaike, 1974), Schwarz Bilgi Kriteri (Schwarz Information Criterion-SIC) (Schwarz, 1978), Hannan-Quinn Bilgi Kriteri (Hannan Quinn Information Criterion- HQC) (Hannan ve Quinn, 1979), Nihai Tahmin Hatası (Final Prediction Error-FPE) (Akaike, 1969), Ardışık Modifiye test istatistiği (Sequential Modifed LR Test Statistics-LR) sonuçları dikkate alınmıştır. Bu kriterlere ait gecikme uzunluğu sonuçları Tablo 3 te yer almaktadır.

80 VADELİ İŞLEM PİYASASI İLE RİSK İŞTAHI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN Tablo 3. VAR Gecikme Uzunluğu Seçim Kriterlerine Ait Sonuçlar Gecikme Uzunluğu LR FPE AIC SC HQ Panel 1: VIOP 30-YFON 0 NA e e e-05* * * * e e Panel 2: VIOP 30-NYAT 0 NA e * * e e Panel 3: VIOP 30-YTUZK 0 NA * * Panel 4: VIOP 30-YYAT 0 NA * * * * * : VAR modeli için en optimum gecikme uzunluğunu belirtmektedir. Tablo 3 teki sonuçlara göre bütün bilgi kriterlerinde VAR modeli için optimum gecikme uzunluğunun 3 olduğu tespit edilmiştir. Değişkenlere ait veriler haftalık olduğu için maksimum gecikme uzunluğu 52 üzerinden test edilmiştir.

81 72 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER VAR modellerine ait gecikme uzunluğu tespit edildikten sonra Toda- Yamamato nedensellik yöntemi ile RISE endeksleri ile VIOP30 Endeksi arasındaki ilişkinin varlığı ve yönünü tespit etmek için değişkenlere ait maksimum entegrasyon derecesi d max = 1, VAR modelinde ise optimum gecikme uzunluğu k=3 olduğundan genişletilmiş VAR modeli k+d max = 4 olarak kurulmuştur. Son olarak Toda ve Yamamato nedensellik analizinde VAR(4) modeli kullanılarak Wald testine ait istatistikî sonuçlar tespit edilmiştir. Nedensellik bulgularına ait elde edilen kanıtlar Tablo 4 te yer almaktadır. Tablo 4: Toda ve Yamamoto Nedensellik Testi İki Değişkenli VAR Modeli Sonuçları Nedenselliğin Yönü Serbestlik derecesi χ 2 test istatistiği P değeri YFON VIOP *** VIOP30 YFON NYAT VIOP *** VIOP30 NYAT ** YTUZK VIOP *** VIOP30 YTUZK *** YYAT VIOP *** VIOP30 YYAT *** ve **, %1 ve %5 anlamlılık düzeyini ifade etmektedir. Tablo 4 te yer alan Ki-kare test istatistiğine ait p değerleri (probability) incelendiğinde, YFON, NYAT, YTUZK ve YYAT tan VIOP30 a doğru %1 düzeyinde, VIOP30 dan NYAT a doğru %5, YTUZK e doğru ise %1 düzeyinde anlamlı bir nedensellik olduğu tespit edilmiştir. Kurulan diğer nedensellik modellerinde elde edilen Wald testinde Ki-kare istatistiğine ait p değerleri istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. 4. Sonuç Ve Değerlendirme Gelişen finansal piyasalar ve büyüyen ekonomiler ile birlikte risklerinde hem çeşitlendiği hem de büyüdüğü günümüzde, risklere karşı yöntemlerinin de çeşitlendirilmesi ve bu yöntemlerin etkin şekilde kullanılabilir olması gerekmektedir. Vadeli işlem piyasaları muhataplarına son 50 yıldır, özellikle sunduğu finansal türev ürünleriyle bu imkânı büyük ölçüde sağlamaktadır. Doğru ve yerinde kullanılacak türev ürünler geleceğe ilişkin belirsizlikleri ve riskleri yönetmede işletme sahiplerine önemli kolaylıklar sağlamaktadır. Ancak

82 VADELİ İŞLEM PİYASASI İLE RİSK İŞTAHI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN bu piyasaların kaldıraçlı oluşu nedeniyle yeterli bilgi ve tecrübeden uzak işletme veya yatırımcılar için ciddi zararlarda söz konusu olabilir. RISE ile VİOP 30 arasındaki nedensellik ilişkisinin araştırıldığı bu çalışmanın sonuçlarına göre bütün yatırımcı türleri için hesaplanan risk iştahı endekslerinden VİOP 30 a doğru nedensellik bulunurken, VİOP 30 dan nitelikli yatırımcı ve yerli tüzel kişilik yatırımcı grupları risk iştahı endekslerine doğru bir nedensellik ilişkisi tespit edilmiştir. İnceleme kapsamında yer alan yatırımcılara ait RISE endeksinin VIOP30 üzerinde belirleyici olduğu görülmüştür. Çalışmada kullanmak için seçilen risk iştahı endekslerinde yer alan yatırımcıların kurumsallık yönünün ağır basmasının bu sonuçlarda etkili faktörlerden biri olduğunu söylemek mümkündür. YFON ile YYAT endekslerinde yer alan yatırımcıların risk iştahlarının VIOP30 dan etkilenmemesi ise, bu yatırımcıların diğer yatırımcı türlerine göre daha profesyonel, bilgiye daha kolay erişebilen, finansal bilgi düzeylerinin daha yüksek olması, piyasaları geniş yelpazeden daha yakından takip eden vb. özelliklere sahip olmalarından kaynaklı etkenler bu sonuçlarda rol oynamış olabilir. Son olarak, RISE ile VIOP30 arasında yapılan Toda ve Yamamoto nedensellik analizinde elde edilen bulgular, sermaye piyasalarında yer alan yatırımcıların risk iştahının, vadeli piyasalardaki fiyatlamaları etkilediği görülmektedir. Bu durum yatırımcılar, araştırmacılar ve ilgili kurumlar için göz önünde bulundurulması gereken önemli bir sonuçtur. Çalışmadan elde edilen sonuçlar, daha rasyonel kararlar için karar alma mekanizmalarında yer alan yöneticilerin yatırımcı duyarlılığı ile ilgili analiz ve çalışmalara daha çok yer vermeleri gerektiğini ortaya koymaktadır. Kaynakça Akaike, H. (1969). Fitting autoregressive models for prediction. Annals of the institute of Statistical Mathematics, 21(1), Akaike, H. (1974). A new look at the statistical model identification. IEEE Transactions on Automatic Control, 19(6), Amiri, A. and Ventelou, B. (2012). Granger causality between total expenditure on health and GDP in OECD: Evidence from the Toda-Yamamoto approach. Economics Letters, 116(3), Bekçioğlu, S., Öztürk, M. ve Doğanlı, B. (2004). Türk Hisse Senedi Piyasasının Zayıf Şekilde Etkinliğinin Test Edilmesi. Muhasebe ve Finansman Dergisi, 22,

83 74 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER BIST 30 Vadeli İşlemleri (2022). futures-historical-data (Erişim Tarihi: ). Borsa İstanbul (2022). VİOP BIST 30 endeks vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri kitapçığı. vadeli_islem_ve_opsiyon_sozlesmeleri.pdf (Erişim Tarihi: ). Borsa İstanbul Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası (2017). borsaistanbul.com/files/viop-hakkinda-sss.pdf (Erişim Tarihi: ). Bouri, E., Demirer, R., Gabauer, D. and Gupta, R. (2022). Financial market connectedness: The role of investors happiness. Finance Research Letters, 44, , Chang, E.C., Cheng, J.W. and Khorana, A. (2000). An examination of herd behavior in equity markets: An international perspective. Journal of Banking & Finance, 24(10), Chen, Y.L., Mo, W.S. and Chang, Y.K. (2022). Investor sentiment spillover effect and market quality in crude oil futures. International Review of Economics & Finance, 82, Çelik, İ. (2014). Vadeli işlem piyasasında optimal hedge rasyosunun statik ve dinamik teknikler yardımıyla hesaplanması. Uluslararası Alanya İşletme Fakültesi Dergisi, 6(3), Demirez, D. ve Kandır, S. (2020). Risk iştahının pay getirileri üzerindeki etkisinin incelenmesi. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 29(4), Dickey, D.A. and Fuller, W.A. (1979). Distribution of the estimators for autoregressive time series with a unit root. Journal of the American statistical association, 74(366a), Dritsaki, C. (2017). Toda-Yamamoto causality test between inflation and nominal interest rates: evidence from three countries of Europe. International Journal of Economics and Financial Issues, 7(6), Fettahoğlu, S. (2019). Relationship between credit default swap premium and risk appetite according to types of investors: evidence from Turkish stock exchange. Journal of Accounting & Finance, (84), org/ /mufad Gai, P. and Vause, N. (2005). Measuring investors risk appetite. Bank of England working paper no. 283,

84 VADELİ İŞLEM PİYASASI İLE RİSK İŞTAHI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN Granger, C.W.J. (1969), Investigating causal relations by econometric models and cross-spectral methods. Econometrica, 37(3), Hannan, E.J. and Quinn, B.G. (1979) The determination of the order of an autoregression. Journal of the Royal Statistical Society. Series B, 41(2), İskenderoğlu, Ö. ve Akdağ, S. (2019). Risk iştahı ile petrol fiyatları, döviz kuru, altın fiyatları ve faiz oranları arasında nedensellik analizi: Türkiye örneği. Doğuş Üniversitesi Dergisi, 20(1), Retrieved from dergipark.org.tr/en/pub/doujournal Kwiatkowski, D., Phillips, P.C., Schmidt, P. and Shin, Y. (1992). Testing the null hypothesis of stationarity against the alternative of a unit root: How sure are we that economic time series have a unit root?. Journal of Econometrics, 54(1-3), Merkezi Kayıt Kuruluşu (2022). Mutlu, S. ve Aktaş, R. Türev ve Spot Piyasalar Arasındaki Nedensellik Etkileşimi: BIST Üzerine Bir İnceleme. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 6(1), Müldür, G.T. ve Önal, Y.B. (2019). Yatırımcı Duyarlılığının Piyasa Getirilerine Olan Etkisi: Endeks Vadeli İşlem Sözleşmeleri Üzerine Bir Araştırma. Business & Management Studies: An International Journal, 7(4), Kaplan, H.E. (2020). Sermaye yeterlilik rasyosu ile dolar kuru, altın fiyatları ve risk iştahı ilişkisi: Türk bankacılık sektöründe bir inceleme. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (66), Retrieved from dergipark.org.tr/en/pub/dpusbe Kılıç, E. (2022). Bitcoin ile Vadeli İşlemler Piyasası Arasındaki İlişkinin Analizi. Gaziantep University Journal of Social Sciences, 21(3), Köycü, E. (2022). Risk iştah endeksi ile BİST100 endeksi arasındaki ilişki: Covid-19 öncesi ve sonrası döneme yönelik bir araştırma. Finans Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 7 (1), fesa Newey, W.K. and West, K.D. (1994). Automatic lag selection in covariance matrix estimation. The Review of Economic Studies, 61(4), Özen, E. ve Tetik, M. (2021). BİST 30 Endeks Vadeli İşlem Sözleşmelerinde Optimal Finansal Korunma Oranının Zamana Bağlı Değişen Yapısı. Ekonomi ve Finansal Araştırmalar Dergisi, 3(2),

85 76 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Özdemir, L. (2020). Türkiye de altın spot ve vadeli işlem piyasaları arasındaki eşbütünleşme ve nedensellik ilişkisi. Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 11(2), Phillips, P.C. and Perron, P. (1988). Testing for a unit root in time series regression. Biometrika, 75(2), Sarı, S.S. ve Başakın, E.E. Borsa İstanbul Banka Endeksi nin Veri Tabanlı Modeller İle Analiz Edilmesi. Verimlilik Dergisi, (3), Schmukler, S.L., Zoido, P. and Halac, M. (2003). Financial globalization, crises, and contagion. Globalization World Bank Policy Research Report, Retrieved from Schwarz, G. (1978). Estimating the dimension of a model. The Annals of Statistics, 6(2), Toda, H.Y. and Yamamoto, T. (1995). Statistical inference in vector autoregressions with possibly integrated processes. Journal of Econometrics, 66(1-2), Ümit, T. ve Ferudun, K. (2022). Türev Ürünlerin Kullanımı İle Bankaların Kârlılık Performansı Arasındaki İlişkinin Analizi. Abant Sosyal Bilimler Dergisi, 22(2), Wolde-Rufael, Y. (2005). Energy demand and economic growth: the African experience. Journal of Policy Modeling, 27(8), Yalamam ve Coşkun (2014). Türev Araçlar. (Ed. Sevil, G.). Anadolu Üniversitesi, Eskişehir. Yenisu, E., Tıraş, Z. ve Saygın, O. (2021). Bankaların Türev Ürün Kullanımını Belirleyen Finansal Ve Makroekonomik Faktörler. Finans Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 6(3), Zhou, V.Y. & Wang, P. (2013). Managing foreign exchange risk with derivatives in UK non-financial firms. International Review of Financial Analysis, 29,

86 BÖLÜM IV ULUSLARARASI FİNANSAL RAPORLAMA STANDARTLARI EĞİTİMİNDE YAŞANAN SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Challenges and Recommendations Concerning International Financial Reporting Standards Education V. Evrim ALTUK ÖZTÜRK (Dr. Öğr. Üyesi) Trakya Üniversitesi, Uzunköprü Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu, Muhasebe ve Finans Yönetimi Bölümü, ORCID: Giriş Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte işletmeler dışarıya açılmaya başlamışlardır. Bu durum işletmelere, yeni pazarların kapısını açarken yatırımcılara da yatırım yapacakları uzak yerleri arama fırsatını vermiştir. IASB nin (International Accounting Standards Board-Uluslararası Muhasebe Raporlama Standartları Kurulu) UFRS yi (Uluslararası Finansal Raporlama Standartları) geliştirmesinin başlıca sebeplerinden biri küreselleşmedir. UFRS, ortak bir muhasebe dili olarak tüm dünyada kullanılması arzu edilen ilke bazlı standartlardır ve finansal raporların daha şeffaf ve karşılaştırılabilir olmasını sağlamayı amaçlamaktadır (Chiang, 2013: 1). Avustralya, Güney Afrika ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri 2005 yılından itibaren halka açık işletmelerin UFRS ye göre raporlama yapmasını zorunlu hale getirmiştir (Patro ve Gupta; 2012: 228). AB ve Avustralya tarafından UFRS nin benimsenmesi öyle bir domino etkisi yaratmıştır ki bugün dünyada çoğu ülke UFRS yi kullanmaktadır (Larson ve Street, 2011: 317). 77

87 78 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER UFRS, bütün karmaşıklığına rağmen, işletmelerin gerçek durumlarını yansıtmalarına olanak sağlaması açısından önemlidir. Ancak ülkelerin, kendi yerel GKGMİ den (Genel Kabul Görmüş Muhasebe İlkeleri) UFRS ye geçiş yapma konusunda eşit olarak ne hazırlıklıları ne de kaynakları bulunmaktadır. Bu nedenle de UFRS yi uygulayan ülkeler içinde, bunun muhasebe eğitimine potansiyel etkisi oldukça farklılık göstermektedir. Çünkü ülkelerin tamamı, UFRS yi uygulama sürecine aynı noktadan başlamış değildir. Örneğin, UFRS nin kullanımındaki artıştan önce bazı ülkelerde halihazırda yerel GKGMİ yi yayımlamak için sağlam ve gelişmiş mekanizmalar bulunurken, diğer ülkelerde ya GKGMİ az sayıdaydı ya da finansal raporlama sistemi yatırımcı veya kreditör odaklı değil de vergi odaklı kullanılmaktaydı. Yine de sağlam yerel GKGMİ leri olan ülkelerde bile, UFRS ile yerel GKGMİ arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. (Jackling vd; 2012:331). UFRS nin dünya çapında bu kadar çok ilgi görmesi ve dünyanın çoğu ülkesinde kabul edilerek uygulanmaya başlanmasıyla birlikte bazı konular da tartışılır hale gelmiştir. UFRS eğitimi, bu tartışmaların en başında gelmektedir. Bu çalışmanın amacı UFRS eğitimiyle ilgili yaşanan sorunları ortaya koymak ve bu sorunlara ilişkin çözüm önerileri sunmaktır. Çalışmanın 2. bölümünde UFRS eğitiminin önemi anlatılmıştır, 3. bölümde UFRS eğitiminde yaşanan sorunlar açıklanmıştır, 4. bölümde bu sorunlara ilişkin çözüm önerileri anlatılmıştır ve 5. bölümde ise sonuç bölümü sunulmuştur. 2. UFRS Eğitiminin Önemi UFRS yi uygulayan işletmeler, farklı ülkelerde bile olsalar, başka işletmelerle karşılaştırılabilir hale gelmekte daha kaliteli ve güvenilir finansal raporlar sunmaktadırlar (Dalğar vd., 2011:218). Bununla birlikte, UFRS nin uygulanmasında iyi eğitim seviyesine sahip olan ülkelerin daha başarılı olduğu görülmektedir (Varıcı, 2009:292). Bu açıdan UFRS nin doğru bir şekilde uygulanması, iyi bir UFRS eğitimini gerektirmektedir. Rezaee vd. nin (2010), akademisyenlere ve muhasebecilere yaptıkları UFRS yakınsama anketinde, her iki grup da UFRS nin farklı ülkelerdeki finansal raporların karşılaştırılabilirliğini arttırdığını, yatırım imkanları ve çeşitliliği sunduğunu ve farklı raporlama şekillerinin anlaşılması zorunluluğunu azalttığını ifade etmişlerdir. Ryack vd. (2015), öğrencilerin UFRS yi öğrenmeleri için pek çok sebep olduğunu belirtmektedirler. Bu sebeplerin arasında, UFRS nin dünya çapında yükselişinin devam etmesi en başta gelmektedir.

88 ULUSLARARASI FİNANSAL RAPORLAMA STANDARTLARI EĞİTİMİNDE UFRS eğitimi farkındalığıyla ilgili yapılan çalışmalar, öğrencilerin ve UFRS yi uygulayan profesyonellerin, UFRS eğitiminin önemini kavradıklarını ortaya koymaktadır. Rezaee vd. (2010), ABD deki akademisyen ve muhasebecilere yaptıkları ankette her iki grup da UFRS ye geçiş için gerekli eğitimin; yöneticilere, denetçilere ve yatırımcılara verilmesi; bununla birlikte UFRS nin muhasebe ders planına dahil edilmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Patro ve Gupta (2012), Hindistan daki işletme öğrencilerine yaptıkları anket sonucunda UFRS nin muhasebe müfredatına dahil edilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Chiang in (2013), ABD deki 184 muhasebe öğrencisine yaptığı ankete göre, öğrenciler UFRS nin, eğitimlerinin ayrılmaz bir parçası ve UFRS nin uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu belirtmişlerdir. Chen (2014), ABD de dört farklı üniversitede muhasebe alanında uzmanlaşan öğrencilere anket yapmış ve öğrencilerin UFRS eğitiminin önemini kavradıklarını ortaya koymuştur. Kızıl vd. (2014), üniversite öğrencilerine yaptıkları anket çalışmasında, öğrencilerin UFRS nin ders planlarında yer alması gerektiğini düşündüklerini ifade etmektedirler. Bayazıtlı vd. (2015), 121 meslek mensubuna yaptıkları anket çalışmasında, meslek mensuplarının UFRS ile ilgili olarak bilinç düzeylerinin yüksek olduğunu ancak bu konuda yetersiz kaldıklarını ortaya çıkarmışlardır. Kaar (2008), öğrencilerin ve finansal tablo hazırlayanların yanı sıra akademisyenlerin, denetçilerin, düzenleyiciler ve finansal analistler gibi çıkar sahiplerinin de UFRS eğitimi almaları gerektiğine dikkati çekmektedir. Rezaee vd. (2010), ABD deki akademisyen ve muhasebecilere yaptıkları ankette her iki grubun da UFRS ye geçiş için gerekli eğitimin yöneticilere, denetçilere ve yatırımcılara verilmesi; bununla birlikte UFRS nin muhasebe ders planına dahil edilmesi gerektiğini düşündüklerini belirtmişlerdir. Lejeune (2015), ABD deki 436 muhasebeciye UFRS eğitimiyle ilgili anket yapmıştır. Buna göre UFRS eğitimi veya deneyimi daha fazla olan muhasebeciler, sürekli eğitime ihtiyaç duyarken düşük seviyede UFRS bilgisi olan muhasebeciler ise daha fazla eğitim almaları gerektiğini söylemişlerdir. Gökçen vd. (2015) ve Karaca vd. (2016), Türkiye deki lisans programlarında UFRS ile ilgili konulara ders planlarında yeterince yer verilmediğini ve UFRS derslerinin genellikle seçmeli olarak ders planlarında yer aldığını ifade etmektedirler. UFRS yi benimseyen ülkeler, UFRS eğitimiyle ilgili bir takım girişimlerde bulunmak durumundadırlar (Sunder, 2010:108). Bu nedenle UFRS yi kullanmakta olan ülkelerde uluslararası standartların, üniversitelerin muhasebe ders programlarına dahil edilmesi gerekmektedir (Larson ve Street, 2011:317). Diğer yandan, bazı ülkelerdeki eğitim kuruluşlarının ve muhasebe eğitimi

89 80 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER verenlerin, UFRS yi ders planına dahil etmek için yeteri kadar hazırlıkları bulunmamaktadır (Patro ve Gupta; 2012: 228). 3. UFRS Eğitiminde Yaşanan Sorunlar Yerel muhasebe ilkelerine göre şekillenen ders içeriğinin yanında farklı bir muhasebe sisteminin öğretilmesi doğal olarak bazı sorunlara yol açmaktadır (Bayazıtlı vd., 2015:3). UFRS eğitiminde üç taraf bulunmaktadır: akademisyenler, öğrenciler ve UFRS yi uygulayan kişiler. UFRS eğitimi ile ilgili yapılan çalışmalar, eğitim alan öğrenciler ve profesyonellerin, UFRS eğitimine bakış açılarını tartışmakla birlikte konuyu, UFRS eğitimi veren akademisyenlerin karşılaştıkları sorunlar ekseninde ele alan çalışmalar da bulunmaktadır. UFRS eğitiminde yaşanan esas problemlerden biri mevcut muhasebe derslerinin yeterince UFRS bilgisi içermemesidir. Vergi odaklı yerel muhasebe kurallarının yanında UFRS nin ders planına ne şekilde entegre edileceği önemli bir sorunu yansıtmaktadır (Durer vd., 2016:96). Chen in (2014), ABD deki öğrencilere yaptığı anket çalışması, mevcut muhasebe eğitiminin çoğu öğrenciye sağlam bir UFRS bilgisi ve becerisi temeli kazandıramadığını ortaya çıkarmıştır. UFRS eğitimiyle ilgili yeterince ders materyalinin bulunmaması da diğer bir probleme işaret etmektedir. Yallapragada vd. (2011), UFRS nin ders planına dahil edilmesinde yaşanan sorunların başında yeterince iyi ders kitaplarının olmamasının geldiğini söylemektedirler. Aynı şekilde, Glover ve Werner (2015), UFRS derslerini destekleyecek yeterli sayıda ders kitabının bulunmadığına belirtmektedirler. Chiang in (2013), öğrencilere yaptığı anket çalışmasına göre öğrenciler, UFRS yle ilgili daha fazla ders materyalinin muhasebe ders planına dahil edilmesini istemektedirler. Tan vd. (2014), yılları arasında UFRS eğitimi ile ilgili olarak yaptıkları literatür araştırmasında, UFRS nin etkili olarak öğretilmesi için gerekli olan yazılım ve teknolojileri de içine alan eğitim materyallerinin eksikliğine vurgu yapmaktadırlar. UFRS nin öğrenilmesinde ve uygulanmasında belki de en önemli sorun kural bazlı muhasebe sisteminden, ilke bazlı yani daha esnek bir sisteme geçilmesidir. İlke bazlı standartlar, aynı muhasebe olayını farklı uygulayıcıların, içinde bulundukları duruma göre bambaşka bir şekilde yorumlamalarına imkan veren prensipleri temsil etmektedir. Kural bazlı standartlar ise uygulayıcıların yorum yapmalarına fırsat vermeyen daha katı ve kesin hükümleri ifade etmektedir (Kaytmaz-Balsarı ve Dalkılıç, 2007:106). UFRS de finansal tablolar, kesin tanımlamalardan çok tahminlere ve yargılara dayalı olarak

90 ULUSLARARASI FİNANSAL RAPORLAMA STANDARTLARI EĞİTİMİNDE hazırlanmaktadır (Wells, 2011: 303). Buna en iyi örnek amortisman oranı olarak gösterilebilir: kural bazlı bir muhasebe sisteminde amortisman sadece vergiyi azaltan bir unsur olarak görülürken, ilke bazlı UFRS de duran varlığın gerçek ekonomik ömrünü tahmin etmek ön plana çıkmaktadır (Carvalho ve Salotti, 2013:241). Bir başka örnek vermek gerekirse UMS/IAS 40 Yatırım Amaçlı Gayrimenkuller standardına göre yatırım amacıyla elde tutulan gayrimenkuller, kaydedildikten sonraki dönemlerde maliyet bedeliyle (defter değeriyle) veya gerçeğe uygun değeriyle izlenebilirler. Maliyet bedeliyle izlendikleri takdirde amortisman ayırmaya devam edilirken gerçeğe uygun değerleriyle gösterilmeleri durumunda amortisman ayırma işlemini sonlandırmaktadırlar. Bu nedenle gerek UFRS yi uygulayan profesyoneller, gerekse de öğrenciler hangi seçeneğin tercih edilmesinin, finansal tablo kullanıcılarının kararlarını nasıl etkileyeceğini kavrayabilmelidirler (Wells, 2011). UFRS dersini anlatan akademisyenlerin karşılaştığı en temel sorun, UFRS nin ders planına dahil edilmesiyle birlikte ders içeriklerinin kapsamının genişlemesi ve belli bir zaman diliminde konuların tamamının anlatılamamasıdır. Sunder (2010) ders saatinin sınırlı olması nedeniyle eğitimcilerin, standartların hepsini anlatma konusunda kendilerini baskı altında hissettiklerini belirtmektedir. Hilton ve Johnstone (2011), Kanada daki eğitimcilerin karşılaştıkları en temel sorunun, birden fazla standart setinin öğretilmesi gerekliliği nedeniyle aşırı yüklenen muhasebe ders içeriklerinin nasıl sadeleştirileceği konusu olduğunu ifade etmektedirler. 4. UFRS Eğitiminde Yaşanan Sorunlara İlişkin Çözüm Önerileri Eğitimde, yaşanan sorunlara yönelik olarak atılacak adımların başında UFRS nin ders planına dahil edilmesi gelmektedir. Tabii bu noktada, hangi seviyede UFRS eğitiminin ders planına dahil edilmesi gerektiği problemi ortaya çıkmaktadır. Kinkela vd. (2010), UFRS nin ders planına, özellikle birinci sınıftaki muhasebeye giriş dersleri kapsamında dahil edilmesi gerektiğini; çünkü aksi takdirde birçok işletme öğrencisinin, ileri seviyedeki dersler için UFRS konusunda gelişim gösteremeyeceklerini söylemektedirler. Bunun tam aksine, Cornacchione ve Murcia (2016), UFRS nin lisansüstü programları düzeyinde öğretilmesi gerektiğini belirtmektedirler. Sarı-Özgün ve Sarıtaş ın (2018), akademisyenlere yaptıkları anket sonuçlarına göre, akademisyenler UFRS nin ders planı kapsamına alınmasının önemli olduğunu, 3. ve 4. sınıfta UFRS derslerine ağırlık verilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Karcıoğlu ve

91 82 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Dızman (2016), muhasebe ders planının UFRS kapsamında ihtiyaca göre yeniden düzenlenmesi gerektiğini belirtmektedirler. Doğal olarak, burada da UFRS nin öğretilmesinde nasıl bir yöntemin izlenmesi gerektiği sorunu ortaya çıkmaktadır. Larson ve Street (2011), UFRS eğitiminin üç temel aşamasından söz etmektedirler. Bunlar; UFRS farkındalığını yaratmak, yerel GKGMİ ile UFRS yi karşılaştırmak ve iki standart setinin farklılıklarını ortaya koyarak uluslararası standartları öğretmek. Pries ve Baker (2010), UFRS ve Kanada yerel GKGMİ de ortak olan kavram ve ilkelerin öğretilmesini esas alan bir yaklaşımı öne sürmüşler ve bu yaklaşımın öğrencilerin muhasebe standartlarını ve uygulamalarını daha iyi anlamalarını desteklediğini belirtmişlerdir. Carmona ve Trombetta (2010), temel ilkelerin tam olarak anlaşılması sağlandıktan sonra, belli bir muhasebe sorununa ilişkin olası alternatiflerin değerlendirilerek çözüme ulaşılması şeklinde bir öğretim yaklaşımını tavsiye etmektedirler. Ryack vd. (2015), UFRS ve U.S. GAAP in (United States Generally Accepted Accounting Principles ABD Genel Kabul Görmüş Muhasebe İlkeleri) bir arada nasıl öğretileceğine dair iki yaklaşımdan söz etmektedirler. Bunlardan ilki, geleneksel yaklaşım olarak ifade edilen, U.S. GAAP temelinde konuların anlatılması, daha sonra ise UFRS ile farklılıklarının vurgulanmasını içeren bir yaklaşımı temsil etmektedir. ABD deki birçok muhasebeye giriş kitabının, bu yaklaşımı esas alarak hazırlandığı görülmektedir. Ancak bu yaklaşım, öğrencilerin bir muhasebe işlemiyle ilgili olarak yargıda bulunma veya karar verme yeteneklerini geliştirmediği gerekçesiyle eleştirilmektedir. İkinci yaklaşım ise kavram temelli yaklaşımdır. Bu öğretim yönteminde, ilk olarak belirli bir konuyla ilgili çeşitli işlemlerin ve olayların ekonomik sonuçları öğrencilerle tartışılır. Bunu yaparken bu işlem ve olaylar için olası muhasebe yöntemlerini değerlendirmeleri açısından öğrenciler, kavramsal çerçevedeki kavram ve ilkeleri uygulamaları konusunda teşvik edilirler. Bu temel atıldığında, öğrenciler iki farklı standart setini daha iyi öğrenebilirler ve bundan sonra daha iyi muhakeme yapabilir hale gelebilirler. Bonnier vd. (2013), UFRS yi uygulayabilmeleri için öğrencilerin; ekonomi, finans gibi konulara dayalı olarak muhakeme yapmaları gerektiğinin altını çizmektedirler. Bu nedenle öğrencilerin analitik düşünebilme, sentez yapabilme yeteneklerinin geliştirilmesine yönelik bir eğitim sistemine geçilmesi önemlidir. Eğitimcilerin, UFRS yi anlatırken öğrencilerin, muhakeme yapabilme kabiliyetlerini geliştirecek ders materyallerini kullanmaları gerekmektedir (Wells, 2011). UFRS, ilke bazlı olmasından dolayı, bir muhasebe olayının nasıl kaydedileceğine ilişkin pek çok alternatifi içermektedir. Bonnier vd.

92 ULUSLARARASI FİNANSAL RAPORLAMA STANDARTLARI EĞİTİMİNDE (2013), ders materyallerinin karmaşık muhasebe olaylarını çözümleyebilecek şekilde hazırlanması gerektiğini belirtmektedirler. Böylelikle tek bir çözümü olmayan örnek olayların kullanılmasıyla öğrencilerin muhakeme yetenekleri daha da gelişecektir. Tan vd. (2014), UFRS eğitimi ile ilgili yapılan çalışmaların çoğunda, UFRS nin gerçek yaşamdan örnek olayları esas alan bir çerçevede öğretilmesi gerektiği konusuna vurgu yapıldığını belirtmektedirler. Aynı şekilde, öğrencilerin eleştirel düşünme ve yargıda bulunma becerilerini arttıran aktif öğrenme yaklaşımlarının, UFRS nin öğretilmesi açısından en iyi yöntem olduğunu ifade etmektedirler. Diğer yandan, standartlarda sürekli olarak değişiklik yapıldığından akademisyenlerin güncel konuları takip etmesi ve bunları öğrencilerine aktarmaları da önem arz etmektedir (Sarı-Özgün ve Sarıtaş, 2018:67). 5. Sonuç UFRS nin amacı şeffaf, anlaşılır ve birbiriyle karşılaştırılabilir finansal tabloların sunulmasını ve bunların bütün dünyada uygulanabilir olmasını sağlamaktır. İşletmelerin, UFRS ye göre raporlama yapmaları dünya piyasasında kendilerine yer edinebilmeleri açısından önemlidir. Bu nedenle muhasebe öğrencilerinin ve uygulayıcılarının UFRS eğitimi almaları gerekmektedir. Ancak ülkeler çok uzun zamandan beri, kendi belirlemiş oldukları yerel muhasebe ilkelerine göre raporlama yapmaktadırlar. Genellikle bu muhasebe ilkeleri kural bazlı standartlardan oluşmaktadır ve çoğunlukla da vergi odaklı bir anlayışı içinde barındırmaktadır. Diğer taraftan, UFRS birçok ülke tarafından uygulanabilmesi ve işletmelerin gerçek performanslarını ortaya çıkarabilmeleri açısından ilke bazlı standartlara dayanmaktadır. Bu nedenle de UFRS de çok fazla değerleme ölçeği bulunmaktadır ve herhangi bir muhasebe olayını en iyi yansıtacak seçeneğin seçilmesi, önemli bir zorluk olarak ortaya çıkmaktadır. UFRS eğitiminde en öne çıkan problemler; UFRS nin mevcut ders planına nasıl dahil edileceği, nasıl anlatılacağı ve hangi ders materyallerinin kullanılacağıdır. UFRS nin lisans seviyesinde mi yoksa yüksek lisans seviyesinde mi anlatılacağı; lisans seviyesinde anlatılacaksa 1. sınıftan başlayarak mı anlatılacağı yoksa son sınıfta mı anlatılacağı konusu da önemlidir. Bunun dışında, UFRS nin ayrı bir derste mi yoksa diğer muhasebe derslerine entegre bir şekilde mi anlatılacağı da bir başka soruna işaret etmektedir. Diğer yandan, ders materyallerinin geliştirilmesi de önemli bir problem olarak ortaya çıkmaktadır.

93 84 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER UFRS nin 1. sınıftan başlayarak anlatılması öğrenciler açısından avantajlı olacaktır. Böylelikle UFRS nin temel dayanaklarını anlamaları ve nasıl bir sisteme ve bakış açısına sahip olduğunu kavramaları kolaylaşacaktır. İlerleyen sınıflarda da, daha karmaşık muhasebe olaylarına ilişkin değerleme alternatiflerini mukayese edebilir hale geleceklerdir. Bununla birlikte, UFRS bir muhasebe olayının yansıtılmasında birçok alternatif sunmaktadır. Bu alternatiflerden hangisinin, işletmenin durumunu en iyi şekilde yansıtacağını öngörmek önemlidir. Bu bağlamda öğrencilere, çeşitli alternatifler arasından hangisini seçeceklerine dair muhakeme yapma yeteneğini kazandırmak, önemli hale gelmektedir. Örnek olay çalışmalarıyla dersin içeriğinin desteklenmesiyle bu sağlanabilecektir. Bu sayede öğrenciler, profesyonel hayatta karşılaşacakları muhasebe problemlerine ilişkin şimdiden hazırlıklı olacaklardır. Kaynakça Bayazıtlı, E., Özdemir, F. & Alpay, E. (2015), Finansal Raporlamada Standardizasyon ve Muhasebe Meslek Mensuplarını Zorlayan Öğrenme Sürecinin Bilinçli Yetkinlik Öğrenme Modeli Temelinde İrdelenmesi. Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Dergisi, 8 (1), Bonnier, C., Demerens, F., Hossfeld, C. & Manh, A. L. (2013). A French Experience of an IFRS Transition. Issues in Accounting Education, 28 (2), Carmona, S. & Trombetta, M. (2010). The IASB and FASB Convergence Process and the Need for Concept-Based Accounting Teaching. Advances in Accounting, 26 (1): 1-5. Carvalho, L. N. & Salotti, B. M. (2013). Adoption of IFRS in Brazil and the Consequences to Accounting Education, Issues in Accounting Education, Vol.28, No , Chen, X. (2014). A Preliminary Study of Student Perspectives on International Financial Reporting Standards (IFRS) Education, Proceedings of the National Conference on Undergraduate Research (NCUR). University of Kentucky, Lexington, KY. Chiang, B. (2013). IFRS in the Accounting Curriculum-Implications from Different Perspectives. International Business and Management. 6(2), 1-8. Cornacchione, E. & Murcia, F. D. R. (2016). Brazil. IFRS Convergence and the Role of Accounting Education: The Brazilian Case. In IFRS in a Global World (B. Didier ve N. Praquin, Ed.s). Springer, Cham.

94 ULUSLARARASI FİNANSAL RAPORLAMA STANDARTLARI EĞİTİMİNDE Dalğar, H., Çelik, İ. & Mortaş, M. (2011). Muhasebe Öğrenimi Gören Öğrencilerin TMS/TFRS Hakkındaki Farkındalıklarına Yönelik Bir Araştırma. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 16 (1), Durer, S., Akbaş, H. E. & Zeytinoğlu, E. (2016). Uluslararası Finansal Raporlama Standartları ve Türkiye de Muhasebe Eğitimi: Muhasebe Eğitimi Veren Akademisyenlerin Görüşleri Üzerine Bir İnceleme. Maliye Finans Yazıları, 106, Glover, H. & Werner, E. M. (2015). Teaching IFRS: Options for Instructors. Advances in Accounting Education: Teaching and Curriculum Innovations, 16, Gökçen, G., Ataman, B., Cebeci, Y. & Cavlak, H. (2015). Türkiye deki Devlet Üniversitelerinin Lisans Programlarındaki Muhasebe Standartları Eğitimi Üzerine Bir Araştırma. Öneri Dergisi, 11 (44), Hilton, S. R. & Johnstone, N. (2013). The IFRS Transition and Accounting Education: A Canadian Perspective Post-Transition. Issues in Accounting Education, 28(2), Jackling, B., Howieson, B. & Natoli, R. (2012). Some Implications of IFRS Adoption for Accounting Education. Australian Accounting Review, 22(4), Karaca, N., Sürmeli, D. & Hocaoğlu, S. (2016). Türkiye de Lisans Düzeyinde Verilen Muhasebe Eğitiminin Muhasebe Alanında Yaşanan Gelişmeler Işığında Değerlendirilmesi. Uluslararası Yönetim İktisat ve İşletme Dergisi, ICAFR 16 Özel Sayısı, Karcıoğlu, R. & Dızman, Ş. (2016). Türkiye de TMS-TFRS Kapsamında Verilen Muhasebe Eğitiminin Kalite Standartları Açısından Yeterliliği. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 30(4). Karr, S. S. (2008). Climbing the Learning Curve from GAAP to IFRS. Financial Executive, 24(5), Kaytmaz-Balsarı, Ç. & Dalkılıç, F. (2007). Kural-Bazlı ve İlke-Bazlı Finansal Raporlama Standartlarının Karşılaştırılması, Muhasebe ve Denetime Bakış, 22: Kinkela, K., Harris, P. & Malindredos, J. (2010). Introducing IFRS in Introductory Financial Accounting Courses. Business Education & Accreditation, 2(1), Kızıl, C., Tansel Çetin, A. & Bulunmaz, A. (2014). Accounting Education Approach in the Context of New Turkish Commercial Code and Turkish

95 86 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Accounting Standards. Emerging Markets Journal (EMAJ), University of Pittsburgh Press (USA), 4(1), Lejeune, A. T. (2015). An Examination of United States Certified Public Accountants need for IFRS- Related Continuing Proffesional Education, International Journal of Business, Accounting and Finance, Vol. 9 No:1, Patro, A. & Gupta, V.K. (2012). Adoption of International Financial Reporting Standards (IFRS) in Accounting Curriculum in India- An Emprical Study. Procedia Economics and Finance 2(2012) Pries, F. & Baker, R. (2010). A Proposal for Teaching Introductory and Intermediate Accounting in an Environment of International Financial Reporting Standards and Generally Accepted accounting Principles for Private Enterprises. Accounting Perspectives, 9(1), Rezaee, Z., Smith, L. M. & Szendi, J. Z. (2010). Convergence in accounting standards: Insights from academicians and practitioners. Advances in Accounting, 26(1), Ryack, K., Mastilak, M. C., Hodgdon, C. & Allen, J. S. (2015), Concepts-Based Education in a Rules-based World: A Challenge for Accounting Educators. Issues in Accounting Education, 30(4), Sarı-Özgün, H. & Sarıtaş, H. (2018). Akademisyen Gözüyle Türkiye Muhasebe Standartları/Türkiye Finansal Raporlama Standartlarının kullanımını Etkileyen Faktörler Üzerine Bir Araştırma, Muhasebe ve Finansman Dergisi, (80), Sunder, S. (2010). Adverse Effects of Uniform Written Reporting Standards on Accounting Practice, Education, and Research. Journal of Accounting and Public Policy, 29(2), Tan, A., Chatterjee, B. & Bolt, S. (2014). The Rigour of IFRS Education in the USA: Analysis, Reflection and Innovativeness. Accounting Education, 23(1), Varıcı, İ. (2015). Uluslararası Finansal Raporlama Standartlarına (UFRS) Uyum Aşamasında Etkisi Olan Faktörlerin İncelenmesi: Avrupa ve Amerika Kıtası Ülkeleri Üzerinde Bir Araştırma. Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 27 (2), Wells, M. J. (2011). Framework-Based Approach to Teaching Principle-Based Accounting Standards. Accounting Education, 20(4), Yallapragada, R. R., Toma, A. G. & Roe, C. W. (2011). The Impact of International Financial Reporting Standards on Accounting Curriculum in the United States. American Journal of Business Education, 4(1),

96 BÖLÜM V DÜNYADA VE TÜRKİYE DE ÇİNKO SEKTÖRÜ, DIŞ TİCARETİ VE TÜRKİYE NİN REKABET GÜCÜNÜN DEĞERLENDİRİLMESİ The Zinc Sector, Foreign Trade and The Evaluation of Turkey s Competitiveness in The World and in Turkey Muhittin ADIGÜZEL (Dr. Öğr. Üyesi) İstanbul Ticaret Üniversitesi, madiguzel@ticaret.edu.tr ORCID: GİRİŞ Çinko (Zn), oksidasyon ve korozyona direnme kabiliyeti ile bilinen, dünyada en yaygın kullanılan baz metallerden biridir. Çinko parlak mavimsi beyaz bir metaldir. Periyodik tablonun IIB grubunda bulunur. Normal sıcaklıklarda kırılgan ve kristaldir ancak 110 C ile 150 C arasında ısıtıldığında sünek ve dövülebilir hale gelmektedir. Çinkonun bazı özellikleri; Atomik numarası 30 Atom Kütlesi g.mol 1 Ergime Noktası 420 C Kaynama Noktası 907 C Sertliği (Mohs) 2,5 Yoğunluk (Oda Sıcaklığında) g/cm3 Çinko kimyasal olarak aktiftir ve bakır, alüminyum ve magnezyum gibi diğer metallerle kolayca alaşım yapar. Çinko ayrıca galvanizleme için kullanıldığında güçlü korozyon direnci ve yüksek dayanıklılık gibi istenen özellikleri veren

97 88 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER demir ile kolayca reaksiyona girer. Çinko, düşük erime noktasına sahip nispeten sert bir metal olup bu da onu ve alaşımlarını şekillendirilecek, haddelenecek veya ekstrüde edilecek kadar dövülebilir kalırken kalıp döküm için ideal hale getirir. Uluslararası Çinko Birliği ne - International Zinc Association (IZA) göre çinko, yerkabuğunda (ortalama 70 ppm) bulunan en bol 23. elementtir ve dünya çapında 50 den fazla ülkede çıkarılmaktadır. Çinko cevheri genellikle diğer metallerle, özellikle de bakır, kurşun, altın ve gümüşle ortak ürün olarak çıkarılır. Çinko cevherleri genellikle yaklaşık %5 ila %15 Zn içerir ve en yaygın olarak çinko blende olarak da bilinen çinko minerali sfalerit olarak bulunur. Diğer önemli çinko cevherleri wurzit, smithsonit ve hemimorfittir. Çinko blende, dünya çapında üretilen çinkonun %95 inden fazlasını oluşturur. Esas olarak demiri galvanizleme için kullanılır. Metalik çinkonun %50 sinden fazlası galvanizleme için kullanılır. Bazı alaşımların hazırlanmasında da kullanılmaktadır. Elektrik akülerinde negatif plakalar ve bina inşaatlarında çatı ve oluklarda, otomobil endüstrisinde dökümde kullanılır. Çinko oksit, sulu boya veya boyalarda beyaz pigment olarak ve kauçuk endüstrisinde aktivatör olarak yer alır. Bir pigment olarak çinko, plastik, kozmetik, fotokopi kâğıdı, duvar kâğıdı, baskı mürekkepleri vb.nde kullanılırken kauçuk üretimindeki rolü ise üretim sırasında bir katalizör ve nihai üründe bir ısı dağıtıcı olarak hareket etmektir. Birçok gıda maddesi belirli konsantrasyonlarda çinko içerir ( Çinko 787 F de (420 C) erir ve F de (907 C) kaynar. Çinko, Dünya kabuğunun tahmini olarak %0,004 ünü oluşturur. Çinko, Dünya daki madde bolluğuna göre 24. sıradadır. Çinko, neredeyse tüm yaşamın büyümesi ve gelişmesi için gereklidir. Ortalama, sağlıklı bir yetişkinde 1.4 ila 2.3 gram çinko bulunur. Çinko insan vücudunun her hücresinde, dünyada, yediğimiz yiyeceklerde ve kullandığımız ürünlerde (güneş kremi, otomobil, kozmetik, uçak, ev aletleri, cerrahi aletler, çinko pastiller) bulunur. Çocuklar büyümek için çinkoya ihtiyaç duyarlar. Yetişkinlerin üreme ve sağlık için çinkoya ihtiyacı vardır. ABD önerilen günlük çinko miktarı (RDA) 15 miligramdır. Son zamanlarda çinkonun görme gücünü arttırdığı belirlenmiştir. Çinko toprakta, havada ve yediğiniz yiyeceklerde doğal olarak bulunur; vücutta doğal olarak bulunan demirden sonra en yaygın ikinci eser metaldir.

98 DÜNYADA VE TÜRKİYE DE ÇİNKO SEKTÖRÜ, DIŞ TİCARETİ VE TÜRKİYE NİN Çinko sağlığınız için gereklidir, bağışıklık sistemini güçlendirir, hücrelerin büyümesine yardımcı olur, iştahı düzenler ve yaraları iyileştirir; çinko pastiller soğuk algınlığını bile kısa kesebilir. Çinko, dudakları ve cildi koruyan doğal bir böcek kovucu ve güneş koruyucudur. Çinko, ABD nin yılda bir milyon metrik tondan fazla tükettiği üçüncü en çok kullanılan demir dışı metaldir (alüminyum ve bakırdan sonra); ABD Maden Bürosuna göre ortalama bir insan yaşamı boyunca 730 pound (330 kg) çinko kullanacaktır. Çinko %100 geri dönüştürülebilir. Mevcut çinkonun %80 inden fazlası geri dönüştürülmüş çinkodur. Kuzey Amerika da tüketilen çinkonun üçte birinden fazlası geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilmektedir. Çinko, öncelikle korozyona karşı koruma sağlamak için demir ve çelik üzerinde kaplama malzemesi olarak kullanılır. Korozyon ABD ye yıllık GSYİH nın %3,2 sine veya yaklaşık 423 milyar dolara mal olmaktadır. Çinko, ortalama bir otomobilin daha uzun ömürlü olmasını sağlar; 17 pound çinko onu paslanmaya karşı korur. 20 pound, kapı kolları ve kilitler gibi çinko döküm parçalar yapmak için kullanılır. Lastik ve kauçuğu sertleştirmek için yaklaşık 1/2 pound çinko gereklidir. Bazı durumlarda 100 yıldan fazla bakım gerektirmeyen galvanizli çelik gibi çinko kaplı ürünlerin çoğunun uzun ömürlü olması nedeniyle geçmişte üretilen çinkonun çoğu hala kullanımdadır ve önemli bir çinko kaynağını oluşturur. Çinko, diğer akü sistemlerine göre pound başına altı kat daha fazla enerji depolayarak elektrikli araçların menzilini arttırır. Çinko hava pilleri arabaları 120 mil hıza çıkarmıştır. Çinko bakırla birleşerek pirinç yapar. Çinko 150 yılı aşkın bir süredir özellikle sıcak daldırma galvanizleme ve diğer çinko kaplama yöntemleriyle çeliği korozyondan korumak için kullanılmaktadır. Galvanizleme sadece üstün korozyon koruması ve dayanıklılığı ile değil aynı zamanda düşük bakım, ekonomik faydaları, düşük çevresel etkisi ve hatta estetiği ile de öne çıkmaktadır (www. galvanizeit.org). Grafik 1 de çinkonun son kullanım yerleri yer almaktadır.

99 90 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Grafik 1. Çinkonun Son Kullanım Yerleri Kaynak: Çinko, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü Son yıllarda, çatı kaplama ve lambri sistemlerinde zaman zaman saf çinko metal levhalar kullanılmaktadır. Çinkonun en dikkat çekici özelliği doğal koruma kapasitesidir. Çinko; çeliği korozyona karşı koruyarak binaları, otomobilleri, gemileri ve her türlü çelik yapıları atmosfer, su ve topraktan kaynaklanan korozyondan muhafaza eder. Çinko, korozyona ve onun etkilerine karşı koruyarak çeliğin ömrünü uzatır. Tipik bir galvaniz kaplama, kentsel ve kırsal ortamda bakım gerektirmeden 70 ila 150 yıl dayanabilmektedir. Dünyadaki çinko madenciliğinde önde gelen ülkeler; Kanada, Rusya, Avustralya, ABD ve Peru dur. Dünya çinko üretimi yılda 7 milyon ton civarında olup ticari olarak işletilebilir rezervler 100 milyon tonu aşmaktadır. Dünyanın çinko ihtiyacının %30 dan fazlası geri dönüşüm ile karşılanmaktadır ( www. lenntech.com) Çinkonun Tanımlanması Uluslararası Standart Endüstriyel Sınıflandırması (ISIC) ISIC Rev. 4, işletmelerin yürüttükleri ekonomik faaliyete göre sınıflandırmaktadır. Çinko; ISIC Rev.4 de 24 Ana metallerin imalatı, 2420 Kıymetli ve Demir dışı metaller faslında yer almaktadır.

100 DÜNYADA VE TÜRKİYE DE ÇİNKO SEKTÖRÜ, DIŞ TİCARETİ VE TÜRKİYE NİN NACE Sınıflandırılması Bu sınıflandırma sistemine göre çinko ve çinko ürünleri imalatı sanayi, NACE.2 sektör sınıflandırmaları içinde 24 nolu grupta no.lu kategoridedir. Bu sınıflandırma içinde çinko ve çinko ürünleri imalatı sanayinin kapsamı aşağıda sunulmaktadır (NACE Rev.2). NACE Kodu Faaliyet Adı Çinko, işlenmemiş Çinko tozları ve pulları Çinko barlar, çubuklar, profiller ve teller; çinko tabakalar, levhalar, şeritler ve folyolar Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonuna (GTİP) Göre Sınıflandırma Armonize sisteme göre çinko ve çinko ürünleri Gümrük Tarife İstatistik Pozisyon Kodları (GTİP) aşağıda verilmektedir ( GTİP Kodu Ürün 7901 İşlenmemiş çinko 7902 Çinko döküntü ve hurdaları (2620 pozisyonundaki çinko üretiminden kaynaklanan kül ve kalıntılar hariç, külçeler Çinko tozu, tozları ve pulları (8308 pozisyonundaki çinko taneleri ve pullar hariç) 7904 Çinko çubuklar, çubuklar, profiller ve teller, nes 7905 Çinko levhalar, levhalar, şeritler ve folyolar 7907 Çinko maddeler, nes 2. DÜNYADA ÇİNKO SEKTÖRÜ 2.1. Üretim Toplam küresel çinko rezervlerinin 250 milyon metrik ton olduğu tahmin edilmektedir. Bu metalin yoğun tüketimi nedeniyle çinko rezervlerinin sadece önümüzdeki 17 yıl yeteceği beklenmektedir. Grafik 2 de küresel çinko rezervlerinin ülkelere göre dağılımı yer almaktadır. Avustralya, dünya çapındaki en büyük çinko rezervine - tahmini 68 milyon mt.- sahiptir. Önemli rezervlere sahip diğer ülkeler arasında Çin, Peru ve Meksika bulunmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri, yaklaşık 11 milyon mt olduğu tahmin edilen çinko rezervlerine sahiptir. Çin, madenlerden elde edilen çinkonun küresel en büyük üreticisidir.

101 92 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Grafik 2. Küresel Çinko Rezervlerinin Ülkelere Göre Dağılımı, 2019 Grafik 3 de 2018 yılındaki dünyadaki en büyük çinko izabe tesisleri yer almaktadır. En büyük çinko madenciliği şirketleri arasında Glencore firması bulunurken yaklaşık 1,2 milyon mt çinko üretim çıktısı ve yüzde 9,2 lik pazar payıyla Korea Zinc, bir numaralı çinko izabe tesisidir. Grafik Yılında Dünyadaki En Büyük Çinko İzabe Tesisleri Kaynak

102 DÜNYADA VE TÜRKİYE DE ÇİNKO SEKTÖRÜ, DIŞ TİCARETİ VE TÜRKİYE NİN Grafik 4 te ülkelere göre çinko rezervleri yer almakta olup ilk sırada 68 Milyon Ton rezervle Avustralya, ikinci sırada 44 milyon ton ile Çin, üçüncü ve dördüncü sırada sırasıyla 22 ve 20 ton rezervle Meksika ve Peru yer almaktadır. Grafik 4. Ülkelere Göre Dünya Çinko Rezervleri, Milyon Ton, 2020 Kaynak: yılında dünya çapında çinko madeni üretimi yaklaşık milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Grafik 5 de Dünya çinko üretiminin ülkelere göre yüzde dağılımı, yer almakta olup Çin, 2019 da toplam dünya üretiminin yüzde 33.7 sini üreterek dünyanın en büyük çinko üreticisi olmuştur.

103 94 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Grafik 5. Dünya Çinko Madeni Üretiminin Ülkelere Göre Dağılımı, 2019 Kaynak: Tablo 1 de dünyada ülkelerin gelişmişlik düzeyine göre çinko madeni üretimi yer almaktadır. Dünya çinko üretiminin %68,2 si gelişmekte olan ülkelerde, %1,8 i az gelişmiş ülkelerde üretilirken, %24,33 ü gelişmiş ülkelerce üretilmektedir. Tablo 1. Çinko Üretiminin Ülkelerin Gelişmişlik Düzeyine Göre Dağılımı Gelişmişlik Düzeyi Gelişmiş Ülkeler Gelişmekte Olan Ülkeler Az Gelişmiş Ülkeler Geçiş Ülkeleri Toplam Kaynak: World Mınıng Data, Austrian Federal Ministry of Agriculture Tablo 2 de döneminde dünya çinko üretiminde ülkelerin üretim miktarı ve payları yer almaktadır. Tablo 1 de yer aldığı gibi 2019 yılında Çin dünya çinko maden üretiminin %33,04 ünü, Peru %10,66 sını, Avustralya %10,15 ini gerçekleştirmektedir. İlk üç ülke toplam üretimin %53,85 ini üretmektedir yılında Türkiye Dünya toplam üretiminin %1,11 i olan ton üretmiştir.

104 DÜNYADA VE TÜRKİYE DE ÇİNKO SEKTÖRÜ, DIŞ TİCARETİ VE TÜRKİYE NİN Tablo 2. Dünya Çinko Üretiminde Ülkelerin Üretim Miktarı ve Payları, Ülke Toplam Pay % Birikimli Payı.% Çin ,04 33,04 Peru ,66 43,70 Avustralya ,15 53,85 Meksika ,52 60,37 ABD ,72 66,09 Hindistan ,49 71,58 Bolivya ,00 75,58 Kanada ,45 78,03 Rusya ,09 80,12 İsveç ,88 82,00 Kazakistan ,86 83,86 İran ,59 85,45 Brezilya ,24 86,69 Portekiz ,23 87,92 Türkiye (15) ,11 89,04 G.Afrika ,95 89,99 Namibya ,95 90,93 İrlanda ,93 91,86 Eritre ,92 92,78 Burkina Faso ,81 93,59 İspanya ,80 94,40 Tacikistan ,69 95,09 Finlandiya ,53 95,61 Küba ,44 96,05 Özbekistan ,34 96,40 Fas ,33 96,73 Moğolistan ,32 97,04 Polonya ,30 97,34 Pakistan ,28 97,63 S.Arabistan ,24 97,87 K.Makedonya ,24 98,11 Honduras ,22 98,33 K.Kore ,20 98,52 Nijerya ,18 98,70 Yunanistan ,17 98,87 Bulgaristan ,17 99,04

105 96 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Endonezya ,16 99,20 Arjantin ,11 99,31 Myanmar ,10 99,41 Vietnam ,10 99,51 Sırbistan ,08 99,59 Karadağ ,07 99,66 Bosna-Hersek ,07 99,73 Ermenistan ,05 99,79 Şili ,04 99,83 Dominik ,04 99,87 Kongo ,04 99,91 G.Kore ,03 99,94 Kosova ,02 99,96 Kongo ,01 99,98 Romanya ,01 99,99 Laos ,01 100,00 Cezayir ,00 100,00 Slovakya ,00 100,00 Kaynak: World Mınıng Data, Austrian Federal Ministry of Agriculture ; data.info/? World_Mining_ Data Data_ Section Grafik 6. Çinko Rezerv Miktarına Göre Küresel İlk 20 Birincil Çinko Üreticisi Firma Kaynak: _18Aug 2017.htm

106 DÜNYADA VE TÜRKİYE DE ÇİNKO SEKTÖRÜ, DIŞ TİCARETİ VE TÜRKİYE NİN Grafik 6 da çinko rezerv miktarına göre küresel ilk 20 birincil çinko üreticisi firma yer almaktadır. Grafik 7 de ise 2019 yılı küresel rafine çinko üretiminin ülkelere göre yüzde dağılımı yer almaktadır. Grafik 8 de 2019 yılı için seçilmiş ülkelerin rafine çinko üretim miktarları yer almaktadır. Grafik 7. Küresel Rafine Çinko Üretiminde Ülkelere Paylarının Dağılımı, 2019,% Kaynak: Grafik 8. Küresel rafine çinko üretiminin ülkelere göre dağılımı, 2019 Kaynak: Innovation and Science Avustralya, Department of Industry

107 98 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER 2.2. Dünya da Çinko Tüketimi Grafik 9 da 2020 yılında seçilmiş ülkelerin rafine çinko tüketimi yer almaktadır. Çin, bin ton ile dünya çinko üretiminde ilk sırada yer alırken ikinci sırada 878 bin ton ile ABD yer almaktadır. Grafik 9. Seçilmiş Ülkelerin Rafine Çinko Tüketimi, 2020 Kaynak: Innovation and Science Avustralya, Department of Industry yılları arası rafine çinko üretim, ithalat, ihracat ve tüketim rakamları; Grafik 10 da Avrupa kıtası, Grafik 11 de Amerika kıtası ve Grafik 12 de Asya Kıtası için verilmiştir. Grafik 10. Avrupa Kıtası Rafine Çinko Üretim, İthalat, İhracat ve Tüketim Kaynak: (ILZSG)

108 DÜNYADA VE TÜRKİYE DE ÇİNKO SEKTÖRÜ, DIŞ TİCARETİ VE TÜRKİYE NİN Grafik 11. Amerika Kıtası Rafine Çinko Üretim, İthalat, İhracat ve Tüketim Kaynak: : (ILZSG) Grafik 12. Asya Kıtası Rafine Çinko Üretim, İthalat, İhracat ve Tüketimi Kaynak: : (ILZSG)

109 100 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER 2.3. Çinko Fiyatları Çinko fiyatları 2020 nin ilk üç ayında %17,3 düşerken Mayıs 2020 deki metrik ton başına $ dan toparlanarak 2020 yılının ilk sekiz ayında üç aylık çinko fiyatı ortalaması $/ton seviyesine yükselmiştir. Çinko fiyatları, Mayıs 2021 de $ a yükselerek, bir önceki yıla göre %50 artış göstermiştir. Üretimin artması ve tüketimin normalleşmesiyle birlikte fiyatların 2023 yılında ton başına 2,450 ABD dolarına düşebileceği tahmin edilmektedir. Grafik 13 de yılları arası çinko spot fiyatları yer almaktadır. Grafik 13. Çinko Spot Fiyatları, Nominal ABD Doları / Ton Kaynak: data-and-charts Bazı önemli arz ve talep faktörleri fiyatlar üstünde etkide bulunmaktadır. Yükselen fiyat dinamikleri aşağıdaki gibidir: COVID-19 salgınının bir sonucu olarak büyük çinko madenlerinin askıya alınması nedeniyle çinko konsantresi arzının bozulması, Çin deki kalıcı çevresel kısıtlamalar ve diğer ülkelerdeki maden kapanışları ve kesintiler, Çin, ABD ve diğer ülkelerdeki inşaat seviyelerindeki toparlanma nedeniyle çinko tüketim seviyelerinin yükselmesi,

110 DÜNYADA VE TÜRKİYE DE ÇİNKO SEKTÖRÜ, DIŞ TİCARETİ VE TÜRKİYE NİN Çin in demiryolları, havaalanları ve metro hatları inşaatı gibi bir dizi altyapı projesini hayata geçirmesi. Fiyat düşürücü dinamikler: Dünya çinko piyasasının açıktan fazlaya geçişi; bazı tahminlere göre 2021 yılında dünya piyasasında çinko fazlası 400 bin ton civarında olabilir, Peru, Meksika ve Bolivya daki büyük çinko madenlerinde madenciliğin geri kazanılması, Yeni çevre standartlarını karşılamak için eski çinko eritme tesislerinin kademeli olarak değiştirilmesi ve modernizasyonu nedeniyle Çin de çinko madenciliği ve üretimindeki artış. Önde gelen uluslararası kuruluşların önümüzdeki birkaç yıl için çinko fiyat tahminleri aşağıdadır; Dünya Bankası Dünya Bankası emtia tahmin raporunda çinko için ortalama spot fiyatın 2021 sonunda 2.700$/tondan 2022 de 2.400$ a düşeceği (Grafik 14), 2022 den sonra yavaş bir büyüme dönemi başlayacağı beklenmektedir. Grafik 14. Dünya Bankası Çinko Fiyatı Tahmini Nominal ABD Doları/Ton Kaynak: World Bank Commodity Forecast Price Data, April

111 102 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Uluslararası Para Fonu (IMF) Önümüzdeki dönem için IMF yumuşak ve kademeli bir düşüş beklemektedir. Fiyatın 2026 yılına kadar $/tona düşeceği (Grafik 15) tahmin edilmektedir. Grafik 15. IMF Çinko Fiyat Tahmini, Dolar/Ton Industry Innovation and Science Avustralya (IISA) Industry Innovation and Science Avustralya nın (IISA) tahmini (Grafik 16), Dünya Bankasının tahminlerine daha yakındır: Çinko spot fiyatının 2021 sonunda 2,686 dolardan 2022 de 2,362 dolara düşmesi ve 2026 ya kadar daha da yavaş bir artış olması beklenmektedir. Grafik 16. Industry Innovation and Science Avustralya nın (IISA) Tahmini

112 DÜNYADA VE TÜRKİYE DE ÇİNKO SEKTÖRÜ, DIŞ TİCARETİ VE TÜRKİYE NİN Dünya da Çinko Dış Ticareti İhracat Tablo 3 de yer aldığı gibi döneminde dünya çinko ihracatı 13,3 milyar dolar ile 18,5 milyar dolar arasında değişmiştir yılındaki toplam ihracat 14,768 milyar dolar olmuştur. Tablo 3. Çinko ve Mamullerinde İhracatçı Ülkeleri, Bin Ton İhracatçı Ülke Dünya 15,142,252 13,675,518 13,310,762 17,990,768 18,582,986 16,778,282 14,768,178 G. Kore 1,100,496 1,169,789 1,299,849 1,652,681 1,879,400 1,534,197 1,477,967 Kanada 1,287,908 1,169,531 1,202,932 1,401,272 1,847,751 1,567,123 1,286,569 Avustralya 1,003, , ,805 1,285,182 1,275,675 1,034,788 1,002,868 İspanya 1,006, , ,291 1,273,232 1,257,044 1,493, ,074 Hollanda 587, , , ,514 1,051,316 1,030, ,543 Hindistan 790, , , , , , ,014 Peru 642, , , , , , ,348 Kazakistan 768, , , , , , ,901 Finlandiya 665, , , , , , ,291 Fransa 578, , , , , , ,753 Almanya 726, , , , , , ,959 Meksiko 494, , , , , , ,552 Norveç 358, , , , , , ,739 Japonya 283, , , , , , ,765 Belçika 658, , , , , , ,462 Hong Kong 339, , , , , , ,583 ABD 323, , , , , , ,949 İtalya 197, , , , , , ,069 Çin 289, , , , , , ,244 Polanya 303, , , , , , ,539 Türkiye (49) 16,812 22,620 25,257 23,786 15,921 10,946 7,153 Kaynak: verileriyle hazırlanmıştır. G. Kore 1,477 milyar dolar ihracat ile ilk sırayı alırken ikinci Kanada 1,286 milyar dolar, üçüncü Avustralya 1,002 milyar dolar ihracat gerçekleştirmiştir. Türkiye 7,153 milyon dolar ihracat ile 49. sırada yer almıştır.

113 104 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER İthalat Tablo 4 de yer aldığı gibi döneminde dünya çinko ithalatı 13,8 milyar dolar ile 20,9 milyar dolar arasında değişmiştir. Tablo 4. Çinko ve Mamullerinde İthalatçı Ülkeleri, Bin Ton İthalatçı Ülke Dünya 14,664,122 13,938,800 13,852,591 19,672,957 20,937,135 18,258,684 15,775,885 ABD 1,977,401 1,778,247 1,821,224 2,233,004 2,599,063 2,415,736 2,192,581 Çin 1,276,503 1,443,786 1,170,101 2,494,370 2,579,502 2,093,414 1,991,821 Almanya 1,591,835 1,353,715 1,433,827 1,844,935 1,915,812 1,587,348 1,317,993 Hollanda 598, , , , , , ,117 Türkiye (5) 493, , , , , , ,006 İtalya 818, , , , , , ,997 Fransa 708, , , , , , ,515 Taipei, Çin 607, , , , , , ,419 Belçika 647, , , , , , ,874 Vietnam 187, , , , , , ,318 Hindistan 269, , , , , , ,170 Malezya 359, , , , , , ,852 Tayland 133, , , , , , ,130 Avusturya 288, , , , , , ,811 Endonezya 315, , , , , , ,198 Singapur 82, ,944 78,503 89,842 87, , ,541 Polonya 196, , , , , , ,116 İngiltere 300, , , , , , ,323 S.Arabistan 181, , , , , , ,890 Kaynak: verileriyle hazırlanmıştır yılı dünya toplam ithalatı 15,775 milyon dolar olmuştur. ABD 2,19 milyar dolar ithalat ile ilk sırayı alırken ikinci Çin 1,99 milyar dolar, üçüncü Almanya 1,3 milyar dolar ithalat gerçekleştirmiştir. Türkiye 672 milyon dolar ithalat ile 5. sırada yer almıştır. Tablo 5 de dünya çinko ticaretinde ülkelerin dış ticaret dengesi yer almakta olup 2020 yılında dünya çinko ticaretinde en büyük dış ticaret fazlasını 1,357 milyar dolar ile G. Kore vermiştir. ABD; -1,927 milyar dolar ile en büyük dış ticaret açığı veren ülke olmuştur. Türkiye 664,8 milyon dolar dış ticaret açığı vermiştir.

114 DÜNYADA VE TÜRKİYE DE ÇİNKO SEKTÖRÜ, DIŞ TİCARETİ VE TÜRKİYE NİN Tablo 5. Çinko ve Mamullerinde Ülkelerin Dış Ticaret Dengesi, Bin Dolar Ülkeler Dış Ticaret Fazlası Veren Ülkeler İhracat 2020 İthalat 2020 G. Kore 1,135,905 1,429,482 1,652,119 1,373,230 1,357,313 1,477, ,654 Karadağ 1,144,337 1,318,342 1,762,521 1,482,954 1,214,330 1,286,569 72,239 Avustralya 761,451 1,222,193 1,212, , ,118 1,002,868 58,750 İspanya 745,999 1,171,759 1,132,897 1,394, , ,074 90,914 Peru 577, , , , , ,348 3,060 Finlandiya 555, , , , , ,291 7,428 Kazakistan 551, , , , , ,901 10,804 Norveç 370, , , , , ,739 12,220 Meksika 199, , , , , , ,774 Japonya 191, , , , , , ,737 Hindistan -266, , , , , , ,170 Özbekistan 204, , , , , Bulgaristan 153, , , , , ,978 15,414 İran 219, , , , , , Hollanda 176, , ,760 55, , , ,117 Hong Kong, Çin 46,457 48,624 37,110 60, , , ,920 Brezilya 83, , ,935 97,389 66, , ,358 Namibya 165, , , ,172 60,118 60, Kongo, 18,991 22, ,544 29,200 29, Myanmar -1,043 1,518 23,765 10,719 11,276 15,198 3,922 Dış Ticaret Açığı Veren Ülkeler ABD -1,315,598-1,781,307-2,171,671-2,052,040-1,927, ,949 2,192,581 Çin -860,893-2,247,478-2,330,037-1,759,420-1,749, ,244 1,991,821 Almanya -914,682-1,138,594-1,163, , , ,959 1,317,993 Türkiye -542, , , , ,853 7, ,006 Vietnam -338, , , , ,302 15, ,318 Taipei, Çin -359, , , , , , ,419 İtalya -480, , , , , , ,997 Endonezya -297, , , , ,203 21, ,198 Tayland -145, , , , ,179 65, ,130 Malezya 55-56, , , , , ,852 Kaynak: verileriyle hazırlanmıştır.

115 106 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER 3. TÜRKİYE DE ÇİNKO SEKTÖRÜ 3.1. Üretim Tablo 6 da Türkiye de yılları arasındaki çinko üretimi yer almakta olup 2019 yılında ton üretimle dünya çinko üretimi içerisinde %1,11 lik paya sahiptir. Tablo 7 de Türkiye de çinko ürünleri satış miktarları yer almaktadır. Tablo 6. Türkiye de Çinko Üretimi, , ton Pay % Türkiye (15) ,11 Kaynak: World Mınıng Data, Austrian Federal Ministry of Agriculture Tablo 7. Türkiye de Çinko Üretimi, , kg ÇİNKO c c c c c c c c c c c c c c Kaynak: TÜİK Türkiye nin Çinko Dış Ticareti İhracat Tablo 8 de Türkiye nin en çok çinko ve ürünleri ihracatı yaptığı 20 ülke ve bu ülkelere yapılan toplam ihracat miktarları yer almaktadır yılında dünyaya toplam 7,15 milyon dolarlık ihracat yapılmış olup İngiltere 1,4 milyon dolar ile ilk sırada yer almaktadır.

116 DÜNYADA VE TÜRKİYE DE ÇİNKO SEKTÖRÜ, DIŞ TİCARETİ VE TÜRKİYE NİN Tablo 8. Türkiye nin Çinko ve Mamulleri İhracatı, Bin Dolar, İthalatçı Ülke Dünya 16,812 18,549 17,599 18,906 22,620 25,257 23,786 15,921 10,946 7,153 İngiltere 1, ,485 1,523 1,400 1,409 İtalya 2,522 1, ,279 2,679 2, ,209 1, Azerbaycan 536 1,066 1, , Romanya 2,091 1, Bulgaristan ABD İsrail , Norveç Cezayir , Libya Lübnan S. Arabistan ,416 1, , Mısır 1,042 1,033 2,931 3,564 2,527 1, Irak ,067 4,835 2,160 1, Suriye Almanya Ukrayna Gürcistan Türkmenistan Kaynak: verileriyle hazırlanmıştır. Tablo 9 de GTİP 79 faslında Türkiye nin yılları arasında çinko ürünleri ihracatının alt fasıllara göre dağılımı yer almaktadır yılında en çok ihracat 3,18 milyon dolar ile 7901 faslından gerçekleştirilirken ikinci sırada 7907 faslında 2,76 milyon dolarlık ihracat yapılmıştır.

117 108 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER GTİP No Tablo 9. Türkiye nin Dünya ya Toplam Çinko İhracatı, Bin Dolar ,726 4,421 5,054 4,950 6,464 5,769 3,943 5,328 5,172 3, ,566 4,153 2,968 2,302 1,151 1, ,073 1, ,403 2, ,925 8,200 8,064 10,111 13,638 16,231 16,888 7,131 3,851 2,762 Kaynak: verileriyle hazırlanmıştır İthalat Resim 1 de Türkiye nin 2020 yılında çeşitli ülkelerden yaptığı çinko ithalatı değerleri ile ilgili harita yer almaktadır Resim 1. Türkiye nin Ülkelerden Çinko İthalatı Değerleri,2020, Bin Dolar Kaynak: www. trademap.org Tablo 10 da GTİP 79 faslında yıllarında Türkiye nin en çok çinko ve ürünlerinin ithalatını gerçekleştirdiği ilk 20 ülke yer almaktadır yılında Türkiye en çok ithalatı 172,4 milyon dolar ile İspanya dan gerçekleştirmiştir. İran, Özbekistan ve Bulgaristan diğer önemli ithalat ortaklarımızdır.

118 DÜNYADA VE TÜRKİYE DE ÇİNKO SEKTÖRÜ, DIŞ TİCARETİ VE TÜRKİYE NİN Tablo 10. Türkiye nin İthalatı, Bin Dolar Dünya İhracatçı Ülke Dünya 493, , , , , , , , , ,006 İspanya 63,960 76, , ,558 90,121 73, , , , ,418 İran 89, ,365 68,315 76,246 88,636 94, , , , ,892 Özbekistan 50,203 41,336 36,888 73,425 68,897 87,494 89,892 99, , ,416 Bulgaristan 56,011 22,104 22,054 41,034 50,329 53,651 75,731 93,724 85,116 73,091 Belçika 6,782 6,025 15,654 27,788 25,680 23,169 30,451 29,593 25,836 49,801 Kazakistan 155, , , , , , , ,925 2,175 47,085 İtalya 3,368 3,497 4,844 3,323 2,749 4,098 5,187 6,021 48,981 29,993 Brezilya 19,529 2, ,748 2,333 17,194 19,159 Peru 0 12,879 23,977 24,001 23,405 20,699 31,091 45,925 23,106 9,405 Hollanda ,068 3,178 4,920 4,839 4,401 4,690 Almanya 3,842 4,482 8,828 6,364 4,845 3,104 4,823 5,017 4,414 4,295 İngiltere 4,037 2,379 2,930 6,082 7,609 6,375 10,229 11,974 9,763 3,486 Fransa 802 1,454 3,094 3,059 3,553 3,952 4,250 3,931 7,008 1,759 Hindistan 3, ,481 4,368 9,523 13,700 22,735 2,438 1,571 Çin 3,184 2,954 3,363 2,926 2,466 1,963 3,569 1,960 1,344 1,524 Meksika 1,202 1,072 2, ,892 4, ,397 Norveç 1,175 2,693 2,287 2,228 4,015 2,500 2,256 1, ,245 S.Arabistan Malezya Avusturya Kaynak: verileriyle hazırlanmıştır. Tablo 11. Türkiye nin İthalatı, Bin Dolar Dünya GTİP No , , , , , , , , , , ,339 1,714 3,429 3, ,116 4,089 3,857 5,116 5,942 4,714 4,906 3,643 4,129 4, ,073 1,556 1,620 1,316 1,227 2,131 2,778 3,509 2,614 2, ,342 3,209 8,876 7,019 5,393 5,203 7,147 6,684 9,008 3, ,296 6,327 8,572 8,000 6,946 7,272 9,726 7,908 8,372 7,347 Kaynak: verileriyle hazırlanmıştır.

119 110 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Tablo 11 de GTİP 79 çinko ve ürünlerinde alt fasıllara göre Türkiye nin çinko ve ürünleri ithalat rakamları yer almaktadır yılında en çok ithalat 649,8 milyon dolar ile 7901 işlenmemiş çinko faslında gerçekleşmiştir Türkiye nin Dış Ticaret Dengesi Tablo 12 de Türkiye nin yıllarındaki GTİP 79 çinko ve ürünlerindeki dış ticaret dengesi yer almaktadır yılında en büyük dış ticaret açığı 7901 kategorisinde olup - 646,6 milyon dolar olmuştur. Türkiye nin çinko ürünlerindeki dış ticaret açığının nerde ise tamamı bu fasılda gerçekleşmektedir. Tablo 12. Türkiye nin Çinko ve Mamulleri Dış Ticaret Dengesi, Bin Dolar, GTİP No , , , , , , , , , , ,479 4,014 2,934 2, , ,429-3, ,983-3,843-3,763-5,002-5,615-4,117-4,498-3,403-3,942-4, , ,343-1,375-1,439-2,139-1, ,875-2,613-8,006-6,416-5,159-4,968-6,713-6,606-8,747-3, , ,111 6,692 8,959 7, ,521-4,585 Kaynak: verileriyle hazırlanmıştır. 4. TÜRKİYE ÇİNKO SEKTÖRÜNÜN ULUSLARARASI REKABET GÜCÜ Açıklanmış Karşılaştırmalı Üstünlükler (AKÜ) Bu bölümde Türkiye Çinko Sektörünün GTİP 79 bağlamında alt fasıllarının yılları arasındaki rekabet gücü, Açıklanmış Karşılıklı Üstünlükler yöntemi kullanılarak değerlendirilmektedir. AKÜ yöntemi ile ülkelerin belirli ürünlerdeki göreli ihracat performansları belirlenmeye çalışılmaktadır. İlk olarak Liesner tarafından ortaya atılan AKÜ yaklaşımı daha sonra Balassa tarafından geliştirilmiş ve yaygın şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Kullanılan veriler Trademap, Türkiye İstatistik Kurumu ve Dış Ticaret Müsteşarlığı web sitelerinden alınmıştır. Çalışmamızda öncelikle Balassa (1965) tarafından ortaya atılan Açıklanmış Karşılaştırmalı Üstünlükler (RCA-Revealed Comparative Advantage) yaklaşımının Vollrath (1991) tarafından göreli ithalat avantajı da dikkate

120 DÜNYADA VE TÜRKİYE DE ÇİNKO SEKTÖRÜ, DIŞ TİCARETİ VE TÜRKİYE NİN alınarak formüle edilen RCA indeksine göre döneminde GTIP dörtlü düzeyde rekabet gücü analiz edilmiştir. Vollrath ın (1987 ve 1989) RCA için kullanılacak hesaplama yöntemi aşağıdaki yer almaktadır. RCA = [ln (X ij / X it ) / (X nj / X nt )] - ln [(M ij / M it ) / (M nj / M nt )] RCA = ln (X ij / X it ) - ln (X nj / X nt ) - ln (Mij / M it ) +ln (M nj / M nt ) Burada (X nj / X nt ); dünyadaki (ülkeler grubundaki) j malının toplam ihracatının dünya (ülkeler grubu) toplam ihracatına oranını ve (Mnj / Mnt) de dünyadaki (ülkeler grubundaki) j malının toplam ithalatının, dünya (ülkeler grubu) toplam ithalatına oranını göstermektedir. İhracat ve ithalat arasındaki hesaplama farkları (sigorta, navlun vb) ihmal edildiğinde (X nj / X nt ) = (M nj / Mnt) olup yani bir malın dünyadaki toplam ihracatı, o malın dünyadaki toplam ithalatına eşittir. Bu durumda; ln (X nj / X nt ) - ln (M nj / M nt ) = 0 olacaktır ve RCA = ln (X ij / X it ) - ln (M ij / M it ) halini alacaktır. Bu ifadeyi aşağıdaki gibi yazmak mümkündür; RCA = ln [(X ij / X it ) / (M ij / M it )] Formüldeki i indisi belirli bir ülkeyi ifade etmektedir. RCA indeksi mal grubu (j) sabitken farklı ülkelerin (i) aynı mal grubundaki göreli üstünlüklerini karşılaştırmaya yöneliktir. Bu nedenle çalışmamızda Türkiye nin dünyaya ihracatı ile Türkiye nin dünyadan ithalatı dikkate alınacağından formüldeki ülke indisi olan (i), her bir sektör (j) için sabittir ve ihmal edilebilir. Bu durumda formülün yeni hali, RCA = ln [(X j / X t ) / (M j / M t )] olacaktır. Dolayısıyla, herhangi bir mal (sektör) için rekabet gücü o malın (sektörün) ihracatının ülke toplam ihracatına oranının, o malın (sektörün) ithalatının ülke toplam ithalatına oranının doğal logaritmasına eşit olacaktır. RCA değerinin sıfır olması, [(X j / X t ) / (M j / M t )] değerinin 1 e eşit olmasını (ln 1 = 0) göstereceğinden, bu değere sahip mal (sektör) için rekabet gücü sınırda; RCA değerinin sıfırdan büyük olması [(X j / X t ) / (M j / M t )] değerinin 1 den büyük herhangi bir değere sahip olmasını göstereceğinden, bu mal (sektör) için rekabet gücünün yüksek olduğunu ve nihayet de RCA değerinin 0 dan küçük olması [(X j / X t ) / (M j / M t )] değerinin sıfırdan küçük olmasını işaret edeceğinden, o mal için de rekabet gücün zayıf olduğu (rekabet gücünün bulunmadığı) anlamına gelecektir. RCA değerinin daha da hassas ölçümü ve bir endeks olarak ifade edebilmek için eşitliğin sağ tarafı 100 ile çarpılırsa, formülümüz, RCA = (ln [(Xj / Xt) / (Mj / Mt)])*100 halini alacaktır. Bu çerçevede RCA lara göre sektörlerin rekabet gücü; RCA > 50 ise o sektörün rekabet gücünün yüksek, -50 < RCA < 50 ise o sektörün rekabet

121 112 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER gücünün sınırda olduğu RCA < -50 ise o sektörün rekabet gücünün düşük olduğu kabul edilmektedir. Burada, söz konusu olan rekabet gücü dış ticaretle ilgilidir. Çalışmamızda GTİP 79 faslında yer alan GTİP fasılları arasındaki ürünlerin yılları arasındaki Açıklanmış Karşılaştırmalı Üstünlük (AKÜ) değerleri hesaplanarak aşağıda yer alan grafikler hazırlanmıştır. Grafik 17. Türkiye nin GTİP 7901 Faslında AKÜ Değerleri ve Rekabet Gücü GTİP 7901 No lu üründe 2011 yılında -427 olan AKÜ değeri giderek düşerek 2020 yılında -506 olmuştur. Türkiye nin GTİP 7901 No lu üründe rekabet gücü olmadığı görülmektedir. Grafik 18. Türkiye nin GTİP 7902 Faslında AKÜ Değerleri ve Rekabet Gücü

122 DÜNYADA VE TÜRKİYE DE ÇİNKO SEKTÖRÜ, DIŞ TİCARETİ VE TÜRKİYE NİN GTİP 7902 No lu üründe 2011 yılında +454 olan AKÜ değeri artarak 2013 yılında +494 olmuştur. Daha sonraki yıllarda sürekli azalarak 2020 yılında -243 olmuştur. Türkiye nin GTİP 7902 No lu üründe rekabet gücü olmadığı görülmektedir. GTİP 7903 No lu üründe 2011 yılında -257 olan AKÜ değeri giderek düşerek 2020 yılında -448 olmuştur. Türkiye nin GTİP 7903 No lu üründe rekabet gücü olmadığı görülmektedir. Grafik 19. Türkiye nin GTİP 7903 Faslında AKÜ Değerleri ve Rekabet Gücü GTİP 7904 No lu üründe 2011 yılında -50 olan AKÜ değeri giderek düşerek 2020 yılında -83 olmuştur. Türkiye nin GTİP 7904 No lu üründe rekabet gücü olmadığı görülmektedir. Grafik 20. Türkiye nin GTİP 7904 Faslında AKÜ Değerleri ve Rekabet Gücü

123 114 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Grafik 21. Türkiye nin GTİP 7905 Faslında AKÜ Değerleri ve Rekabet Gücü GTİP 7905 No lu üründe 2011 yılında -103 olan AKÜ değeri giderek düşerek 2020 yılında -361 olmuştur. Türkiye nin GTİP 7905 No lu üründe rekabet gücü olmadığı görülmektedir. Grafik 22. Türkiye nin GTİP 7907 Faslında AKÜ Değerleri ve Rekabet Gücü GTİP 7907 No lu üründe 2011 yılında +52 olan AKÜ değeri giderek artmış ve 2016 yılında +113 olmuştur. Daha sonraki yıllarda sürekli azalışla 2020 yılında -72 olmuştur. Türkiye nin GTİP 7907 No lu üründe rekabet gücü olmadığı görülmektedir. 5. SONUÇLAR VE DEĞERLENDİRME Dünyada ve Türkiye de çinko metali sektörünün üretim, dış ticaret ve Türkiye nin rekabet gücü yönlerinden irdelendiği ve incelendiği araştırmamız sonucunda;

124 DÜNYADA VE TÜRKİYE DE ÇİNKO SEKTÖRÜ, DIŞ TİCARETİ VE TÜRKİYE NİN Toplam küresel çinko rezervlerinin 250 milyon metrik ton olarak tahmin edildiği ve yoğun tüketimi nedeniyle çinko rezervlerinin sadece önümüzdeki 17 yıl yeteceğinin beklendiği, - En büyük rezervlere sahip ülkelerin başında Avustralya (%27), Çin (%18) ve Peru nun (%11) geldiği, - Dünya Çinko üretiminde Çin %33.04 ile ilk sırada yer alırken Peru %10.66, Avustralya % lik paya sahip olduğu, - Çinko metalinde Çin in hâkim üretici ve tüketici olduğu, - Türkiye nin çinko rezerv ve üretim olarak yetersiz kaldığı, üretimin tüketimini karşılamadığı ve büyük oranda dışa bağımlı olduğu, - Türkiye hammadde yönünden dışa bağımlıdır. Türkiye nin ithalatı büyük oranda hammadde ve yarı mamul iken ihracatının yok denilebilecek düzeyde olduğu, Belirlenmiştir. Türkiye nin çinko ve ürünlerinde dış ticaret dengesi rakamları Tablo 13 de yer almakta olup dış ticaret açığı 2011 yılında -476,7 milyon dolar iken 2021 yılında milyon dolara ulaşmıştır. Tablo 13. Türkiye nin Çinko Dış Ticaret Dengesi, bin dolar İhracat İthalat Ürün Çinko , , , , Kaynak: Türkiye nin uluslararası rekabet gücü için çinko ve çinko ürünlerinde GTİP dört haneli fasıllar bazında yapılan hesaplamaların sonuçlarına göre; GTİP; 7901, 7902, 7903, 7904, 7905, 7907 No lu ürünlerde yani GTİP 4 haneli çinko ve ürünlerinin tümünde rekabet gücünün olmadığı belirlenmiştir. Kaynakça Australian Energy Statistics Çinko, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü Forecast Data on Resources and Energy of Australia Innovation and Science Australia, Department of Industry

125 116 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER to-2030-data-and-charts to-2030-data-and-charts to-2030-data-and-charts (ILZSG) report/ IMF: World Economic Outlook (WEO) Database, October 2021, International Monetary Fund Innovation and Science Avustralya, Department of Industry International Lead Zinc Study Group; Karasar, N., 1991: Bilimsel Araştırma Yöntemi, 4.Baskı, Ankara Mineral Commodity Summaries. com/assets/ palladium/production/atoms/files/mcs-2019-raree.pdf. NACE Rev.2 TÜİK United Nations, Handbook of World Trade Statistics, USGS (United States Geological Survey) Vollrath, Thomas L. (1987): Revealed Competitiveness for Wheat, Economic Research Service Staff Report No. AGES861030, Washington. Vollrath, Thomas L. (1989): Competitiveness and Protection in World Agriculture, Agricultural Information Bulletin No.567, Washington. World Bank Commodity Forecast Price Data, April 2021

126 DÜNYADA VE TÜRKİYE DE ÇİNKO SEKTÖRÜ, DIŞ TİCARETİ VE TÜRKİYE NİN World Bank Commodity Forecast Price Data, April 2021,World Bank World Bureau of Metal Statistics, World Metal Statistics Yearbook, London: World Mınıng Data, Austrian Federal Ministry of Agriculture World Mınıng Data, Austrian Federal Ministry of Agriculture World Mınıng Data, Austrian Federal Ministry of Agriculture ; world-mining- data.info/? World_Mining_ Data Data_ Section World Mineral and Metal Reserves, U.S. Geological Survey World Mining Data 2021 www. galvanizeit.org

127

128 BÖLÜM VI OSMANLI EKONOMİSİNDE SERBEST TİCARET POLİTİKASINA YÖNELİK ELEŞTİRİLER: AKYİĞİTZÂDE MUSA BEY İN GÖRÜŞ VE DEĞERLENDİRMELERİ 1 1 Bu çalışma Aralık Tarihlerinde İstanbul da düzenlenen Mehmet Genç Anısına Uluslararası Osmanlı İktisat Tarihi Sempozyumu nda özet olarak sunulan Osmanlı Crıtıcısms of Free Trade Polıcy in The Ottoman Economy: Ekonomisinde Opınıons Serbest of Ticaret Akyiğitzâde Politikasına Musa Yönelik Bey s Eleştiriler: Opınıons Akyiğitzade and Musa Bey başlıklı bildirinin genişletilmiş ve önemli ölçüde değiştirilmiş halidir. Assesments R. Hülya ÖZTÜRK (Dr. Öğr. Üyesi) Selçuk Üniversitesi, Akşehir İİBF, İktisat Bölümü, hulyaozturk@selcuk.edu.tr ORCID: GİRİŞ Osmanlı Devleti nde 19.yüzyıla kadar geleneksel iktisat politikaları hüküm sürmüştür. Sanayi Devrimi nin etkisiyle Osmanlı toprakları Avrupalı üreticiler için yeni bir pazar halini almıştır. Bu pazarın sürekli olması için özellikle İngiltere Osmanlı ekonomisinde serbest ticaret anlayışının gelişmesi yönünde yoğun bir çaba sarf etmiştir. Bunun en önemli ve somut örneği ise 1838 Baltalimanı Ticaret Antlaşması dır. Bu antlaşmadan sonra Osmanlı ekonomisinde bağımsız bir ticaret politikası izlenmesi uzun süre mümkün olmamıştır. Osmanlı Devleti nde 1830 lu yıllar ile 1880 li yıllar arasında serbest ticaret politikası hakimdi. Ancak 1880 li yıllardan itibaren 1 Bu çalışma Aralık Tarihlerinde İstanbul da düzenlenen Mehmet Genç Anısına Uluslararası Osmanlı İktisat Tarihi Sempozyumu nda özet olarak sunulan Osmanlı Ekonomisinde Serbest Ticaret Politikasına Yönelik Eleştiriler: Akyiğitzade Musa Bey başlıklı bildirinin genişletilmiş ve önemli ölçüde değiştirilmiş halidir. 119

129 120 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER serbest ticaret politikasına yönelik eleştiriler ortaya çıkmaya başlamıştır. Kazan dan İstanbul a uzanan bir serüvenin kahramanı olan Akyiğitzâde Musa Bey Osmanlı Devleti nde İktisat biliminin gelişimine önemli katkılar sağladığı gibi serbest ticaret politikalarını eleştiren önemli simalardan biri olmuştur. Akyiğitzâde Musa Bey, o gün mevcut şartlar çerçevesinde Osmanlı iktisadi hayatında serbest ticaret uygulamalarını eleştirmiş, usûl-ı himâye yanlısı bir tavır sergilemiştir. Alaylı olanların aksine İktisat alanında eğitim almış mektepli bir figür olması Musa Bey e ayrı bir önem atfedilmesine sebep olmuş diğer yandan Osmanlı iktisadi düşünce sistemine heterodoks okulların girmesini sağlamıştır. Akyiğitzâde nin ticaret politikaları ile ilgili ilk eseri İktisâd yâhud İlm-i Servet, Azâdegî-i Ticâret ve Usûl-i Himâye (1896) adını taşır. Bu kitabında Akyiğitzâde Osmanlı ekonomisine ilişkin birtakım tespitlerde bulunur ve önerilere yer verir. Ayrıca ticaretin temel ilkeleri, fiyat, para politikası, kar ve faizle ilgili meselelere değinir. İkinci kitabı olan İlm-i Servet veyâhud İlm-i İktisâd Kavâid-i Mühimme-i İktisâdiyyeyi Hâvî (1898) Mekteb-i Harbiye de ders kitabı olarak okutulmuştur. Bu kitabında ise himayeciliğin önemi ve milli iktisatla ilgili düşüncelerine yer vermiş, serbest ticaretin tanımını yaptıktan sonra, usûl-ı himâye politikalarıyla bir karşılaştırma yapmıştır. Akyiğitzâde Musa Bey eserlerinde usûl-ı himâyenin önemini sıklıkla vurgulamıştır. Özellikle gelişmekte olan ekonomilerde serbest ticaret politikalarının iktisadi gelişmeyi olumsuz yönde etkileyeceğini, aksine usûl-ı himâye politikalarının iktisadi gelişmeyi teşvik edeceğini ifade etmiştir. Akyiğitzâde Musa Bey mutlak bir usûl-ı himâyeden yana değildir, onun iktisadi korumacılık yaklaşımını ılımlı korumacılık olarak ifade etmek daha doğru olacaktır. Akyiğitzâde Musa ve Ahmed Midhat Efendi nin gündeme getirdiği Milli İktisat, Milli Burjuvazi kavramları Osmanlı aydınları arasında taraftar bulmuş ve İttihat ve Terakki Cemiyeti ni de etkilemiştir. Akyiğitzâde Musa Bey in iktisadi düşüncelerinin arka planında Alman iktisatçı Friedrich List ve Paul Cauwes in yer aldığı düşünülmektedir. Akyiğitzâde Musa Bey iktisatta tümevarım yöntemini benimsediğini ifade etmiştir. Eserlerinde tasarruf ve emeğin önemine vurgu yapmış, iktisat biliminin insanlara nasıl kolay zengin olacaklarını öğretmediğini, aksine sistematik ve düzenli çalışmanın ilkelerini hatırlattığını ifade etmiştir. Bilim ve medeniyet arasındaki ilişki Akyiğitzâde nin düşünce sisteminin temelinde yer alır. Medeniyetlerin ilerlemesindeki temel saikin bilim olduğuna inanır. Bu nedenle eğitim ve modern bilimlerin öğretilmesini tavsiye eder. Balkan Savaşlarının ardından artan milliyetçilik ve Milli İktisat görüşünün gelişmesine önemli

130 OSMANLI EKONOMİSİNDE SERBEST TİCARET POLİTİKASINA YÖNELİK katkılar sağlayan bir iktisatçı portresi çizer. Cumhuriyet döneminde uygulanan korumacı politikalara da ilham verdiği düşünülmektedir. Akyiğitzâde Musa Bey 1887 yılında İstanbul a gelen Kazan Türklerindendir (Mardin, 2014: 95). Lise eğitimini Rusya da tamamladıktan sonra İsmail Gaspıralı nın yönlendirmesiyle İstanbul a yüksek öğrenim için gelmiş, 1891 yılında Mekteb-i Mülkiye den mezun olmuştur (Türkoğlu, 2006: ). Malum 93 Harbi nin ardından Rusya da yaşayan Türkler Osmanlı Devleti ne daha bağlı hale gelmiştir. Orada yaşayan ve sistemin Ruslaştırma çabalarından kaçmak isteyen Türk aydınları Osmanlı Devleti ne gelmeye başlamıştır. Akyiğitzâde de bu aydınlardan biridir (Karaoğlu, 2008: 2). Akyiğitzâde Osmanlı Devleti nde uygulanan serbest ticaret politikalarının ulaşılmak istenen iktisadi kalkınma amacına hizmet etmediğini belirterek eleştirmiş ve usûl-ı himâyeden yana tavır sergilemiştir. Musa Akyiğitzâde nin iktisatçı olması nedeniyle görüşleri dikkat çekmiştir. İlk eseri İktisâd yahud İlm-i Servet Azâdegî-i Ticâret ve Usûl-i Himâye dir. İkinci eseri ise 1898 yılında yayınlanan İlm-i Servet veyâhud İlm-i İktisâd Kavâid-i Mühimme-i İktisâdiyeyi Hâvîdir ismini taşımaktadır. Bu eser Mekteb-i Harbiye de ders kitabı olarak okutulmuştur (Albayrak vd., 2016:26). İlmi faaliyetler yanında siyasi mahfillerle de münasebeti olan Akyiğitzâde, Yusuf Akçura önderliğinde kurulan Türk Derneği nin de kurucuları arasındadır (Türkoğlu, 2006: 213). Akyiğitzâde geri kalmış ülkelerin serbest ticaret politikaları yerine usûl-ı himâye ile kalkınma yolunda ilerleyebileceğini savunur. Ancak önemle üzerinde durulması gereken nokta usûl-ı himâyeye bakış açısının süreklilik arz etmediğidir. Yabancı ekonomilerle rekabet edebilecek düzeyde bir iktisadi gelişme sağlandığında usûl-ı himâyenin terkedilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Akyiğitzâde nin görüşleri incelenirken içinde bulunduğu dönem ve şartların irdelenmesi yerinde olacaktır. Zira fikirlerini beyan ettiği dönem Osmanlı ekonomisi açısından birçok değişkenin ortaya çıktığı ve devleti içinde bulunduğu kaostan çıkarabilecek önerilerin yoğun şekilde tartışıldığı bir dönemdir. 1. Osmanlı Ekonomisinin Genel Görünümü Osmanlı Devleti nin son yüzyılında liberalizm Yeniçerilerin 1826 yılında kaldırılmasının ardından uygulamaya konulan yoğun reform programı ve 1838 yılında imzalanan Baltalimanı Ticaret Antlaşması ile gündeme gelmiştir (İnalcık, 2000: 542). İngilizlerin serbest ticareti Osmanlı Devleti ne kabul

131 122 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER ettirme çabaları 1838 Baltalimanı Ticaret Antlaşması ile sonuç vermiştir. Bu antlaşmanın Osmanlı ekonomisi üzerinde oldukça önemli siyasi ve ekonomik sonuçlar doğurduğu görülmektedir lü yılların başında Osmanlı ekonomisi yarı sömürge bir karakter arz etmektedir. Dünya ekonomisi içinde hammadde ihracatçısı ve sınai ürün ithalatçısı bir ülke konumundadır. Daha da belirleyici olan ise devletin dış borçlarıdır. Duyûn-ı Umûmiyye ile sürdürülen ilişkiler, yaygınlaşan kapitülasyonlar ve imtiyazlar bu tabloyu tamamlamaktadır. Boratav dönemini ulusal bir kapitalizm doğrultusunda atılan ilk ve çekingen adımlar şeklinde tanımlamaktadır (Boratav, 2018: 22-23). Ulusal bir kapitalizme ulaşma yolunda bir takım öneriler, görüşler ve fikirler bu dönemde tartışılmıştır. Farklı politika önerileri değerlendirilerek iktisadi büyümenin gerçekleşmesi için en doğru yöntemin tespiti ve bu doğrultuda isabetli adımların atılması atılması hedeflenmiştir. Tanzimatla birlikte Osmanlı ekonomisinde klasik Osmanlı iktisadi yapıdan çağdaş iktisadi yapıya bir yönelim vardır. Klasik döneme damgasını vuran provizyonist ve fiskalist yapı bu dönemde yerini dinamik, dışa açık, parasallaşan bir yapıya bırakmıştır (Genç, 2000:46-52). Osmanlı ekonomisinde yılları arasında serbest ticaret politikası etkili olsa da I.Dünya Savaşı nın başlamasıyla birlikte usûl-ı himâye- Milli İktisat görüşünün etkisiyle birliktehâkim olmaya başlamıştır (İnalcık, 2000: 888). I.Dünya Savaşı nın olağanüstü koşullarının Osmanlı iktisat düşüncesini etkilemesi son derece olağan bir durumdur. II. Meşrutiyet in ilanı ile birlikte güçlenen İttihat ve Terakki Cemiyeti nin temel amacı devleti eski gücüne kavuşturmak ve Avrupalı devletlerin Osmanlı Devleti nin iç meselelerine karışmalarını önlemekti (Ahmad, 2014: 38). Yaşanan siyasi değişim beraberinde ekonomide izlenen politikaların tartışılmasına yol açmıştır. Devletin iktisadi anlamda güçlenmesini sağlayacak iktisat politikalarının ne olması gerektiği ve hali hazırda uygulanan iktisat politikaları tartışılmaya başlanmıştır (İlkin, 1993: ). Osmanlı Devleti I.Dünya Savaşı na kadar dış ekonomik ilişkilerde kapitülasyonlara bağlı kalarak bağımsız bir gümrük politikası izleyememiştir. 19.yüzyılda ise ekonomik anlamda da liberalizmi benimseyen devlet serbest dış ticaret politikalarına yönelmiştir. Bu dönemde liberalizm hâkim olmakla birlikte usûl-ı himâye savunucuları bu politikalara karşı çıkmıştır. Son dönem ise Jön Türk İhtilaliyle başlar ve I.Dünya Savaşı na kadar devam eder. Bu dönemde milli ekonomi politikaları hâkim olmuş ve serbest ticaret politikası gündemden düşmüştür (Toprak, 1982: 126). Cihan

132 OSMANLI EKONOMİSİNDE SERBEST TİCARET POLİTİKASINA YÖNELİK Harbi esnasında siyasi bağımsızlık ile ekonomik bağımsızlığın ve gücün de tesis edilmesi gerektiği Osmanlı iktisat düşüncesinde yer edinmiştir. Akyiğitzâde nin İstanbul a geldiği ve öğrencilik yıllarının geçtiği dönemde (1887/ ) iktisadi alanda kabul gören düşünce sistemi serbest ticaret politikasıdır. Bu akımın en güçlü temsilcisi Cavid Bey dir. Cavid Bey siyasi bağımsızlıkla birlikte mali bağımsızlığa ulaşılacağını savunmuştur. Siyasi konumundan dolayı ihtiyaçlar ve harcamaların baskısı altında mali açıdan zayıf bir ülkede zaman zaman esneklik gösterdiği olmuştur. İlm-i İktisâd adlı eserinde ve Ulûm-ı İktisâdiyye ve İctimâiyye Mecmuâsı gibi dergi ve gazetelerde serbest ticaret politikasına yönelik görüşlerini beyan etmiştir (Eroğlu, 2013: ). Cavid Bey in tutumu ve önerileri Tanzimat döneminin devlet Batı kapitalizmine borçlanmadıkça kalkınamaz sözü ile ifade edilebilir (Berkes, 2013:400). Tanzimat yıllarında kabul gören görüş Osmanlı Devleti nin tarım ülkesi olduğu ve karşılaştırmalı üstünlükler teorisi gereğince tarım ülkesi olarak kalması gerektiği düşüncesidir. Cavid Bey de iktisat ilkelerine ters düşen bir sanayileşmenin ülkeyi yoksullaştıracağını savunmuş ve Osmanlı topraklarında tarım ve ticaretin geliştirilmesini önermiştir (Toprak,1982: 168). Osmanlı ekonomisinde adı liberal politikalarla özdeşleşen Cavid Bey, uzun bir süre ekonomi politikalarının liberal bir çizgide sürdürülmesini sağlamıştır. 2. Osmanlı Devleti nde Serbest Ticaret Yanlısı Görüşler Osmanlı Devleti nde serbest ticaret yanlısı en önemli iki isim Cavid Bey ve Sakızlı Ohannes Paşa olmuştur. Ohannes Paşa, Mekteb-i Mülkiye nin iktisat hocalarındandır ve 1880 yılında basılan Mebâdi-i İlm-i Servet-i Milel adlı kitabı Mekteb-i Mülkiye de uzun yıllar ders kitabı olarak okutulmuştur (Mardin, 2014: 94). Kitabında serbest ticaret ve üretimde serbestlik gibi konular üzerinde durarak, bir ülkede sanayinin gelişmesi için girişim özgürlüğünün mutlaka tesis edilmesi gerektiğini vurgular. Serbest ticaretin en önemli isimlerinden Adam Smith başta olmak üzere, Ricardo, Malthaus, Mill, Turgot, Quesnay ve Say gibi iktisatçıların görüş ve değerlendirmelerine kitabında yer vermiştir (Dığıroğlu vd., 2015: 54). Ayrıca Mecmuâ -i Fünûn da 2 iktisatla ilgili makaleler kaleme almıştır (Işıl, 1986: 22). Ohannes Paşa Osmanlı Devleti nde yed-i vâhid, esnaf birlikleri ve gedik usulünün girişim özgürlüğünü engellediğini belirterek iktisadi hayatta serbestiyetin gerekliliğini savunmuştur. (Dığıroğlu vd., 2015: 2 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Yeşim Işıl, Bir Aydınlanma Hareketi Olarak Mecmua-i Fünun, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Üniversitesi Soyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1986.

133 124 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER 35-36). Adam Smith in özel mülkiyet, girişim özgürlüğü, rekabet, sınırlı devlet ve serbest girişime yönelik düşüncelerini desteklemiştir (Karadeniz, 2021: 2). Girişim özgürlüğünün sağlanması üretimde rekabeti teşvik edecektir. Kamu yararının gözetildiği temel alanlarda ise devletin üretici kimliği ile ekonomide yer alabileceğini ve bu alanların ülke güvenliği ve savunması olabileceğini vurgulamıştır (Dığıroğlu vd., 2015: 39). Her fırsatta serbest ticaretin yararlarına vurgu yapan Ohannes Paşa devletin ekonomiye müdahale etmemesi gerektiğini ve rekabetin, girişim özgürlüğünün, serbest ticaretin ekonomik büyümeyi teşvik ettiğini savunmuştur. Devlet e yalnızca ülkenin güvenliğinin söz konusu olduğu alanlarda üretim yapma imkânı tanıyan Ohannes Paşa devlet eliyle gerçekleştirilecek bir üretimin maliyetinin de yüksek olacağını ifade etmiştir. Cavid Bey ise Maliye Nazırlığı görevinde bulunmuş, siyasetçi kimliğinin yanı sıra teorik iktisat alanında çalışmaya da devam etmiştir (İlkin, 1993: ). Dört ciltten oluşan ve iktisadın hemen her alanını kapsayan İlm-i İktisâd ve onun bir özeti şeklindeki Ma lumât-ı İktisâdiyye künyeli kitapları Cavid Beyin iktisat alanındaki önemli çalışmalarıdır (Eroğlu, 2008: 311). Cavid Bey I.Dünya Savaşı nın sonuna dek Osmanlı ekonomisine dair görüşleri önemsenen bir devlet adamı olmuştur, ekonomide her türlü engelin kaldırılmasını ve bireyciliğin ön plana çıkarılmasını önermiş keza devletin ekonomik gelişiminde tarım kesimine önem verilmesini savunmuştur (Tunçer, 2010: 41-44). Ona göre sermaye birikimi ve tarımda bilimsel yöntemler kullanılarak iktisadi anlamda olumlu sonuçlar almak mümkündür ayrıca Osmanlı Devleti tarımsal üretimi artırma konusunda bir takım avantajlara sahiptir. Arazi fiyatları uygundur, ucuz işgücü temin etmek mümkündür ve toprak verimlidir. Osmanlı Devleti her türlü tarımsal üretimi gerçekleştirebileceğine, bu ürünler doğru piyasalara eriştiğinde ve yeni üretim teknikleri ile ticari bilgi de üretime eklendiğinde ülkenin gelir seviyesinin artacağını savunmuştur (Eroğlu, 2008: 275). Cavid Bey İtibâr-ı Millî Bankası nın kurulmasını destekleyerek ülke ekonomisinde milli bankaların faaliyette bulunması gerektiğine inanmıştır (Oktar ve Varlı, 2009:13). Ülkede ulaşım altyapısının gelişmesi nakliyenin daha ucuz ve kolay hale gelmesini sağlayacağından tarımsal üretimin doğru piyasalara ulaşmasına ve ticaretin gelişmesine katkısı olacaktır. Cavid Bey yabancı sermayeye de olumlu bakmaktadır. Yabancı sermaye iktisadi faaliyetleri canlandıracaktır. Doğal yeteneklerine uygun ve ucuz üretim yapan ülkeler iktisadi açıdan kazançlı olacaktır. Yabancı sermayenin, ülkenin içinde bulunduğu iktisadi şartlara uygun bir şekilde yatırım yapmaya kanalize edilmesi gerekmektedir (Eroğlu, 2008: 280). Cavid Bey iktisadi serbestiyetin, usûl-ı

134 OSMANLI EKONOMİSİNDE SERBEST TİCARET POLİTİKASINA YÖNELİK himâye ile kıyaslanmayacak derecede önemli ve öncelikli olduğunu ifade etmiştir. İdarecilerin ve toplumun mutlak manada usûl-ı himâyenin faydalı olduğunu düşünmeleri sonucunda yanlış politikaların uygulandığını belirtmiştir (Bozpınar, 2021: 814). Sakızlı Ohannes Paşa ise usûl-ı himâyeyi siyasi nedenlerle savunanlara karşı çıkarak, sanayileşmenin yapı taşının serbest girişim olduğunu ifade etmiştir (Dığıroğlu vd., 2015: 34). Her iki isim de iktisadi serbestiyet yanlısı görüşlerini her fırsatta dile getirerek liberal fikirlerini hararetle savunmuştur. Cavid Bey, Rıza Tevfik ve Ahmed Şuayp ile birlikte Ulum-ı İktisâdiyye ve İçtimâiyye Mecmuâsı nı yılları arasında 24 sayı olarak yayınlamıştır. Bu mecmua Türkiye nin liberal düşünce hareketinin önemli yayın organlarından biridir ve liberal iktisadi öğretinin, keza ekonomik, toplumsal ve felsefi düşüncenin temelini oluşturmayı amaçlamıştır (Boratav, 2018: 28). Cavid Bey bu mecmuada iktisat, bütçe, borsa, ticaret, ticaret odaları, bayındırlık, borçlanma, maliye gibi konularda makaleler yazmıştır. Cavid Bey serbest ticaretin yanında tarımsal ihracata dayalı ihtisaslaşma, yabacı sermayenin teşviki, gümrük duvarlarının kaldırılması ve devletin ekonomiye asgari düzeyde müdahale etmesi gibi politikaları önermiş ve desteklemiştir (Eroğlu, 2008: ). Serbest ticaret politikası Dersaadet Ticaret ve Ziraat ve Sanayi Odası tarafından da savunulmuştur (Toprak, 1982: 107). Cavid Beyin katıksız bir liberal ticaret politikasından yana olduğu görülmektedir. Çok sayıda gazete ve dergide yayınladığı makalelerinde iktisadi konuları ele alarak görüşlerini geniş kitlelere ulaştırmak istemiştir 3. Sakızlı Ohannes Paşa ve Cavid Bey den başka bilim insanları da arasında liberal ekonomi çizgisinde eserler vermişlerdir (Çavdar, 1992: 53). Sakızlı Ohannes, Portakal Mihail ve Cavid Bey serbest ticaret yanlısı politikaları benimsemişlerdir. Bununla birlikte ılımlı bir usûl-ı himâye ile tarıma dayalı sanayinin gerçekleşebileceği, ABD, Almanya ve İtalya nın bu sayede geliştiği dile getirilmeye başlanmıştır (Pamuk, 2011: 226). Hâkim görüş olan serbest ticaret politikasına yönelik eleştiriler artık gündeme gelmeye başlamış ve yüksek sesle dile getirilmiştir. Sakızlı Ohannes in Osmanlı ekonomisi için laissez-faire 4 ileri sürmesi 1880 lere doğru tepkilere neden olmuştur. İktisadi liberalizm savunusu karşısındaki ilk 3 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Servet-i Fünun Mecmuası, Ulum-ı İktisadiyye ve İctimaiyye Mecmuası, Musavver Muhit Mecmuası, Mülkiye Mecmuası, Sabah Gazetesi, Tanin Gazetesi, Tasvir-i Efkar, Ticaret-i Umumiye Mecmuası 4 Fransızcada bırakınız yapsınlar anlamı taşır.devletin ekonomiye müdahil olmaması ilkesidir. Devletin ekonomiyi kendi haline bıraktığında ekonominin en iyi şekilde işleyeceği yönündeki doktrinin temelidir.

135 126 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER tepkiler Ahmed Midhat Efendi den usûl-ı himâye önerisiyle gelmiştir (Sayar, 2003: 157). Ekonomide hâkim olan serbest dış ticaret görüşüne yönelik ilk ciddi eleştiriler ise Akyiğitzâde den gelmiştir. Akyiğitzâde iktisadi faaliyetlerin devletin güdümünde ve usûl-ı himâye anlayışı ile yürütülmesi gerektiğine inanmıştır (Sayar, 2008: ). Sakızlı Ohannes in eseri ve Ahmed Midhat ın Ekonomi Politik adlı derlemesi yıllarında yayınlanmıştır. Yaklaşık 20 yıl sonra Cavid Bey in İlm-i İktisâd adlı eseri yayınlanırken, aynı yıllarda Akyiğitzâde Musa usûl-ı himâye ilgili eserini yayınlamıştır. 20. yüzyılın başları Osmanlı iktisadi kalkınmasının sağlanabilmesi açısından baskın iki görüşün yoğun olarak tartışıldığı bir dönem olmuştur. Osmanlı iktisat düşüncesi, böylece usûl-ı himâye ile iktisadi serbestiyet görüşlerine yönelik tartışmalar etrafında şekillenmiştir. 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında Osmanlı aydınlarının iktisadi fikirlerini beyan etmek ve çözüm önerileri sunmak için yoğun bir şekilde eserler yayınladıkları görülmektedir. 5 Bu çaba aslında iktisadi büyümenin sağlanması için en doğru ve etkin yöntemin tespit edilmesi arayışının da tabii bir tezahürüdür. Tanzimat sonrasında özellikle II.Abdülhamid, İttihat ve Terakki ve Cumhuriyet dönemlerinde laissez faire ve usûl-ı himâye ekseninde gidip gelen iktisat politikalarının özü bozulmadan etkinliğini sürdürdüğü görülmektedir (Sayar, 2009: 49). II. Meşrutiyet in ilanından I. Dünya Savaşı na kadar klasik iktisat geleneği ekonomiye hakim olmuştur. I. Dünya Savaşı yla birlikte ithalat sınırlanmış ve Osmanlı Devleti kendi kaynaklarıyla yetinmek zorunda kalmıştır. Bu durum iktisat politikalarında bir değişikliği zorunlu kılmıştır (Çakmak, 2011: 89). Dönemin düşünürlerinin önünde iki seçenek bulunmaktaydı; iktisadi serbestiyet ve usûl-ı himâye. Osmanlı Devleti nin içinde bulunduğu zor şartlardan kurtulması temel amaç olmakla birlikte bu amaca ulaşmak için önerilen iki farklı iktisadi görüş dönem dönem etkili olmuştur. I.Dünya Savaşı nın başlamasıyla birlikte usûl-ı himâye gündeme gelmiştir. Usûl-ı himâyenin önemli bir savunucusu Akyiğitzâde Musa dır. Akyiğitzâde nin usûl-ı himâyeye ilişkin görüşlerine yer vermeden önce Osmanlı Devleti nde serbest ticaret politikalarının yaygınlaşmasına yol açan ve devletin bağımsız bir ticaret 5 Sakızlı Ohannes Efendi, Mebadi-i İlm-i Servet-i Milel (1880), Ahmet Midhat Efendi, Ekonomi Politik (1879), Ahmet Midhat Efendi, Hallu l- Ukad (1890),Cavid Bey İlm-i İktisat (1898), Akyiğitzâde Musa Bey İktisad veyahud İlm-i Servet Azadegi-i Ticaret ve Usûl-i Himaye (1896), İlm-i Servet veyahud İlm-i İktisad Kavaid-i Mühimme-i İktisadiyeyi Havidir (1898)

136 OSMANLI EKONOMİSİNDE SERBEST TİCARET POLİTİKASINA YÖNELİK politikası izlemesine engel olan Baltalimanı Ticaret Antlaşması nın özüne değinmek yerinde olacaktır Baltalimanı Ticaret Antlaşması (Osmanlı-İngiliz Ticaret Muahedesi) Osmanlı Devleti nde uygulanan yed-i vâhid sistemi, Avrupalıların Osmanlı Devleti ile istedikleri gibi tamamen serbest ticaret yapmalarını engellemiştir. Bu sistem başta afyon olmak üzere bu tür ürünlerin alım satımı üzerine devlet inhisarı konulmasıdır ki buna tek-el denilmiştir. Bu nedenle özellikle İngilizler iktisadi çıkarlarına ters düşmesi nedeniyle bu sistemin terkedilmesi konusunda çaba sarf etmişlerdir. İngilizleri rahatsız eden bir diğer konu da Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa nın neredeyse eyaletteki ürünlerin tümüne koyduğu inhisar sistemi olmuştur. Dolayısıyla İngilizler iktisadi hareketlerini kısıtlayan inhisar sisteminin ortadan kaldırılmasını arzu etmiş ve bu konuda Bâbıâli yi ikna etmek için yoğun çaba harcamışlardır (Kütükoğlu, 2013: ). Bu noktadaki en önemli kozları da Kavalalı Mehmed Ali Paşa olmuştur, İngiltere nin siyasi desteğinin kazanılmasıyla Mısır sorununun Osmanlı Devleti açısından yarattığı tehlikenin bertaraf edileceği fikri Bâbıâli tarafından olumlu değerlendirilmiştir yılında Mehmed Ali Paşa nın bağımsızlığını ilan edeceği söylentilerinin ortaya çıkması Osmanlı Devleti ni iyice köşeye sıkıştırmıştı zira devletin kendi askeri imkanlarıyla Kavalalı ile mücadele etmesi oldukça zordu. Mehmet Ali Paşa nın gelirlerinin en önemli kaynağı yed-i vahid sisteminden elde ettiği gelirdi. İngilizler bu durumu lehlerine çevirmeyi başardılar. Osmanlı Devleti eğer inhisarları kaldırmaya razı olursa Mehmed Ali Paşa nın gelirleri de azalacak ve askerî açıdan zayıflayarak bir tehdit unsuru olmaktan çıkacaktı (Kütükoğlu, 2013: ). Bu düşüncenin de etkisiyle Osmanlı Devleti Baltalimanı Ticaret Antlaşması nı imzalamaya ikna olmuştur. Bu antlaşma ile birlikte iç ticarette cari her türlü kayıt kaldırılarak yabancı malların ithali kolaylaşmış, büyük ölçüde yerli malların yurtdışına çıkmasının da önü açılmıştır. 18. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı sanayinin yaşadığı olumsuz gelişmeler, yurt içi tezgahların yabancı mallarla rekabet edemeyerek kapanması ve bunun üzerine bir de Baltalimanı Ticaret Antlaşması ile yabancı tüccarın en çok müsâadeye mazhar yerli tüccar statüsüne kavuşturulması, nihayet ithalat ve ihracatın serbest bırakılması bu kötü gidişatı desteklemiştir (Kütükoğlu, 2013: ). Bu antlaşmayla Osmanlı Devleti bağımsız bir dış ticaret politikası izleyebilme hakkından vazgeçmiştir (Pamuk, 2011: 206). Gümrük oranları ve dış ticaret esaslarına ilişkin hükümler artık İngilizlerin istekleri doğrultusunda belirlenmeye başlamıştır.

137 128 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Baltalimanı Ticaret Antlaşması ile 1838 yılından önce %3 olan ihracat ve ithalat vergileri düzenlenmiştir. Böylece ihracata uygulanan vergiler %12 ye çıkarılırken, ithalattan alınan vergiler %5 olarak belirlenmiştir (Pamuk, 2011: 206). Tüm mallara %12 ihraç vergisi konulmasıyla tüketim vergileriyle birlikte bu oranın daha da artması mümkün hale gelirken, ihracat imkanları ciddi ölçüde azalmıştır (Timur, 2010: 257). Yerli ve yabancı tüccarlardan alınan %8 iç gümrük vergisinde ise yerli tüccar bu vergiyi ödemeye devam ederken yabancı tüccarlar bu uygulamadan muaf tutulmuşlardır. Daha sonra bunalımında ihracattan alınan gümrük vergileri %1 düzeyine inmiştir. Bu oran I. Dünya Savaşı na kadar bu seviyede kalmış, ithalattan alınan vergiler ise 1908 yılında %15 e çıkarılmıştır (Pamuk, 2011: 206). Baltalimanı Ticaret Antlaşması nın Osmanlı ekonomisi açısından en önemli sonuçlarını şöyle sıralamak mümkündür; (Kütükoğlu, 2013: ) - Osmanlı Devleti sınırlarındaki ticaret büyük ölçüde yabancı tüccarın eline geçmiştir - Makinelerde üretilen malların ithalatının ucuz hale gelmesi bu ürünlere yönelik talebi artırmış ve yerli üreticiler yavaş yavaş üretimi bırakmaya başlamışlardır - Avrupalı tüccar Osmanlı ürünlerine daha yüksek ücret ödediği için ülkede zaman zaman kıtlık tehlikesi görülmüştür - Özellikle 1850 deki tarifede yapılan indirimden sonra gümrük hasılatının azalmasıyla birlikte devletin geliri azalmış, 1853 Kırım Savaşı nın masrafları da bütçeye eklenince devlet iç borçlanmanın ardından dış borçlanmaya da başvurmuştur 1838 Baltalimanı Ticaret Antlaşması ve 1839 Gülhane Hatt-ı Hümayunu ile hükümetin izlediği politika değişmiştir, zira bu antlaşma ve Tanzimat Fermanı yla bütün inhisarlar feshedilmiştir. Bu durum hükümet ve loncalar açısından önemli sorunlar yaratmıştır (İnalcık, 2000: 1009). Osmanlı topraklarında öteden beri uygulanan ihraç yasakları tamamen kaldırılmış, yabancı tüccar her istediği malı satın alma imkanına sahip olmuştur. Gerek zirai mahsuller gerekse diğer eşyaya uygulanan yed-i vâhid usulü ile o vakte dek satın alınan malların bir yerden başka bir yere nakli için alınması gereken tezkireler tamamen kaldırılmış, bu kuralları çiğneyen Osmanlı memurlarının şiddetle cezalandırılacakları ve bundan dolayı zarara uğrayacak İngiliz tüccarının zararının da tazmin edileceği garanti edilmiştir (Kütükoğlu, 1992: 38-40). Yine bu antlaşma ile Osmanlı

138 OSMANLI EKONOMİSİNDE SERBEST TİCARET POLİTİKASINA YÖNELİK coğrafyasındaki hammaddenin dış ticarete açılması kolaylaşmıştır. Antlaşmanın esaslarından biri Osmanlı Devleti nin uyguladığı ek vergilere ilişkindir. Bu antlaşma öncesinde devlet savaş dönemlerinde hazineye ek gelir sağlamak için avarız vergisine başvurabiliyordu. Baltalimanı Ticaret Antlaşması ile tüm bu yetkiler ortadan kaldırılmıştır yılında Kırım Savaşı sırasında dış ticaretten ek vergi alınamaması nedeniyle devlet Avrupa dan borçlanmaya çalışmıştır (Pamuk, 2011: ). Devletin içine düştüğü mali bunalım dönemlerinde başvurduğu ek kaynak artık bir alternatif olmaktan çıkmıştır Baltalimanı Ticaret Antlaşması ile İngiltere ve daha sonra benzer bir antlaşma ile Fransa Osmanlı yı açık pazar haline getirirken, 1839 Tanzimat Fermanı devleti bir şekilde Avrupa kamu hukuku düzlemine sokmuş, böylece İngiltere, Fransa ve diğer Batılı devletlerin kontrolünde oluşturulan küresel sisteme onların kuralları çerçevesinde katılmıştır (Kazgan, 2002: 21). Söz konusu antlaşma imzalanırken Osmanlı Devleti nin bilinçli iktisadi bir politika ve program doğrultusunda değil kısa vadeli siyasi çıkarlarla hareket ettiği görülmektedir (Timur, 2010: 299). Antlaşma nın yerel üreticilerde yarattığı olumsuz etkiyi ortadan kaldırmak için 19. yüzyılda fabrika kurma girişimleri gündeme gelse de gümrükler yükseltilemediği için bu girişimler de başarısız olmuştur (Eşiyok, 2010: 97). İngilizlerin 1830 larla birlikte Türklere yönelik başlattıkları iktisadi düşünce hareketi Smith-Ricardo anlayışı olmuştur (Sayar, 2009: 230) Baltalimanı Ticaret Antlaşması nın felsefesine uygun düşecek şekilde 1858 yılında Arazi Kanunnamesi kabul edilmiştir. Böylece miri topraklarda bireysel tasarruf kabul edilmiştir. Bu uygulamaya neden olan yine liberal iktisat politikaları olmuştur (Barkan, 1980: 337). Dünya pazarlarına açılan yerleri yavaş yavaş sömürgeleştiren İngiltere ile imzalanan 1838 Baltalimanı Ticaret Antlaşması nın ardından 1839 da Hansa Şehirleri, Sardinya, 1840 ta İsveç, Norveç, İspanya, Hollanda, Belçika ve Zollverein hükümetleri, 1841 de Danimarka ve 1843 te Portekiz ile aynı şartları içeren antlaşmalar imzalanmıştır (Kütükoğlu, 1992: 40). İngiltere ile başlayan pazar bulma yarışına kısa süre içinde diğer Avrupa devletleri de katılmış böylece Osmanlı toprakları iştah kabartan bir pazar haline gelmiştir. Bu pazardan yeterli payı almak isteyen İngiltere ve diğer Avrupa devletleri serbest ticaret politikalarının sürdürülmesini ve kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirilmesini istemişlerdir. Osmanlı ekonomisi açısından oldukça olumsuz sonuçlar yarattığı görülen Baltalimanı Ticaret Antlaşması için birkaç önemli noktaya daha değinmek gerekir. Öncelikle Osmanlı politikacılarının bu antlaşmanın olumsuz sonuçlarını

139 130 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER öngöremediklerini ifade etmek doğru değildir. Bir yandan Balkanlarda ortaya çıkan isyanlar, diğer yandan Mısır da Kavalalı Mehmed Ali Paşa nın isyanı, ekonomide yaşanan krizler, Osmanlı topraklarında yaşayan gayrimüslimlerin talepleri ve nihayet devletin güçlü bir siyasi müttefike duyduğu ihtiyaç bu antlaşmanın kabul edilmesine zemin hazırlamıştır. Devletin içine düştüğü çıkmaz ve günü birlik politikalarla zaman kazanma çabası da antlaşmanın kabul edilmesine neden olan unsurlar arasındadır. Baltalimanı Ticaret Antlaşması esas itibarıyla kapitalizmin Osmanlı topraklarına girmesine imkân sağlamıştır. Bu antlaşmayla İngilizler Osmanlı Devleti ne mal ihraç etmek, iç ticaret amacıyla mal alıp satmak konusunda oldukça avantajlı bir konum elde etmişlerdir (Çavdar, 2003: 53). Osmanlıda yüzyıllardır cari olan devlet müdahalesi, iktisadi hayatı kısıtlayıcı yöntemler ve bir türlü önü alınamayan yolsuzluklar liberal devlet fikrini pekiştirmiştir. II. Meşrutiyetle birlikte İttihat ve Terakki cephesinde mali devlet yerine iktisadi devlet anlayışı benimsenmiş, devletin hazineye gelir sağlamak amacıyla iktisadi hayata karışmaması gerektiği fikri güçlenmiştir (Toprak, 1982: 18-19). İktisadi yapıyı güçlendirmek için sunulan önerilerden biri usûl-ı himâyenin uygulanması gerektiği fikri olmuştur. Bu fikrin en önemli savunucusu ise Akyiğitzâde Musa olmuştur. 3. Osmanlı Devleti nde Usûl-ı Himâye ve Akyiğitzâde Musa 1908 de yaşanan gelişmelerle birlikte serbest ticaret politikaları iktisadi hayatta yoğunlaşmıştır. Ülkenin ekonomik bağımsızlığını kazanması için iktisadi serbestiyet düşüncesinden yana olan Cavid Bey düşüncelerini hayata geçirmek için önemli adımlar atmıştır. Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi gereğince Osmanlı Devleti nin tarımsal üretimde bir üstünlüğe sahip olduğunu ve bu üstünlüğü kullanarak ekonomik büyümenin sağlanacağına inanan Cavid Bey, sanayi öncelikli bir kalkınma modelinin başarısız olacağını savunmuştur. Bu düşüncesini şu sözleriyle açıklar; Türkiye de büyük sanayi kurmak için yeterli vasıtalar yoktur. Bilim adamlarını ve sermayeyi dışarıdan getirmek mecburiyeti vardır. Bununla beraber, sanayiyi geliştirmek için Batı dan gelecek sanayi ürünlerine gümrük kapıları kapatılacak mı? Zannediliyor ki san at, san at içindir teorisi, ekonomik alanda uygulanabilir (Eroğlu, 2008: 274). Serbest ticaret politikalarının ekonomik büyümeyi teşvik edeceğini ve bu sayede halkın refahının artacağını ifade eden Cavid Beye ve serbest ticaret politikalarının savunucularına yönelik en önemli eleştiri Akyiğitzâde Musa dan gelmiştir.

140 OSMANLI EKONOMİSİNDE SERBEST TİCARET POLİTİKASINA YÖNELİK li yıllarla birlikte Osmanlı Devleti nde doğrudan serbest ticaret politikasına yönelik olmasa da 1838 Baltalimanı Ticaret Antlaşması na yönelik eleştiriler yapılmaya başlanmıştır. Namık Kemal Hürriyet Gazetesi ndeki 6 yazılarında 1838 Baltalimanı Ticaret Antlaşması nın zamanlamasının doğru olmadığını ifade ederek, bu nedenle ülkenin sanayi üretiminin büyük zarar gördüğünü belirtmiştir (Demir, 2018: 301). Ahmed Midhat Efendi ve Mizâncı Murad Bey de benzer eleştirilere yazılarında yer vermişlerdir.. İktisadi bağımsızlığın sanayileşme ile gerçekleşeceğini savunan iki isim Ahmed Midhat Efendi ve Akyiğitzâde Musa dır (Toprak, 1982: 167). Ahmed Midhat Efendi 1880 lerden itibaren serbest ticaret politikalarının karşısında duran önemli isimlerden biri olmuş ve laissez faire politikasını eleştirmiştir (Sayar, 2009: 383). Ahmed Midhat Efendi nin 1879 yılında yayınlanan Ekonomi Politik adlı eseri Tercüman-ı Hakikat Gazetesi ndeki yazılarından oluşmaktadır. 7 Gazete yılları arasında yayınlanmıştır. Türk basın tarihinin uzun soluklu gazetelerinden biridir (Yayman, 2019:1). Yazar kitabında Belçika Kralı nın himayesindeki Brusker adlı siyasetçinin ekonomi politik üzerine yazdığı bir risalesinden de faydalandığını belirtir (Erbay, 2005: 11). Ahmed Midhat Efendi nin Ekonomi Politik isimli eserinin önemi kendi kanaatlerini ortaya koyması, Osmanlı Devleti nin iktisadi durumuyla ilgili yorumlarıyla yürürlüğe konmasını zaruri gördüğü iktisat politikalarına dair tavsiyelerini dile getirmesidir (Çağman, 2017: 34). İthalat ve ihracatın tamamen serbest bırakılmasına itiraz ederken ülke içinde serbest rekabetin gerekli olduğunu savunmuştur. Hükümetin en önemli görevinin ise tarım, sanayi ve ticareti himaye etmek olduğunu ifade etmiştir. Özellikle yabancı malların ithalinde mutlaka yüksek gümrük vergilerinin uygulanmasını önermiştir. Yazar serbest rekabetin ekonomik gelişmeyi sağlayıcı etkisine inanmıştır ancak bu durumun yalnızca tarafların güç ve iktidar açısından benzer seviyelerde olmalarıyla mümkün olabileceğinin altını çizmiştir (Erbay, 2005: 49-68). Yaşanan ekonomik değişimle birlikte yılları arasında üniversitelerde okutulan iktisat derslerinde usûl-ı himâye konusunun ön plana çıktığı görülmektedir. Akyiğitzâde Musa, Yusuf Akçura, Mizancı Murat üzerinden Ziya Gökalp ve Tekin Alp e uzanan bu çizgide milliyetçi yaklaşım filizlenmiştir (Toprak, 1982: ). Akyiğitzâde iktisadi anlamda sunmuş 6 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Kenan Demir, Hürriyet Gazetesi ne göre Osmanlı Ekonomisinin Sorunları ve Çözüm Önerileri, Turkish Studies, XII / 31, (2017), s Ayrıntılı bilgi için bakınız: İsmail Göktuğ Yayman, Tercüman-ı Hakikat Gazetesi ( Sayılar) İnceleme ve Seçme Metinler, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Sivas 2019.

141 132 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER olduğu görüş ve önerileriyle yaşadığı dönemle Cumhuriyet dönemi arasında bir nevi köprü olmuştur (Ergin, 2018: 80). İlerleyen dönemlerde bu milliyetçi yaklaşım Milli İktisat kavramının doğmasını sağlamıştır. Akyiğitzâde iktisat alanındaki yazıları ile Osmanlı Devleti nde klasik iktisatçıların yaklaşımlarına akademik düzeyde ilk eleştirileri yapar. Eleştirisini tutarlı bir metodoloji çerçevesinde yapmasının arkasında iyi bir eğitime sahip olması yatmaktadır. Osmanlı iktisat literatüründe önemli bir yer atfedilen Akyiğitzâde nin üç önemli özelliği vardır; - İktisat alanında yazdıkları ile Osmanlı iktisat literatürüne önemli katkılar yapmıştır, modern Osmanlı iktisat düşüncesine heterodoks bir iktisat okuluna ait fikirlerin girişini sağlamıştır - Tanzimat sonrası modern iktisat literatürüne katkı yapan mektepli bir iktisatçıdır - Modern iktisat terminolojisine önemli katkılar yapmıştır (Albayrak vd., 2016: 29). Osmanlı iktisat düşüncesinde Akyiğitzâde Musa önemli ve etkileyici aktörlerden biri olmuştur. Akyiğitzâde dönem itibariyle iktisadın en önemli iki probleminin serbest pazar ve usûl-ı himâye olduğunu, serbest ticaretin ve Batı Avrupa ülkelerinin amaçlarının kendi ürünlerine pazar bulmak olduğunu ifade etmiştir (Akyiğitzâde, 1896: 34). Akyiğitzâde Osmanlı topraklarının yabancı devletler için pazar haline gelmesine karşı çıkmıştır. Yabancı devletlerin Osmanlı çıkarlarına ters düşen politikaları nedeniyle arzu edilen iktisadi gelişmenin sağlanamadığını vurgulamıştır. Akyiğitzâde Metin Gazetesi ni 8 çıkartarak fikirlerini daha etkili savunmanın yollarını da aramıştır. Bu gazete 32 sayı olarak yayımlanmıştır, içeriğini ise toplumsal, askeri ve iktisadi konular oluşturmuştur. Metin Gazetesi nde Akyiğitzâde nin serbest ticaret politikalarını eleştiren fikirlerine rastlanmamaktadır, bunun yerine Osmanlı Devleti ndeki önemli sorunların başında gelir-gider dengesizliğinin yattığı ve bu sorunu gidermek için kalıcı tedbirler yerine palyatif önlemler alınması sıklıkla eleştirilmiştir (Şenel, Pulat, 2018: 575). Kısa süreli yayın hayatı olan söz konusu gazete bir müddet sonra kapanmasının hemen ardından Feyz-i 8 Ayrıntılı bilgi için bakınız:hayrettin Pulat, Akyiğitzâde Musa Bey in Osmanlı Fikir Hayatı ndaki yeri ve Etkileri, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara ve Hayrettin Pulat ve Şennur Şenel, Akyiğitz âde Musa Bey ve Metin Gazetesi, Tarih Okulu Dergisi, XXI / 33, (2018).

142 OSMANLI EKONOMİSİNDE SERBEST TİCARET POLİTİKASINA YÖNELİK Hürriyet ve Tasvîr-i Hayâl Gazeteleri ile birleşmiş ve ÜçGazete adını alarak yayın hayatına devam etmiştir (Pulat, 2018: 82). Dönemin aydınları açısından basın yayın organlarının ifade ettiği anlam büyüktür. Zira ancak bu suretle düşüncelerin geniş kitlelere ulaşması ve vatandaşın ekonomik gelişmelerden haberdar olması mümkündü. Akyiğitzâde İlm-i İktisâd adlı eserinde iktisadi serbestiyet ve usûl-ı himâye ile ilgili tespitler yaptıktan sonra bu iki görüşü tartışır: Yalnızca fabrikacı olmanın sakıncaları vardır, herhangi bir sebeple fabrikalar dursa bu işçilerin hali ne olur? sorusunu sorar, bu noktada Cauwes in fikirlerine daha yakın cevaplar verir ve ülkede tüm sektörlerin aynı oranda desteklenmesi gerektiğini ifade eder. Akyiğitzâde usûl-ı himâyenin birtakım sakıncaları olduğuna da değinir. Himaye edilen sanayi dalında bir maharet eksikliği varsa himaye politikasından beklenen sonuçların alınamayacağını ifade eder ve usûl-ı himâyenin milli çıkarları gözeten sanayi dallarında uygulanması gerektiğini savunur. Gelişme kapasitesi olmayan sanayi dallarının himaye edilmesinin boş bir çaba olduğunu, ilerlemenin sağlanamayacağını ve o alanlarda yabancı ülkelerle rekabet edilemeyeceğini ifade eder (Akyiğitzâde, 1898: 158). İktisâd Yâhut İlm-i Servet adlı eserinde ise Akyiğitzâde, esas olarak laissez-faire doktrini ile usûl-ı himâyeyi karşılaştırmaktadır. Kendisinden önce serbest ticaret politikalarını eleştiren Ahmed Midhat tan belirgin farkı, eserinde milli ekonomi kavramını kullanmasıdır. Akyiğitzâde nin, Say geleneğinden farklı olarak Rusça yayınların etkisiyle ayrı bir usûl-ı himâye ve iktisat bilgisine sahip olduğu düşünülmektedir (Berkes, 2013: 398). Akyiğitzâde, bu politikaları karşılaştırırken sistematik bir yol izlemiştir. İlk önce serbest ticaret savunucularının görüşlerini ele alır. Bunları verdikten sonra birtakım sorular sorarak okuyucuyu usûl-ı himâyeyi ele aldığı kısma yönlendirir. Bu noktada ülke örnekleri vererek, karşılaştırmalı analizler yaparak, sorular sorarak usûl-ı himâyeye ilişkin tespit ve önerilere yer verir. Usûl-ı himâyeyi ele aldığı kısımda sadece bu politikanın savunuculuğunu yapmaz aynı zamanda kısıtlarına ve sakıncalarına da değinir. Usûl-ı himâyenin yurt içi üretiminin artırılması için gerekli olduğunun altını çizer ve Fransa nın Colbert dönemindeki uygulamalarına değinir. Colbert in uyguladığı usûl-ı himâyenin Fransa sanayiinin gelişimine katkı yaptığını belirtir. Uzun süre usûl-ı himâye uygulayan Amerika nın da bu sayede İngiltere ile rekabet edebildiğini savunur. Bir ülkede sanayinin gelişmesi için usûl-ı himâye uygulamak şart mıdır diye sorar ve cevabın iktisat tarihinde olduğunu iddia eder. Tarihsel süreç içerisinde biri çiftçi diğeri sanayileşmiş iki

143 134 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER ülkeden birincisinin ikinci ülkeye iktisadi açıdan bağımlı olduğunu ifade eder (Akyiğitzâde, 1898: 160). Öncelikli olarak eserinde serbest ticaret savunucularının görüşlerine yer verir ve ardından usûl-ı himâye görüşü çerçevesinde kendi öneri ve görüşlerini sıralar. Serbest ticaret savunucularına göre dünya büyük bir pazardır. Bu pazarda her ülke belirli ürünlerin yetiştirilmesi ve üretilmesi açısından bir takım avantajlara sahiptir. Bu avantajlar doğru kullanıldığında ucuz ve kaliteli üretim yapmak mümkün olacaktır. Eğer ekonomiye müdahale edilerek belirli sanayi ürünlerinin ülke içinde üretilmesi amacıyla yabancı mallar üzerine gümrük vergisi konulursa ya da yabancı malların ülkeye girişi kısıtlanırsa dünya üzerinde mal dolaşımı azalacak, malların kalitesi düşecek ve fiyatları artacaktır (Akyiğitzâde, 1898: ). Usûl-ı himâye savunucuları göre ise dünya bir pazar değildir. Adam Smith in iddia ettiği gibi ekonomik çıkar her şeyin üstünde değildir. Milli, siyasi ve dini çıkarlar ekonomik çıkarların üstündedir. Servet elde etme çabaları ile milli çıkarlar çatıştığı zaman ikincisinin tercih edilmesi gerekir. Usûl-ı himâye bir kişinin şahsi çıkarı için değil toplumsal çıkar için geçici olarak uygulanmalıdır. Bu durumda iktisadi açıdan bir kayıp ortaya çıksa da milli bir sanayi tesis edileceği için uzun vadede ülke ekonomisi kazançlı çıkacaktır (Akyiğitzâde, 1896: 15-16, 1898: 151). Akyiğitzâde ülkede milli sanayinin kurulmasının neden gerekli olduğunu, İspanya ve İngiltere üzerinden bir örnek vererek açıklar. İngiliz pamuklu mallarının İspanya da çok yoğun olduğunu varsayarak, İngiltere nin İspanya fabrikalarını kapatmak için zararına ürün satabileceğini çünkü serbest ticaretin silahsız bir kavga olduğunu ifade eder. Yerli fabrikalar kapandıktan sonra üretim İngilizlerin elinde olacak, dolayısıyla İngiliz üreticiler fiyatları keyfi bir şekilde yükseltirse İspanya halkı bu yüksek fiyatlara razı olmak zorunda kalacaktır. Ya da kendi milli sanayiini kuracak veya Amerikalı sanayicileri ülkelerine çağırarak İngiltere ile rekabet etmelerini isteyecektir (Akyiğitzâde, 1896: 56-57). Serbest ticaret taraftarlarına göre usûl-ı himâye ülkeler arasındaki ilişkileri zorlaştırarak önemli sorunlara yol açacaktır. Ülkeler arasında serbest ticaretin engellenmesi rekabeti ortadan kaldıracak ve böylece ucuz ve kaliteli mal üretmek mümkün olmayacaktır (Akyiğitzâde, 1896: 9-10, 1898: 146). Usûl-ı himâye savunucularına göre ise bu politikanın ülkeler arasında gerilim yaratması olağan bir durumdur. Her ülke kendi milli çıkarlarını gözettiğine göre bu konuda çatışma yaşanması normaldir. Serbest ticaretin ülkeler arasında barışı tesis ettiğini söylemek mümkün değildir. Bunun en iyi örneği de İngiltere dir, çıkarları söz konusu olduğunda ya da riske girdiğinde dünyanın pek çok yerinde savaş çıkarmaktadır (Akyiğitzâde, 1896: 16, 1898: 151).

144 OSMANLI EKONOMİSİNDE SERBEST TİCARET POLİTİKASINA YÖNELİK Serbest ticareti savunanlar usûl-ı himâye ile ülke içindeki halkın birkaç büyük sermayedar için çalışacağını iddia ederler. Himaye edilen sanayiye gümrük vergisi konulmasıyla birlikte yabancı malların fiyatı artacak ve yerli ürünler de pahalıya satılacaktır. Oysa serbest ticaret ülkeler arasında rekabeti artıracağından ucuz mal üretmek mümkün olacaktır. Böylece bir ülke kendi topraklarında pahalı ürettiği bir malı farklı bir ülkeden ucuza temin edebilecek, böylece her iki ülke de dış ticaretten kazanç sağlayacaktır (Akyiğitzâde, 1896: 10-11,1898: ). Akyiğitzâde ye göre ise bir ülkede tüketici ve üretici ayrımı yapmak çok mümkün değildir. Herhangi bir malın üreticisi aynı zamanda farklı malların tüketicisidir. Serbest ticaret savunucularının iddia ettiği gibi usûl-ı himâye politikasında, artan fiyatların maliyeti tüketicilere değil, yabancı üreticilere yansıtılır. Zaman içinde himaye edilen sanayi rekabet dolayısıyla gelişecek ve yurt içinde üretilen mal fiyatları yabancı malların fiyatının altına düşecektir. Mallara uygulanan vergi bir çeşit sigorta işlevi görmektedir. Bu sigorta, üreticileri yabancı rekabetten korumaktadır. Ülkede pek çok mal himaye edildiği ve pek çok üretici bu sigortayı ödediği için vergi yükü belirli kişilere değil tüm halka yüklenmektedir (Akyiğitzâde, 1896: 16-19,1898: ). Serbest ticaret savunucularına göre usûl-ı himâye politikasıyla kaynakların himaye edilen sektöre aktarılmasıyla birlikte diğer sanayi dalında sermaye kıtlığı ortaya çıkacak ve işçi ücretleri azalacaktır (Akyiğitzâde, 1896: 12-13, 1898: ). Akyiğitzâde nin bu eleştiriye, himaye edilen sanayi sektörü nedeniyle diğer sektörlerde sermaye azalması durumu ancak sermayesi az olan ülkelerde görülecektir cevabını verir. Yurt dışına sermaye ihraç eden ülkelerde böyle bir durum görülmeyecektir. İngiltere gibi ülkelerde yurt içinde sermaye kullanma imkânı olmayan sermayedarlar parayı yurt dışına ihraç edeceklerdir (Akyiğitzâde, 1896: 19, 1898: ). Serbest ticaret taraftarlarına göre merkantilistlerin bir ülkeye altın ve gümüş girişiyle birlikte ülkenin zenginleşeceği düşüncesi geçerliliğini yitirmiştir. Adam Smith ise bir ülkede servetin artması için ihracatın ithalattan fazla olması gerektiğini ve üretilen malların tüketilen mallardan fazla olması gerektiğini kanıtlamıştır (Akyiğitzâde, 1896: 13-14, 1898: ). Akyiğitzâde ye göre ise ekonomide müdahalelerin ortadan kaldırılmasıyla dış ticaret dengesinin kendiliğinden sağlanacağı düşüncesi yanlıştır. Adam Smith in ticaret dengesi gerçeği yansıtmamaktadır. Doğru olan şudur ki; alacağı borçlarından fazla olan ülkelerin serveti artacaktır (Akyiğitzâde, 1896: 19-21, 1898: ). Akyiğitzâde İlm-i Servet isimli eserinde milli bir ekonomiye sahip olmanın ülkenin iktisadi kalkınmasını teşvik edeceğini ve bunu sağlamanın en önemli

145 136 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER ilkesinin usûl-ı himâye olduğunu belirtmiştir. Usûl-ı himâye özellikle ülkenin avantajlı olduğu sanayi dallarında uygulanırsa başarı şansı da artacaktır. Mutlak bir koruyuculuktan yana olmayan Akyiğitzâde, serbest ticaretin üretim düzeyleri eşit olmayan ülkeler arasında beklenen sonucu yaratmayacağını, iktisadi açıdan güçlü olan ülkenin zayıf olan ülkeyi ezeceğini dile getirmiştir. Akyiğitzâde nin İngiltere nin uyguladığı yayılmacı ve sömürgeci politikalarının temelinde serbest ticaret politikalarının yattığına inandığı söylenebilir. Bu nedenle İngiliz politikalarına ve serbest ticaret önerilerine kuşkuyla yaklaşarak karşı çıkmıştır. Akyiğitzâde ülkelerin gelişmesinin eğitimin yaygınlaşmasına, Sanayi Mektepleri nin açılmasına, sanayi ve ticaretin usûl-ı himâye ile teşvik edilmesine bağlı olduğunu belirtmektedir. Hiç bir ülkenin usûl-ı himâye olmadan sanayileşemeyeceğine inancı tamdır (Ülken, 2017: 317). Ekonomik kalkınmada sanayi, ticaret ve tarımın birlikte desteklenmesi ve bir sektöre diğerlerinden daha fazla önem verilmemesi gerektiğini vurgular. Akyiğitzâde Friedrich List in görüşlerinden bu noktada ayrılır ve ekonomide sektörler arasında dengeli bir büyümenin sağlanması gerektiğini ifade eder (Akyiğitzâde, 1896: 58). Ünlü Alman İktisatçı Friedrich List List tarım, sanayi ve ticaret arasında en önemli payı sanayi kesimine vermekte ve imalat sanayiini ekonominin lokomotifi olarak görmektedir (Kibritçioğlu, 1996: 57). List Bebek Endüstri Tezi ni şöyle açıklar; yabancı ve gelişmiş ekonomilerle başarılı bir şekilde rekabet edebilmek için gelişiminin ilk aşamalarında koruyucu önlemlere ihtiyaç duyan endüstridir. List böyle bir koruma politikasının gelişme sürecinin henüz başlangıç aşamasında olan endüstriye ilerleme kaydetmesi için ihtiyaç duyulan süreyi kazandıracağını ifade eder. Akyiğitzâde nin geçici olarak uygulanmasını önerdiği usûl-ı himâye ile List in Bebek Endüstri Tezi arasındaki benzerlik açıkça görülmektedir. List de tüm ulusların nihai amacının serbest ticareti tesis etmek olduğunu kabul etmiştir, üzerinde durduğu nokta bu aşamaya gelinceye kadar koruyucu politikaların uygulanması gerektiğidir (Shafaeddin, 2000: 1). List ve Akyiğitzâde nin hemfikir olduğu bir diğer nokta da himaye edilen ve gelişen sanayi dalının yabancı üretimle rekabet edebilir hale gelmesi sonucunda fiyatların düşeceğidir (Ünal, 2013: 9). Akyiğitzâde de yerli ekonomi yabancı ekonomilerle rekabet edebilir seviyeye geldiğinde serbest ticaret modelinin uygulanabileceğini ifade etmiştir. Akyiğitzâde dengeli bir ekonomik büyümeyi sağlayacak olan unsurun görünmez el değil, devletin eli olması gerektiğini belirtmiştir (Çakmak, 2011: 203). Usûl-ı himâyenin Fransa da Colbert döneminde uygulandığını ve bu politikanın sanayileşme atılımını gerçekleştirdiğini ifade eder. Fransa ile birlikte

146 OSMANLI EKONOMİSİNDE SERBEST TİCARET POLİTİKASINA YÖNELİK pek çok Avrupa ülkesi de himayeci politikalar uygulamış, Amerika uzun süredir bu politikayı uyguladığı için İngiltere ile rekabet etmeyi başarmıştır. İktisadi bağımlılık konusunda ise İngiltere ve İrlanda yı örnek gösterir. Tarım ülkesi olan İrlanda sanayileşmiş İngiltere ye bağımlıdır. İngiltere hububat alımlarını İrlanda dan yapmakta, bu ülkeye tarım makine ve aletlerini yüksek fiyatlardan satmakta, İrlanda nın ürettiği patates, keten gibi ürünleri ise almaya istekli davranmamaktadır. İrlanda nın hammaddeleriyle İngiliz sanayi ürünlerinin değiş tokuşunda sorunlar çıkararak bu işlemleri zorlaştırdığını belirtir. İngiliz yönetimine tabi olmakla birlikte Hindistan ın da iktisadi bağımlılık konusunda bir örnek teşkil ettiğini ifade eder (Akyiğitzâde, 1896: 27-28, 1898: ). İktisadi bağımlılık da Osmanlı iktisadında ilk defa Akyiğitzade tarafından ortaya konulmuştur (Çavdar, 1992: 133). İktisadi bağımlılık bir ülkenin gelişmesini engelleyen unsurlardan biridir. Akyiğitzâde nin bu tespiti Osmanlı iktisat düşüncesi açısından önemli adımlardan biridir. Özelikle tarım ülkelerinde yüksek nakliye giderleri ülkenin ticaretini olumsuz etkilemektedir. Bir ülkenin üretimi tamamen tarım ürünlerine dayalı olduğunda zaman içinde tarım arazilerinin veriminin azalacağı iktisatçılar tarafından ifade edilmiştir. Akyiğitzâde verim azalışının hayvancılıkla telafi edilebileceğini savunur ( Akyiğitzâde, 1896: 28-30, 1898: ). Keza bir ülkenin devamlı olarak tarım ülkesi statüsünde olmasını doğru bulmaz. Çünkü tarım ürünlerinin fiyatı değişkenlik gösterir. Fiyatlardaki bu değişkenlik ise çiftçinin üretim kararını olumsuz yönde etkiler. Londra gibi sanayileşmiş ülkelerdeki ticaret merkezlerinin Osmanlı Devleti nde olmamasının nedeni olarak tarımsal üretime dayalı bir ekonominin gelişme kapasitesinin düşük olmasını gösterir (Akyiğitzâde, 1896: 30-31, 1898: ). Yabancı malların teşvikinin yurt içi üretimi olumsuz etkileyeceğini ifade ederken, zorunlu tüketim mallarından sayılan yabancı ürünler üzerine ağır vergiler konulmamasını, lüks tüketimde ise yabancı mallardan yüksek gümrük vergisi alınabileceğini ifade eder. Yurt içi nakliye giderlerinin yüksek olması da iç üretimi olumsuz etkileyecektir. Ayrıca yerli ve yabancı mala eşit oranda vergi uygulanması gerektiğini eğer yabancı maldan daha yüksek vergi uygulanırsa adaletsiz bir durumun ortaya çıkacağını belirtir (Akyiğitzâde, 1896: 35-37, 1898: ). Uygun olan usûl-ı himâyeye göre ülke kapıları yabancı mallara kapatılmamalıdır. Önemli olan hammaddesi bol olan sanayinin gelişebilmesi için başlangıçta yabancı mallardan 5-10 yıl gibi geçici sürelerle korunmasıdır. Serbest ticaret ortak üretimin tepe noktasıdır, bu noktaya ulaşmak için usûl-ı

147 138 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER himâye uygulanmalıdır. Bu konuda İngiltere nin pamuk üretimini örnek gösterir. İlk başta Hindistan kadar pamuk ve ipek üretimi gerçekleştiremeyen İngiltere nin bu alanları koruduğunu, pamuk üretiminde güçlendikçe bu alandaki usûl-ı himâyeyi kaldırdığını ifade eder (Akyiğitzâde, 1896 :38-40). Geçici olarak uygulanan usûl-ı himâye İngiltere nin pamuk üretiminde lider olması sonucunu doğurmuştur. Önemli olan ekonominin yıpratıcı rekabetten korunarak toplumsal refahı artırıcı politikalar izlenmesi böylece ekonomik gelişme ve kalkınmanın sağlanmasıdır. Usûl-ı himâye toplumu bir organizma şeklinde görür, toplum üyeleri de bu organizmanın parçalarıdır. Tarım, ticaret ve sanayi üretimi toplamı toplumun iktisadi organizmasını oluşturur. Bu nedenle toplumlar bu üç yeteneği devam ettirmelidir. Bir ülke hem tacir, hem ziraatçı hem de sanayici olmalıdır (Akyiğitzâde, 1896: 44-46). Akyiğitzâde Musa, İlm-i Servet adlı eserinde sadece iktisadi görüşlerine değil, bilim ve medeniyet anlayışı ile ilgili görüşlerine de yer vermiştir. Medeniyetin gelişmesindeki en önemli etkenin bilim olduğunu ifade eder ve bu durumu somut örneklerle açıklar. İspanya, Amerika, İngiltere gibi ülkelerin medeni ülkeler olduklarını, kanallar, demiryolları, fabrikalar, rıhtımlar gibi altyapı yatırımlarının ve posta telgraf gibi hizmetlerin bu ülkelerde geliştiğini, ülke vatandaşlarının güvenliklerinin sağlandığını belirtir (Akyiğitzâde, 1898: 34-35). Akyiğitzâde nin salt ekonomik büyümeden yana olmadığı büyümenin kalkınmayı da sağlaması gerektiğine vurgu yaptığı görülmektedir. Ekonomik büyüme toplumsal refah artışını beraberinde getirmelidir. Bununla birlikte medeniyet ve bilim arasındaki nedensellik ilişkisine yaptığı vurgu da dikkat çekicidir. Akyiğitzâde ve Ahmed Midhat tarafından savunulan Milli İktisat kavramı Alman Tarihçi Okulu nu referans almakta ve sanayileşmeyi kalkınmanın temel gereği olarak görmektedir. Ziya Gökalp, Yusuf Akçura ve Tekin Alp gibi yazarlar İktisadiyyât Mecmuâsı ve Türk Yurdu gibi yayın organlarında bu görüşlere yer vermeye başlamışlardır (Boratav, 2018: 29). Yusuf Akçura nın 1904 yılında kaleme aldığı Üç Tarz-ı Siyaset başlıklı makalesi Türk milliyetçileri tarafından benimsenmiştir. İktisadi konulardaki yazılarının temel eleştirileri ise iktisadi liberalizm ve 19.yüzyılda Osmanlı Devleti nde uygulanan iktisat politikalarına yöneliktir (Şanlı, 2018: ). Yukarıda da vurgulandığı üzere Akyiğitzâde Musa Bey yalnızca sanayi sektörünün desteklendiği bir iktisadi modelden yana değildir. Sanayi öncülüğünde gerçekleştirilecek dengeli bir büyümeden yanadır. Bir ülkede tarım, ticaret ve sanayi arasında dengeli bir büyümenin tesis edilmesi gerektiğini belirtir (Akyiğitzâde, 1896: 38-40).

148 OSMANLI EKONOMİSİNDE SERBEST TİCARET POLİTİKASINA YÖNELİK Siyasi ve iktisadi konularda öne çıkan Marksist teorisyen ve karanlık bir aktivist olan Alexander Israel Helphand Parvus un 9 Osmanlı Devleti nin bekasını sorun etmesindeki temel gerekçe sömürgecilik karşıtı tutumu ve toplumculuk yaklaşımı olmuştur (Deniz, 2011: 112). Yazılarında kapitülasyonların sömürgeci niteliğine dikkat çeken Parvus Efendi Osmanlı Devleti nin Batı nın iktisadi hakimiyetinden kurtulmak için kendi sanayisini kurması gerektiğini savunmuş, Osmanlı aydınlarının köylüler ile kopuk olan ilişkilerini düzeltmeleri gerektiğine dikkat çekmiştir (Çakmak, 2011: 244). Parvus Efendi ye göre Osmanlı Devleti Avrupa sanayine, mallarına ve teknik bilgisine ihtiyacı olduğu için bu ülkelerin siyasi, teknik ve ekonomik vesayeti altına girmiştir. Bu sorunla baş edebilmenin tek yolu ekonomik bağımsızlığı kazanmaktır, bu ise ancak tarım ve sanayiinin gelişmesiyle sağlanacaktır (Sencer, 1977: 22). Türk köylüsünün ihmal edildiğini ve zor şartlarda yaşadığını ifade ederek, savaş zamanı askere alınan ve ağır vergiler altında ezilen Türk köylüsünün yaşam koşullarının bir an önce düzeltilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Milli sermayenin artırılmasına da dikkat çeken Parvus Efendi servet birikiminin gerekli olduğunun altını çizmiştir. Pazar için üretim yapan bir kapitalist tarım ekonomisi ve milli sanayi kurulmasının iktisadi kalkınma için şart olduğunu ifade etmiştir (Erkan, 2018: ). Devletin kalkınmasında tarım teknolojisinin gelişiminin büyük önemi olduğuna inanmıştır, tarımsal gelişmenin sanayileşme hamlesinden daha hızlı olabileceğini ifade etmiştir (Sencer, 1977: 22). İttihat ve Terakki nin tüm bu düşünce akımlarından etkilenmesiyle birlikte milli burjuva sınıfının oluşturulması gerektiğine karar verilmiştir (Kazgan, 2002: 53) Devrimi sonrasında liberal politikalar terk edilmiş, yönetimi ele geçiren İttihat ve Terakki Türk Burjuvazisi yaratmak istemiştir. Liberal iktisat politikalarından vazgeçilerek korumacı gümrük duvarları altında, milli bankalar, milli şirketler kurmak, Müslüman esnaf ve tüccarı örgütlemek fikirleri yaygınlaşmıştır yılında yayınlanan Teşvik-i Sanayi Kanun-ı Muvakkatı bu doğrultuda atılan ilk adımlardan biridir (Pamuk, 2011: 227). I.Dünya Savaşı sırasında üç düşünce akımı iktidar partisinin çatısı altında gelişmiştir; 9 Ayrıntılı bilgi için bakınız,winfried B. Scharlau- Zbynek A. Zeman, İttihat ve Terakki nin Bolşevik Teorisyeni: Parvus Efendi, Devrim Taciri Parvus Helphand, çev. Süheyla Kaya, Kalkedon Yayıncılık, İstanbul,2007; Cenk Beyaz, Dersaadet te Bir Sosyalist: Parvus Efendi, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2013.

149 140 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER - Cavid Beyin savunuculuğunu yaptığı liberal ekonomik düşünce - Türk ve Müslüman esnaf ve tüccarları örgütlemeyi amaçlayan Kara Kemal ve Memduh Şevket Esendal ın öncülüğünü yaptığı meslekçi akım - Ziya Gökalp ve destekçilerinin öncüsü olduğu Milli İktisat akımı (Çavdar, 1992: 163). İttihat ve Terakki Cemiyeti içinde I.Dünya Savaşı yıllarında Milli İktisat akımı daha fazla taraftar bulmuştur. Savaş ekonomisinin getirdiği zorluklar, kendine yetebilen bir ekonomi kurma ve dışa bağımlılığı azaltma arzusunun da bu akımın kuvvetlenmesine yol açtığı düşünülebilir. Milli İktisat akımı kısa sürede Osmanlı Devleti nde yer edinmiştir.1915 yılında yayınlanmaya başlayan İktisadiyyât Mecmuâsı İttihatçıların da desteğiyle Milli İktisat öğretisinin kuramsal yayın organı olmuştur (Toprak, 1982: 26). Mecmuada makaleleri yayınlanan yazarlar başta Ziya Gökalp ve Tekin Alp olmak üzere Milli İktisat akımının güçlü temsilcileridir. Mecmuada ağırlıklı olarak ziraat, sanayi, şirketler, bankalar, ticaret ve milli iktisat ile ilgili makaleler yayınlanmıştır. 10 Ayrıca farklı ülkelere ait haber ve yazılara da yer verildiği görülmektedir (Koraltürk, 2001: 296). Milli İktisat politikası savunucuları devletin bireylerin ekonomi alanındaki serbest girişimlerini engellemeyeceğini ve bu politikanın temel hedefinin güçlü bir sanayi kurmak olduğunu ifade etmektedir (Çavdar, 1992: ). Milli bir sanayi oluşumunun sağlanması ve ekonomide dengeli bir büyüme performansına ulaşılması Milli İktisat politikasının temel hedefi olmuştur. Akyiğitzâde nin Alman Tarihçi Okulu nun önemli bir temsilcisi olan Freidreich List in ve Paul Cauwes in görüşlerinden etkilendiğine yukarıda değinilmişti. Özellikle milli ekonomi, ve milli burjuvazi yaratmak isteyen ülkelerde List in düşüncelerinin etkili olacağına inanmıştır. Ancak List gibi mutlak bir usûl-ı himâyeden yana değildir. List in Bebek Endüstri Tezi Akyiğitzâde nin eserlerinde sıklıkla vurgulanmıştır (Keyder, 2014: 73). Bu tez hiçbir iktisatçı tarafından List kadar etkili ve yoğun olarak savunulmamıştır. List in görüşleri yalnızca dönemin politikacılarını etkilememiş, 20.yüzyılın gelişmekte olan ekonomilerinin yöneticileri de bu tezden önemli ölçüde faydalanmıştır. Özellikle ithal ikamesi yaklaşımı bu ülkelere ilham vermiştir (Kibritçioğlu, 1996: 50). Akyiğitzâde nin tarih bilinci ve modern, gelişmiş bir toplum inşa etme çabası, aydınlanma değerlerine olan bağlılığını ortaya koymaktadır (Balcı, 2004: 61). 10 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Murat Koraltürk, İktisadiyat Mecmuası ve Dizini, Kebikeç, 11.

150 OSMANLI EKONOMİSİNDE SERBEST TİCARET POLİTİKASINA YÖNELİK Usûl-ı himâye ekonomik gelişme için bir araçtır, arzu edilen iktisadi gelişme düzeyine ulaşıldıktan sonra serbest ticaret politikalarının olumsuz etkisinin ortaya çıkmayacağı düşünülmektedir. Hedeflenen büyüme performansına ulaşıldıktan sonra usûl-ı himâye esnetilebilir. Akyiğitzâde savunmasız olan ve acımasız bir rekabete maruz kalan ekonomilerin belirli bir süre korunması gerektiğine vurgu yapar. Ekonomi büyüdüğü, kalkınma teşvik edildiği ve rekabet şartları makul düzeye eriştiğinde serbest ticaret politikalarının ekonomiye zarar vermeyeceğine inanır. SONUÇ 19.yüzyıl Osmanlı Devleti nde büyük değişim ve dönüşümlerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Siyasi alanda yaşanan gelişmelerin iktisadi alanda da kendini gösterdiği muhakkaktır. Yaşanan siyasi çalkantılar, Avrupa Devletleriyle sürdürülen ilişkiler, yurtdışından alınan borçlar gibi faktörler Osmanlı aydınları arasında devletin içine düştüğü çıkmazdan kurtulması için uygulanabilecek farklı çözüm önerilerini beraberinde getirmiştir. Ulaşılmak istenen amaç aynı olsa da önerilen yöntem ve politikalar farklı olmuştur. İngiltere ile imzalanan 1838 Baltalimanı Ticaret Antlaşması ile Osmanlı Devleti nde serbest ticaret politikalarının önü açılmıştır. Bu antlaşmanın en önemli sakıncası Osmanlı Devleti nin ticaret politikalarını belirleme iradesini ortadan kalkmış olmasıdır. Ekonomide ticaret alanında yaşanan bu olumsuz gelişmelerle birlikte Duyun-ı Umumiye ile yürütülen ilişkiler iktisadi hayatı çıkmaza sokmuştur. Bu çıkmazdan kurtulmak için doğal olarak farklı görüş ve öneriler gündeme gelmiştir. Osmanlı Devleti nde ekonomik gelişmenin sağlanması ulaşılmak istenen temel amaçtır. Bu amaca ulaşmak için Cavid Bey, Sakızlı Ohannes Paşa, Portakal Mihail Paşa gibi idareci ve aydınlar serbest ticaret politikalarını önerirken, Ahmed Midhat Efendi ve Akyiğitzâde gibi aydınlar ise usûl-ı himâye politikalarının savunucusu olmuşlardır. Serbest ticarete yönelik en tutarlı ve ciddi eleştiriler ise Akyiğitzâde den gelmiştir. Akyiğitzâde nin iktisat eğitimi almış olmasının yanı sıra üniversite hayatına kadar Rusya da yaşamış olması dolayısıyla bilimsel anlamda Rusça yayınları takip edebilmesinin kendisine katkı sağladığı düşünülmektedir. Eleştirilerini akademik düzeyde ve belirli bir metodolojik çerçevede yapmış olması Akyiğitzâde yi dönemin diğer usûl-ı himâye savunucusu aydınlarından farklı kılmaktadır. Ahmed Midhat Efendi bir diğer önemli usûl-ı himâye taraftarıdır.

151 142 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Gazetedeki yazılarında sık sık usûl-ı himâyenin iktisadi kalkınma için gerekli olduğunu dile getirmiştir. Benzer politikaları savunan Akyiğitzâde ise Ahmed Midhat Efendi den daha cesur, tutarlı ve akademik düzeyde eleştirilerle konuyu ele almıştır. Akyiğitzâde İlm-i Servet adlı eserinde Friedrich List in önceleri serbest ticaret politikalarını benimsemesine rağmen Almanya nın İngiltere ile rekabet edememesine tanık olduğunda fikrini değiştirerek usûl-ı himâyeye yöneldiğini ifade etmiştir. Akyiğitzâde nin görüşlerinin Alman Tarihçi Okulu nun etkisinde kaldığı görülmektedir. Özellikle List ve Cauwes in Akyiğitzâde yi etkilediği düşünülmektedir. Akyiğitzâde ülkelerin kalkınabilmesi için başta usûl-ı himâyeye ihtiyaç duyulduğunu iddia etmiştir. Belirli bir seviye yakalandıktan sonra usûl-ı himâyenin terk edilebileceği ve bu noktadan sonra serbest ticaret politikalarının ülkeye zarar vermeyeceğini belirtmiştir. Böylece Akyiğitzâde nin List in Bebek Endüstri tezinin savunucusu olduğunu söylemek mümkündür. Akyiğitzâde mutlak ve sürekli bir usûl-ı himâye taraftarı değildir. Eserlerinde serbest ticaretin sakıncalarına yer verir ve bu politikaları usûl-ı himâye ile karşılaştırır. Ülkelerin kalkınması için usûl-ı himâyeye mutlaka yer verilmesi gerektiğini vurgular. Özellikle İktisâd yahud İlm-i Servet adlı eserinde bu kıyaslamalar yer alır. Mektepli bir iktisatçı olan Akyiğitzâde Musa Bey, yaşadığı dönemde siyasi ve ekonomik konularda akademik düzeyi yüksek eleştirileri ve nitelikli yazıları ile öne çıkmış bir aydındır. Milli İktisat, milli ekonomi kavramlarını ve heterodoks okullara ait görüş ve düşünceleri Osmanlı iktisat literatürüne kazandırmış, bu alanda yerli terminolojinin oluşmasına önemli katkılar sağlamıştır. Osmanlı Devleti nin eski güçlü günlerine dönmesi için iktisadi gelişme ve sanayileşme alanlarında atılması gereken adımların realist ve temkinli bir savunucusu olmuştur. Kaynakça Ahmad, F. (2014). İttihatçılıktan Kemalizme. İstanbul: Kaynak Yayınları. Midhat Efendi, A. (2005). İktisat Metinleri, Sadeleştirenler Erbay, E. Utku, A. Konya: Çizgi Kitabevi. Akyiğitzâde, M. (1896), İktisad yahud İlm-i Servet Azadegi-i Ticaret ve Usûl-ı himâye, İstanbul: İstanbul Karabet Matbaası. Akyiğitzâde, M. (1898). İlm-i Servet veyahud İlm-i İktisat, İstanbul: İstanbul Mekteb-i Harbiye Matbaası.

152 OSMANLI EKONOMİSİNDE SERBEST TİCARET POLİTİKASINA YÖNELİK Akyiğitzâde, M. (2016). Osmanlıda Modern İktisadın İzinde 2 İlm-i Servet veyahud İlm-i İktisat, drl. Albayrak, G. C. - Genç, H.- Kocakaplan, S.Ç. İstanbul:Dergah Yayınları. Balcı, S. (2004). Osmanlı Son Döneminde Aydınlanma Devletinin İki Versiyonu: Akyiğitzade Musa ve Mehmed Cavid in Eserlerinde Korumacı Devlete Karşı Liberal Devlet, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), ODTÜ Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Bölümü, Ankara Barkan, Ö. L. (1980) Türkiye de Toprak Meselesi, İstanbul: Gözlem Yayınları. Berkes, N. (2013). Türkiye de Çağdaşlaşma, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Boratav, K. (2018). Türkiye İktisat Tarihi , Ankara: İmge. Bozpınar, C. (2021). Osmanlı İktisadi Düşüncesinde Liberal İktisat: Mehmet Cavid Bey, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi. XX / 78, s Çağman, E. (2017). Ahmet Midhat Efendi nin Ekonomi Politik Adlı Eserinde İktisadî Serbestiyet ve Korumacılık Düşünceleri, Dil ve Edebiyat Araştırmaları, Güz / 16, s Çakmak, D. (2011) Osmanlı İktisat Düşüncesinin Evrimi Societas ve Universitas Gerilimi. İstanbul: Libra Kitapçılık ve Yayıncılık. Çavdar, T. (1982). Türkiye de Liberalizmin Doğuşu, İstanbul: Uygarlık Yayınları. Çavdar, T. (1992). Türkiye de Liberalizm ( ), Ankara: e Kitapevi Çavdar, T. (2003) Türkiye Ekonomisinin Tarihi, Ankara: İmge Kitapevi. Deniz, E. (2011). Alexander Israel Helphand (Parvus Efendi) , Hayatı ve Fikirleri, (Yayımlanmamış Yükseklisans Tezi), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, İstanbul. Demir, K. (2018). Akyiğitzâde Musa ve Himayecilik Düşüncesi, İş Ahlakı Dergisi, XI / 2, s Ergin, K. (2018). II. Meşrutiyet Döneminde Usûl-ı Himâye Görüşü ve Akyiğitzâde Musa Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 3, s Erkan, Ü. (2018). Alexander Israel Helphand Parvus un Türk Yurdu Dergisindeki Yazılarının Analizi, III. INES Uluslararası Eğitim ve Sosyal Bilimler Kongresi Tam Metin Kitabı 2018( 28 Nisan 1Mayıs), Antalya: Çizgi Kitabevi, s Eroğlu, N. (2008). İttihatçıların Ünlü Maliye Nazırı Cavid Bey, İstanbul: Ötüken Neşriyat Aş. Eroğlu, N. (2013). Mehmed Cavid Bey in İktisadi Görüşleri, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, s Genç, M. (2000) Osmanlıda Devlet ve Ekonomi, İstanbul: Ötüken Neşriyat Aş.

153 144 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Eşiyok, B. A. (2010). Osmanlı İmparatorluğunun Dünya Ekonomisine Eklemlenmesinde Bir Dönüm Noktası:1838 Serbest Ticaret Anlaşması, Mülkiye Dergisi, XXXIV / 226, s Işıl, Y. (1986). Bir Aydınlanma Hareketi Olarak Mecmua-i Fünun, (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. İlkin, S. (1993). Cavid Bey, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, VII, s Karadeniz, A. (2021). Liberalizmden Korumacılığa Yönelen Osmanlı İktisat Düşüncesi: Namık Kemal-Sakızlı Ohannes Efendi Akyiğitzâde Musa, (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi), Gümüşhane Üniversitesi Lisans Üstü Eğitim Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı, Gümüşhane. Karaoğlu, Ö. (2008). Akyiğitzâde Musa ve İlm-i, İktisat. Bilgi Dergisi, 10 /1, s Kazgan, G. (2002). Tanzimat tan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi,, İstanbul: İstanbul Bilgi Üni. Yayınları Keyder, Ç. (2014). Türkiye de Devlet ve Sınıflar, İstanbul: İletişim Yayınları. Kibritçioğlu, A. (1996). Friedrich List in Bebek Endüstriler Tez, Munich Personal RePEc Archive, MPRA Paper No. 2549, s Koraltürk, M. (2001). İktisadiyat Mecmuası ve Dizini, Kebikeç, 11, s Kütükoğlu, M. (1992). Baltalimanı Muahedesi, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, s Kütükoğlu, M. (2013). Baltalimanı na Giden Yol Osmanlı-İngiliz İktisadi Münasebetleri ( ), Ankara: Türk Tarih Kurumu. Mardin, Ş. (2014). Siyasal ve Sosyal Bilimler,12.baskı, İstanbul: İletişim Yayınları. Oktar, S.; Varlı, A. (2009). İttihat ve Terakki Dönemi nin Ulusal Bankası: Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası, Marmara Üniversitesi İİBF Dergisi, XXVII / 2, s Pamuk, Ş. (2011). Osmanlı-Türkiye İktisadi Tarihi , İstanbul: İletişim Yayınları. Pulat, H. (2018). Akyiğitzâde Musa Bey in Osmanlı Fikir Hayatındaki Yeri ve Etkileri, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı, Ankara. Shafaeddin, M. (2000). What Did Freidreich List Actually Say? Some Clarifications on Infant Industry Argument, United Nations Conference on Trade and Development, Geneva, s

154 OSMANLI EKONOMİSİNDE SERBEST TİCARET POLİTİKASINA YÖNELİK Quartaert, D. (2000). Osmanlı İmparatorluğu nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, C 2, drl. İnalcık H. - Quartaert, D. İstanbul: Eren Yayıncılık. Sakızlı Ohannes Efendi, (2015). Osmanlı da Modern İktisadın İzinde 1 Mebadi-i İlm-i Servet-i Milel drl. Dığıroğlu, F. Genç, H. Özgür, M. E. İstanbul: Dergah Yayınları. Sayar, A.G. (2003). Osmanlı dan 21.Yüzyıla: Ekonomik, Kültürel ve Devlet Felsefesine Ait Değişmeler, İstanbul: Ötüken Yayınları. Sayar, A.G. (2009). Osmanlı İktisat Düşüncesinin Çağdaşlaşması, İstanbul: Ötüken Yayınları. Sencer, M. (1977). Türkiye nin Mali Tutsaklığı Parvus Efendi, İstanbul: May Yayınları. Şanlı, F.S. (2018). Kazanlı Münevver, Osmanlı da Sınıf-ı Mutavassıt-ı Milli Arıyor: Yusuf Akçura Ve İktisadi Fikirleri, 21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum, VII / 20, s Şenel, Ş.; Pulat, H. (2018) Akyiğitzâde Musa Bey ve Metin Gazetesi, Tarih Okulu Dergisi, XXI / 33, s Timur, T. (2010). Osmanlı Çalışmaları: İlkel Feodalizm den Yarı Sömürge Ekonomisine, Ankara: İmge Kitabevi. Toprak, Z. (1982). Türkiye de Milli İktisat ( ), İstanbul: Yurt Yayınları. Tunçer, P. (2010). İttihatçı Cavid Bey, İstanbul: Yeditepe Yayınevi. Türkoğlu, İ. (2006). Musa Akyiğitzâde. İslam Ansiklopedisi, 31, s Ülken, H. Z. (2017). Türkiye de Çağdaş Düşünce Tarihi, İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları. Ünal, H.S. (2013). Friedrich List, Ziya Gökalp and National Economy Thesis in the Ottoman Empire, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Middle East Technical University, Ankara. Yayman, İ.G. (2019). Tercüman-ı Hakikat Gazetesi( Sayılar) İnceleme ve Seçilmiş Metinler, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Sivas.

155

156 BÖLÜM VII FİRMALARIN TEKNOPARKTAN BEKLENTİLERİ: ZONGULDAK İLİ ÖRNEĞİ* Expectations of Companies From Technopark: The Case Of Zonguldak Province Şenay SARAÇ 1 & Behican ÇAPKIN 2 1 (Doç. Dr.), Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi senaysarac@hotmail.com ORCID: Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yüksek Lisans Öğrencisi behicann.capkin@hotmail.com ORCID: Giriş Günümüzde, gerek ülkelerin gerekse de firmaların rekabet ortamında varlıklarını sürdürebilmeleri ve küresel pazar ortamından yararlanabilmeleri teknoloji düzeyleri ile yakından ilişkilidir. Çünkü teknoloji, ekonomik ve bölgesel kalkınmada özellikle toplumsal refahın artışını gösteren temel etkenlerden biri haline gelmiştir. Bu bağlamda, teknolojinin temel kalemlerinden biri olan teknoparklar, teknolojik bilginin üretilmesinde ve teknoloji transferlerinde temel bir teknoloji aracı olarak görülmektedir. Teknoparklar; üniversiteler, sanayi kuruluşları ve araştırma laboratuvarlarını aynı ortamda bulundurarak Ar-Ge ve bilim-teknoloji çalışmalarını geliştirerek * Bu çalışma, Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalında yapılan Firmaların Teknoparktan Beklentileri: Zonguldak İli Örneği başlıklı yüksek lisans tezinden uyarlanmıştır. 147

157 148 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER yeni bir tarzda bilgi üretilmesini teşvik eden kurumlardır. Ayrıca devletin hem mali hem de altyapı olarak destek sağladığı ortamlardır. Dünyada, yüksek teknolojili ve küresel pazarlarda rekabet edebilen ülkelerin teknolojik başarılarının kaynaklarına bakıldığında bu ülkelerin araştırma kurumlarında ve üniversitelerde üretilen bilimsel kökenli bilgiyi sanayiye başarılı bir şekilde aktarabildiği, farklı yargılara sahip olan üniversite ile sanayiyi ortak bir noktada birleştirdiği görülmektedir. Üniversite sanayi işbirliği, bilgi birikimini üretime dönüştüren en önemli araçlardan biridir. Bu işbirliği sayesinde sanayi sektöründe yer alan firmalar rakiplerine karşı rekabet edebilme gücü kazanırken yeni ürün, süreç ve yöntemlere dönüştürülen bilgi, önemli ölçüde katma değer sağlamaktadır. Bu noktada üniversitelerde faaliyet gösteren teknoparkların önemi ortaya çıkmaktadır. Teknoparklarda, teknolojik faaliyetlerin üretilmesinde ve özgün tasarımlar ile teknoloji yoğun ürünler ortaya çıkarılabilmesinde, teknopark bünyesinde yer alan araştırma kurumları, üniversite, teknopark yönetimleri, sanayi firmaları ile danışmanlık ile ilgili kurumlar gibi aktörler arasındaki işbirlikleri önemlidir. Bundan dolayı başarılı bir teknoparktan beklenen, faaliyet gösteren aktörler arasındaki her türlü işbirliklerinin en iyi şekilde gerçekleşmesi için uygun ortamı sağlamaktır. Dünya da ilk olarak Amerika Birleşik Devletleri (ABD), 1950 li yıllarda teknopark fikrini dünyada ilk kez ortaya atan bir ülke konumuna gelerek birçok ülkeye de öncülük yapmıştır. İlk teknoparklar ABD nin Kuzey Kaliforniya bölgesinde 1952 yılında Standford Research Park (Silikon Vadisi) adıyla ve Kuzey Karolina bölgesinde 1959 yılında Research Triangle Park adıyla kurulmuşlardır. Günümüz adıyla Silikon Vadisi olarak da bilinen Standford Research Park dünyanın en bilinen teknoparkıdır. Kurulan bu iki teknopark sayesinde teknopark ifadesi birçok ülkede ilgi görmüş ve hızlı bir şekilde yayılmaya başlamıştır. Bunun temel nedeni ise, kömür, demir-çelik gibi sanayilerin 1970 li yıllarda çöküşe geçmesi ile işsizlik oranının artmasıdır (Pamukkale Teknokent, 2019; Tepe ve Zaim, 2016:24). Bilim ve teknolojinin önem verilmesinin ardından, Türkiye de ilk teknopark düşüncesi 1986 yılında ortaya atılmış, daha sonraları ise kalkınma planlarında teknopark düşüncesi yerini almaya başlamıştır. Teknopark fikrinin ortaya atılmasının ardından Türkiye de 1990 yılında teknopark olgusu çerçevesinde ilk adım atılmış olmuştur. KOSGEB destekli olarak ilk kez İstanbul Teknik Üniversite ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi ile birlikte imzalanan anlaşmanın ardından İTÜ bünyesinde faaliyete başlamıştır. Teknoparkın ana görevi ise;

158 FİRMALARIN TEKNOPARKTAN BEKLENTİLERİ: ZONGULDAK İLİ ÖRNEĞİ 149 yeni ürün ve bu ürünlerin geliştirilmesi ile ilgili fikirlere sahip bireylerin ve kurumların ürünlerini üretecekleri teknik destek, danışmanlık hizmeti gibi işletme ve yönetim becerilerinin kazandırılmasıdır (Çetin, 1997: ; Bilgili, 2008:62). Gün geçtikçe sayıları artan teknoparkların artan yasal zorunlulukları neticesinde, 1990 yılında dört üniversite ile başlayan KOSGEB destekli teknopark olgusu ancak 26 Haziran 2001 tarihinde çıkarılan 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Kanunu ile yasada yerini almıştır. Bu yasa, 6 Temmuz 2001 tarihinde sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır (Şentürk ve Şentürk, 2016:8; Erün, 2012:45). 2. Türkiye ve Dünyada Teknopark Uygulamaları İle ilgili Literatür İncelemesi Teknoparkın doğuşu olan ABD başta olmak üzere dünya üzerinde de çok fazla araştırmacı, yabancı ülkelerdeki teknopark uygulamalarını incelemişlerdir. Gower, Harris ve Cooper (1996) ın yaptıkları çalışmada, İngiltere deki 30 teknoparkın mevcut durumunu ve buradaki bilim parklarının mülk yönetimini incelemişlerdir. Bilim parklarının ve tipik olarak barındırmayı hedefledikleri özel sektörün geliştirilmesine yönelik karmaşık nedenlerin bir sonucu olarak, yönetim işlevinin karmaşık, emek yoğun ve maliyetli olduğunu savunmuşlardır. Shin (2001), Kore Hükümetinin Daeduck Bilim Parkı adı verilen ileri teknoloji araştırma tesisinin tarihsel gelişimini incelemek amacıyla yapmıştır. Bakouros, Varsakelis ve Mardas (2002), çevre bir Avrupa ülkesi olan Yunanistan daki bilim parklarını inceleyerek literatürdeki az gelişmiş ülkelerdeki teknopark kavramının eksikliğinin giderilmesini amaçlamışlardır. Siegel, Westhead ve Wright (2003) ın yaptıkları çalışmada, Birleşik Krallık taki üniversitedeki bilim parklarında yer alan firmaların, bir üniversite bilim parkında bulunmayan gözlemsel olarak eşdeğer firmalardan daha yüksek araştırma verimliliğine sahip olup olmadıklarını incelemişlerdir. Harper ve Georghiou (2005) nun yaptıkları çalışmada, Manchester şehir bölgesindeki teknoparkın, üniversite ve sanayi bağlantılarının geleceği hakkında ortak bir vizyon geliştirmek için başarı senaryosu metodolojisini kullanan bir alıştırmanın süreci ve sonuçları incelenmektedir. Tan (2006), Çin deki Bilim Parkı Beijiing Zhongguanncun (ZGC) örnekleri ile endüstriyel kümelenmelerin rolünü ve gelecekteki işletmelerin endüstriyel kümelenme bünyesini ve kaynaklarını, teknoloji transferini ve yenilikçiliği

159 150 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER teşvik etmedeki zorluklarını incelemektedir. Doloreux, Hommen ve Larson (2006) nın yaptıkları çalışmada, İsveç in en başarılı bilim parklarından biri olan Mjärdevi Bilim Parkı na atıfta bulunularak bölgesel kalkınmanın teşvikinde oynadığı rolü incelemek amacıyla yapılmıştır. Türkiye de teknopark ile ilgili yapılmış olan çalışmaların çok farklı konularda ele alındıkları görülmektedir. Özellikle teknoparkların yapısı, mevcut durumu ve dünyadaki örnek uygulamaları inceleyen çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Ayrıca üniversite-sanayi işbirliğinde teknoparkların rolü de ele alınan konuların başında gelmektedir. Son olarak bölgesel kalkınmada teknoparkların önemi de ilgi çeken konular arasında yer almaktadır. Erenler (2007) in yaptığı çalışmada, teknoparkların kuruluş amaçları ve biçimleri, teknoparkların yürütülmesindeki planlara ilişkin maddelerin irdelenmesi, dünyadaki ve Türkiye deki teknopark uygulamalarının incelenmesi amaçlanmıştır. Polat (2003), Türkiye deki teknoparklarda faaliyet gösteren firmaların teknoloji geliştirme faaliyetlerini belirlemek amacıyla anket yapmıştır. Pekol (2008), ulusal inovasyon sistemi yardımı ile teknoparkların patent üretimi ve katkıları incelenmektedir. Karahan (2009), teknopark kavramı altında sanayi ve üniversite işbirliği tanımları açıklanarak, Türkiye ve dünyadaki örnek uygulamalar incelenerek, Gaziantep Teknoparkını ele almıştır. Keleş ve Tunca (2010) yaptıkları çalışmada, sayıları gittikçe artan teknopark kavramını açıklayıp Türkiye de faaliyette olan teknoparkları incelemiş ve mevcut durumları hakkında bilgi vermeyi amaçlamışlardır. Küçük (2010), bölgesel ekonomik kalkınmayı teşvik etmek amacıyla teknoparkların kurulması ve gelişim göstermesi ele alınarak teknoparkların ekonomiye etkilerini araştırmıştır. Bu bağlamda Gaziantep Teknoparkını odak noktası belirleyerek teknoparkta yer alan firmalara anket çalışması uygulamıştır. Uzun (2011), teknopark kavramının niteliğini ve teknoparkların mevcut yapısını açıklamayı amaçlamıştır. Görkemli (2011) nin yaptığı çalışmada, Konya Teknoparkını ana konu alarak, teknoparkların yerel ekonomik büyümedeki etkisi incelenmektedir. Alkibay, Orhaner, Korkmaz ve Sertoğlu (2012) nun ele aldıkları çalışmalarında sanayi ve üniversite arasındaki iş birliği ile yapılan teknopark üst düzey yöneticilerinin ve teknoparkta faaliyet gösteren girişimci firmaların yaşadıkları sorunların belirlenip çözümü için teknopark yönetimlerinin daha iyi olabilmesini sağlayacak öneriler geliştirmeyi amaçlamışlardır. Sakarya (2012) nın yaptığı çalışmada, teknoparkların firmalara sağladığı destekler ve hizmetler ile teknopark içindeki işbirliğinin teknoloji özümseme kapasitesi üzerinde etkisi olup olmadığının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Erün (2012), Ankara daki teknoparklarda faaliyet gösteren

160 FİRMALARIN TEKNOPARKTAN BEKLENTİLERİ: ZONGULDAK İLİ ÖRNEĞİ 151 firmaların, diğer firmalarla arasındaki işbirliklerin teknoloji transferleri üzerindeki etkilerini tespit ederek, teknoloji transfer performansını nasıl etkileyeceğini ve hangi koşullarda katkı sağlayacağını incelemektedir. Zuhal (2017), Türkiye de ulusal inovasyon sisteminde yer alan teknoparkların kuruluş amaçları doğrultusunda hareket edip etmediklerini incelemektedir. Mete ve Özdemir (2018) in yaptığı çalışmada, Türkiye de ve dünyadaki teknoparkların gelişimi ve Gaziantep Teknoparkı incelemişlerdir. 3. Yöntem Bu araştırmada Bülent Ecevit Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Zonguldak Teknoparkı ndan, firmaların firma bazında beklentileri ve yine firmaların yerel ekonomi bazında teknoparktan beklentilerinin neler olduğunu ortaya koymak amaçlanmıştır. Araştırmanın evreni olarak Zonguldak ilinde faaliyet gösteren farklı sektörlerdeki kişi sayısı 10 ve üzeri olan firmalar seçilmiştir. T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ndan alınan bilgiye göre Zonguldak ilinde faaliyet gösteren toplam 394 firma bulunmaktadır. Kişi sayısı 10 ve üzeri firmalar baz alındığı için araştırmanın evrenini 187 firma oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemi için ise, evren içerisinden seçilen 126 firma belirlenmiştir. Araştırma verilerinin toplanmasında anket formu kullanılmakta olup, anket toplam 32 sorudan oluşmaktadır. Anket formunun birinci bölümünde firmanın demografik özelikleri ile ilgili sorular bulunmaktadır. İkinci bölümde ise, firmaların firma bazında ve yine firmaların yerel ekonomi bazında Zonguldak Teknoparkı ndan beklentilerini incelemeye ilişkin likert tipte ölçek soruları bulunmaktadır. Araştırma verilerinin analizinde SPSS (Statistical Program For Social Science) 22.0 kullanılmıştır. Anket verileri SPSS paket programına aktarılarak firmaların özelliklerine ilişkin önce betimleyici testler yapılmıştır. Bunlar sırasıyla; T testi ve F testi ve basit doğrusal regresyon analizi olarak belirlenmiştir. Daha sonra anket formunda bulunan 2 ölçeğin arasındaki ilişkiyi ortaya koyabilmek için Pearson Korelasyon Analizi yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar %95 (p>0.05) anlamlılık düzeyinde değerlendirilmiştir. 4. Bulgular Analizlerde öncelikle, anketi cevaplayan firmaların demografik özellikleri, teknopark bilgisine yönelik soruları tablolaştırılarak yorumlanmıştır.

161 152 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Grafik 4.1: Katılımcıların Firma Pozisyonları Durumu Grafik 4.1 de görüldüğü üzere yapılan bu araştırmaya katılan 126 deneğin %28 i firma sahibi (ortak) yönetici, %33 ü üst düzey yönetici, %21 i teknik uzman personel (Müh. vb.) ve %18 i diğer pozisyonunda çıkmıştır. Diğer pozisyonunda çıkan deneklerin açıklamalarında genellikle insan kaynakları ve muhasebeci pozisyonunda olduğu ortaya çıkmıştır. Bu soru araştırmaya katılan kişilerin firma hakkında yeterli bilgiye sahip olup olmadıklarını ölçmek amacıyla sorulmuş olup tespit edilen pozisyon durumunun bu temsil yeteneği için yeterli olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Grafik 4.2: Firmaların Faaliyet Gösterdiği Sektörlerin Durumu

162 FİRMALARIN TEKNOPARKTAN BEKLENTİLERİ: ZONGULDAK İLİ ÖRNEĞİ 153 Grafik 4.2 firmaların faaliyet gösterdiği sektörlerin durumunu göstermektedir. Araştırmaya katılan firmaların sektörlerinin belirlenmesi amacıyla ankette yer alan sorulardan bir tanesi de firmalardan faaliyet gösterdikleri sektörlerin belirtilmesi istenmiştir. Ankete katılan 126 firmanın %12 si madencilik, %5 i dokuma, giyim eşyası deri ve ayakkabı sanayi, %10 u orman ürünleri ve mobilya sanayi, %6 sı hazır beton, %3 ü elektrik-elektronik, %24 ü demir-çelik, %2 si kimya, petrol ürünleri ve lastik sanayi, %5 i taş ve toprağa dayalı sanayi ve %33 ü diğer sektör olarak belirlenmiştir. Diğer sektörünün içinde çoğunluğu gıda ve inşaat sektörü olmak üzere makine, ısıtma ve cam sektörleri yer almaktadır. Ankete katılan firmalar arasında kâğıt ve kâğıt ürünleri sanayi sektöründe firma bulunmamaktadır. Grafik 4.3: Firmaların Faaliyet Süreleri Dağılımı Grafik 4.3 e göre araştırmaya katılan firmaların faaliyet süreleri incelendiğinde yıl arası faaliyet gösteren firmaların önemli bir paya sahip olduğu görülmektedir. Araştırmaya katılan firmaların %56 lık bir oranla yıl arası faaliyette olduğu görülmektedir. Devamında ise, %30 luk bir oranla 0-10 yıl arası, %13 lük bir oranla yıl arası ve %1 oranında 51 ve üzeri yıl faaliyette olan firmalar gelmektedir.

163 154 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Grafik 4.4: Firmaların Çalışan Sayısı Dağılımı Grafik 4.4 de araştırmaya katılan firmaların çalışan sayıları grafiğe bakıldığında firmaların %58 nin kişi, %23 ü kişi, %10 u kişi ve %9 u ise 201 ve üzeri çalışandan oluştuğu görülmektedir. Çalışan sayılar arasından 201 ve üzeri personeli bulunan firmalar genellik madencilik sektörüne ait olduğu görülmektedir. Grafik 4.5: Firmalardaki Yönetim ve Üretim Kademesinde Çalışanların Eğitim Durumu Araştırmaya katılan firmaların üretim kademesinde ve yönetim kademesinde bulunan personellerinin eğitim düzeylerinin incelendiği Grafik 4.5 de görüldüğü üzere firmalarda bulunan işgücünde en büyük paya sahip olan üretim düzeyinde %92,1 lik oranla lise mezunu %79,4 lük oranla orta öğretim ve altı mezunu

164 FİRMALARIN TEKNOPARKTAN BEKLENTİLERİ: ZONGULDAK İLİ ÖRNEĞİ 155 oluşturmaktadır. Üretim düzeyinde üniversite mezunu personellerin düzeyi ise %38,1 lik orandan oluşturmaktadır. Yüksek lisans ve doktora mezunu eğitim düzeyi bulunmamaktadır. Firmaların yönetim kademesinde bulunan çalışanların eğitim düzeyleri ise ağırlıklı olarak %96 lık bir oranla üniversite mezunudur. Yönetim kademesinde bulunan firma personelleri arasında %2,4 ünü yüksek lisans mezunu, %0,8 lik bir oran yani 1 kişi doktora mezunu olmasının yanı sıra orta öğretim ve altı mezun bulunmamaktadır. Grafik 4.6: Firmalarda Ar-Ge Çalışmaları ve Ar-Ge Departmanı Durumu Grafik 4.6 da görüldüğü üzere firmaların Ar-Ge çalışmalarına ve Ar-Ge departmanına sahip olma dağılımları incelendiğinde %60 lık bir oranda firmaların Ar-Ge çalışması yapmadığı sonucuna varılmıştır. Firmaların %30 u Ar-Ge çalışmaları yaptığını fakat Ar-Ge departmanının olmadığını belirtmiştir. Ar-Ge faaliyetlerinin önemli olduğunun farkına varan sadece %10 luk bir kısım olarak Ar-Ge çalışmaları yaptığını ve Ar-Ge departmanının bulunduğunu belirtmiştir. Grafik 4.7: Firmaların Teknolojik Düzeyleri Dağılımı

165 156 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Grafik 4.7 de firmaların sahip oldukları teknolojik düzeylerine göre dağılımları incelendiğinde minimum yetenekli firma önemli bir paya sahiptir. Teknolojik düzeylerinin %42 sini minimum yetenekli firma, %27 sini teknoloji yetenekli firma, %13 ünü düşük teknolojili firma, %9 u uzun vadeli görüşe sahip firma ve %9 unu oluşturan kısım ise teknoloji düzeylerini bu kategori arasında nitelendirmemektedir. Grafik 4.8: Teknopark Hakkında Bilgi Sahipliği Durumu Grafik 4.8 de firmaların teknopark hakkında detaylı bilgiye sahipliğine göre dağılımları incelendiğinde firmaların teknopark hakkında bilgiye sahip olmadıkları gözlemlenmiştir. Firmaların %58 i bilgi sahibi olmadığını, %27 si az düzeyde bilgi sahibi olduğunu, %13 ü orta düzeyde bilgi sahibi olduğunu ve %2 si yeterli düzeyde bilgi sahibi olduğunu belirtmiştir. Bu bilgiler ışığında, firmaların teknopark bünyesinde yer almak isteyip istemedikleri durumu incelenmiştir. Grafik 4.9 incelendiğinde 5 li likert ölçeğinde firmalara sorulan teknoparktan yerel ekonomi bazında beklenti sorularına verilen cevapların yüzde değerleri verilmektedir. Firmaların sorulara verdiği cevaplara genel olarak en büyük paya sahip Katılıyorum ve Kısmen Katılıyorum diyen firmalara aittir. Örneğin; Teknopark Zonguldak ta üniversite-sanayi işbirliğinin gelişmesini sağlayacaktır sorusuna %53,17 lik bir oranla katılıyorum seçeneği belirtilmiştir. Bu değerler %11,9 ile %53,17 arasında değişim göstermektedir. Kısmen katılıyorum diyen firmalar ise %44,44 lik bir oranla Teknopark mevcut firmaların üretim düzeylerini artıracaktır sorusunu cevaplamışlardır. Kısmen katılıyorum durumunda ise değerler %27,78 ile %44,44 arasında değişim göstermektedir. 9 sorunun bulunduğu ölçekte sadece %1,59 luk bir oranla Teknopark firmaların uluslararası alana açılmalarını kolaylaştıracak ve ihracatı artıracaktır sorusu ile 0.79 luk bir oran ile de Teknopark, Zonguldak ta istihdam sorununu azaltacaktır sorularına Kesinlikle Katılmıyorum cevabı verilmiştir. Diğer 7 soruda bu seçenek kullanılmamıştır.

166 Grafik 4.9: Firmaların Teknoparktan Yerel Ekonomi Bazında Beklentileri-1 FİRMALARIN TEKNOPARKTAN BEKLENTİLERİ: ZONGULDAK İLİ ÖRNEĞİ 157

167 158 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Grafik 4.10: Firmaların Firma Bazında Teknoparktan Beklentileri

168 FİRMALARIN TEKNOPARKTAN BEKLENTİLERİ: ZONGULDAK İLİ ÖRNEĞİ 159 Grafik 4.10 na bakıldığında genel olarak firmaların Kısmen Katılıyorum ve Katılıyorum cevabına karşılık gelen yüzdesel oranların daha yüksek olduğu görülmektedir. Örneğin; Teknoparkın sağlayacağı danışmanlık hizmet ve destekleri firmanın sorunlarına kısa vadede çözüm geliştirilmesine olanak sağlayacaktır sorusuna %43,7 lik bir oran kısmen katılıyorum seçeneğine denk gelmektedir. Bu değerler %35,7 ile %43,7 arasında değişiklik göstermektedir. Katılıyorum seçeneğine ise %46,8 lik bir oranla Teknopark firmalara ortak laboratuvar, ortak tasarım ve kalite kontrol merkezleri vb. ortak altyapı imkanları sağlayacaktır sorusu ile Teknoparkın yapacağı vizyon ve kurumsal kapasite geliştirmeye yönelik bilgilendirici toplantılar firmanın gelişimini destekleyecektir soruları denk gelmektedir. Bu değerler ise, %35,7 ile %46,8 arasında değişiklik göstermektedir. Genel olarak firmalara sorulan likert ölçeği sorularında Kısmen Katılıyorum ve Katılıyorum cevapları yüzdesel değerlerinin birbirine yakın olduğu görülmektedir. Çalışmanın devamında değişkenler arasındaki ilişkiyi gösteren hipotezler Anova testi, T testi, basit doğrusal regresyon analizi ve Pearson korelasyon analizi ile test edilmiştir. Tablo 4.1: Firmaların Teknoparktan Beklentileri Firmaların Sektör Farklılıklarına Göre Farklılaşmasına Ait Anova Testi Sonuçları Sektör N X F P Madencilik 15 3,5509 Dokuma, giyim eşyası, deri ve ayakkabı sanayi Orman ürünleri ve mobilya sanayi ,7149 Teknoparktan Beklenti Hazır beton 8 3,4145 Elektrik-elektromanyetik 4 2,8816 Demir-çelik 30 3,6070 1,248 0,277 Kimya, petrol ürünleri ve lastik sanayi Taş ve toprağa dayalı sanayi 3 3, ,5614 Diğer 42 3,7080 *p>0,05

169 160 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER H 0 : Firmaların teknoparktan beklentileri firmaların sektörlerine göre anlamlı farklılık göstermemektedir. H A : Firmaların teknoparktan beklentileri firmaların sektörlerine göre anlamlı farklılık göstermektedir. Tablo 4.1 de araştırmaya katılan firmaların teknoparktan beklentileri firmaların sektörlerine göre farklılık gösterip göstermediğini belirmeye yönelik yapılan Anova Testi sonucunda, olasılık değeri 0,277 olarak bulunmuştur. Olasılık değerinin (0,277) alfa değerinden (0,05) büyük olması nedeniyle H 0 hipotezi kabul edilir ve firmaların teknoparktan beklentileri katılımcıların firma pozisyonlarına göre anlamlı farklılık göstermedikleri bulgusuna ulaşılmıştır. Tablo 4.2: Firmaların Teknoparktan Beklentileri Firmada Ar-Ge Çalışmalarının Yapılmasına Göre Farklılaşmasına Ait Anova Testi Sonuçları Teknoparktan Beklenti Ar-Ge çalışmaları N X F P Ar-Ge çalışmaları yapılıyor, Ar-Ge departmanı var 13 3,8543 Ar-Ge çalışmaları yapılıyor, Ar-Ge departmanı yok 38 3,6233 1,641 0,198 *p>0,05 Hayır, Ar-Ge çalışmaları yapılmıyor 75 3,5081 H 0 : Firmaların teknoparktan beklentileri firmaların Ar-Ge çalışmaları yapmalarına göre anlamlı farklılık göstermemektedir. H A : Firmaların teknoparktan beklentileri firmaların Ar-Ge çalışmaları yapmalarına göre anlamlı farklılık göstermektedir. Araştırmaya katılan firmaların teknoparktan beklentileri firmaların Ar-Ge çalışmaları yapmalarına göre farklılık gösterip göstermediğini belirmeye yönelik yapılan Anova Testi sonucunda, olasılık değeri 0,198 olarak bulunmuştur. Olasılık değerinin (0,198) alfa değerinden (0,05) büyük olması nedeniyle H 0 hipotezi kabul edilir ve firmaların teknoparktan beklentileri firmaların Ar-Ge çalışmaları yapmalarına göre anlamlı farklılık göstermedikleri bulgusuna ulaşılmıştır.

170 FİRMALARIN TEKNOPARKTAN BEKLENTİLERİ: ZONGULDAK İLİ ÖRNEĞİ 161 Tablo 4.3: Firmaların Teknoparktan Beklentileri Firmanın Teknolojik Düzeyine Göre Farklılaşmasına Ait Anova Testi Sonuçları Teknoparktan Beklenti *p<0,05 Teknolojik düzeyi N X F P Düşük teknolojili firma 17 2,9598 Minimum yetenekli firma 53 3,7309 Teknoloji yetenekli firma 34 3,6022 5,056 0,001 Uzun vadeli görüşe sahip 11 3,6938 firma Hiçbiri 11 3,6124 H 0 : Firmaların teknoparktan beklentileri firmaların teknolojik düzeylerine göre anlamlı farklılık göstermemektedir. H A : Firmaların teknoparktan beklentileri firmaların teknolojik düzeylerine göre anlamlı farklılık göstermektedir. Tablo 4.3 incelendiğinde araştırmaya katılan firmaların teknoparktan beklentileri firmaların teknolojik düzeylerine göre farklılık gösterip göstermediğini belirmeye yönelik yapılan Anova Testi sonucunda, olasılık değeri 0,001 olarak bulunmuştur. Olasılık değerinin (0,001) alfa değerinden (0,05) küçük olması nedeniyle H 0 hipotezi reddedilir ve firmaların teknoparktan beklentileri firmaların teknolojik düzeylerine göre anlamlı farklılık gösterdikleri bulgusuna ulaşılmıştır. Tablo 4.4.: Firmaların Teknopark Hakkında Bilgi Sahibi Düzeylerinin Firmaların Teknoparktan Beklentileri Üzerindeki Etkisi (Basit Doğrusal Regresyon Analizi) Değişken Standart Standart Hata T p r Olmayan Beta (b) Sabit 3,330 0,131 25,516 0,000 Teknoparktan 0,156 0,073 2,127 0,035 0,188 Beklentiler R 2 =0,035 F=4,524 p=0,035 Bağımlı Değişken: Firmaların Teknoparktan Beklentileri

171 162 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Regresyon analizinde ele alınan bağımsız değişkenin bağımlı değişken üzerindeki yönünü ve etkisini incelemeye yönelik bir analizdir. Matematiksel olarak şu şekilde gösterilebilir: Y= b0+ b1* X Burada Y=bağımlı değişkeni, X= bağımsız değişkeni, b0= sabit katsayıyı ve b1= bağımsız değişkenin kat sayısını göstermektedir. Tablo 4.4. de F istatistiğine ait p değeri (0,035) alfa değerinden (0,050) den küçük bulunduğu için istatistiksel olarak anlamlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla firmaların teknopark hakkındaki bilgi düzeyleri ile firmaların teknoparktan beklentilerini açıklayan regresyon modelinin anlamlı bir model olduğu tespit edilmiştir. Bağımlı değişkene ait değişimin, bağımsız değişken tarafından ne kadarlık bir kısmının açıklanabildiğini gösteren bir ölçü olan R 2 değeri, tahmin edilen, açıklanan veya bağımsız tahmin edici değişkenler tarafından ortaya çıkan varyansların göstergesidir (Erün, 2012:174). Firmaların teknopark hakkındaki bilgi düzeyleri ile firmaların teknoparktan beklentileri üzerindeki etkisine yönelik yapılan analiz sonucunda, R 2 değeri 0,035 bulunmuştur. Bu sonuca göre, bağımsız değişken bağımlı değişkendeki değişimin %3,5 ini açıklamaktadır. Bağımlı değişken ile bağımsız değişken arasındaki korelasyonu gösteren r değeri 0,188 olarak bulunmuştur. Bu sonuca göre firmaların teknopark hakkındaki bilgi düzeyleri ile firmaların teknoparktan beklentileri arasında pozitif yönde bir korelasyon vardır (p:0,035<0,050). Yapılan basit doğrusal regresyon analizi sonucunda Tablo 4.4 de, modeldeki katsayıların tahmini değerleri ile bunlara yönelik t değerleri de bulunmaktadır. F istatistik değerinden farklı olarak, t istatistik değeri de modele dahil edilen değişkenlerin anlamlı olup olmadıklarını test etmek amacıyla kullanılmaktadır (Erün, 2012;175). Tablo 4.4 de hem sabit değerin hem de firmaların teknoparktan beklentilerine ilişkin p değerleri sırasıyla 0,000 ve 0,035 bulunmuştur. Bu değerler alfa değerinden (0,050) küçük olduğu için p değerlerinin istatistiksel olarak anlamlı bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır. Yapılan regresyon analizi sonucunda Beta değerleri (b) ise, bağımsız değişkenin bağımlı değişkeni ne ölçüde etkilediğini ve iki değişken arasındaki ilişkiyi gösteren bir değerdir. b değerlerine bakıldığında firmaların teknoparktan beklentilerine yönelik b değeri 0,156 olarak bulunmuştur. Bulunan b değeri sonucunda firmaların teknopark hakkındaki bilgi düzeyleri ile firmaların

172 FİRMALARIN TEKNOPARKTAN BEKLENTİLERİ: ZONGULDAK İLİ ÖRNEĞİ 163 teknoparktan beklentileri üzerinde (b: 0,156 ve p<0,05) istatistiksel olarak pozitif yönde anlamlı bir etkisinin olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Firmaların teknopark hakkındaki bilgi düzeyleri ile firmaların teknoparktan beklentileri üzerindeki etkisine yönelik yapılan basit regresyon analizi modeli aşağıda gösterilmiştir: FTB = 3, 330 +( 0, 156* FBD) Elde edilen basit doğrusal regresyon modelinden de anlaşılacağı üzerine, FBD değişkenindeki 1 birimlik artışın FTB üzerinde 0,156 birimlik bir artış sağlayacağı görülmektedir. Tablo 4.5: Likert Ölçek Soruları Basit Korelasyon Analizi (Pearson Analizi) Ekonomi Bazında Teknoparktan Beklenti Ortalaması Firma Bazında Teknoparktan Beklenti Ortalaması Ekonomi Bazında Teknoparktan Beklenti Ortalaması Firma Bazında Teknoparktan Beklenti Ortalaması Pearson 1 0,884** korelasyonu Olasılık değeri 0,000 N Pearson 0,884** 1 korelasyonu Olasılık değeri 0,000 N ** Korelasyon alfa değeri 0,01 de dâhil olmak üzere anlamlı olduğunu gösterir. Firmaların teknoparktan firma bazında beklentileri ile firmaların ekonomi bazında teknoparktan beklentileri arasında anlamlı bir ilişki vardır (p=0,000; r=0,884). Bu ilişki pozitif yönde ve yüksek şiddettedir. 5. Sonuç Rekabetin artmaya başladığı günümüz dünyasında firmaların faaliyetlerini sürdürebilmeleri, yüksek teknolojiye sahip olabilmeleri ve kâr elde edebilmeleri açısından teknolojinin önem arz ettiği görülmektedir. Ayrıca teknoloji ülkeler arasındaki gelişmişlik düzeylerini de belirlemektedir. Firmalar faaliyetlerini yenilik, teknoloji geliştirme veya araştırma geliştirme faaliyetleri ile gelişimlerini ve rekabet edebilirliklerini güçlendirebilir.

173 164 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Firmaların, dış pazarlarda teknolojik bir üstünlüğe sahip olabilmesi, katma değeri yüksek ve kaliteli ürünler geliştirip ticarileştirebilmesi açısından araştırma geliştirme faaliyetlerine öncelik verilmesi gerekmektedir. Bu açıdan önemli bir konuma sahip olan üniversitelerdeki bilginin etkili bir şekilde sanayiye aktarılması sağlanarak sanayi ile üniversite arasında işbirliği sağlanmalıdır. Bu işbirliğinin sağlanması aşamasında üniversite bünyelerinde kurulan teknoparklar ortaya çıkmaktadır. Teknoparklar, ellerinde bulunan ticarileştirilmeye değer olan ürünleri geliştirmeye ihtiyacı olan firmalara ya da yetenekli girişimcilere temel ofis hizmetleri, teknik destek hizmeti ile işletme becerisi, belirli bir katılım payı veya kira karşılığında sunan teknoloji geliştirme merkezleridir. Dünyada çok çeşitli uygulamaları bulunan teknoparkların Türkiye de faaliyet göstermeye başlaması oldukça yenidir lı yıllarda gündeme gelen teknoparkların yasal olarak faaliyetlerine başlaması 2001 yılını bulmuştur yılında Türkiye de faaliyete başlayan teknopark sayısı 2 iken, 2019 yılı itibariyle faaliyette olan teknopark sayısı 63 e ulaşmıştır. Bunlardan bir tanesi de 2018 yılında Bülent Ecevit Üniversitesi bünyesinde faaliyetine başlamış olan Zonguldak Teknoparkı dır. Çalışmada Zonguldak ilinde bulunan firmaların teknoparktan beklentileri anket yolu ile araştırılmış ve 126 firmaya ulaşılmıştır. Anket, Zonguldak ilinde faaliyet gösteren firmaların demografik özelliklerine yönelik 10, firmaların teknopark hakkındaki bilgilerine yönelik 3, firmaların ekonomi bazında teknoparktan beklentilerine yönelik 9, firmaların firma bazında teknoparktan beklentilerine yönelik 10 olmak üzere toplam 32 sorudan oluşmaktadır. Anket soruları 20 pilot uygulama ile güvenilirlik analizi ile test edilerek düzenlenmiştir. Anket sonuçları SPSS paket programındaki veri tabanına aktarılarak T testi, F testi, basit regresyon analizi ve Pearson korelasyon analizleri ile yorumlanmıştır. Değişkenler arasındaki ilişkiyi test etmek için kullanılan F Testi (ANOVA) sonucunda ortaya çıkan bulgular aşağıdaki gibidir: Araştırmaya katılan firmaların teknoparktan beklentileri katılımcıların firma pozisyonlarına göre anlamlı farklılık göstermedikleri bulgusuna ulaşılmıştır. Araştırmaya katılan firmaların teknoparktan beklentileri teknoparkta yer alma durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermektedir. Teknoparka katılmak isteyen firmaların durumu teknoparka katılmak istemeyen firmalardan fazladır.

174 FİRMALARIN TEKNOPARKTAN BEKLENTİLERİ: ZONGULDAK İLİ ÖRNEĞİ 165 Araştırmaya katılan firmaların teknoparktan beklentileri katılımcıların firma pozisyonlarına göre anlamlı farklılık göstermedikleri bulgusuna ulaşılmıştır. Araştırmaya katılan firmaların teknoparktan beklentileri firmaların Ar-Ge çalışmaları yapmalarına göre anlamlı farklılık göstermedikleri bulgusuna ulaşılmıştır. Bunun temel nedeni ise, firmaların çoğunun Ar-Ge çalışmaları yapmaması olarak değerlendirilmiştir. Araştırmaya katılan firmaların teknoparktan beklentileri firmaların teknolojik düzeylerine göre anlamlı farklılık gösterdikleri bulgusuna ulaşılmıştır. Araştırmaya katılan firmaların teknoparktan beklentileri firmaların teknopark hakkında bilgi sahibi olma durumuna göre anlamlı farklılık göstermedikleri bulgusuna ulaşılmıştır. Firmaların çoğunun teknopark hakkında bilgi sahibi olmamasından dolayı aralarında bir ilişki bulunamamıştır. Değişkenler arasında yapılan basit regresyon analizi ve Pearson Korelasyon Analizi sonuçları aşağıdaki gibidir: Regresyon analizi sonucu firmaların teknopark hakkındaki bilgi düzeyleri ile firmaların teknoparktan beklentilerini açıklayan regresyon modelinin anlamlı bir model olduğu tespit edilmiştir. Regresyon analizi sonucunda bulunan b değeri sonucunda firmaların teknopark hakkındaki bilgi düzeyleri ile firmaların teknoparktan beklentileri üzerinde (b: 0,156 ve p<0,05) istatistiksel olarak pozitif yönde anlamlı bir etkisinin olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Regresyon analizi sonucunda bağımlı değişken ile bağımsız değişken arasındaki korelasyonu gösteren r değeri 0,188 olarak bulunmuştur. Bu sonuca göre firmaların teknopark hakkındaki bilgi düzeyleri ile firmaların teknoparktan beklentileri arasında pozitif yönde bir korelasyon vardır. Ölçek soruları arasında ilişki olup olmadığını ölçmek amacıyla yapılan Pearson Korelasyon analizi sonucunda Firmaların teknoparktan firma bazında beklentileri ile firmaların ekonomi bazında teknoparktan beklentileri arasında anlamlı bir ilişki vardır (p=0,000; r=0,884). Bu ilişki pozitif yönde ve yüksek şiddette olduğu bulgularına ulaşılmıştır. Sonuç olarak, firmaların Zonguldak Teknoparkı ndan haberdar olmadıkları ve teknopark hakkındaki bilgi düzeylerinin düşük seviyede olduğu görülmüştür.

175 166 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Zonguldak Teknoparkı nın yeni kurulmuş olması ve yaklaşık bir yıldır aktif faaliyette olması nedeniyle sonuçlar beklenildiğinin aksine çıkmamıştır. Zira bir yıl gibi kısa bir sürede bünyesine dokuz Ar-Ge ve dört kuluçka firmayı dâhil etmiş olması aslında teknopark olarak hızlı bir gelişme sürecinde olduğunu da göstermektedir. Nitekim bulunan sonuçlar çerçevesinde değerlendirmede bulunduğumuzda, üniversite ile sanayi arasındaki işbirliğinin daha yüksek seviyelere ulaşabilmesi için teknopark yönetiminin firmalara bu işbirliğinin önemini anlatan eğitimler ve seminerler vererek üniversite-sanayi işbirliğine katkıda bulunabileceği düşünülmektedir. Ayrıca teknopark yönetiminin, teknopark bünyesinde yer almak isteyen firmaların kendi çıkarlarını sarsmayacak şekilde diğer firmalarla etkileşim sağlayarak bilgi transferinin paylaştıkça yaygınlaşacağı bilincini firmalara arasında aracı bir kurum görevi görmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Firmaların genel olarak teknopark bünyesinde yer almak istemelerinin temel nedeni olarak da firmalardan gelen geri bildirimler ışığında vergisel muafiyet olduğu görülmüştür. Kaynakça Alkibay, Sanem, Emine Orhaner, Sezer Korkmaz ve Ayşegül Ermeç Sertoğlu (2012); Üniversite Sanayi İşbirliği Çerçevesinde Teknoparklar, Yönetimsel Sorunları ve Çözüm Önerileri Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 26, Sayı 2, s Archibugil, Daniele ve Jonathan Michie (1998); Technical Change, Growth and Trade: New Departures in Institutional Economics, Journal of Economic Surveys, Cilt 12, Sayı 3, s.1-20 Bakouros, Yiannis L., Dimitri C. Mardas ve Nikos C. Varsakelis (2002); Science Park, A High Tech Fantasy: An Analysis of The Science Parks of Greece, Technovation, Cilt 22, Sayı 2, s Bilgili, Alper (2008); Üniversite-Sanayi İşbirliği nde Teknoparklar: Bursa Ulutek Teknoloji Geliştirme Bölgesi Örneği, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniveritesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çanakkale. Cypher, James M. (1997); Process of Economic Development, Routledge, London, UK. Çetin, A. Cüneyt (1997); Teknolojide Yeni Bir Uf*ck: Teknoparklar, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı 2, s

176 FİRMALARIN TEKNOPARKTAN BEKLENTİLERİ: ZONGULDAK İLİ ÖRNEĞİ 167 Doloreux, David, Leif Hommen ve Emma Larsson (2006); Emergence and Growth of Mjärdevi Science Park in Linköping, Sweden, European Planning Studies, Cilt 14, Sayı 10, s Erenler, Yeliz (2007); Teknopark Alanlarının Fiziki Planlama İlkelerinin İrdelenmesi Üzerine Bir Araştırma, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Konya. Erün, Tayfun (2012); Ankara daki Teknopark Firmalarının Teknopark İçerisindeki İşbirliği Uygulamalarının Teknoloji Transfer Performansları Üzerine Etkisi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Gower, S.M., F.C. Harris ve P.A.Cooper (1996); Assessing The Management of Science Parks In The UK, Property Management, Cilt 14, Sayı 1, s Görkemli, H. Nur (2011); Bölgesel Kalkınmada Teknoparkların Önemi ve Konya Teknokent Örneği, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya. Harper, J. Cassingena ve Luke Georghiou (2005); Fresight In Innovation Policy: Shared Visions For A Science Park And Business-University Links In A City Region, Technology Analysis&Strategic Management, Cilt 17, Sayı 2, s Justman, Moshe and Morris Teubal (1991); A Structuralist Perspective On The Role Of Technology In Economic Growht and Development, Cilt 19, Sayı 9 s Karahan, Sevcan (2009); Üniversite-Sanayi İşbirliğinde Teknoparkların Yeri ve Gaziantep Teknoparkı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gaziantep. Keleş, M. Kemal ve M. Zihni Tunca (2010); Türkiye deki Teknokentlerin Mevcut Durumunun İncelenmesi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 11, s Küçük, Nahide (2010); Yerel Ekonomik Kalkınmada Yeni Bir Açılım: Teknoparklar (Gaziantep Teknopark Örneği), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Niğde. Lall, Sanjaya ve Morris Teubal (1998); Market Stimulating Technology Policies in Developing Countries: A framework with examples from East Asia, World Development, Cilt 26, Sayı 8, s Link, Albert N. And John T. Scott (2003); U.S. Science PArks: The Diffusion Of An Innovation And Its Effects On The Academic Missions Of

177 168 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Universities,International Journal of Industrial Organization, Cilt 21, Sayı 9, s London, Silvia, Juan Gabriel Brida ve Wiston Adrion Risso (2008); Human Capital and Innovation: a Model of Endogenous Growth with a skill-loss effect, Economics Bulletin, Cilt 15, Sayı 7, s Mete, Mustafa ve Murat Özdemir (2018); Teknoloji Transfer Ofislerinin Şirketlerin Ekonomik Gelişimine ve Refah Düzeyine Olan Etkileri, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 8, Sayı 15, s Pamukkale Teknokent (2019), (Erişim Tarihi: ). Pekol, Özlen (2008); Ulusal İnovasyon Sisteminde Teknoparkların Yeri ve Patent Sistemi Açısından Değerlendirilmesi, Uzmanlık Tezi, Türk Patent Enstitüsü Patent Dairesi Başkanlığı, Ankara. Polat, Çağlar (2003); Assesment Of Technology Development Activities In Turkish Technoparks, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Yeditepe Üniversitesi, İstanbul. Sakarya, Fahri (2012); Teknopark İçerisindeki, Teknoloji Transferini Artırmaya Dönük İşbirlikleri ve Teknopark Destek Faaliyetlerinin, Firmaların Özümseme Kapasitesi Üzerine Etkileri, Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Shin, Dong-Ho (2001); An Alternative Approach To Developing Science Parks: A Case Study From Korea, Papers in Regional Science, Cilt 80, Sayı 1, s Siegel, Donald S., Paul Westhead ve Mike Wright (2003); Assessing The Impact of University Science Parks On Research Productivity: Exploratory Firm-Level Evidence From The United Kimgdom, International Journal of Industrial Organization, Cilt 21, Sayı 9, s: Şentürk, Nesibe; Şentürk, Nesrin (2016), Dünyadaki Gelişmiş Teknoparklar ve Güncel Uygulamaların Türkiye deki Teknoparkların Gelişimi Üzerine Etkisi, International Doctoral Conference, Istanbul, 2016,5. Tan, Justin (2006); Growht of Industry Clusters And Innovation: Lesseons From Beijing Zhongguancun Science Park, Journal of Business, Tepe, Serap ve A. Halim Zaim (2016/1); Türkiye de ve Dünya da Teknopark Uygulamaları: Teknopark İstanbul Örneği, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 29, s

178 FİRMALARIN TEKNOPARKTAN BEKLENTİLERİ: ZONGULDAK İLİ ÖRNEĞİ 169 Uzun, Hasan (2011); Yeni Bir Toplumsal Dönüşüm Sürecinin Üretim Birimi Olarak: Teknoparklar, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ. Zuhal, Mustafa (2014); Ulusal Yenilik Sistemlerinde Teknoparkların Önemi: Türkiye Deneyimi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Üniversitesi, İstanbul. Zuhal, Mustafa (2017); Ulusal Yenilik Sistemlerinde Teknoparkların Önemi: Türkiye Deneyimi, Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Dergisi, C:2, S:7, s:

179

180 BÖLÜM VIII DİJİTAL DÖNÜŞÜM İLE MARKA DEĞERİ YARATMAK Designing Brand Equity with Digital Transformation Şimal ÇELİKKOL (Dr. Öğr. Üyesi), Beykent Üniversitesi, Meslek Yüksekokulu, İşletme Yönetimi, ORCID: Giriş Dijital dönüşüm kavramının günümüzde hem işletmelerde hem de günlük yaşamımızın her alanında varlığını güçlendirerek sürdürdüğü görülmektedir. Dijital dönüşüm son yıllarda, hemen hemen tüm sektörlerdeki firmaların (üretim, eğitim, turizm, enerji, ilaç, savunma sanayii vb.) dijital teknolojileri keşfetmek istediği ve avantajlarından yararlanmak istedikleri bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum elbette temel iş operasyonlarının yapılarını etkilemekte ve yeni yönetim kavramlarını gerekli kılmaktadır (Matt vd.,2015:339). Dijital teknolojilerin kullanımı ve işletmelere entegrasyonu; ürünleri, iş süreçlerini, satış kanallarını ve tedarik zincirlerini etkilemektedir. Böylece dijitalleşmenin yarattığı avantajlar arasında, işletmelerin sınır ötesine geçmeleri, satış ve üretkenliklerinin artması, değer yaratmak ve müşterilerle yeni iletişim kanalları geliştirmek yer almaktadır (Downes & Nunes 2013). Dijital dönüşüm stratejilerinin, işletmenin fonksiyonları arasında (planlama, koordinasyon, örgütleme, denetim vb.) ve diğer operasyonel stratejilerle uyumlu hale getirilmesi gerekmektedir. Elbette bilgi teknolojilerinin (BT) işletmenin tüm stratejik yaklaşımıyla uyumlu hale getirilmesi zorlu bir süreç olarak değerlendirilmektedir. Bu açıdan bakıldığında dijital dönüşüm stratejilerinin iş geliştirme ve iş modelleri ile etkileşiminin yönetim açısından değerlendirilmesi ve desteklenmesi gerekmektedir. Dijital 171

181 172 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER dönüşümün koordine edilmesi işletmeler tarafından karmaşık ve zorlu bir süreç olarak görülmektedir. Tam da bu noktada pazarlama stratejileri açısından bakıldığında, dijital dönüşümün markalaşma sürecinde de karmaşık ve yeniden yapılandırmaya ihtiyacı olan bir süreç olduğu görülmektedir. Dijital dönüşümü gerçekleştirebilmek için dijital pazarlama bileşenlerine ihtiyaç duyulmaktadır. Dijital pazarlama müşteri sadakati ve müşteri kazanma/tutma süreçlerinde maliyet avantajı yaratmaktadır. Son yıllarda bilgi teknolojilerinin gelişimi ve buna bağlı olarak bilgi ekonomisinin pazar içindeki payı hiç de azımsanamayacak düzeydedir. Bu durum pazarlamacıların dikkatini çekmekte, tüm pazarlama stratejilerinin odağında yer almaktadır (Nuseir, 2016:228). Öte yandan, işletmelerin müşterileriyle uygun maliyetlerle iletişim kurmak istemeleri, ticari faaliyetleri açısından önem arz etmektedir (Bala & Verma,2018; Mandal & Joshi,2017). İşletmelerin en fazla zorlandıkları konu olan rekabet avantajı elde ederek rekabet üstünlüğünü elde tutma isteği, pazarlamacıları hem uygun maliyetli hem de yaratıcı ve yenilikçi etkileşim stratejileri geliştirmeye itmektedir (Raheem vd.,2014). Dijital dönüşüm, pazarlama stratejilerinin kullanıldığı bir alan olmak dışında tüketicilerin üstün bir hizmet aradıkları ve sağladıkları bir ortam yaratmaktadır (Gregus & Kryvinska,2015). Bugün müşteri talepleri arttıkça müşteri ihtiyaçlarını karşılamak ve tatmin etmek çok daha zor hale gelmektedir ( Timoshenko & Hauser, 2019). İşletmeler sosyal ağlar aracılığıyla ürün/hizmetlerinin marka bilinirliğini ve web üzerindeki iletişim trafiğini arttırabilmekte, böylece müşteri sadakati oluşturarak, yeni ürün lansmanlarının başarısını artırabilmektedir (Baum vd.,2019). Bu bağlamda, dijital pazarlama, işletmelerin bilinirlik ve görünürlüklerini arttırma yoluyla pazar imajlarının güçlendirilmektedir. Pazar imajı açısından dijital pazarlama stratejileri güçlü bir araç olduğundan, şirketlerin markalaşmasında da önemli bir rolü olduğu konusunda şüphe bulunmamaktadır. Bu şekilde, dijital pazarlama, interneti temel bir tanıtım aracı olarak kullanan geniş bir hizmet yelpazesini, ürün ve marka pazarlama taktiklerini kapsamaktadır (Yasmin vd.,2015). Kitabın bu bölümünde; dijital dönüşüm ile ilgili işletmelerin kat ettikleri mesafeyi incelemek ve dijital dönüşümün marka değeri yaratmadaki etkisini ortaya koymak amaçlanmaktadır. Bu bağlamda, işletmelere markalaşma ve marka değeri yaratma stratejilerine yönelik somut önerilerde bulunularak, pazarda rekabet üstünlüğü yaratma süreçlerine katkı sağlamak hedeflenmektedir.

182 DİJİTAL DÖNÜŞÜM İLE MARKA DEĞERİ YARATMAK İşletmelerin Dijitalleşmesi ve Dijital Dönüşüm Süreci Dijital dönüşüm, yıkıcı teknolojilerin benimsenmesi anlamına gelmektedir. Yıkıcı teknolojiler; işletmelerin üretkenlikleri, değer yaratmaları ve toplumsal açıdan da refah düzeyinin artmasını sağlayacak bir takım yenilikler getirmektedir. Bugün, gerek işletmeler gerekse hükümetler devlet politikaları aracılığıyla uzun vadeli endüstriyel devrime destek verecek adımlar atmak adına stratejik öngörülerde bulunmaktadır. Dijital dönüşümün, değişen çevre koşullarına ve teknolojiye hızlı bir penetrasyon sağlaması beklenmektedir. Dijital dönüşüm ile ilgili tüm olumlu yaklaşımlara rağmen bazı olumsuz eleştiriler de bulunmaktadır. Özellikle işletmelerin örgüt kültürlerinin bu dönüşüme uygun olmaması ve dönüşümü gerçekleştirmek için yapılan yatırımların geri dönüşünün olup olmayacağının öngörülememesi gibi sakıncalara dikkat çekilmektedir. Ayrıca toplumun ve insanların nasıl bir fayda sağlayacaklarının bilinmemesi gibi dış engellerden de bahsedilmektedir. Burada asıl tartışma konusu özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin yetişmiş iş gücü yetersizliği, finansman güçlükleri, örgütsel hafızanın dijital dönüşümden yoksun olması durumlarına yönelik hangi adımların atılması gerektiğinin net bir şekilde ortaya konulmamasıdır (Ebert & Duarte, 2018:2). İşletmeler dış çevre faktörlerini her zaman göz önünde bulundurmak durumunda kalmaktadır. Bunlar arasında; rakipler, tedarikçiler, ikame ürünler ve tüketiciler gibi sektörel çevrenin etkisini gözlemlemek durumunda olan işletmeler teknolojik, ekonomik, politik ve gelişmelere de adapte olmak zorundadırlar. Çok bilinmeyenli bir denklem gibi karşımızda durmakta olan bu dış çevre faktörlerini tanımlamak ve karşılaşılabilecek sorunlara çözüm önerileri getirmek gerekmektedir. Bu bağlamda en hızlı değişim göstermekte olan teknolojik çevredeki değişimler ve dönüşümler işletmelerin yeni yatırımlar ve yönetim anlayışlarına sahip olmalarını gerekli kılmaktadır. Demirkan (2016) tarafından; dijital dönüşüm, dijital teknolojilerin getirdiği değişiklik ve fırsatlardan ve bunların toplum üzerindeki etkilerinden stratejik ve öncelikli bir şekilde tam olarak yararlanmak için iş faaliyetlerinin, süreçlerinin, yetkinliklerinin ve modellerinin derin ve hızlanan dönüşümü olarak ifade edilmektedir (Vial,2021:7). Dijital dönüşüm, Endüstri 4.0 ve Endüstri 5.0 gibi kavramlar son birkaç yıldır gündemimizde sıklıkla tartışılmakta olmasına rağmen, aslında çeyrek asırdan fazla bir süredir şu veya bu şekilde gelişmekte ve ilerlemektedir. Teknolojik inovasyona karşı işletmeler genellikle şu iki yolu izlemektedir. Birincisi; yeniliğin öncüsü olmaya çalışarak yaratıcı ve inovatif

183 174 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER çalışmalarla standartları kendileri belirlemektedir ki bu işletmeler eğilim belirleyici ( trend-setter) olarak adlandırılmaktadır. İkincisi ise; eğilim takipçi (trend-follower) olarak standartları değiştirenleri izlemekte ve trendsetter lar tarafından ortaya konulan standartlara yetişmeye çalışmaktadır. Elbette işletmeler izleyecekleri stratejiye karar vermeden önce işletmenin, teknolojik alt yapısı, bilgi birikimi, finansal gücü ve pazardaki rekabet durumuna göre hareket etmektedir. İşletmeler kendi yetenek ve imkânları doğrultusunda bir tercih yapmak durumunda kalmaktadır. Dijital dönüşümün işletmelere kazandırdığı birçok avantaj bulunmaktadır. Bunlardan bazıları; düşük maliyet, zaman tasarrufu, etkin ve etkili iletişim, rekabette çağın gerisinde kalmama, insan hatasının minimuma indirgenmesi, kurumsal hafızanın gelişmesi, etkin denetim ve kontrol olarak ifade edilmektedir. İşletmelerin organizasyonel düzeyde, dijital dönüşümün sonuçlarını kucaklayan ve daha iyi operasyonel performans sağlayan stratejiler geliştirerek bu teknolojilerle yenilik yapmanın yollarını bulması gerektiği tartışılmaktadır (Hess vd., 2016:123). İşletmelerin, dijital dönüşüm stratejilerine dair bakış açılarının değiştirdiğini ve yeni hedefler belirlediklerini görmekteyiz. Günümüzdeki yeni teknolojiler sayesinde, iş merkezli hareket edilmekte ve tüm örgütü kapsayacak şekilde ürün, tasarım, organizasyon süreçleri, sunulan hizmetlerde dijital dönüşüm bir arada gerçekleşmektedir. Dijital dönüşümün kapsamı daha geniş bir biçimde tasarlanarak, sürece müşterilerin davranışları da eklenmektedir. Böylece dijital teknolojiler müşteri odaklı yaklaşımlar geliştirilmekte ve kullanılmaktadır. Dijital dönüşüm stratejilerinin; ürün, hizmet, süreç ve organizasyonlarda köklü bir değişiklik gerektirmesinin kullanılan otomasyon ve ulaşılan optimizasyon arasında açıklık yani bir fark oluşturduğundan bahsedilmektedir (Matt vd.,a.g.e.,2015: ) Türkiye özelinde dijital dönüşüm süreci incelendiğinde sektör raporları bu açıklığı ortaya koymaktadır. Özellikle 2020 yılı itibariyle Dönüşüm Bileşeni, dijitalleşme açısından en zayıf olunan alan olarak karşımıza çıkmaktadır yılında zayıf olduğu bilinen Dönüşüm Bileşeni 2021 yılı itibariyle performansını arttırmaya başlamıştır. Dönüşüm bileşenleri, dijital dönüşümü gerçekleştirebilmek için ihtiyaç duyulan; ürün, yazılım, veri depolama, yetişmiş insan gücü ve teknolojik altyapı olarak belirtilmektedir (Schallmo & Williams, 2018). Aşağıda yer alan Tablo 1 de görüldüğü üzere, Türkiye nin dijitalleşmesinde dönüşüm bileşeni 2020 yılında 2,81 iken, 2021 yılında %11 lik artışla 3,14 değeriyle karşımıza çıkmaktadır. Öncelikle toplumun dijitalleşmesi ve ekonominin dijitalleşmesi karşılaştırıldığında, toplumun

184 DİJİTAL DÖNÜŞÜM İLE MARKA DEĞERİ YARATMAK 175 dijitalleşme yolunda daha hızlı bir dönüşüm yaşadığı görülmektedir. Toplumsal dijital dönüşüm, Covid-19 salgını döneminde, hız kazanmış ve eğitim, kamu hizmetleri (e-devlet) ve tüketicilerin alış-veriş pratiklerinin de değişimine yol açmıştır. Toplum tarafından bilgi iletişim teknolojilerinin (BİT) kullanım hızı süratle gelişerek, toplumun ekonomik çevreler üzerindeki dönüşüm baskısı ve etkisini arttırdığı görülmektedir. Tablo 1. Dijitalleşen Ekonomi Dönüşüm Bileşeni 2,81 2,81 3,14 Boyut: Dijitalleşen Ekonomi 2,36 2,05 2,25 BIT in İş Modelleri Üzerindeki Etkisi 3,87 3,77 3,91 BIT Alanında Patent Başvuruları 1,03 1,04 1,05 BIT in Organizasyonlar Üzerindeki Etkisi 3,68 3,71 4,02 Bilgi Yoğun Faaliyetlerdeki İşgücü İstihdamı 2,39 2,24 2,34 BIT Hizmetleri İhracatı 1,02 1,02 1,11 Dijital Hizmet İhracatı 1,20 1,16 1,34 Mobil Ağlardan Elde Edilen Gelirler 3,88 2,47 3,33 Patent başvuruları (bir milyon başına %) Dijital hizmet ihracatı (toplam hizmet ticareti %) Kaynak: Tübisad, 2021:57 Ayrıca Tablo 2 de toplumsal dijitalleşme hızı ile ekonomik çevrelerin dijitalleşme hızı karşılaştırması yapıldığında, toplumun dijital dönüşüm parametreleri açısından ekonomik çevrelere göre daha adaptif olduğu görülmektedir. Tablo 2. Dijitalleşen Toplum Dönüşüm Bileşeni 2,81 2,81 3,14 Boyut: Dijitalleşen Toplum 3,26 3,58 4,03 E-devlet Hizmetlerinin Kullanımı 3,47 3,56 4,05 Eğitimde BIT Kullanımı 2,78 2,81 3,58 Kaynak: Tübisad, 2021:58 3. Markalaşma ve Marka Değeri Yaratmak Marka kavramı; Bir ticari malı, herhangi bir nesneyi tanıtmaya, benzerinden ayırmaya yarayan özel ad veya işaret olarak ifade edilmektedir (TDK, 2022). Amerikan Pazarlama Derneği (AMA) ise; bir ürün ya da bir grup satıcının mallarını ya da hizmetlerini belirlemeye, tanımlamaya ve rakiplerin

185 176 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER mal veya hizmetlerinden farklılaştırmaya, ayırt etmeye yarayan isim, terim, işaret, sembol, dizayn (tasarım), şekil ya da tüm bunların bileşimi olarak tanımlanmaktadır (AMA,2022). Tüm bunlarla birlikte literatür incelendiğinde; marka kavramı ve markalaşma ile ilgili bir çok görüş ve tanım bulunmaktadır. Marka, üreticilerin ya da satıcıların ürünlerini tanımlamak, tanıtmak, rakip markalardan ayrılmasını ve farklılaşmasını sağlamak amacıyla belirlenen, isim, tasarım, sembol ya da bunların tamamından oluşan unsurlardır (Kotler ve Armstrong 2004, 248). Jensen ve Murphy e (1990) göre; marka, ürün ya da hizmetleri birbirlerinden ayrılmasını, farklılaşmasını sağlayan, somut ve soyut özellikler olarak belirtilmektedir. Bu bağlamda markaların, hem fiziksel hem de psikolojik unsurlarının olduğu ifade etmek gerekmektedir. Markalar; eğlenceli, arkadaşça, içsel ve hatta özenli olarak ifade edilen bazı özelliklerle ifade edilebileceği gibi, sağlam, kullanışlı, kolay uyumlaşan (portatif) gibi fiziksel ve dışsal özellikleriyle de tanımlanabilmektedir (Jensen & Murphy,1990). Pazarlamacılar, küresel rekabetin şiddetlenmesi ve e-ticaret faaliyetlerinin artmasıyla birlikte, markalaşmanın ve özellikle kurumsal marka yaratmanın işletmeler açısından önemine odaklanmaktadır. İşletmelerin rekabetçi konumlarını korumalarında ya da mevcut durumlarını iyileştirmelerinde nasıl katkı sağlayacağı yönünde birçok görüş bulunmaktadır. Tüketici pazarlarında markalaşmanın önemine dair birçok çalışma ve görüş bulunmasına rağmen, ticari pazarlarda markalaşmanın yeri ve önemine dair yeterince araştırma olmadığı görülmektedir. Mudambi (2002) marka özellikleriyle ilgili Aaker ın (1991) geliştirmiş olduğu teoriye atıfta bulunarak, tüketiciler açısından markanın ne kadar iyi bilindiği, dış çevrede oluşan genel itibarı, genel hatları ile markanın nasıl göründüğü ve satın alınma rakam/oranlarına bakmaktadır. Burada iki soruya cevap aranmaktadır. Birincisi; markayı satın alan tüketicilerin, marka özelliklerini önemli görüp görmedikleridir. İkincisi ise; markalaşma önemliyse kim ve hangi özellikleri açısından önemli görülmektedir. Belki de buradan çıkarılacak en önemli sonuç, markalaşmanın önemi kadar, tüketici ve dış çevre açısından ne kadar önemsendiğini anlamaya çalışmaktır (Mudambi,2002: ). Nugrahaini vd. ne (2014) göre ise; markalaşma, şirketler tarafından bir markanın yükseltilmesi, tüketicilerin zihinlerine yerleştirilmesi olarak ifade edilmektedir. Bu amaçla yapılan tüm faaliyetler markalaşma olarak görülmektedir. Markalaşma, bir markanın tüketiciler nezdinde iyi bir imaj/itibar veya şirketin vizyon ve misyonuna uygun olarak yaratılması olarak değerlendirilmektedir (Zusrony vd., 2021: ). İşletmeler markalaşmanın öneminin farkında

186 DİJİTAL DÖNÜŞÜM İLE MARKA DEĞERİ YARATMAK 177 olduklarından, marka değerlerini de arttırmak için stratejiler geliştirmektedir. Müşteriler tarafından algılanan marka değerinin yaratılması işletmeler için hayati bir öneme sahip olarak görülmektedir. Marka değeri belirli bir markanın gelecekte getireceği gelirlerinin bugünkü değeri olarak ifade edilmektedir (Dumitriu vd., 2019:3). Aaker marka değerini bir markaya, ismine ve bir ürün veya hizmet tarafından sağlanan değere eklenen veya bu değerden çıkarılan sembole bağlı bir dizi marka varlıkları olarak tanımlamaktadır (Aaker,1991:44). Aaker ın (1991) marka değeri modeli, birlikte marka değerini oluşturan beş marka varlığından oluşmaktadır. Bunlar; marka sadakati, marka farkındalığı, algılanan kalite, marka çağrışımları ve diğer tescilli marka varlıkları olarak belirtilmektedir. Keller (1993) ise; marka değerini; marka bilgisinin iki boyuttan oluştuğunu belirterek, marka bilgisinin tüketici tepkisi üzerindeki farklı etkisi olarak tanımlamaktadır. Söz konusu iki boyut, marka farkındalığı ve marka imajı olarak ifade edilmektedir (Keller,1993:8). Bu boyutlar, yeni müşterileri markaya çekmeye, onlara ürün veya hizmetleri hatırlatmaya ve duygusal bir marka bağlılığı yaratmaya yardımcı olmaktadır. Markanın tüketicilerle genel ilişki kalitesi aynı zamanda, satın alma arzusu ile birlikte markada kalma niyeti açısından marka bağlılığı olasılığını da olumlu yönde etkilemektedir (Lemon vd., 2001:4). Bilgi teknolojilerindeki gelişiminin günümüzde, özellikle pazarlama ve markalaşma faaliyetlerine önem veren işletmelerin ticari faaliyetler başta olmak üzere, günlük yaşamın çeşitli yönleri üzerinde de etkisi ve önemi olduğunu vurgulamak gerekmektedir. İnternet teknolojisinin gelişmesiyle birlikte markalar çok hızlı bir şekilde büyümektedir (Rizaldi & Putranto, 2018). İletişimi daha etkin ve etkili bir konuma taşıyan bilgi teknolojileri, marka bilinirliğini arttırmada, marka imaj yaratmada ve tüketicilerin zihinlerine yerleştirmede son derece fonksiyonel bir rol oynamaktadır. 4. İşletmelerin Dijital Dönüşümü ve Marka Değeri İlişkisi Marka değeri kavramı finansal temelli ve tüketici temelli marka değeri olarak karşımıza çıkmaktadır (Kim v.d., 2003:336). Aslında tüketici temelli marka değerinin, markaların finansal temelli marka değerini de arttırdığı, tüketici temelli marka değerinin, marka sadakatini arttırması üzerinden yola çıkarak ifade edilebilmektedir BrandZ Top 100 Most Valuable Global Brands raporu incelendiğinde dünyanın en değerli markaları listesinde yer alan ilk 10 markanın, dijital dönüşümünü tamamlamış ya da dijital dönüşüme büyük

187 178 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER yatırımlar yapan markalar olmasını bir tesadüfle açıklamak mümkün değildir. Söz konusu ilk 10 markayı sırasıyla belirtmek gerekirse: Amazon 683,852 Milyar $, Apple 611,997 Milyar $, Google 457,998 Milyar $, Microsoft 410,271 Milyar $, Tencent 240,931 Milyar $, Facebook 226,744 Milyar $, Alibaba 196,912 Milyar $, Visa 191,285 Milyar $, McDonald s 154,921 Milyar $, Mastercard 112,876 Milyar $ ile teknolojik ar-ge ve yatırımlara büyük bütçeler ayıran işletmeler olduğu görülmektedir. Yine 2020 yılında en fazla ar-ge yatırımı yapan ilk 8 marka incelenecek olursa sırasıyla; Amazon 42,7 Milyon $, Alphabet 27,6 Milyon $, Huawei 22 Milyon $, Microsoft 19,3 Milyon $, Apple 18,8 Milyon $, Samsung 18,8 Milyon ve Meta (Facebook) 18,5 Milyon $ ile yine teknoloji devleri olarak karşımıza çıkmaktadır (RankingBrands 2022; VisualCapitalist, 2022). Elbette markaların ürün/hizmetlerini geliştirebilmek öncelikli hedefleri olmakla birlikte, marka değerlerini arttıracak tek unsurun bu olmadığı, toplumsal dijital dönüşüm oranlarını da dikkate alarak, marka değerlerini arttırma çabasında oldukları unutulmamalıdır. Dijital markalaşma, aynı zamanda, iş stratejisi ve marka planlaması hakkında çok güçlü bir bağlama sahip olan ve temelde bir markanın diğer ürün veya hizmetlerden nasıl benzersiz ve farklı olduğunu gösteren dijital iletişim olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca dijital çağda markalaşmanın kendine has bir yaklaşımı bulunmakta ve bu nedenle markalaşmayı yönetmek için dijital dönüşüme özgü strateji ve taktiklere ihtiyaç bulunmaktadır. Bu, özellikle sosyal medyanın gelişimi ile doğrudan ilişkili olarak markalaşma süreciyle entegre olarak birbiriyle ilişkili hale gelmektedir (Ferbita ve diğerleri, 2020:116). Arionto (2019), küçük ve orta ölçekli işletmelerin ürün ve hizmetlerinin pazarlanmasında, genellikle marka ve marka güçlendirme eksikliği nedeniyle optimal olamadıklarını ifade etmektedir. Bir ürün ya da hizmetin, güçlendirilmesi; ambalaj tasarımı, görsel kimliği ve kalitesinden önemli ölçüde etkilenmektir. Özellikle sosyal medya bağlamında, yerel geliri artıracak ürün veya hizmet satış başarılarının artabilmesi için, dijital markalaşmaya ihtiyaç bulunmaktadır (Zusrony vd.,a.g.e., 2021:1292). Dijitalleşme sürecindeki işletmeler tüketicinin perspektifinden ziyade, sosyal medya yönetimi (SMM) stratejilerinde marka değeri yaratma hedefiyle çevrimiçi alandaki ve tüketici davranışlarındaki değişikliklere hızla uyum sağlamak zorunda kalmaktadır. Yakın dönemde tüm dünyada yaşanan COVID- 19 un işletmeler üzerindeki etkilerine ilişkin mevcut araştırmalar, işletmelerin ve tüketicilerin çevrimiçi marka değeri yaratma şeklini etkileyebilecek bazı stratejiler ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu nedenler, marka değeri

188 DİJİTAL DÖNÜŞÜM İLE MARKA DEĞERİ YARATMAK 179 bağlamında COVID-19 öncesi bu ölçüde görülmeyen olası uzun vadeli etkileri ve marka stratejilerindeki değişiklikleri araştırma ve belirlemenin önemini göstermektedir. Bu yüksek yapılandırılmış yaklaşım, COVID-19 pandemisi sırasında SMM nin gelişimi ve marka değerinin rolü ile ilgili kilit kavramları ve paydaşları belirleyerek organize edilen ve analiz edilen büyük miktarda veriler üreteceği düşünülmektedir (Riaz vd.,2019: ). Dubbelink vd. nin (2021), yapmış oldukları araştırma sonuçlarında, marka unsurlarının değerlendirilmesinin ve duruma göre uyarlanmasının önemine vurgu yapılmaktadır. Bu süreçte müşterilerin tutum, ihtiyaç ve isteklerinin önemli bir rol oynadığı belirtilmekte ve bu nedenle markalaşmanın önemli paydaşları olarak kabul edilmektedir. Temel alınan bu bakış açısı, mevcut duruma göre işletmelerin faaliyetlerini uyarlamaları, uyarlayamıyorlarsa ertelemeleri gerekliliğini ortaya koymaktadır. Çünkü marka değerinin, tüketici davranışını ve karar verme sürecini etkileyen önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. SMM, marka değeri yaratmada ne kadar önemliyse, dijital dönüşüm de SMM açısından şart olarak görülmekte ve değerlendirilmektedir. Bu nedenle, marka değerini periyodik olarak ölçmek ve tüketicilerle etkili iletişim kurabilecek içerikler üretmek, marka tarafından oluşturulan içerik aracılığıyla ilgili bilgileri sağlamak ve marka değerini artırmak için büyük önem taşımaktadır (Dubbelink v.d.,2021:14). SMM dışında da, dijital dönüşüm faktörlerini göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Günümüzde birçok işletmenin, yapay zekâ uygulamaları ile müşterileriyle etkin bir iletişim kurmaya çalıştıkları görülmektedir. Örneğin; bankacılık hizmetlerinde kullanılan chatbotlar, çağrı merkezlerinde kullanılan yapay zeka uygulamaları, üretimde kullanılan üstün teknolojili otomasyon sistemleri ve tüketicilerin dijital ayak izini takip eden nöro-pazarlama faaliyetleri ile geliştirilen reklam stratejilerine kadar birçok araç sayesinde işletmeler müşterileriyle etkili iletişim kurma becerilerini geliştirmektedir. Değişen tüketici beklentileri, dijital dönüşüme olan ihtiyacı da arttırmaktadır. Dijital dönüşüm ile birlikte internet kullanımın yaygınlaşması Bouwan vd. ne (2008) göre, bir ya da birden fazla işletmenin oluşturdukları bu ağ sayesinde hem müşteri değeri yaratılmakta hem de günümüzün teknolojik gelişmelerinden faydalanmalarını sağladığını göstermektedir (Tutkunca,2020:65-66). 5. Sonuç İşletmeler gerek toplumsal gelişmeleri gerek teknolojik gelişmeleri takip ederek stratejiler geliştirmek ve buna bağlı olarak yatırımlar yapmak durumundadır.

189 180 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Günümüz işletmeleri dönemsel ekonomik durgunluk süreçleri dışında da rekabet karşısında çok zorlanmaktadır. Küresel gelişmeler, belki bugün için yüksek bir maliyet kalemi olarak görülen ama uzun vadede işletmelerin büyümesine ve kazançlarının artmasına katkı sağlayacak dijital yatırımlar yapmaya zorlamaktadır. Dünya ve Türkiye genelinde yayınlanmış olan Brandranking raporları incelendiğinde, ilk sıralarda yer alan işletmelerin dijital dönüşüme ciddi yatırımlar yaptıklarını ortaya koymaktadır. Öyle ki, dünya sıralamasında yer alan Amazon, Google ve Volkswagen gibi markaların son 3 yıldaki ar-ge harcamaları 55 Milyar $ ı bulmaktadır. Hem ürün geliştirme hem de teknolojik alt yapıya yapılan bu yatırımlarla, işletmeler orta ve uzun vadede yüksek getiriler sağlamakta, pazardaki konumlarını korumanın ötesinde, öne çıkarmaktadır. Bu avantajın farkında olan Türkiye de ar-ge ye ayrılan bütçe, 2021 yılında toplam 20,3 Milyon olmuş ve en fazla fonlama üniversitelere yapılmıştır (TÜİK,2021). Ayrılan bu fonlardan Ar-ge harcamalarının önemli bir kısmının dijital dönüşüme aktarıldığı ve bu sayede markalaşmaya katkı sağladığı gözlemlenmektedir. Markalaşmanın önemi, tüketiciler ve diğer dış çevre açısından tartışmasız yatırım yapılması gerek bir alan olarak görülse de, markalaşmaya giden yolda hangi araçların kullanılacağı da önemlidir. Markalaşma maliyetlerini aşağıya çekmek ve daha etkin bir iletişim ağı sayesinde, hem hızlı hem de düşük maliyetli iletişim kanallarını kullanmak gerekmektedir. Bunun için en ideal yolun dijital dönüşüm olduğu düşünülmektedir. Markalaşma ve marka değeri yaratmak için, teknolojik alt yapısı güçlü, yetişmiş insan gücüne sahip olan işletmeler büyük avantaj yakalamaktadır. Öyle ki Dünya da dijital alt yapı artık yeni bir evren yaratmaya kadar ilermiş ve Metaverse gibi alternatif sanal evrenlerde markalar yerini almaya başlamıştır (Apple, Dolce&Gabbana, Nike, Adidas, Vestel, Sagra, Turkcell vb.). Görülen o ki, markalaşmayı sağlayan işletmeler, daha sonra tüketici temelli marka değeri yaratmak adına adımlar atmaktadır. Marka değerinin önemi şüphesiz çok büyüktür. Marka değeri ile müşterilerde marka sadakati yaratmak mümkün olmakta ve işletme karlılığı açısından avantaj yaratmaktadır. Bu durumda marka değerinin unsurlarından biri olan, marka bilinirliğini arttırmak için dijital platformlarda müşterilerle birebir etkileşim kurabilecek imkânlar sağlanmalıdır. Bir diğer öneri ise; sosyal medya kullanımına hâkim ve SMM bilgisine sahip yöneticiler istihdam edilmeli ve mevcut müşteri ilişkileri geliştirilmelidir. Dijital dönüşümü gerçekleştirememiş olan işletmeler, marka bilinirliği yaratamadığı gibi marka farkındalığı da oluşturamazlar. Marka

190 DİJİTAL DÖNÜŞÜM İLE MARKA DEĞERİ YARATMAK 181 farkındalığı da yine marka değeri unsurlarından biri olarak, marka hakkında tüketicilerin ön görüşe sahip olmaları açısından dikkat edilmesi gereken husustur. Marka farkındalığı oluşturmak için, yine dijital platformlar kullanılabilir, dijital dönüşüm sayesinde hızlı bir şekilde büyük kitlelere ulaşılabilir. Son olarak, marka değeri oluşturmada etkili olan algılanan kalite faktörü üzerine odaklanmakta fayda görülmektedir. Algılanan kalite tüketicilerin tamamen sübjektif bir şekilde ürün/hizmetlerle ilgili beklentilerini karşılama derecesi olarak görülmelidir. Tüketiciler, yeni teknolojilere sahip, teknolojik gelişmeleri takip eden ya da öncülük yapan işletmelerin imajlarını zihinlerinde olumlu olarak geliştirmektedir. Bu yolla, kalite algıları üzerinde de olumlu bir etki yaratmak mümkün olacaktır. Dijital dönüşüm tüm değişimler gibi sancılı ve maliyetli olabilir. Ancak sektör raporlarının da gösterdiği üzere, dönüşüm bileşenlerini etkili ve etkin kullanan işletmeler her geçen gün sermayelerini büyütmekte ve yeni pazarlara daha kolay açılmaktadır (Microsoft, Apple, Facebook, Google vb.). Kitabın bu bölümünde, öncelikle marka değeri ve dijital dönüşüm kavramları açıklanmaya çalışılarak, marka değeri ile ilişkisi sektörel örnek ve raporlarla ortaya konulmaya çalışılmıştır. Farklı çalışmalarda, her sektör için ayrı ayrı ya da farklı markalar için birebir dijital dönüşüm ile marka değeri ilişkisi ortaya konulabilir. Farklı markalar üzerinde çalışarak, karşılaştırmalar yapılabilir. Dijital dönüşüme yapılan yatırım ile tüketici temelli marka değeri oranları karşılaştırılabilir. Kaynakça Aaker, D.A. (1991). Managing Brand Equity: Capitalizing on the Value of a Brand Name. The Free Press: New York, NY, USA. Bala, M., & Verma, D. (2018). A critical review of digital marketing. International Journal of Management, IT & Engineering, 8(10), Baum, D., Spann, M., Füller, J., & Thürridl, C. (2019). The impact of social media campaigns on the success of new product introductions. Journal of Retailing and Consumer Services, 50, Downes L, Nunes PF (2013). Big-bang disruption. Harvard Business Review 91(3), Dubbelink, S. I., Herrando, C., & Constantinides, E. (2021). Social media marketing as a branding strategy in extraordinary times: Lessons from the COVID-19 pandemic. Sustainability, 13(18),

191 182 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Dumitriu, D., Militaru, G., Deselnicu, D. C., Niculescu, A., & Popescu, M. A. M. (2019). A perspective over modern SMEs: Managing brand equity, growth and sustainability through digital marketing tools and techniques. Sustainability, 11(7), Ebert, C., & Duarte, C. H. C. (2018). Digital transformation. IEEE Softw., 35(4), Ferbita, L. V., & Setianti, Y. (2020). Strategi digital branding Lembaga Ilmu Pengetahuan Indonesia (LIPI) melalui media sosial. Jurnal Ilmu Komunikasi Acta Diurna, 16(2). Gregus, M., & Kryvinska, N. (2015). Service orientation of enterprises aspects, dimensions, technologies. Comenius University in Bratislava. Hess, T., Matt, C., Benlian, A., and Wiesboeck, F. (2016). Options for formulating a digital transformation strategy. MIS Quarterly Executive 15(2), Jensen, M. C., & Murphy, K. J. (1990). Performance pay and top-management incentives. Journal of political economy, 98(2), Keller, K. L. (1993). Conceptualizing, measuring, and managing customerbased brand equity. Journal of marketing, 57(1), Kim, H. B., Kim, W. G., & An, J. A. (2003). The effect of consumer-based brand equity on firms financial performance. Journal of consumer marketing, 20(4), Kotler, P., & Armstrong, G. (2010). Principles of marketing. Pearson education. Mandal, P., & Joshi, N. (2017). Understanding digital marketing strategy. International Journal Of Scientific Research And Management, 5(6), Matt, C., Hess, T., & Benlian, A. (2015). Digital transformation strategies. Business & Information Systems Engineering, 57(5), Mudambi, S. (2002). Branding importance in business-to-business markets: Three buyer clusters. Industrial Marketing Management, 31(6), Nugrahaini, R. L., Adiarni, N., & Najamuddin, M. (2014). Analisis Penguatan Merek Dalam Membentuk Ekuitas Merek Pada Minuman Sari Buah BB (Studi Kasus: Mahasiswa (end user) di Fakultas Sains dan Teknologi). Agribusiness journal, 8(2), Nuseir, M. T. (2016). Exploring the use of online marketing strategies and digital media to improve the brand loyalty and customer retention. International Journal of Business and Management, 11(4),

192 DİJİTAL DÖNÜŞÜM İLE MARKA DEĞERİ YARATMAK 183 Raheem, A. R., Vishnu, P. A. R. M. A. R., & Ahmed, A. M. (2014). Impact of product packaging on consumer s buying behavior. European Journal of Scientific Research, 122(2), Riaz, M. H., Ahmed, M. H., & Akhtar, D. S. (2019). The Role of Social Media Marketing on Building Brand Equity (An Insight of Fast Food Industry of Pakistan). Int. J. Engl. Lit. Soc. Sci, 4, Rizaldi, T., & Putranto, H. A. (2018). Penerapan digital marketing sebagai strategi marketing dan branding pada UMKM. Prosiding, (2), Schallmo, A., & Daniel, R. (2018). Digital Transformation Now! Guiding the Successful Digitalization of YourBusiness Model. Springer Science+ Business Media, LLC., Timoshenko, A., & Hauser, J. R. (2019). Identifying customer needs from usergenerated content. Marketing Science, 38(1), Tutkunca, T. (2020). İşletmelerde dijital dönüşüm ve ilgili bileşenlerinin analiz edilmesi üzerine kavramsal bir araştırma. Çağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 17(1), Vial, G. (2021). Understanding digital transformation: A review and a research agenda. Managing Digital Transformation, Yasmin, A., Tasneem, S., Fatema, K. (2015). Effectiveness of digital marketing in the challenging age: an empirical study. International Journal of Management Science and Business Administration 1 (5), Lemon, K. N., Rust, R. T., & Zeithaml, V. A. (2001). What drives customer equity?. Marketing management, 10(1), Zusrony, E., Dianta, I. A., Widyaningsih, D., & Santoso, A. B. (2021). Dıgıtal brandıng strategy on msme products ın the era of the covıd-19 pandemıc. International Journal of Economics, Business and Accounting Research (IJEBAR), 5(4), İnternet Kaynakları AMA (2022). (Erişim Tarihi: ). RANKINGBRANDS (2022). Rankings.aspx?rankingID=6, (Erişim Tarihi: ). TDK (2022). (Erişim Tarihi: ). TÜBİSAD (2022). (Erişim Tarihi: ) VISUALCAPITALIST (2022). (Erişim Tarihi: ).

193

194 BÖLÜM IX COVİD 19 ÖNCESİ VE SONRASI HAVAYOLU İŞLETMELERİNİN ENTELEKTÜEL SERMAYELERİNDEKİ DEĞİŞİMİN ANALİZİ Ayça KÜNKCÜ 1, Umut Tolga GÜMÜŞ 2 1 (Yüksek Lisans Öğrencisi), Adnan Menderes Üniversitesi. aycakunkcu@gmail.com (Dr. Öğr.), Üyesi Adnan Menderes Üniversitesi, Nazilli İ.İ.B.F., Nazilli, Aydın ugumus@adu.edu.tr Giriş Her işletmenin temel amacı kar elde etmektir. Sermayenin ve finansal varlıkların ön planda olduğu işletme amaçlarında maddi yönlerin yanı sıra entelektüel sermaye adı altında önemli unsurlarda bulunmaktadır. Özellikle son dönemlerde, teknolojinin ve iş gücünün daha çok ön plana çıktığı günümüz şartlarında entelektüel sermaye önem kazanmış, üzerinde durulması gereken bir konu haline gelmiştir. Entelektüel sermaye en kısa deyişle şirket için bilgi birikimidir. Diğer bir tanımla bilginin değere dönüşmesidir. Bir şirketin entelektüel sermayesi arttıkça geleceğe yönelik daha kesin adımlar atabilecek, rekabette daha üstün bir duruma gelecektir. Entelektüel sermayenin ölçülmesiyle firmanın maddi olmayan varlıklarının ölçülerek daha realisttik bilgilerin olduğu tabloların elde edilmesi mümkün hale gelmektedir. Entelektüel sermayeyi ölçmek finansal ve diğer unsurlar (yapısal, 185

195 186 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER insan, müşteri sermayesi) olmak üzere iki temele dayanmaktadır. Ölçüm sistemi için ise etkinlik ve verimlilik iki gerekli öğedir. Kullanılan yöntemler de kendi içerisinde üçe ayrılmaktadır: i. Piyasa Değeri/Defter Değeri Oranı Yöntemi: Genellikle kullanılan yöntemdir. Hesaplanması en kolay ve en hızlı sonuca ulaştıran hesaplamadır. ii. Tobin in Q Oranı Yöntemi: Yöntem ilk olarak 1970 yılında kullanılmaya başlamış ve herkes tarafından kabul görmüştür. Bu yöntem İktisatçı James Tobin tarafından yatırım kararlarını makroekonomik faktörlerden bağımsız hale getirmek için oluşturmuştur. iii. Maddi Olmayan Varlıkların Değerlerinin Hesaplanması Yöntemi Firma Değeri işletmeler açısından önemli bir kavramdır. Firma değeri bir işletmenin satış anındaki ederinin borçları ve alacaklarıyla birlikte hesaplanmasıdır. Bir başka deyişle firmanın borç ve alacaklarının eder fiyatına etkisini de ön plana çıkaran kavramdır. Bir şirketin firma değeri yükseldikçe hisse değeri artacak, prestij sahibi olacak ve rekabet ortamı içerisinde şirket söz sahibi olacaktır. Firma değeri Piyasa Değeri/Defter Değeri olarak hesaplanmaktadır. Akademik makaleler incelendiğinde firma değeri çoğunlukla bağımlı değişken olarak görülmektedir. Bu çalışmada Covid 19 dönemi baz alınarak yılları arasındaki veriler ele alınarak, pandemi öncesi ( ) ve pandemi sonrası ( ) olmak üzere iki veri setine haline dönüştürülerek, havayolu taşımacılığı sektörü içerisinden seçilen Türk Hava Yolları A.O. ve Pegasus Hava Taşımacılık A.Ş. şirketlerinin entelektüel sermayelerindeki değişimin analizinin yapılması amaçlanmaktadır. Verilerin analizi regresyon, korelasyon ve tek yönlü varyans analizi ile incelenecektir. Bağımlı değişken Tobin Q oranı olarak belirlenmiştir. Bağımsız değişkenler likidite riski, kredi riski, özkaynak karlılığı ve aktif karlılık olarak belirlenmiştir. Bu çalışmanın 2. Bölümünde literatür taraması mevcuttur. 2. Literatür Taraması Turgut (2016) çalışmasında BİST te bulunan Bankalar ve Özel Finans Kurumları Sektöründe bulunan 17 banka ele alınmıştır. Çalışma zaman aralığı yılları arasında oluşan ekonomik kriz öncesinde ve sonrasındaki beş yıllık süreçtir. Ekonomik kriz öncesi 5 yıl ve ekonomik kriz sonrası 5 yıl olmak üzere 2 adet veri seti bulunmaktadır. Bu veri setleriyle entelektüel sermayedeki

196 COVİD 19 ÖNCESİ VE SONRASI HAVAYOLU İŞLETMELERİNİN ENTELEKTÜEL değişimler analiz edilmiştir. Analizdeki temel değişken, Piyasa Değeri/Defter Değeri değişkeni olarak görülmektedir. Piyasa Değeri/Defter Değeri oranı değerlerine bakılarak 7 banka ele alınmıştır. 7 bankanın yılları arasındaki verilerine eksiksiz ulaşılmıştır. T-testi ile ortalamalarının değişimleri karşılaştırılmıştır. Anlamlı fark grupları bulunmuştur. Sonuç olarak iki veri seti karşılaştırıldığında anlamlı bir fark olduğu belirlenmiştir. Ve kriz sonrasındaki veri setinde PD/DD oranı değişimi daha yüksektir. Baydaş ve Türkan (2021) çalışmalarında BİST te yer alan İmalat Sektöründeki 90 firma ele alınmaktadır. Veriler yıllık olarak hesaplanmaktadır. Çalışmada firma verilerinin entelektüel sermayeleri hesaplanarak firma riskine etkisi bulunmaya çalışılmaktadır. Analiz yöntemi olarak Panel Veri Analizi kullanılmaktadır. Çalışmada veri setlerine yönelik 3 adet model oluşturulmuştur. Modellerin oluşturulmasında yılları aralığındaki veriler kullanılmaktadır. Modellerin incelemesi Driscoll-Kraay tahmincisi ile yapılmaktadır. İnceleme ve yapılan hesaplamalar neticesinde entelektüel sermaye likidite riskini pozitif yönde etkilerken, kur riski ve kredi riskini negatif yönde etkilemektedir. Gümüş vd. (2019) çalışmalarında BİST te bulunan Lokanta ve Otel İşletmeleri Sektörlerinde faaliyet halinde olan 12 adet işletme ele alınmaktadır. Temel olarak çalışmada işletmelerin entelektüel sermayelerinin önemi ve entelektüel sermayenin rekabet üstünlüğünde önemli bir faktör olduğu vurgulanmaktadır. Çalışmada bağımlı değişken olarak PD/DD oranı ve Tobin Q oranları ele alınarak entelektüel sermayenin firmalar üzerindeki etkisinin ölçülmesi amaçlanmıştır. BİST te bulunan Lokanta ve Otel İşletmeleri Sektöründeki yılları arasındaki mali tabloları analiz edilmiştir. Analiz neticesinde uyumluluk dereceleri belirlenmiştir. Yıldız (2010) çalışmasında Türk Bankacılık Sektöründe bulunan İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında belirli koşulları taşıyan sermaye piyasası içerisinde olmak isteyen 8 banka ele alınmış ve bu bankaların yöneticileri kapsamında yapılmıştır. Çalışmadaki veriler Anket yöntemiyle toplanmıştır. Anket 421 adet şirket yöneticisine uygulanmıştır. Araştırmadaki bulgular doğrultusunda en önemli entelektüel sermaye unsurunun müşteri sermayesi olduğu, ardından ise insan sermayesi ve yapısal sermayenin geldiği tespit edilmiştir. Sonuç neticesinde entelektüel sermaye, ele alınan 8 bankayı pozitif yönde etkilemektedir. Bu durum hem objektif hem de subjektif olarak değerlendirilmiştir. Subjektif açıdan daha fazla etki bulunmuştur.

197 188 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Karacaer ve Aygün (2009) çalışmalarında İMKB de bulunan 50 şirket ele alınarak entelektüel sermayenin işletme performansına etkisi incelenmiştir. İşletme performans ölçümündeki değişkenler Piyasa Değeri, Karlılık ve Verimlilik olarak belirlenmiştir. Çalışmada kullanılan firmaların 2007 yılı mali tabloları incelenmiştir. Ölçüm yöntemi olarak katma değer kat sayısı ile çoklu regresyon ve korelasyon analizleri uygulanmıştır. Sonuçlar neticesinde genel olarak entelektüel kat sayısı ile işletme performansı arasında olumlu yönde ve anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Örgün ve Kalay (2018) çalışmalarında entelektüel sermayenin içeriğini araştırmış, kavramsal olarak literatürde incelemesini yapmıştır. Aynı zamanda entelektüel sermayenin işletmeler açısından önemine de değinmektedir. Bu çalışmaya göre işletmeler için maddi olmayan varlıklar entelektüel sermayeyi oluşturmaktadır. Entelektüel sermaye çeşitli kavramlarla ifade edilmiştir. Bunlar deneyim, nitelikli iş gücü, bilgi gibi kavramlardır. Çalışmanın sonucunda entelektüel sermaye işletmeler için önemli bir konu olarak görülmekte, aynı zamanda rekabet avantajı elde etmede önemli bir rol olarak görülmektedir. Çolak (2012) çalışmasında entelektüel sermayeyi birçok boyutuyla incelemektedir. İMKB de bulunan Türkiye de faaliyet içerisinde bulunan 11 adet banka ele alınmakta, tarihleri arasındaki veriler kullanılmaktadır. Entelektüel sermayelerini hesaplama yöntemi olarak Ante Pulic in Entelektüel Katma Değer Katsayısı kullanılmıştır. Entelektüel sermayenin hesaplanmasının ardından veriler panel regresyon analiziyle incelenerek şirketlerin performans ölçütleri arasındaki ilişkisi analiz edilmiştir. Şirketin performans ölçütleri kaldıraç oranı, özkaynak getirisi ve firma büyüklüğü olarak ele alınmaktadır. Sonuç neticesinde firma değeri ile kişinin kaynakları arasında anlamlı bir fark, yapısal kaynak arasında anlamlılık bulunamamıştır. Yıldız ve Genç (2020) çalışmalarında Türkiye de Ordu şehrinde bulunan değişik sektörlerden seçilmiş 33 firma ele alınmıştır. Analiz SPSS programında sağlanmıştır. Çalışmanın amacı insan sermayesi-örgütsel performans arasındaki ilişkiyi analiz etmektir. Sonuca bakıldığında bu iki değişken arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır, başka bir bulguya bakıldığında örgüte özgü insan sermayesi nitelikleri arttıkça örgütsel performansta da artma söz konusudur. Yani örgüte özgü insan sermayesi-örgütsel performans arasındaki ilişki olumlu yönde anlamlıdır sonucuna ulaşılmıştır. Özdemir ve Balkan (2010) çalışmalarında Türkiye de etkin şekilde olan enformasyon teknolojileri firmaları ele alınmaktadır. Çalışmanın amacı

198 COVİD 19 ÖNCESİ VE SONRASI HAVAYOLU İŞLETMELERİNİN ENTELEKTÜEL entelektüel sermayenin şirketlere pozitif yönde etki ve katkılarının incelenmesi olarak belirlenmiştir. İnceleme yapılırken birçok model ve yazar incelenmiştir. Çalışmanın sonucu neticesinde literatürde adına ulaşıp inceledikleri ES unsurunun 81 işletmeye pozitif yönde katkı sağladığı ve müşteri sermayesi, yapısal sermaye unsurlarının da aynı oranda katkıda bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır. 3. Veri ve Değişkenler 3.1. Çalışmada Kullanılan Veriler Çalışmada havayolu ulaşımı işletmeleri arasında bulunan Türk Hava Yolları A.O. ve Pegasus Hava Taşımacılığı A.Ş ele alınarak iki adet şirket incelenmiştir. Araştırmada Türk Hava Yolları A.O. ve Pegasus Hava Taşımacılığı A.Ş. firmalarının yılları arasındaki verileri alınarak, KAP.gov.tr ve isyatirim.com adreslerinden elde edilmiştir yılları iki periyot şeklinde ayrılarak 2 adet veri seti oluşturulmuştur. Oluşturulan veri setleri: yılları arasında pandemi öncesi, yılları arasında pandemi sonrası olarak sınıflandırılmıştır. Oluşan veri setlerinin değerlendirilmesi için değişkenler belirlenmiştir Bağımsız ve Bağımlı Değişkenler Çalışmada bağımlı değişken firma değeri olarak belirlenmiştir. Firma değeri, bir şirketin satış ya da devir işlemi gerçekleştirilirken, borç ve alacaklarının toplamıyla birlikte hesaplanan şirketin eder fiyatıdır. Firma değeri, piyasa değerinin defter değerine oranı alarak hesaplanmaktadır. Çalışmada firma değeri Tobin Q olarak belirlenmiştir. Tablo 1. Tobin Q Oranı Hesaplanması Tobin Q = (Piyasa Değeri + KV Yabancı Kaynaklar + UV Yabancı Kaynaklar) / Toplam Aktif Varlıklar Çalışmada kullanılan bağımsız değişkenler finansal oranlar başlığı altında; likidite riski, kredi riski, özkaynak karlılığı ve aktif karlılık 4 alt başlıktan oluşmaktadır.

199 190 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Tablo 2. Çalışmada Kullanılan Finansal Oran Analizleri LİKİDİTE RİSKİ KREDİ RİSKİ ÖZKAYNAK KARLILIĞI AKTİF KARLILIK (KV Ticari Alacaklar + KV İlişkili Taraflardan Alacaklar + KV Diğer Alacaklar + UV Diğer Taraflardan Alacaklar + UV Diğer Alacaklar) /Öz kaynaklar Kısa Vadeli Yabancı Kaynaklar/Dönen Varlıklar Öz kaynak/toplam Aktif Toplam Aktif/Öz kaynak 4. Çalışmada Kullanılan Yöntemler Çalışmada, yılları arasında havayolu taşımacılık hizmetleri sektörlerindeki iki şirket olan Türk Hava Yolları A.O. ve Pegasus Hava Taşımacılığı A.Ş. nin pandemi öncesi ve pandemi sonrası olmak üzere iki veri setinde incelenmek, iki veri setinde yıllar bazında karşılaştırılmak ve yıllar arasındaki entelektüel sermaye değişimini yorumlamak amacıyla tek yönlü varyans (ANOVA) yöntemi uygulanmıştır Tek Yönlü Varyans (Anova) ANOVA Analizi, yılları arasında ilk defa İngiliz istatistikçi Ronald Fisher tarafından ortaya atılmıştır. Varyans analizi iki veya daha fazla ortalama arasında fark olup olmadığını test edip analiz eden bir yöntemdir. Varyans analizinde iki temel hipotez mevcuttur. Tablo 3. Tek Yönlü Varyans Analizi Hipotezleri H 0 : Ortalamalar arasında fark yoktur. H 1 : En az iki ortalama arasında anlamlı bir farklılık vardır. Varyans analizinin uygulanması için gerekli olan varsayımlar şunlardır; 1) Rastgele Örnekleme 2) Bağımsız Örneklemler 3) Her örneklem için bağımsız gözlemler 4) Normal evrenlerden örneklem elde edilmesi 5) Varyansların eşit olması

200 COVİD 19 ÖNCESİ VE SONRASI HAVAYOLU İŞLETMELERİNİN ENTELEKTÜEL İlk 3 varsayım örneklemin seçiminde taraf tutmadığı sürece sağlandığı kabul edilmektedir (Künkcü ve Gümüş,2021:176) 4.2. Regresyon Analizi Regresyon Analizi, iki veya daha fazla sayısal değişken arasındaki ilişkiyi inceleyen bir analiz yöntemidir. Eğer analiz tek değişken ile yapılıyorsa tek değişkenli regresyon, iki veya daha fazla değişken ile yapılıyorsa çok değişkenli regresyon olarak tanımlanır. Bu analiz yöntemi ile değişkenler arasında anlamlı bir farkın olup olmadığı, anlamlı bir fark var ise anlamlılık ölçütü başka bir deyişle anlamlılık gücü hakkında bilgi edinilebilmektedir. Regresyonun anlamı Türkçede bağlılık olarak tanımlansa da, bağlılık kavramıyla yaygın hale gelememiştir. Regresyon analizinde biri bağımlı diğeri bağımsız olmak üzere iki farklı değişken olmak zorundadır. Eşitliğin iki yanında bulunan değişkenlerden sol tarafta olan sağ taraftakinden etkilenebilir. Fakat sağ tarafta olan değişken diğer değişkenlerden etkilenmemektedir. Matematiksel açıdan bakıldığında değişkenler doğrusal denkleme yerleştiğinde etki yapması anlamına gelmektedir Korelasyon Analizi Korelasyon Analizi, değişkenler arasındaki ilişkiyi analiz eden ve aynı zamanda bu analiz neticesinde ortaya çıkan anlamlılık veya anlamlı olmama durumunun şiddetini ve ilişkinin yönünü belirleyen, bunun neticesinde edinilen bilgilerin yorumlanmasını sağlayan bir yöntemdir. Korelasyon analizi regresyon analizi ile dorudan ilişkilidir. Korelasyon analizi iki veya daha fazla değişkenin şiddet derecesi ve ilişki yönünü analiz ederken, regresyon analizi bu değişkenlerin matematiksel bağıntısını analiz etmektedir. Korelasyon katsayısı ile bağımlı ve bağımsız değişken arasındaki ilişkinin şiddeti ölçülmekte, aynı zamanda açıklanan varyans ve açıklanamayan varyans olarak tanımlanır. Şiddet derecesi (Güçlü/Zayıf), yönü (Olumlu/Olumsuz) şeklinde yorumlanmaktadır. 5. Bulgular Çalışmada web sitelerinden alınan veriler ile değişkenler olarak da bilinen finansal oranların hesaplanması sağlanmıştır.

201 192 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Tablo Yılı Finansal Oranları THY PEGASUS Tobin Q 0,57 1,02 PD/DD 0,22 1,18 LİKİDİTE RİSKİ 0,38 0,12 KREDİ RİSKİ 0,14 1,00 ÖZKAYNAK KARLILIĞI 0,26 0,13 AKTİF KARLILIĞI 3,90 7, yılına ait Türk Hava Yolları A.O ve Pegasus Taşımacılığı A.Ş. nin değişkenleri Tablo 4 te verilmiştir. Pandemi öncesi yılları alınarak bahsedilen yıllar içinde finansal oranlar tablosu, Tablo 5 te mevcuttur. Tablo Yılları Arasındaki Finansal Değerler 2016 Tobin Q PD/DD LİKİDİTE RİSKİ KREDİ RİSKİ ÖZKAYNAK KARLILIĞI AKTİF KARLILIĞI THY 0,85 0,47 0,34 1,25 0,28 3,64 PEGASUS 0,98 0,93 0,22 0,71 0,28 3, Tobin Q PD/DD LİKİDİTE RİSKİ KREDİ RİSKİ ÖZKAYNAK KARLILIĞI AKTİF KARLILIĞI THY 0,87 0,56 0,29 1,18 0,29 3,40 PEGASUS 0,96 0,88 0,13 0,60 0,31 3, Tobin Q PD/DD LİKİDİTE RİSKİ KREDİ RİSKİ ÖZKAYNAK KARLILIĞI AKTİF KARLILIĞI THY 0,92 0,73 0,46 1,15 0,29 3,49 PEGASUS 0,94 0,77 0,21 0,81 0,27 3,68 Pandemi sonrası yılları alınarak bahsedilen yıllar içinde finansal oranlar tablosu, Tablo 6 da mevcuttur.

202 COVİD 19 ÖNCESİ VE SONRASI HAVAYOLU İŞLETMELERİNİN ENTELEKTÜEL Tablo Yılları Arasındaki Finansal Değerler Tobin Q PD/DD LİKİDİTE RİSKİ KREDİ RİSKİ ÖZKAYNAK KARLILIĞI AKTİF KARLILIĞI THY 0,85 0,44 0,42 1,25 0,28 3,60 PEGASUS 0,98 0,90 0,13 0,78 0,25 3,94 Tobin Q PD/DD LİKİDİTE RİSKİ KREDİ RİSKİ ÖZKAYNAK KARLILIĞI AKTİF KARLILIĞI THY 0,87 0,40 0,55 1,55 0,21 4,74 PEGASUS 1,01 1,03 0,09 1,21 0,19 5,40 Tobin Q PD/DD LİKİDİTE RİSKİ KREDİ RİSKİ ÖZKAYNAK KARLILIĞI AKTİF KARLILIĞI THY 0,57 0,22 0,38 0,14 0,26 3,90 PEGASUS 1,02 1,18 0,12 1,00 0,13 7,78 ANOVA, regresyon ve korelasyon analizleri MINITAB üzerinde uygulanmıştır Regresyon Çıktıları Pandemi öncesi regresyon çıktıları Tablo 7 de verilmiştir. P value ile bilinen değerle Tobin Q ile bağımsız değişkenlerin arasında anlamlılık düzeyi ölçülmektedir. Anlamlılık düzeyi 0,05 olarak belirlenmiştir. 0,05 altında bulunan bağımsız değişkenler ile Tobin Q arasındaki anlamlı bir ilişki görülürken, 0,05 üstünde anlamsız bir ilişki saptandığı şeklinde yorumlanmaktadır. Tablo 7. Pandemi Öncesi Regresyon Çıktısı Analysis of Variance Source DF Adj SS Adj MS F-Value P-Value Regression 4 0, , ,09 0,021 LİKİDİTE RİSKİ 1 0, , ,22 0,037 KREDİ RİSKİ 1 0, , ,27 0,011 ÖZKAYNAK KARLILIĞI 1 0, , ,52 0,061 AKTİF KARLILIĞI 1 0, , ,96 0,061 Error 1 0, , Total 5 0, Tablo 7 deki sonuçlara göre Tobin Q ile likidite ve kredi riski değişkenleri arasında anlamlı bir ilişki görülmektedir. Öz kaynak karlılığı ve aktif karlılığı

203 194 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER aynı değere sahip olarak 0,061 oranı ile anlamsız bir ilişki saptanmıştır. Pandemi öncesi regresyon modeli Tablo 8 de verilmiştir. Model Summary Tablo 8. Pandemi Öncesi Regresyon Modeli S R-sq R-sq(adj) R-sq(pred) 0, ,98% 99,90% 97,77% Tablo 8 deki modelde tahmini ve gerçekteki hata kat sayıları verilmiştir. Pandemi öncesi regresyon denklemi Tablo 9 da verilmiştir. Tablo 9 da da görüldüğü üzere beta sıfır kat sayısı 15,02 dir Diğer değişkenlerin katsayıları tabloda verilmektedir. Tablo 9. Pandemi Öncesi Regresyon Denklemi Regression Equation Tobin Q = 15,02+0,2242 LİKİDİTE RİSKİ- 0,27248 KREDİ RİSKİ- 24,17 ÖZKAYNAK KARLILIĞI- 1,994 AKTİF KARLILIĞI Pandemi sonrası regresyon çıktıları Tablo 10 da verilmiştir. Tobin Q ile diğer değişkenlerin anlamlılık seviyesi incelendiğinde tüm değişkenlerin 0,05 den büyük olarak anlamsız bir ilişkileri bulunmaktadır. Analysis of Variance Tablo 10. Pandemi Sonrası Regresyon Çıktıları Source DF Adj SS Adj MS F-Value P-Value Regression 4 0, , ,12 0,319 LİKİDİTE RİSKİ 1 0, , ,66 0,221 KREDİ RİSKİ 1 0, , ,86 0,196 ÖZKAYNAK KARLILIĞI 1 0, , ,16 0,756 AKTİF KARLILIĞI 1 0, , ,21 0,727 Error 1 0, , Total 5 0, Pandemi sonrası regresyon modeli Tablo 11 de verilmiştir. Pandemi öncesi regresyon modeline bakıldığında hata kat sayıları oranlarının daha düşük olduğu görülmektedir. Pandemi sonrası verilerin daha istikrarlı olduğu ve hata yapma at sayılarının daha düşük olduğu söylenebilir.

204 COVİD 19 ÖNCESİ VE SONRASI HAVAYOLU İŞLETMELERİNİN ENTELEKTÜEL Model Summary Tablo 11. Pandemi Sonrası Regresyon Modeli S R-sq R-sq(adj) R-sq(pred) 0, ,34% 76,70% 0,00% Pandemi sonrası regresyon denklemi Tablo 12 de verilmiştir. Bu denklemde ise beta sıfır katsayısı 0,26 oranındadır. Diğer finansal katsayı oranları tabloda gözükmektedir. Regression Equation Tablo 12. Pandemi Sonrası Regresyon Denklemi Tobin Q = 0,26-0,635 LİKİDİTE RİSKİ + 0,2729 KREDİ RİSKİ+ 1,30 ÖZKAYNAK KARLILIĞI + 0,051 AKTİF KARLILIĞI 5.2. Korelasyon Çıktıları Yapılan regresyon analizinde Tobin Q ile bağımsız değişkenler arasındaki ilişki incelenirken, bu ilişkinin gücünü ve yönünü tespit etmek için korelasyon analizi uygulanmıştır. Pandemi öncesi ve pandemi sonrası olan iki veri seti için korelasyon analizi sonuçları tablo şekline aktarılmıştır. Tablo 13 te korelasyon sonuçlarının özeti görülmektedir. Tablo 13. Veri Setleri İçin Korelasyon Sonuçları TOBİN Q PANDEMİ ÖNCESİ PANDEMİ SONRASI LİKİDİTE RİSKİ 0,293 ZAYIF 0,149 ZAYIF KREDİ RİSKİ 0,013 ZAYIF 0,159 ZAYIF ÖZKAYNAK KARLILIĞI 0,740 GÜÇLÜ 0,182 ZAYIF AKTİF KARLILIĞI 0,754 GÜÇLÜ 0,193 ZAYIF Tablo 13 teki korelasyon analizi sonuçlarına göre likidite riski ve kredi riski finansal oranlarında ilişkiler pandemi öncesinde zayıf iken pandemi sonrasında da zayıf bir ilişki gözükmektedir. Pandemi öncesindeki 3 yılda, öz kaynak karlılığı ve aktif karlılık finansal oranlarının Tobin Q ile arasındaki ilişki güçlü iken pandemi sonrasındaki ilişki zayıfa dönüşmüştür.

205 196 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER 5.3. Anova Çıktıları Pandemi öncesi bağımsız değişkenlerin grup içi varyans analizi incelendiğinde Tablo 14,15 ve 16 daki sonuçlar elde edilmiştir. Tablo 14 teki P-value 0,000 oranı ile bağımsız değişkenler arasında anlamlı bir ilişki olduğu görülmektedir. Analysis of Variance Tablo 14. Pandemi Öncesi Anova Anlamlılık Source DF Adj SS Adj MS F-Value P-Value Factor 3 42, , ,77 0,000 Error 20 0,5778 0,0289 Total 23 42,9372 Tablo 15 teki ANOVA modeline bakıldığında gelecekte tahmin edilen ve gerçek verilerin karelerin hata kat sayıları yüzdelikleri görülmektedir. Tablo 16 da ise %95 aralıkta bağımsız değişkenlerin aralıklarının tahmin edilmesi ve ortalamasın verilmektedir. Standart sapması da StDev kısmında görülmektedir. Tablo 15. Pandemi Öncesi Anova Modeli Model Summary S R-sq R-sq(adj) R-sq(pred) 0, ,65% 98,45% 98,06% Tablo 16. Pandemi Öncesi Anova Ortalama Means Factor N Mean StDev 95% CI LİKİDİTE RİSKİ 6 0,2760 0,1172 ( 0,1312; 0,4207) KREDİ RİSKİ 6 0,950 0,277 ( 0,805; 1,095) ÖZKAYNAK KARLILIĞI 6 0, ,01322 (0,14095; 0,43043) AKTİF KARLILIĞI 6 3,5064 0,1585 ( 3,3617; 3,6512) Pooled StDev = 0, Pandemi sonrası bağımsız değişkenlerin grup içi varyans analizi incelendiğinde Tablo 17,18 ve 19 daki sonuçlar elde edilmiştir. Tablo 17 deki P-value 0,000 oranı ile bağımsız değişkenler arasında anlamlı bir ilişki olduğu görülmektedir.

206 COVİD 19 ÖNCESİ VE SONRASI HAVAYOLU İŞLETMELERİNİN ENTELEKTÜEL Analysis of Variance Tablo 17. Pandemi Sonrası Anova Anlamlılık Source DF Adj SS Adj MS F-Value P-Value Factor 3 89,16 29, ,94 0,000 Error 20 13,53 0,6764 Total ,69 Tablo 15 teki ANOVA modeline bakıldığında gelecekte tahmin edilen ve gerçek verilerin karelerin hata kat sayıları yüzdelikleri görülmektedir. Tablo 16 da ise %95 aralıkta bağımsız değişkenlerin aralıklarının tahmin edilmesi ve ortalamasın verilmektedir. Tablo 18. Pandemi Sonrası Anova Modeli Model Summary S R-sq R-sq(adj) R-sq(pred) 0, ,83% 84,85% 81,03% Tablo 19. Pandemi Sonrası Anova Ortalama Means Factor N Mean StDev 95% CI LİKİDİTE RİSKİ 6 0,2833 0,1932 (-0,4171; 0,9837) KREDİ RİSKİ 6 0,989 0,487 ( 0,289; 1,689) ÖZKAYNAK 6 0,2187 0,0555 (-0,4816; 0,9191) KARLILIĞI AKTİF KARLILIĞI 6 4,893 1,558 ( 4,193; 5,594) Tablo 15 ile tablo 18 karşılaştırıldığında hata kare kat sayısının yüzdeliğinin düştüğü görülmektedir. Bu neticede hatalı hesaplama oranı düşmektedir. 6. Sonuç Ve Öneriler Çalışmada iki veri seti ve iki şirket bulunmaktadır. Veri setinde kullanılan şirketler Ulaştırma ve Depolama sektöründe yer alan Türk Hava Yolları A.O. ve Pegasus Hava Taşımacılığı A.Ş. dir. Veri setleri ise pandemi öncesi ve pandemi sonrası olarak ayrılmaktadır. Pandemi öncesi veri seti yıllar bakımından

207 198 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER olarak belirlenirken, pandemi sonrası veri seti yılları aralığı olarak belirlenmiştir. Çalışmada bağımlı değişken Tobin Q olarak ele alınmaktadır. Bağımsız değişken ise likidite riski, kredi riski, öz kaynak karlılığı ve aktif karlılık olarak belirlenmiştir. Çoklu regresyon analiziyle bağımlı değişken ile bağımsız değişkenler arasındaki ilişkinin anlamlılık seviyesi analiz edilmektedir. Çoklu regresyon analizi uygulanmasındaki temel amaç, pandemi öncesi ve pandemi sonrası olmak üzere iki veri setinde bulunan bağımsız değişkenlerin, bağımlı değişken ile arasındaki ilişkisinin ölçülmesi ve karşılaştırılmasıdır. Aynı zamanda pandeminin etkisiyle hangi finansal oranın entelektüel sermayeyi daha çok etkilediği saptanmak istenmektedir. Bu amaçla tablolar incelendiğinde pandemi öncesinde likidite ve kredi risklerinin Tobin Q ile ilişkisinin anlamlı olduğu tespit edilmiştir. Bu durum pandemi sonrasındaki yıllarda da değişmemektedir. Korelasyon analizinde ise pandemi öncesi ve pandemi sonrası olarak ele alınan iki dönemdeki bağımsız değişkenler ile bağımlı değişken arasındaki ilişkinin yönü ve kuvvetinin analiz edilmektedir. Bu şekilde oluşturulan iki veri seti için karşılaştırılma sağlanmaktadır. Korelasyon analizi karşılaştırma tablosunu incelediğimizde likidite ve kredi riski pandemi öncesinde zayıf iken, pandemi sonrasında da aynı sonucu vermektedir. Fakat öz kaynaklar karlılığı ve aktif karlılığı oranları, pandemi öncesinde ilişki kuvvetli iken pandemi sonrasında ilişki zayıf görülmektedir. Korelasyon analizi sonucuna göre öz kaynaklar karlılığı ve aktif karlılığı oranlarının, entelektüel sermayeyle arasındaki ilişkinin zayıflaması, pandeminin olumsuz sonuçlarından biri olarak yorumlanabilmektedir. Anova analizi ile bağımsız değişkenlerin yani likidite riski, kredi riski, öz kaynak karlılığı ve aktif karlılık oranlarının arasındaki ilişkinin anlamlılık seviyesi incelenmiştir. Pandemi öncesi ve sonrasında bağımsız değişkenler (yani grup içinde) P-Value değerinin 0,000 olarak çıktı vermesiyle anlamlı bir ilişki içerisinde olduğu sonucuna varılmaktadır. Genel olarak bakıldığında yılları arasındaki pandemi öncesi ve pandemi sonrası olmak üzere iki veri seti incelendiğinde oransal analizler neticesinde bağımsız değişkenler olan likidite riski ve kredi riskinin, bağımlı değişken olan Tobin Q ile aralarında anlamlı bir ilişki bulunmaktadır. Özkaynaklar karlılığı ve aktif karlılık bağımsız değişkenlerinde anlamlı bir ilişki bulunamamaktadır. Bu durum şirketler açısından pandemi sürecinin bağımsız değişkenler kapsamında oransal olarak değerlendirildiğinde farklılık gösterdiği, fakat anlamlılık seviyesini değiştirmediğini göstermektedir. Aynı zamanda

208 COVİD 19 ÖNCESİ VE SONRASI HAVAYOLU İŞLETMELERİNİN ENTELEKTÜEL Tobin Q değeri ile aktif karlılık ve özkaynaklar karlılığı arasında ilişki şiddeti iki veri setinde değişiklik göstermektedir. Pandemi dönemi ekonomik ve finansal açıdan bütün sektörleri etkisi altına almış, ulaşım sektörü bu süreçten en çok etkilenen sektörlerden biri olmuştur. Hava yolları sektörünün entelektüel sermaye açısından ilişkisinin incelenmesi, diğer sektörler açısından iyi bir örnek olacağı düşünülmektedir. Aynı zamanda literatüre katkı sağlamaktadır. Kaynakça Turgut, O. (2016). Borsa İstanbul da İşlem Gören Bankaların, Ekonomik Krizleri Öncesi ve Sonrası 5 er Yıllık Dönemlerde Entelektüel Sermayelerindeki Değişimin Analizi. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 15(57). Baydaş, Y., & Türkan, Y. (2021). Entelektüel Sermayenin Firma Riski Üzerine Etkileri: Bıst te İşlem Gören İmalat İşletmeleri Üzerine Bir Uygulama. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 6(11), Gümüş U., Çıbık E. & Öztürk A. (2019). Piyasa Değeri/Defter Değeri Oranı ve Tobin s Q Oranı Yöntemleri ile Lokanta Ve Otel İşletmelerinde Entelektüel Sermayelerin Karşılaştırılması. 3rd International Emı Entrepreneurship & Social Sciences Congress, S Yıldız, S. (2010). Entellektüel Sermayenin İşletme Performansına Etksi: Bankacılık Sektöründe Bir Araştırma (Doctoral Dissertation, Marmara Universitesi (Turkey)). Karacaer, S., & Aygün, M. (2009). Entellektüel Sermayenin Firma Performansi Üzerindeki Etkisi. Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 27(2), Künkcü A. & Gümüş. T. (2021). Ana Metal Sanayi ve Metal Eşya Makine Elektrikli Cihazlar ve Ulaşım Araçları Sektörlerindeki Firmaların Finansal Performanslarının Ölçülmesi: Tek Yönlü Varyans (ANOVA) Analizi. Firmaların Finansal Performans Ölçüm Teknikleri ve Kripto Varlıklar Alanında Ampirik Çalışmalar. S Örgün, G. S., & Kalay, F. (2018). Entelektüel Sermaye: Teorik Bir İnceleme. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 3(6), Çolak, N. (2012). Entelektüel Sermayenin Firma Değeri Üzerindeki Etkisi ve Ekonometrik Bir Analiz (Master s Thesis, Sosyal Bilimler Enstitüsü).

209 200 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Yıldız, D., & Genç, K. Y. (2020). Sürdürülebilir Rekabet Üstünlüğünde Entelektüel Sermayenin Önemi: Kaynak Tabanlı Bir Yaklaşım. Asya Studies, 4(14), Özdemir, L., & Balkan, O. (2010). Entelektüel Sermaye Unsurlarinin İşletmelere Sağladiği Katkilar. Organizasyon ve Yönetim Bilimleri Dergisi, 2(1), Sermaye#:~:Text=Entelekt%C3%Bcel%20sermaye%20ile%20 ilgili%20ilk,farkl%c4%b1%20bir%20bak%c4%b1%c5%9f%20 a%c3%a7%c4%b1s%c4%b1%20sunmu%c5%9ftur.

210 BÖLÜM X KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK VE KURUMSAL İTİBAR İLİŞKİSİ: BRAND FINANCE TURKEY-100 FİRMALARI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA 1 The Relationship Between Corporate Social Responsibility and Corporate Reputation: A Research on Brand Finance Turkey-100 Companies 1 Aysel ÖZTÜRKÇÜ AKÇAY (Dr. Öğr. Üyesi) Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi ayselakcay@yyu.edu.tr ORCID: Giriş İlk endüstriyel dokuma tezgahının üretilmesiyle başlayan birinci endüstriyel devrimden dördüncü endüstriyel devrimin konuşulmaya başlandığı günümüze kadar olan tarihsel süreçte yaşanan ekonomik, sosyal ve çevresel değişimler, firmaların paydaşlarının beklentilerini ve farkındalıklarını da etkilemiştir. Örneğin, tüketiciler firmaları ve sundukları ürünleri/hizmetleri yalnızca kalitesi ve fiyatı ile değil aynı zamanda firmaların sosyal ve doğal çevreye etkileri, bu konudaki sorunlara duyarlılıkları, etik değerlere bağlılıkları gibi unsurlar çerçevesinde değerlendirerek tercih etmeye başlamışlardır (Auger vd., 2003: 296; Werther ve Chandler, 2005: 318). 1 Bu çalışma, Eylül 2022 tarihlerinde MODAV tarafından düzenlenen MODAVICA Uluslararası Muhasebe Konferansında sunulan bildirinin genişletilmiş halidir. 201

211 202 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Yatırımcılar yatırım yapmayı planladıkları firmaları yalnızca mali kriterlere göre değil aynı zamanda şeffaflık, güvenilirlik, hesap verebilirlik gibi faktörlere ve dahası çevresel kriterlere bağlı olarak da seçer hale gelmişlerdir. Dolayısıyla, ekonomik faaliyetlerinde sosyal ve çevresel sorumluluk hususunda duyarlı davranmayan ve faaliyetleriyle paydaşlarına birtakım dışsal maliyetler yükleyen firmalar; sürekliliklerini tehlikeye sokabilecek olumsuzluklara (yasal yaptırımlar, ürün boykotu, yeterli fon kaynağı bulamama gibi) maruz kalmaya başlamışlardır (Aktan ve Börü, 2007: 19). Bu koşullar altında firmaların varlıklarını sürdürebilmeleri, uzun vadede rekabet avantajına sahip olabilmeleri ve sürdürülebilir bir başarı sağlayabilmeleri açısından önem kazanan kavramlardan biri de kurumsal itibar olmuştur. Kurumsal itibar; firmanın çok sayıdaki paydaşa değer katılmış çıktılar sunabilme yeteneğini tanımlayan geçmişteki eylemlerinin ve bu eylemlerin sonuçlarının toplu bir temsilidir. Rekabetçi ve kurumsal bir çevrede, firmanın hem çalışanları hem de paydaşları nezdinde göreli konumunu ölçer (Fombrun ve van Riel, 1997: 10). Her ne kadar çoğu zaman kurum imajı ve kurum kimliği kavramlarıyla eş anlamlı olarak kullanılsa da kurumsal itibar bu kavramları da kapsayan daha geniş bir anlam taşımaktadır. Kurumsal itibar, tüm paydaşların firmaya dair algılarına ve değerlendirmelerine dayanan, firma için ekonomik değere ve öneme sahip bir kavramdır (Barnett, 2006: 32). Oysa, kimlik kurumun iç paydaşlar nezdindeki duruşuyla, kurum imajı ise dış paydaşların algılarıyla ilgilidir (Bahar, 2019: 227). Bu açıdan, kurumsal itibar; tüketiciler, çalışanlar ve yatırımcılar gibi diğer önemli firma kaynaklarını çekmek amacıyla kullanılan değerli bir maddi olmayan varlık olarak kabul edilmektedir (Kelley vd., 2019:179). Kurumsal itibar; tüketiciler, müşteriler, tedarikçiler, çalışanlar, ortaklar, yatırımcılar, düzenleyici kuruluşlar gibi firmayla ilgili kesimlerin yani gözlemcilerin, firmanın zaman içindeki finansal, sosyal ve çevresel etkilerini değerlendirerek firma hakkında oluşturdukları kolektif yargıların bir bütünüdür (Barnett, 2006: 32). Olumlu ve iyi bir itibar; fon sahiplerini firmaya yatırım yapmaya teşvik eder, firmanın nitelikli çalışanları kendisine çekmesini sağlar ve müşterilerin firmaya bağlılığını artırır (Chun, 2005: 91). Bu pozitif etkiler ise, firmanın finansal başarısının ve sürekliliğinin sağlanmasında önemli bir rol oynar (Rao, 1994: 39; Bear vd., 2010: 207). Nitekim, gerçekleştirilen çalışmalar iyi bir kurumsal itibarın değer yaratma açısından önemli bir potansiyele sahip olduğunu ve tekrarlanmasının oldukça zor olduğunu ortaya koymuştur (Khojastehpour ve Johns, 2014: 334). Bu bağlamda, kurumsal itibarın inşası firmalar açısından kritik bir konudur.

212 KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK VE KURUMSAL İTİBAR İLİŞKİSİ Yukarıda yer alan tartışmalardan da görüleceği üzere, kurumsal itibar firmaların sürekliliği için kritik bir unsur olarak kabul edilmekte ve KSS uygulamaları kurumsal itibarın önemli bir belirleyicisi olarak görülmektedir. Bu nedenle, KSS uygulamalarının itibar üzerindeki etkisini ampirik kanıtlarla ortaya koyan çalışmalar yapılması, yasal zorunluluğu bulunmayan fakat hem firma hem de paydaşlar açısından büyük faydalar sağlayacak olan KSS uygulamalarının yaygınlaşmasını teşvik edecektir. Dolayısıyla bu çalışma, Türkiye de faaliyetlerini sürdüren firmaların KSS skorlarının kurumsal itibarları üzerindeki etkisini ortaya koymayı amaçlamıştır. Bu amaç doğrultusunda, Brand Finance Turkey : Türkiye nin En Değerli 100 Markası 2021 Yılı listesinde yer alan işletmelerden Borsa İstanbul da faaliyetlerini sürdüren 64 firma analize dahil edilmiştir. Elde edilen bulgular, firmaların kurumsal sosyal sorumluluk skorlarının kurumsal itibarları üzerinde pozitif yönlü ve istatistiksel olarak anlamlı bir etkiye sahip olduğunu ortaya koymuştur. 2. Kurumsal Sosyal Sorumluluk ve Kurumsal İtibar İlişkisi Her geçen gün sorumlulukları artmakta olan firmaların gerçekleştirdikleri faaliyetler toplum tarafından iyi veya kötü olarak değerlendirilmekte dolayısıyla elde etmiş oldukları olumlu veya olumsuz kurumsal itibar büyük ölçüde firmalar tarafından şekillendirilmektedir. Bu sebeple kurumsal itibar yalnızca firmaların toplum nezdindeki görünümlerini değil aynı zamanda ürün, hizmet ve çalışan kalitesi ile firmaların sosyal sorumluluk faaliyetlerine kadar olan süreçlerini yansıtmaktadır. Kurumsal itibarın firmaların özenli bir biçimde yönetmesi gereken kıymetli bir maddi olmayan duran varlık olması göz önünde bulundurulduğunda, kurumsal itibarı artırabilecek potansiyel faktörlerin belirlenmesi ve anlaşılması oldukça önem arz etmektedir (Maden vd., 2012: 656). Literatürde, kurumsal itibarı artırabilecek birçok potansiyel faktör arasında firmalar tarafından gerçekleştirilen kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarının belirleyici etkileri olduğu ileri sürülmektedir (Bendixen ve Abratt, 2007: 69; Bear vd. 2010: 208). Kurumsal sosyal sorumluluk; sosyal, çevresel, ekonomik ve etik kavramların yönetimi ve şirketlerin bu alanlarda paydaş beklentilerine olan duyarlılığı şeklinde tanımlanmaktadır (Göcenoğlu ve Onan, 2008: 4). Bu açıdan piyasada başarılı olmak veya başarısını devam ettirmek isteyen firmalar ekonomik büyüme ve kârlılık odaklı yaklaşımların yerine çevresel, sosyal ve ekonomik odaklı yaklaşımları benimse yoluna gitmişlerdir (Önder ve Kaya, 2018: 156). Kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarının benimsenmesinin

213 204 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER firmalara; sosyal kimlik oluşturma, itibar sağlama, rekabet üstünlüğü sağlama, firma bağlılığı yaratma, marka değeri oluşturma, çalışan bağlılığını artırma, nitelikli iş gücü sağlama, uygun şartlarda borçlanabilme, hisse senedi değerinde artış gibi birçok alanda faydalar sağladığı görülmektedir (Aktan ve Börü, 2007: 20). Kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarının sağladığı bu faydaların yanı sıra, firmaların iç ve dış paydaşların beklentilerine yönelik sorumluluklarını ahlaki ve etik kurallar çerçevesinde belirleyerek hareket etmeye başlaması sürdürülebilirliğin sağlanmasında da önemli bir etken olmuştur. Yine faaliyetlerinde sosyal sorumluluk uygulamalarına önem veren ve ortaya koyabilen işletmeler değer kazanmakta, toplum tarafından takdir ile karşılanmakta ve böylece kurumsal itibarları gelişmektedir. Kurumsal itibar firmaların kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarına katılmaları için dışsal bir motivasyon olarak işlev görebilmekte ve itibar kazanımının kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarının ilgili bir sonucu olduğu varsayılmaktadır. Bu kapsamda, kurumsal sosyal sorumluluk uygulamaları firmanın rekabet avantajını etkileyen ve stratejik bir kaynak olarak kabul edilen olumlu kurumsal itibarın oluşturulabilmesi ve kalıcılığının sağlanabilmesi için önemli bir unsur olarak kabul edilmektedir (Khojastehpour ve Johns, 2014: 336). Nitekim, literatürde yer alan çalışma sonuçlarının da bu kabulü destekler nitelikte olduğu görülmektedir. Bu çalışmalardan öne çıkan bazı ulusal ve uluslararası çalışmalar aşağıda özetlenmiştir. Fombrun ve Shanley (1990) Fortune 500 de listelenen 292 Amerika firmasının sosyal sorumluluk uygulamalarının kurumsal itibar üzerindeki etkisini araştırdıkları çalışmalarında, firmanın yaptığı sosyal amaçlı bağışların seviyesinin ve hayır amaçlı kurulmuş bir vakfının bulunmasının kurumsal itibarı olumlu bir şekilde etkilediğine dair kanıtlar sunmuşlardır. Benzer şekilde Fombrun, Gardberg ve Barnett (2000) yılında gerçekleştirmiş oldukları çalışmada firmaların kurumsal sosyal sorumluluk performanslarının kurumsal itibarın sağlanması açısından önemli bir faktör olduğunu ortaya koymuşlardır. Little ve Little (2000) Fortune dergisi kurumsal itibar anketinden 141 firmanın 1992 yılına ait verilerinden yararlandıkları çalışmalarında kurumsal itibarın finansal olmayan boyutlarının firmaların fiyat-kazanç oranları üzerinde etkisinin olup olmadığını incelemişlerdir. Ampirik analizler neticesinde elde edilen bulgular, sosyal sorumluluk faaliyetlerine sahip firmaların fiyatkazanç oranlarının marjinal olarak daha yüksek olduğunu dolayısıyla sosyal sorumluluğun kurumsal itibarın sağlanmasında önemli bir faktör olduğunu ortaya koymuştur.

214 KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK VE KURUMSAL İTİBAR İLİŞKİSİ Brammer ve Pavelin (2004) çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren 227 İngiltere firmasının sosyal sorumluluk performansları ile kurumsal itibarları arasındaki ilişkiyi ve bu ilişkinin firma büyüklüğü ve sektöre göre farklılık gösterip göstermediğini tespit etmeye çalışmışlardır. Yapılan analizler sonucunda firmaların sosyal ve çevresel performansları ile kurumsal itibarları arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğu belirlenmiştir. Bear ve diğerleri. (2010) Fortune Dünyanın En Saygın Firmaları listesinde yer alan firmalar üzerine yaptıkları araştırma sonucunda, firmaların KSS derecelerinin itibar üzerinde pozitif etkisi olduğunu ve firma yönetim kurulundaki kadın üye sayısının firma itibarına olumlu şekilde yansımasına aracılık ettiğini belirlemişlerdir. Othman ve diğerleri (2011) düzenleyici otoriteler tarafından zorunlu kılınan sosyal sorumluluk uygulamalarının Malezya Borsasında işlem gören firmaların kurumsal itibarlarının oluşumunda etkili bir mekanizma olup olmadığını araştırmışlardır. Elde edilen bulgular, zorunlu kılınan KSS uygulamalarının olumlu kurumsal itibarın oluşmasında güçlü bir mekanizma olduğunu ortaya koymuştur. Khojastehpour ve Johns (2014) kapsamlı literatür taraması yöntemiyle kavramsal bir model oluşturdukları çalışmalarında, çevresel kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarının; tüketicilerin firma tarafından gerçekleştirilen KSS uygulamaları konusundaki farkındalığı, satın alma niyeti ve ürünlere daha yüksek fiyat ödeme isteği üzerinde olumlu etkiler yaratarak firma itibarını ve kârlılığını artırdığını ortaya koymuşlardır. Famiyeh ve diğerleri (2016) kurumsal sosyal sorumluluk ve kurumsal itibar arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla yaptıkları çalışmalarında üst yönetimin kararları hakkında bilgi sahibi olduğu düşünülen 165 kişiye anket uygulamışlardır. Gana da faaliyetlerini sürdüren firmalardan elde edilen verilerin PLS-SEM modellemesi ile tahmin edildiği çalışma sonuçlarına göre kurumsal sosyal sorumluluk girişimleri ile kurumsal itibar arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğu görülmüştür. Ayrıca, firmaların sosyal sorumluluk girişimleri yoluyla artan itibarlarının genel performanslarına (yönetim performansı, ürün ve hizmet kalitesi gibi) da olumlu katkı sunduğuna dair kanıtlar elde edilmiştir. Kelley ve diğerleri (2019) gelişmekte olan pazarlarda ortak bir değer yaratılması amacıyla gerçekleştirdikleri çalışmalarında kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarının hem ülke itibarı hem de kurumsal itibar üzerindeki etkisini incelemişlerdir. Yapılan çalışma neticesinde pazarlar geliştikçe ve kurumsal sosyal sorumluluk uygulamaları işletmelerin stratejik hedefleriyle

215 206 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER uyumlu hale getirildikçe gerek ülkelerin gerekse de işletmelerin itibarlarının olumlu yönde etkileneceği sonucuna varılmıştır. Khanifah ve Nor-Alfiana (2020) Endonezya Menkul Kıymetler Borsası nda işlem gören madencilik firmalarının çevresel performansının firma itibarı ve firma değeri üzerindeki etkisini araştırdıkları çalışmalarında, firma itibarı üzerinde çevresel performansın olumlu ve anlamlı bir etkiye sahip olduğunu tespit etmişlerdir. Sayıca az olmakla birlikte konuya ilişkin olarak Türkiye de yapılan çalışmalarda da uluslararası literatürle paralellik gösteren sonuçlar ortaya konulduğu görülmektedir. Karayel ve Yalman (2016) farklı sektördeki ve büyüklükteki firmaların kurumsal sosyal sorumluluk faaliyetlerine yönelmelerindeki amacı ve bu durumun kurumsal itibar üzerinde yarattığı etkiyi tespit etmeye çalışmışlardır. Sivas İli nde faaliyet gösteren işletmeler üzerine yaptıkları çalışma doğrultusunda çevre, müşteriler, çalışanlar ve toplum olmak üzere dört boyutta ele alınan KSS uygulamalarının tamamının kurumsal itibar üzerinde istatistiksel olarak anlamlı ve pozitif etkiye sahip olduğunu belirlemişlerdir. Taşkırmaz ve Bal (2017) BİST Kurumsal Yönetişim, BİST Kurumsal Sürdürülebilirlik ve Brand Finance 100 endekslerinde yer alan firmaları inceledikleri çalışmalarında, kurumsal yönetim, kurumsal sürdürülebilirlik (KSS uygulamaları) ve kurumsal itibar arasında güçlü bir pozitif ilişki bulunduğuna dair kanıtlar ortaya koymuşlardır. Aytekin ve diğerleri (2019), Brand Finance 2017 Türkiye raporunda yer alan 65 firmanın çevresel ve sosyal alanlarda gerçekleştirilen kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarına yönelik söylemlerinin toplamından oluşan KSS skorları ile marka değeri skorları ile ölçülen kurumsal itibarları arasında pozitif yönlü ve anlamlı ilişkilerin olduğuna dair kanıtlar elde etmişlerdir. Sis Atabay ve diğerleri (2022), Brand Finance 2020 Türkiye raporunda yer alan 69 firma üzerinden gerçekleştirdikleri çalışmada; çevresel, sosyal ve yönetişim boyutlarıyla ele aldıkları kurumsal sürdürülebilirlik faaliyetlerinin kurumsal itibarı pozitif yönde etkilediğini belgelemişlerdir. 3. Metodoloji Bu çalışmada firmaların kurumsal sosyal sorumluluk skorlarının kurumsal itibarları üzerindeki etkisini incelemek amaçlanmıştır. Bu amaçla, Brand Finance Turkey : Türkiye nin En Değerli 100 Markası 2021 Yılı

216 KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK VE KURUMSAL İTİBAR İLİŞKİSİ listesinde yer alan işletmelerden Borsa İstanbul da faaliyetlerini sürdüren 64 firma araştırmanın kapsamına alınmış ve sektörel dağılımları Tablo 1 de gösterilmiştir. Analize dahil edilen firmalara ilişkin veriler, faaliyet raporları, sürdürülebilirlik raporları ve Brand Finance Turkey-100 listesindeki verilerden elde edilmiştir. Tablo 1: Analiz Kapsamındaki Firmaların Sektörlere Göre Dağılımı Sektörler Firma Sayısı İmalat Sanayi 27 Elektrik, Gaz ve Su 2 Mali Kuruluşlar 14 İnşaat ve Bayındırlık 1 Toptan ve Perakende Ticaret, Otel ve Lokantalar 8 Ulaştırma, Haberleşme ve Depolama 3 Teknoloji 3 Eğitim sağlık spor ve diğer hizmetler 4 Bilgi ve İletişim 2 Toplam Araştırma Modeli ve Değişkenler Firmaların kurumsal sosyal sorumluluk skorlarının kurumsal itibarları üzerindeki etkisini tespit etmeye yönelik gerçekleştirilen bu çalışmada çoklu doğrusal regresyon analizinden yararlanılmış ve literatürde yer alan çalışmalara uygun bir biçimde (Lu vd., 2015; Ghuslan vd., 2021; Pope ve Kim, 2022) aşağıdaki model oluşturulmuştur 2 : KİD t = β 0 + β 1 KSS t-1 + β 2 KALD t-1 +β 3 ÖKO t-1 + β 4 BUY t-1 + ɛ Modelde yer alan kurumsal itibar değeri (KİD) çalışmanın bağımlı değişkeni olarak kullanılırken; kurumsal sosyal sorumluluk skoru (KSS) ise bağımsız değişken olarak kullanılmıştır. Öte taraftan, kurumsal itibar üzerinde etkisi olabileceği düşünülen kaldıraç oranı (KALD), özkaynak kârlılık oranı (ÖKO) ve firma büyüklüğü (BUY) ise kontrol değişkenleri olarak modele dahil edilmiştir. 2 Brand Finance marka değerleri yapısı gereği bir önceki dönemin gerçekleşen değişkenlerinden oluştuğu için kurumsal itibar değeri göstergesi olan marka değerlerinin t yılına ait, bağımsız ve kontrol değişkenlerinin ise t-1 yılına ait veri seti kullanılmıştır.

217 208 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Kurumsal İtibar Değeri (KİD): Çalışmada kurumsal itibar değeri, konuya ilişkin yapılan çalışmalar ile tutarlı bir biçimde (Taşkırmaz ve Bal, 2017; Aytekin vd., 2019; Sis Atabay vd., 2022) Brand Finance Turkey 100 listesinden temin edilen marka değerleri ile ölçülmüştür 3 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Skoru (KSS): Analize dahil edilen firmaların sürdürülebilirlik ve faaliyet raporları üzerinden ulaşılan KSS verilerine içerik analizi yöntemi uygulanmış ve her bir firma için açıklama düzeyi belirlenmiştir. Firmalara ait KSS açıklama düzeyleri, Küresel Raporlama Girişimi (Global Reporting Initiative-GRI) standartları ve Öcek vd. (2021) tarafından gerçekleştirilen çalışma kapsamında toplum, çevre, çalışanlar, sektör ve etik uygulamalar olmak üzere 5 ana tema ve 35 alt konu kapsamında değerlendirilmiş ve detayları Tablo 2 de sunulmuştur. Tablo 2: KSS Ana Tema ve Alt Konuları 1.Toplum 3.Çalışanlar 5. Etik Kurallar İşsizlikle mücadele Eğitime destek Sanata destek Yerel refaha destek Ulusal refaha destek Doğal afetle mücadele Bağışlar Vakıflarla ilişkiler 2. Çevre 4.Sektör Su tasarrufu Enerji tasarrufu Doğal kaynaklar Geri dönüşüm Atık yönetimi Çevre dostu tesisler Emisyon azaltma İklim değişikliği Mesleki gelişime destek Kişisel gelişime destek Adil ve eşit fırsatlar yaratma Çalışan yardım programı Tazminat ve ödül uygulamaları İş güvenliği veya iş kazaları Cinsiyet, Irk, Engelli çalışan Sektör iş birliği Müşteri ilişkileri Paydaş ilişkileri Tedarikçi ilişkileri İnsan hakları Yerel kaynak kullanımı Sorumlu kaynak kullanımı Hayvan refahı Davranış Rüşvet ve yolsuzlukla mücadele 3 Brand Finance tarafından Amerikan Doları (USD) olarak raporlanan marka değerleri TCMB yıl sonu döviz alış kuru ile çarpılmak suretiyle Türk Lirasına çevrilmiş ve değişkenin çok büyük rakamsal değerlere sahip olması nedeniyle logaritması alınmıştır.

218 KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK VE KURUMSAL İTİBAR İLİŞKİSİ KSS açıklanma düzeylerinin içerik analizi yöntemi ile ölçülme yöntemleri değişkenlik göstermekle birlikte her bir alt konunun ana tema içerisinde yer alan toplam KSS faaliyetlerine oranlanması literatürde (Unerman, 2000; Kıymetli Şen ve Hatunoğlu, 2019; Öcek vd., 2021) sıklıkla kullanılan yöntemlerden biridir. Bu çalışmada, öncelikle her bir alt konu firma tarafından açıklanmışsa 1, açıklanmamışsa 0 değeri verilerek kurumsal sosyal sorumluluk puanı hesaplanmış daha sonra elde edilen bu puan toplam madde sayısı olan 35 e oranlanarak KSS skoru elde edilmiştir. 4. Bulgular 4.1. Tanımlayıcı İstatistikler Analize dahil edilen değişkenlere ilişkin özet istatistiki bilgilere Tablo 3 te yer verilmiştir. Tablo 3: Tanımlayıcı İstatistikler Değişkenler Gözlem Sayısı Ortalama Std. Sapma Minimum Maksimum KİD 64 8,9211 0,6266 7, ,0758 KSS 64 0,5964 0,2122 0,0571 0,8571 KALD 64 0,6436 0,3137 0,0096 1,9171 ÖKO 64 0,2213 0,3493-0,5152 1,7297 BUY 64 9,4709 1,1534 6, ,8444 Tablo 3 e göre, analiz kapsamında yer alan firmaların kurumsal itibar skorları ortalama 8,92 değerini alırken; minimum 7,71 maksimum 10,07 değerlerine sahiptir. Firmaların kurumsal sosyal sorumluluk skorunun ortalaması 0,59 olup, skor 0,05 ile 0,85 arasında değişkenlik göstermektedir. Ayrıca analize dahil edilen firmaların kaldıraç oranları ortalama 0,64, özkaynak kârlılık oranları ortalama 0,22 ve büyüklükleri ise ortalama 9,47 değerine sahiptir Korelasyon Analizi Ekonometrik analizlerde bağımsız değişkenler arasında çoklu doğrusal bağlantı sorununun olup olmadığını test etmek maksadıyla kullanılan önemli yöntemlerden biri de korelasyon analizidir. Bağımsız iki değişken arasında elde edilen korelasyon katsayısının 0,75 ten büyük olması durumunda çoklu doğrusal bağlantı sorununun olduğu varsayılmaktadır (Kennedy, 2008).

219 210 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Tablo 4: Korelasyon Analizi Sonuçları KİS KSS KALD ÖKO BUY KİD 1 0,463** -0,102 0,108 0,365** KSS 0,463** 1-0,228 0,121 0,174 KALD -0,102-0, ,083 0,199 ÖKO 0,108 0,121-0, ,168 BUY 0,365** 0,174 0,199 0,168 1 ** %1 anlamlılık düzeyini göstermektedir. Tablo 4 te yer verilen korelasyon analizi sonuçlarına göre; KİD değişkeni ile KSS değişkeni arasında (p<0,05; r=0,463) ve KİD değişkeni ile BUY değişkeni arasında (p<0,05; r=0,365) pozitif yönlü ve istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir. Araştırma modeli kapsamında kullanılan diğer değişkenler arasında ise istatistiksel olarak anlamlı ilişkilere rastlanılmamıştır. Ayrıca; tablo incelendiğinde tüm bağımsız değişkenler arasındaki korelasyon katsayısı 0,75 ten küçük olduğu için çoklu doğrusal bağlantı probleminin olmadığı sonucuna varılmıştır Analiz Sonuçları Çalışma kapsamında kurulan modele yönelik gerçekleştirilen çoklu regresyon analizi sonuçları Tablo 5 te sunulmuştur. Tablo 5: Regresyon Analizi Sonuçları DEĞİŞKENLER Katsayı Std.Hata t değeri p- değeri KSS 1,157 0,339 3,409 0,001*** KALD -0,148 0,231-0,640 0,525 ÖKO 0,003 0,200 0,017 0,987 BUY 0,169 0,063 2,689 0,009*** C (Sabit) 6,725 0,577 11,658 0,000*** Gözlem sayısı F değeri Düzeltilmiş R ,406*** 0,256 ***, ** ve * sırasıyla %1, %5 ve %10 anlamlılık düzeyini göstermektedir.

220 KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK VE KURUMSAL İTİBAR İLİŞKİSİ Tablo 5 te yer alan F istatistik değerine göre kurulan araştırma modelinin istatistiksel olarak anlamlı olduğu ve bağımsız değişkenlerin KİD değişkeninde meydana gelen değişimin %25 ini açıklama gücüne sahip olduğu görülmektedir (Düzeltilmiş R 2 = 0,256). Regresyon analizi sonuçlarına göre, analiz kapsamındaki firmaların kurumsal sosyal sorumluluk skorları (KSS) ile kurumsal itibarları (KİD) arasında pozitif yönlü ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir. Diğer bir ifadeyle, firmaların KSS skorlarında meydana gelen bir birimlik artış kurumsal itibar skorunda birimlik bir artış yaratmaktadır. Dolayısıyla firmaların kurumsal sosyal sorumluluk faaliyetlerine sahip olmalarının ve bu faaliyetleri sürdürebilmelerinin kurumsal itibarları üzerinde olumlu etkiler yaratacağı söylenebilir. Modelde yer alan KALD ve ÖKO değişkenleri ile KİD değişkeni arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişkiler elde edilememişken, BUY değişkeninin ise KİD değişkeni üzerinde pozitif yönlü ve istatistiksel olarak anlamlı bir etkisinin olduğu sonucuna varılmıştır. 5. Sonuç Hızla değişen ve gelişen rekabet ortamı nedeniyle işletmeler varlıklarını korumak ve sürdürebilmek adına farklı arayışlara yönelmişlerdir. Bu değişim çerçevesinde içinde bulunduğumuz yüzyılda işletmelerin piyasa değerlerinin belirleyicileri olarak yalnızca maddi varlıkları değil sahip oldukları maddi olmayan varlıkları da önem kazanmıştır. Bu anlamda kurumsal itibar, işletmeleri daha iyi rekabet edecek şekilde konumlandırabileceği ve daha sürdürülebilir performansa yol açabileceği için işletmelerin en değerli varlıklarından biri olarak kabul görmektedir. Günümüzde paydaş beklentilerinin yalnızca ekonomik değil aynı zamanda sosyal ve etik sorumlulukların yerine getirilmesi yönünde olması işletme faaliyetlerinin sosyal sorumluluk çerçevesinde gerçekleştirilmesini gerekli kılmıştır. İşletmeler faaliyetlerini sosyal sorumluluk anlayışı ile sürdürdükçe paydaşların işletmeye karşı güveni artmakta ve bu yolla itibarları olumlu yönde etkilenmektedir. Bu açıdan, piyasalarda olumlu bir itibara sahip olan veya kazanmak isteyen işletmelerin sosyal, çevresel ve sektörel çevrenin beklentilerinin çözümüne katkı sağlaması oldukça önem arz etmektedir. Bu çalışmada, Brand Finance Turkey : Türkiye nin En Değerli 100 Markası 2021 Yılı listesinde yer alan işletmelerden Borsa İstanbul da faaliyetlerini sürdüren 64 firmanın KSS skorlarının kurumsal itibarları üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Analize dahil edilen firmaların KSS skorları Küresel Raporlama Girişimi (Global Reporting Initiative-GRI) standartları

221 212 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER kapsamında toplum, çevre, çalışanlar, sektör ve etik uygulamalar alt boyutları dikkate alınarak belirlenmiş ve marka değeri ile ölçümlenen kurumsal itibarları ile ilişkisi analiz edilmiştir. Yapılan regresyon analizi sonucunda firmaların KSS skorlarının kurumsal itibarları üzerinde anlamlı ve pozitif yönlü bir etkisinin olduğu tespit edilmiştir. Literatürde yer alan çalışmalar ile tutarlı (Bear vd., 2010; Khojastehpour ve Johns, 2014; Taşkırmaz ve Bal, 2017; Khanifah ve Nor-Alfiana, 2020) olan bu sonuç, KSS uygulamalarının firmalara rekabet gücü ve performans artışı gibi birçok fayda sağladığını ve firmaların kurumsal itibarlarının güçlenmesine önemli katkıları olduğunu göstermiştir. Ayrıca bu bulgu, kurumsal sosyal sorumluluğun kurumsal itibarın önemli bir belirleyicisi olduğu ve sosyal sorumluluk çerçevesinde yürütülen faaliyetlerin işletme açısından güven ortamı yaratarak olumlu kurumsal itibarın oluşmasına katkı sağladığı şeklinde yorumlanmıştır. Bu anlamda, günümüzde paydaşların firmaların kurumsal itibarlarını yalnızca iktisadi faaliyetleri ile değil aynı zamanda toplum ve çevreye olan katkıları ile değerlendirme eğiliminde olmaları, firmaların KSS faaliyetlerine daha fazla önem vermesi gerekliliğini ortaya koymuştur. Yapılan bu araştırmanın birtakım sınırlılıkları bulunmaktadır. Çalışmanın ilk kısıdı, araştırma örnekleminin yalnızca Brand Finance listesinde yer alan işletmelerden Borsa İstanbul da faaliyetlerini sürdüren 64 firma ile sınırlı olmasıdır. Çalışmanın ikinci kısıdı ise sektör ayrımına gidilmemesidir. Gelecekte yapılacak olan çalışmalarda farklı sektörler ve dönemlerin ele alınmasının literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Ayrıca, kurumsal itibarın ölçülmesinde farklı göstergelerin kullanılarak analizlerin gerçekleştirilmesi farklı sonuçların ortaya çıkmasına yardımcı olabilir. Kaynakça Aktan, C. C. & Börü, D. (2007). Kurumsal sosyal sorumluluk. içinde Kurumsal Sosyal Sorumluluk: İşletmeler ve Sosyal Sorumluluk, (ss. 7-25), Editör: Coşkun Can Aktan, İGİAD Yayını, İzmir. Auger, P., Burke, P., Devinney, T. M. & Conviere, J. J. (2003). What will consumers pay for social product features? Journal of Business Ethics, 42(3), Aytekin, S. S., Atabay, E. S., Okan, T. & Aytekin, E. S. (2019). Türk şirketlerinin kurumsal sosyal sorumluluk söylemlerinin kurumsal itibarları üzerindeki etkisi: Brand Finance-100 şirketleri örneği. Uluslararası Ekonomi ve Yenilik Dergisi, 5(2),

222 KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK VE KURUMSAL İTİBAR İLİŞKİSİ Bahar, B. (2019). Kurumsal itibar ve kuramsal temelleri. Journal of Yasar University, 14(55), Barnett, M. A., Jermier, J. M. & Lafferty, B. A. (2006). Corporate reputation: The definitional landscape. Corporate Reputation Review, 9(1), Bear, S., Rahman, N. & Post, C. (2010). The impact of board diversity and gender composition on corporate social responsibility and firm reputation. Journal of Business Ethics, 97(2), Bendixen, M. & Abratt, R. (2007). Corporate identity, ethics and reputation in supplier buyer relationships. Journal of Business Ethics, 76(1), Brammer, S. & Pavelin, S. (2004). Building a good reputation. European Management Journal, 22 (6), Chun, R. (2005). Corporate reputation: Meaning and measurement. International Journal of Management Reviews, 7(2), Famiyeh, F., Kwateng, A. & Dadzie, S.A. (2016). Corporate social responsibility and reputation: some empirical perspectives. Journal of Global Responsibility, 7(2), Fombrun, C. & Shanley, M. (1990). What s in a name? Reputation building and corporate strategy. Academy of Management Journal, 33(2), Fombrun, C. J. & van Riel, C. B. M. (1997). The reputational landscape. Corporate Reputation Review, 1(1/2), Fombrun, C., Gardberg, N.A. & Barnett, M.L. (2000). Opportunity platforms and safety nets: corporate citizen-ship and reputational risk. Business and Society Review,105, Ghuslan, M., Jaffar, R., Saleh, N. & Yaacob, M. (2021). Corporate governance and corporate reputation: The role of environmental and social reporting quality. Sustainability, 13, Göcenoğlu, C. & Onan, I. (2008). Türkiye de kurumsal sosyal sorumluluk değerlendirme raporu. Erişim adresi Report_in_Turkish.pdf. Karayel, M. & Yalman, Y. (2016). Kurumsal sosyal sorumluluk boyutlarının kurumsal itibara etkisi: Sivas ili işletmelerinde bir araştırma. Kastamonu Üniversitesi İİBF Dergisi, 13(3), Kelley, K.J., Hemphill, T.A. & Thams, Y. (2019). Corporate social responsibility, country reputation and corporate reputation: a perspective on the creation of shared value in emerging markets. Multinational Business Review, 27(2), Kennedy, P. (2008). A guide to econometrics. John Wiley & Sons.

223 214 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Khanifah K. H. & Nor-Alfiana F. U. (2020). Environmental performance and firm value: testing the role of firm reputation. International Journal of Financial Research, 11(1), Khojastehpour, M. & Johns, R. (2014). The effect of environmental CSR issues on corporate/brand reputation and corporate profitability. European Business Review, 26(4), Kıymetli Şen, İ. & Hatunoğlu, Z. (2019). Kurumsal sosyal sorumluluk raporlamasını etkileyen faktörler: Borsa İstanbul örneği. Muhasebe ve Denetime Bakış, 58, Little, P.L. & Little, B.L. (2000). Do perceptions of corporate social responsibility contribute to explaining differences in corporate price-earnings ratios?. Corporate Reputation Review, 3, Lu, Y., Abeysekera, I. & Cortese, C. (2015). Corporate social responsibility reporting quality, board characteristics and corporate social reputation: Evidence from China, Pacific Accounting Review, 27(1), Maden, C., Arıkan, E., Telci, E.E & Kantur, D. (2012). Linking corporate social responsibility to corporate reputation: a study on understanding behavioralconsequences. Procedia-Social and Behavioral Sciences 58(2012): Othman, S., Darus, F. & Arshad, R. (2011). The influence of coercive isomorphism on corporate social responsibility reporting and reputation. Social Responsibility Journal, 7(1), Öcek, C., Ünlübulduk, S. N. & Karadeniz, E. (2021). Kurumsal sosyal sorumluluk ve finansal başarısızlık riski: Borsa İstanbul da işlem gören konaklama işletmelerinde bir araştırma. Muhasebe ve Finansman Dergisi, (92), Önder, Ş., & Kaya, E. (2018). İşletmelerin kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarında kurumsal yönetim yapılarının etkisi: BİST 100 üzerine bir uygulama. Muhasebe ve Finansman Dergisi, (78), Pope, S. & Kim, J. (2021). Where, when, and who: corporate social responsibility and brand value A Global Panel Study. Business & Society, 61(6), Rao, H. (1994). The social construction of reputation: Certification contests, legitimation, and the survival of organizations in the American automobile industry: Strategic Management Journal, 15, Sis Atabay, E., Kaplan, T. & Şahin, K. (2022). Sürdürülebilirliğin kurumsal itibara etkisinde yönetim kurulu ve aile sahipliğinin düzenleyici rolü. KAÜİİBFD, 13(Kongre Özel Sayısı),

224 KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK VE KURUMSAL İTİBAR İLİŞKİSİ Taşkırmaz, M. & Bal, C. G. (2017). Relationship between corporate governance, corporate sustainability and corporate reputation: A sample of Borsa İstanbul. Yönetim ve Ekonomi, 24(2), Unerman, J. (2000). Methodological issues-reflections on quantification in corporate social reporting content analysis. Accounting, Auditing & Accountability Journal, 13(5), Werther, W. B. & Chandler, D. (2005). Strategic corporate social responsibility as global brand insurance. Business Horizons, 48(4),

225

226 BÖLÜM XI KISITLAR TEORİSİNİN MALİYET VE YÖNETİM MUHASEBESİNE YANSIMASI: SÜREÇ KATKI MUHASEBESİ VE ÖRNEK BİR UYGULAMA Reflection of The Theory of Constraints in Cost and Management Accounting: Throughput Accounting and an Example Practice Burak KAYIHAN (Arş. Gör. Dr.) Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, İşletme Bölümü ORCID: Giriş Son yıllardaki gelişmelerle birlikte her alandaki geleneksel yaklaşımların yetersiz kaldığı durumlar kendisini maliyet muhasebesi ve yönetim muhasebesi alanlarında da göstermiştir. Geleneksel yöntemlerin güncel sorunlarla ilgili çözemediği sorunlar için ya muhasebe biliminin kendi içinden ya da disiplinler arası bir bakış açısıyla çağdaş yöntemlerin kullanılması söz konusu olabilmektedir. Kısıtlar teorisi ve bu teoriden üretilen süreç katkı muhasebesi de bu yöntemlerdendir. Kısıtlar teorisinde üstünde durulan görüş, üretim işletmelerinde gerçekleştirilen faaliyetlerin sürelerinde ulaşılabilecek maksimum kârı sağlamaktır. Teoriye göre kurulan tüm sistemler bir tane dahi olsa kısıta sahiptir. Söz konusu kısıtların geleneksel yöntemlerin aksine işletmelere gelişebilmeleri için fırsatlar sunduğu varsayılmaktadır li yıllarda işletmelerdeki üretim faaliyetlerinin performansını iyileştirmek hedefiyle ile ortaya konulan teori, sonraki yıllarda yönetim ve maliyet muhasebesi ile beraber kullanılan bir 217

227 218 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER yöntem olmuştur (Demirel Utku ve Ersoy, 2008: 1627). Kısıtlar teorisinin yönetim ve maliyet muhasebesine yansımış hali süreç katkı muhasebesidir. Süreç katkı muhasebesinde işletmelerin gerçekleştirdiği performanslar verimli olacak şekilde ölçülerek, finansal sıkıntıların giderilmesine, kaynakların daha etkin tüketilmesine, maliyetlerin düşürülmesine ve kârın maksimum seviyeye çıkarılmasına destek sağlanır (Savcı ve Balioğlu, 2020: 96). Bu çalışmada kısıtlar teorisi ve bu teoriden oluşan süreç katkı muhasebesi incelenerek maliyet ve yönetim muhasebesine olan katkılarını ortaya koymak amaçlanmıştır. Bu amaca göre kısıtlar teorisi ve süreç katkı muhasebesi teorik olarak incelenip örnek bir uygulama aracılığıyla söz konusu kavramların yönetim ve maliyet muhasebesi açısından sağlayabileceği yararlara yer verilmiştir. Çalışmanın giriş bölümünden sonra ikinci bölümde kısıtlar teorisi kavramı, üçüncü bölümde süreç katkı muhasebesi kavramı ele alınmıştır. Dördüncü bölümde uyarlanan bir örnek aracılığıyla süreç katkı muhasebesi uygulamasına değinilmiştir. Sonuç bölümünde ise kısıtlar teorisi ve süreç katkı muhasebesinin maliyet ve yönetim muhasebesine olan katkıları ile ilgili genel değerlendirme yapılmıştır. 2. Kısıtlar Teorisi Bu bölümde sırasıyla ayrı başlıklar halinde kısıtlar teorisi kavramının açıklanmasına, yararlarına, uygulama adımlarına ve performans ölçütlerine değinilecektir Kavramın Açıklaması ve Yararları Kısıtlar teorisi, Goldratt tarafından, teorik kökleri doğrusal programlamada ve diğer operasyonel araştırma metodolojilerinde yatan kapsamlı bir yönetim aracı olarak literatüre kazandırılmıştır. Kısıtlar teorisi tabanlı metodolojiler ve araçlar; pazarlama ve satış, bilgi sistemleri, maliyetlendirme ve fiyatlandırma için karar verme süreçleri ve yatırım proje alanlarında geliştirilmiştir. (Spector, 2011: 3388). Teorinin maliyetlendirme ve fiyatlandırma karar verme süreçleri için kullanılması vasıtasıyla maliyet muhasebesi ve yönetim muhasebesi ilgi alanına girdiği ifade edilebilir. Kısıtlar teorisinin temel ilkesi, sistem genelinde, hedefine göre daha yüksek performans seviyelerine ulaşılmasını sınırlayan en az bir kısıtlamanın bulunmasıdır. Mevcut sistem kaynakları (girdiler) ve ürün talebi (çıktılar) sınırları göz önünde bulundurularak en yüksek getiri oranını elde etmek için bu kısıtlamanın araştırılması gerekmektedir (Piran ve diğerleri, 2021: 4). Bu

228 KISITLAR TEORİSİNİN MALİYET VE YÖNETİM MUHASEBESİNE YANSIMASI nedenle Kısıtlar teorisi, temel kısıtlamayı belirlemeye ve işletmenin geri kalanını belirlenen hedeflere tam olarak ulaşmasının engellenmesine karşı yeniden yapılandırmaya yönelik çabaları yoğunlaştırır. Bu da süreçlerin, organizasyonların, sistemlerin vb.nin savunmasız olduğu anlamına gelir; çünkü en zayıf performans gösteren veya olumsuz performans gösteren bileşen her zaman zarara neden olabilir ve sistemin ve/veya organizasyonun üretkenliğini ve/veya performansını en üst düzeye çıkarmasını engelleyebilir (Nwokedi ve diğerleri, 2019: 54). Bu doğrultuda teori çerçevesinde kısıt veya kısıtların tespit edilmesinin birçok faydası vardır (Kadhim ve diğerleri, 2020: 764) : En yüksek verimi elde etmek ve ayrıca zaman ve işletme maliyetlerini azaltmak için verimliliği arttırır. İşletmelerde sistem performansının sürekli iyileştirilmesine yardımcı olur. Temel kısıtlamaları çözerek akış oranlarını artırmak ve mal veya hizmetlere yönelik fiili talebi karşılar. Faaliyetler arasında envanter birikimini azaltmak için üretim sürecinin karşılaştığı darboğazları ortadan kaldırarak süreç envanterindeki işi azaltır. Organizasyonun farklı alanlarında takım ruhu içinde çalışmaya yardımcı olarak kısıtların belirlenmesine ve kaldırılmasına olumlu yansıyan bir araçtır. Stratejik planların geliştirilmesi ve operasyonel karar verme süreci, darboğazların ve kısıtlamaların belirlenmesiyle kolaylaştırılır. Kaynakların en uygun kullanımı, organizasyon içindeki kârları ve satışları iyileştirmeye yol açar. Kısıtlar iyileştirme fırsatlarını da temsil eder. Genel düşüncenin aksine, kısıtlamalar olumsuz değil olumlu olarak görülerek bir sistemin performansını belirlediğinden, sistemin kısıtlamalarının kademeli olarak kaldırılması performansını arttırabilmektedir. Kısıtlar teorisinin iki ana bileşeni vardır. İlk bileşen, teorinin çalışma prensibini destekleyen bir felsefe çerçevesinde iyileştirmenin çeşitli adımlardan oluştuğunu temsil eden lojistik paradigmasıdır. İkinci bileşeni, düşünme süreci olarak adlandırılan karmaşık problemleri araştırmak, analiz etmek ve çözmek için genel bir yaklaşımdır. Ek olarak, kısıtlar teorisi geleneksel maliyet muhasebesi sisteminden oldukça farklı olan yeni performans ölçümleri de öngörmektedir (Rahman, 1998: 337). Kısıtlar teorisi kısa vade için faydalı bir yöntemken diğer muhasebe yöntemleri uzun vadeli kararların alınmasına yardımcı olmak için daha uygundur.

229 220 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Bunun yanı sıra teoride; ürün maliyeti kavramının olmadığı, verimliliğin bir birimin fiyatından hammadde ve diğer maliyetlerin çıkarılıp hesaplanması ile her üretim birimi için farklılık gösterdiği, hammadde maliyetleri ve bir birim için değişen diğer maliyetler dışındaki tüm maliyetlerin söz konusu olduğu, üretimin bir işletme gideri olarak kabul edildiği ve stokların parayı bağlayan bir borç olarak anlaşıldığı ifade edilebilir (Novak ve Diğerleri, 2016: ) Teorinin Uygulama Adımları Kısıtlar teorisinin uygulanmasında belli adımlar vardır. Bu adımların belirlenmesinin amacı yönetimin dikkatinin, işletmenin hedeflerine ulaşmasını engelleyen birkaç kısıtlamaya odaklanmasını sağlayarak performansını en üst düzeye çıkarmaktır. (Goldratt ve Cox, 1992). Goldratt (1994) başlangıçta teorinin beş odaklanma adımını tanımlamıştır, Daha sonra, Ronen ve Spector (1992), iki ön adım ekleyerek süreci geliştirmişlerdir: (1) Sistemin hedefini tanımlayın. (2) Küresel performans ölçütlerini belirleyin. (3) Sistemin kısıtlamalarını tanımlayın. (4) Sistemin kısıtlamasından nasıl yararlanılacağına karar verin. (5) Adım 4 deki karara göre sistemi topyekûn kısıtlamaya tabi kılın (6) Sistemin kısıtlamasını ortadan kaldırın. (7) Önceki adımlarda bir kısıtlama kaldırılmışsa, adım 3 e dönün. Eylemsizliğin sistemin kısıtlaması olmasına izin vermeyin. Sonradan eklenen ön adımlar hariç tutularak önceden oluşturulan adımlar sırasıyla incelenecek olursa tanımlanması gereken sistem kısıtlamaları fiziksel (örneğin malzemeler, makineler, insanlar, talep düzeyi) veya yönetimsel olabilir. Genel olarak, işletmelerin çok az fiziksel kısıtlaması vardır, ancak politikalar, prosedürler, kurallar ve yöntemler şeklinde birçok yönetsel kısıtlama vardır. Bu kısıtlamaları belirlemek önemlidir ve ayrıca işletmenin hedefleri üzerindeki etkilerine göre öncelik sırasına koymak gereklidir (Goldratt, 1990). Sistemin kısıtlamalarından nasıl yararlanılacağına karar verme adımında ise kısıt fiziksel ise, amaç kısıtlamayı mümkün olduğu kadar etkili kılmaktır. Bir yönetim kısıtlaması ise bu kısıt istismar edilmeden ortadan kaldırılmalı ve artan verimi destekleyecek bir politika ile değiştirilmelidir (Rahman, 1998: 337). Adım 4 deki karara göre sistemin topyekûn kısıtlamaya tabi kılınması adımında sistemin diğer tüm bileşenlerinin (kısıtlama olmayanlar), kısıtlamanın maksimum

230 KISITLAR TEORİSİNİN MALİYET VE YÖNETİM MUHASEBESİNE YANSIMASI etkinliğini desteklemek için ayarlanmasıdır. Kısıtlar bir işletmenin çıktısını dikte ettiğinden, kısıtlama ile kaynak senkronizasyonu, kaynak kullanımının en etkili yolunu sağlar. Kısıtlanmamış kaynaklar, üretken kapasiteyi (kısıtlı çıktıyı destekleme kapasitesi) ve atıl kapasiteyi (sistem kesintilerine karşı koruma kapasitesi ve şu anda ihtiyaç duyulmayan kapasite) içerir. Kısıtlı olmayan kaynaklar, kısıtlamayı desteklemek için üretken kapasitelerinin ötesinde kullanılırsa, verimi iyileştirmezler, sadece gereksiz stoku arttırırlar (Lockamy ve Cox, 1994). Sistemin kısıtlamalarını ortadan kaldırın adımında ise mevcut kısıtlamalar hala sistemdeki en kritik olanlar ise, bu kısıtlamalar üzerindeki sıkı iyileştirme çabaları performanslarını iyileştirecektir. Kısıtlamaların performansı arttıkça, kısıtlamasız kaynakların potansiyeli daha iyi gerçekleştirilebilir ve bu da genel sistem performansında iyileştirmelere yol açar. Sonunda sistem yeni bir kısıtlama ile karşılaşacaktır. Son adımın ilk kısmı, Kısıtlar Teorisi ni sürekli bir süreç haline getirir. İkinci kısım, hiçbir politikanın (veya çözümün) her zaman veya her durumda uygun (veya doğru) olmadığını hatırlatır. İşletmenin, iş ortamı değiştikçe, iş politikasının bu değişiklikleri hesaba katacak şekilde rafine edilmesi gerektiğini anlaması çok önemlidir. Bu adımın uygulanmaması, bir işletmeyi felakete götürebilir (Rahman, 1998: 338). Bu kısıtların tespit edilip kaldırılması (yönetilmesi), üretim sürecini daha akıcı ve verimli hale getirerek taleplerin zamanında karşılanmasını sağlayacaktır. Böylece işletme rekabet üstünlüğünü ele geçirecek ve kârlılığını artacaktır. Ayrıca üretim sürecinde meydana gelen gereksiz yarı mamul stoklarının azalması sayesinde işletmenin yükleneceği maliyetler azalarak kârlılığın artışına yol açacaktır (Demircioğlu ve diğerleri, 2010: 45) Teorinin Performans Ölçütleri Kısıtlar teorisinde işletme performansının ölçülmesi öncelikle küresel (finansal) ölçütler ve faaliyet ölçütleri olarak ikiye ayrılmıştır. Küresel ölçütler, net kâr, yatırımın getirisi ve nakit akışıdır. Faaliyet ölçütleri ise, süreç katkısı, stok ve faaliyet giderleridir (Goldratt ve Fox, 1986: 31). Net Kâr: İşletmenin para kazanıp kazanmadığına dair mutlak bir gösterge olarak kabul edilir. T-OE yani Süreç - Faaliyet Giderleri formülüyle belirtilir. Her işletme net kârını arttırmak ister ancak bu tek başına bir anlam ifade etmez. Çünkü işletmenin elde ettiği net kârın yeterli olup olmadığını yorumlaması için yatırımın getirisi gibi bir ölçüte ihtiyacı olmaktadır (Demirel Utku, 2007: 34).

231 222 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Yatırımın Getirisi: Yapılan yatırımın, stoklara göre net kâr üzerinden belirtildiği yüzdelik orandır. İşletmenin nakit yaratma gücünün yüzdelik olarak ifadesi de denilebilir. Yatırımın Getirisi = Net Kâr / Stok formülündeki net kâr önceki ölçütte kısıtlar teorisinde belirtildiği gibi olup stoklar ise yapılan yatırımdır. Bu ölçüt işletme yöneticilerine yatırımın kazanç oranı ile ilgili bilgi verir (Akkaş, 2016: 22). Nakit Akışı: İşletmenin finansal yükümlülüklerini karşılayabilmek adına bünyesinde mevcut olan para miktarıdır. Bir işletmenin günlük faaliyetlerini gerçekleştirebilmesi için nakde ihtiyaç duyması nedeniyle bu ölçüt oldukça önemlidir. Aksi bir durumda yeterli nakdi olmayan işletme iflas durumuyla yüzleşebilir (Ünal ve diğerleri, 2007: 25). Süreç Katkısı: Sistemin satışlar yoluyla para kazanma oranıdır. Kısıtlar teorisinde kısıtlı kaynağın süreç katkısı maksimize edilmeye çalışılır. Bunun için teoride tek değişken maliyet hammadde maliyeti kabul edilerek ürün satış fiyatından hammadde maliyeti çıkarılarak süreç katkısı hesaplanır (Demircioğlu ve diğerleri, 2010: 44). Stok: Kısıtlar teorisinde stok, genel kabul görmüş muhasebe ilkelerindeki stok kavramına göre farklı bir yapıdadır. Gereğinden fazla sahip olunan stok; faizde, amortismanda (depolama sebebi ile yer işgali), kayıplarda, bozulmada ve malzeme yönetimi maliyetlerinde artışa sebep olur. Stok çerçevesinde yalnızca malzeme, yarı mamul ve mamul stokları değil; makine, bina ve taşıt gibi varlıklar da bulunmaktadır (Kaygusuz, 2011: 177). Faaliyet Giderleri: İşletmenin stoklarını sürece çevirmek için harcadığı tüm para, faaliyet giderleri olarak belirtilmektedir. Söz konusu giderler; direkt ve endirekt işçilik, stok bulundurma giderleri, donanım amortismanı gibi üretim maliyetleri ile yönetim maliyetlerini kapsamaktadır. Özet olarak ölçüt sınıflandırmasını yapan Goldratt hammadde maliyetleri dışında kalan tüm maliyetleri faaliyet gideri olarak nitelendirip sınıflandırmıştır (Ünal ve diğerleri, 2007: 25). Küresel yani finansal ölçütler işletmenin faaliyet gösterdiği sırada para kazanıp kazanmadığının göstergesi olarak yeterli olmalarına rağmen faaliyet ve yatırım kararları ile belirli faaliyetlerin işletme amacı üzerindeki etkisini yorumlamada yetersiz kalmaktadır. Faaliyet ölçütleri ise işletmenin kârlılık ve verimliliği üzerinde üretim faaliyetlerinin etkisini doğru bir şekilde yorumlayabilmektedir (Ünal ve diğerleri, 2007: 25). İşletmelerin kârlılığını artırma amacına ulaşabilmek

232 KISITLAR TEORİSİNİN MALİYET VE YÖNETİM MUHASEBESİNE YANSIMASI adına faaliyet ölçütlerinden süreç katkısının arttırılması, stok ve faaliyet giderlerinin azaltılması büyük bir öneme sahiptir. Goldratt da en fazla kazancın; öncelikle süreç katkısının artırılıp, daha sonra stokların azaltılıp ve sonrasında da faaliyet giderlerinin azaltılmasıyla mümkün olduğunu belirtmektedir. Buna göre kısıtlar teorisinde temel prensibin öncelikle süreç katkısının arttırılması, daha sonra stokların ve faaliyet giderlerinin azaltılması olduğu ifade edilebilir (Ünal, 2006: 54). Süreç katkısı ölçütünden hareketle kısıtlar teorisinin muhasebe ayağı olan süreç katkısı muhasebesi, özellikle üretim işletmelerine yönelik bir maliyet ve yönetim muhasebesi tekniği olarak karşımıza çıkmaktadır (Akkaş, 2016). Sıradaki bölümde bu tekniğe değinilecektir. 3. Süreç Katkı Muhasebesi Bu bölümde sırasıyla ayrı başlıklar halinde süreç katkı muhasebesi kavramının açıklanması ile temel ilkelerine ve geleneksel yöntemle karşılaştırılmasına değinilecektir Kavramın Açıklaması ve Temel İlkeleri Verim kavramına önem veren Kısıtlar Teorisi yaklaşımının muhasebe ile ilgili uygulamaları, Süreç Katkı Muhasebesi olarak adlandırılmaktadır. Bu teknik, finansal darboğazı ortadan kaldırmayı veya işletmede daha verimli çalışılmasını sağlamayı ve en uygun ürün karışımlarını belirleyerek kârı maksimize etmeyi hedefleyen bir strateji olarak tanımlanabilir (Demirel Utku ve Ersoy, 2008: 1630; Kırlı, 2016: 82). Süreç katkı muhasebesi tekniği 1990'larda ortaya çıkarak Goldratt tarafından bir yönetimsel karar verme aracı olarak geliştirilmiştir. Verimlilik muhasebesi olarak da isimlendirilen tekniğin odak noktası, mümkün olduğu kadar çok çıktı anlamında para kazanmak için kapasite kısıtlamasının nasıl kullanılacağıdır (Stefano ve diğerleri, 2022: 3). Süreç katkı muhasebesinde kârlılığı artırmak amacıyla yönetim kararları alınmaktadır. Bu amaç, organizasyonel sistem hedefiyle, yani organizasyonun şimdi ve gelecekte kârlılığını artırmakla uyumludur. Bu nedenle, yönetimin görevinin, bir bütün olarak işletmeye fayda sağlayacak kararlar almak ve bu kararların sorumluluğunu almak olduğu söylenebilir. Süreç katkı muhasebesi tam da bunu yapmak için tasarlanmıştır; çünkü bu teknik, karar vermenin test ettiği temel veri ve ilkelerin şeffaflığına ve görünürlüğüne izin vererek yöneticilerin organizasyonun kârlılığını artıracak kararlar almasını ve bu kararlar için sorumluluklarını kabul etmelerini sağlar (Pretorius, 2005: 190). Süreç katkı muhasebesi, verim

233 224 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER üretimden değil satışlardan elde edilir temel fikrinden türetilmiştir ve bir işletmenin fiili faaliyetlerini yansıtan modern bir maliyet ve yönetim muhasebesi tekniğidir. Tekniğin satış sonuçlarını ön plana alması, endirekt maliyet tahsisi kavramını reddetmesi, darboğaz süreç birim zamanı başına verim metriğini kullanarak, kâr elde etmek için üretim hızı fikrini ortaya koyması ile maliyet ve yönetim muhasebesindeki önceki görüşler açısından değişiklikler yaptığı söylenebilir (Ohta, 2013: 96-97). Üretilen birimlere maliyetlerin uygulanması amacıyla süreç katkı muhasebesi yaklaşımında zaman ana unsurdur. Buna göre üretim süresi, hammaddeyi bitmiş ürüne ve satışa dönüştürmek için harcanan süreyi temsil eder. Tekniğe göre elde edilen çıktı miktarı ve bu çıktıyı elde etmek için tüketilen kaynaklar birbirine bağlanır (Kadhim ve diğerleri, 2020: 766). Süreç katkı muhasebesinde, direkt ilk madde ve malzeme giderleri tek değişken gider olarak dikkate alınırken bu giderin dışında kalan direkt işçilik ile genel üretim giderleri faaliyet giderleri olarak dikkate alınmakta ve bu iki gider çeşidi de sabit gider olarak görülmektedir (Dugdale ve Jones, 1996a: 25). Teknikte kâr seviyesini artırmak için sistemdeki üretim kısıtlamalarının kaldırılmasını öngören ürün giderleri hesaplama yöntemi ön plana alınırken; aynı zamanda karar verme ile ilgili performans ölçümlerine de odaklanılır (Bayazıtlı ve diğerleri, 2005: 196). Bu performans ölçümlerini sağlayan aslında kısıtlar teorisinde de kullanılan ölçütlerle aynı olan küresel ve faaliyet ölçütlerdir. Goldratt, genel olarak işletmelerin kullandığı küresel ölçütlerin (net kâr, yatırımın getirisi ve nakit akışı) yapıları nedeniyle artık ihtiyacı karşılamadığını veya yetersiz kaldığını belirterek işletmenin verilerini ve süreç içerisinde aldığı kararları daha iyi ve güvenilir olarak değerlendiren bir takım yeni performans ölçütlerini (süreç katkı, stok, faaliyet giderleri) ortaya koymuştur. Bu ölçütlerin sistem içinde rolleri vardır. Süreç katkısı ile paranın sisteme girişi, stok ile paranın sistemde kalması ve faaliyet giderleri ile paranın sistemden çıkışı sağlanır. (Akbulut ve Ertan, 2015: ). Süreç katkı muhasebesinin uygulanmasını etkili hale getiren temel ilkeleri aşağıdaki gibidir (Elsukova, 2015: 84): 1. Hizmet ya da iş türünde olan ürünün değeri ürün satışı sırasında yaratılır ilkesi; 2. Süreç katkısını maksimize etmek amacıyla kısıtlamaların olduğu yerlerde kaynakların yeniden konuşlandırılması ilkesi; 3. Yönetimin beyanlarına uyumlu şekilde faaliyetlerin acil durumlara hazır olmasını sağlayacak hızda olması ilkesi

234 KISITLAR TEORİSİNİN MALİYET VE YÖNETİM MUHASEBESİNE YANSIMASI Maliyetlerin hesaplanmasında yaklaşımların kıyaslanabilir olma ilkesi; 5. İşletme bölümlerinde bütünlük ilkesi (bütünleşme); 6. Muhasebe ve analiz sistemlerinin devamlı olarak mükemmelleştirilmesi ilkesi. Süreç katkı muhasebesinin avantajlı taraflarına değinilecek olursa; (Ünal ve diğerleri, 2007: 33): Üretim sürecindeki gerekli görülmeyen yarı mamul stoklarını azaltıp, kısıtları saptayarak sürecin kısaltılmasına katkı sağlar, Üretim sürecinin kısaltılması sonucunda daha az genel üretim giderine katlanılarak toplam giderler azaltılır ya da toplam giderlerin artışı önlenir. Ayrıca kaynak israfı azaltılarak sürecin daha akıcı hale getirilmesiyle müşterilerin siparişlerine daha hızlı dönüş sağlanarak rekabet seviyesi yukarı çıkarılır, Yöneticiler üretim sürecinin verimli ve hızlı çalışıp çalışmadığını kontrol etmeye odaklanarak ürün kalitesinin iyileştirilmesine yönelir, Süreç katkı muhasebesinde hazırlanan bilgiler basit bir formda hazırlanır ve kolay anlaşılır. Sadece süreç katkısı, stok ve faaliyet giderlerinin raporlanması nedeni ile tekniğin kullanım maliyeti de düşük olmaktadır. Belirtilen bu avantajların yanı sıra süreç katkı muhasebesine yapılan eleştiriler de söz konusudur. Yapılan ciddi bir eleştiri, tekniğin sabit maliyetlere odaklanarak kısa vadeli bir görüş ortaya çıkarması ve fiyat, müşteri siparişleri, teknoloji ve tasarım gibi değişkenleri sabit olarak kabul etmesidir. Bununla beraber süreç katkı muhasebesinin diğer değişken maliyetleri göz ardı ettiği ölçüde kusurlu olduğu vurgulanarak direkt ilk madde malzemelerin gerçek değişken maliyetler olmadığı, dolayısıyla süreç katkı ölçüsünü olumsuz etkilediği durumlar olabileceği iddia edilmektedir (Novak ve diğerleri, 2016: 352). Ayrıca teknikte açık formüller sağlanmadığı için üretim işletmelerinde süreç katkı muhasebesi uygulanırken muhasebe yöntemleri hakkında bazı karışıklıklar söz konusu olabilmektedir ve bireysel maliyet tahsisi kavramı olmadığı için ürün bazında stok hacmini ve faaliyet giderlerini hesaplamanın belirli bir yolu yoktur (Ohta, 2013: 97) Kavramın Geleneksel Yöntemle Karşılaştırılması Geleneksel maliyet muhasebesinin mevcut ölçümleri ya verim kaybına, stoklarda artışa ya da faaliyet giderlerine yol açmaktadır. Bu, işletmenin

235 226 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER amacına aykırıdır. Süreç katkı muhasebesi, bu organizasyonları teşvik etmek için daha uygun araçların sağlanmasını gerektirir. Bu yaklaşım, yalnızca ürünün direkt ilk madde malzeme maliyetini içerir. Diğer maliyetler ise ürünlere tahsis edilemediğinden sabittir. Süreç katkı muhasebesi, kısıtlar teorisinin ana kavramlarını uygulamak için ölçümler sağlar. Ayrıca, üretim ve satış maliyetlerinin belirlenmesine, ölçülmesine ve verimliliğin artırılmasına yardımcı olur. Aynı zamanda stok ve faaliyet giderlerini azaltarak yönetimin en uygun kararları almasına yardımcı olur (Kadhim ve diğerleri, 2020: 765). Süreç katkı muhasebesinin ana konsepti, ürün seviyesindeki kâr marjı analizinden ziyade organizasyon seviyesindeki kârlılık analizinin kullanılmasıdır. Buna karşılık, geleneksel maliyet muhasebesi, üretim sürecinin tüm bölümlerinde oluşan maliyetleri toplar. Ürünlere farklı şekillerde tahsis edilir. Satış fiyatından maliyet çıkarılarak ürünün kâr marjına ulaşılır (Bragg, 2012). Süreç katkı muhasebesinde ise üretim, maliyetler ve verim arasındaki ilişkilere dayanan bir performans ölçüm yöntemi söz konusu olup ürünlerin maliyeti, hem ana ürünlere hem de kaynaklara bağlı olarak belirlenir (Garrison ve diğerleri, 2010: 792). Süreç katkı muhasebesi ile geleneksel maliyet muhasebesinin öncelikleri karşılaştırılacak olursa süreç katkı muhasebesi öncelikle verimliliği artırmaya önem verirken, geleneksel yaklaşım öncelikle faaliyet giderlerinin azaltılmasına önem vermektedir. Süreç katkı muhasebesinin ikinci önceliği stokları azaltmak ve üçüncü önceliği faaliyet giderlerini azaltmaktır; geleneksel yaklaşımın ikinci önceliği satışları artırmak, üçüncü önceliği ise stoklara odaklanmaktır (Beyazıtlı ve diğerleri, 2005: 202). Geleneksel maliyet muhasebesi genel üretim giderlerini mallara tahsis ederken, direkt işçilik saati, makine çalışma süresi ve üretim miktarı gibi üretim değerleri ile doğru orantılı olan tahsis anahtarlarını kullanır. Bununla birlikte, üretim hacmi nedeniyle genel üretim giderlerinin artmaması durumunda, geleneksel maliyet muhasebesi, tahsis anahtarları nedeniyle ürün maliyetlerini yanlış hesaplamaktadır. Süreç katkı muhasebesi ise genel üretim giderlerini üretilen mallara tahsis ederken, genel üretim giderlerini geleneksel yaklaşımdan farklı olarak malların üretim sürecinde kullanılan ve tüketilen zamana göre tahsis eder (Demirel Utku ve Ersoy, 2008: 1631). Bu doğrultuda genel üretim giderlerinin üretim hacmine bağlı olarak artmaması ve ürün maliyetlerinin yanlış hesaplanmasına yol açması durumunda ortaya çıkan geleneksel yaklaşımın olumsuzluklarının giderilmesiyle süreç katkı muhasebesi işletmenin kârlılığına ve rekabet gücüne olumlu katkı sağlar (Kırlı ve Kayalı,

236 KISITLAR TEORİSİNİN MALİYET VE YÖNETİM MUHASEBESİNE YANSIMASI : 104). Süreç katkı muhasebesinde bahsedilen süreç katkı kavramı ve geleneksel yöntem içerisinde hesaplaması yapılan katkı payı kavramı birbirlerine benzetilmelerine rağmen bir takım farklılıklar söz konusudur. Bu farkın belirgin olduğu taraf ise, süreç katkısı hesaplanırken satışlardan direkt hammadde maliyetleri çıkarılmaktayken, katkı payı hesaplamasında satışlardan ek olarak direkt işçilik giderleri ile genel üretim giderlerinin değişken kısmı da çıkarılmaktadır. Geleneksel sistemler direkt hammadde giderlerinin yanı sıra direkt işçilik giderleri ve bazı değişken genel üretim giderlerini de veri olarak dikkate alır ve bunları azaltmaya çaba sarf etmez. Bu da geleneksel yöntemlerin daha az başarılı olmasına sebep olabilmektedir (Erdemir, 2007: 60). Süreç katkı muhasebesi, genel kabul görmüş muhasebe ilkeleri (GKGMİ) ile karşılaştırıldığında, verimdeki artışlar, GKGMİ de katkı marjı ve faaliyet giderlerindeki düşüşler GKGMİ de sabit maliyetler ile ilgili aynı davranışı yansıtır. Ancak stok düşüşleri, varlıklardaki ve işletme gelirlerindeki azalmalar nedeniyle GKGMİ finansal tablolarındaki olumsuz rakamları yansıtmaktadır (Budd, 2010). Bunlarla birlikte GKGMİ ndeki verim; bir şirketin toplam üretimidir, süreç katkı muhasebesinde ise sistemin satışlar yoluyla para üretme oranıdır. Süreç katkı muhasebesinde sabit maliyetler ürün birimlerine tahsis edilmemelidir; GKGMİ de direkt işçilik değişken bir gider iken, süreç katkı muhasebesinde en azından kısa ve orta vadede sabit bir maliyettir. GKGMİ de stok bir varlık olarak kabul edilir ve bitmiş ve bitmemiş mallar değerini artırır, süreç katkı muhasebesinde ise stok, hammadde olarak kabul edilmekle birlikte tüm işleme maliyetleri, devam eden işler veya mallar için muhasebeleştirilmez (Naor ve diğerleri, 2013). Kıyaslamalar neticesinde süreç katkı muhasebesi geleneksel yaklaşımların yerini almak için tutarlı, kapsamlı ve birbiriyle bağlantıları olan bir çözüm sunarak muhasebe ve muhasebeciler için bir paradigma değişikliği gerektiren, dikkati odaklayan ve pekiştiren bir üretim ortamına uygun farklı bir vizyon sunar (Corbett, 1999). Sıradaki bölümde süreç katkı muhasebesinin uygulanmasına ilişkin örnek uygulamaya yer verilecektir. 4. Süreç Katkı Muhasebesi Örnek Uygulama Süreç katkı muhasebesinin uygulaması ürün maliyeti hesaplanması ve en uygun ürün karmasının belirlenmesi konuları üzerinden incelenmiştir.

237 228 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER 4.1. Süreç Katkı Muhasebesinin Ürün Maliyeti Hesaplamasında Kullanılması Süreç katkı muhasebesinin ürün maliyeti hesaplamasında kullanılması iki yöntem üzerinden yapılmaktadır. Bu yöntemler, Süreç Zamanını ve Kısıtların Maliyetini Dikkate Alan Yöntem ve Süreç Zamanını ve Ürünlerin Satış Fiyatını Dikkate Alan Yöntem dir (Tanış, 1998: 190). Dugdale ve Jones (1996b), Tanış (1998) ve Akkaş (2016) çalışmalarındaki örneklerden uyarlanarak hazırlanan uygulama üzerinden sırasıyla söz konusu iki yöntem incelenmiştir. Örnek: Doruk Üretim İşletmesi nde C, D, E ve F olmak üzere 4 adet ürün üretilmektedir. İşletmede üretim için 4 adet makine mevcuttur. İşletmenin haftalık ürün ve maliyet bilgileri Tablo 1 de verilmiştir. Makinelerin ürünlere göre üretim kapasiteleri Tablo 2 de verilmiştir. Tablo 1: Ürün Maliyet Bilgileri Finansal Bilgiler C Ürünü D Ürünü E Ürünü F Ürünü Satılan Birim Miktarı 900 Adet 820 Adet 360 Adet 250 Adet Satış Fiyatı 150 TL/adet 180 TL/adet 340 TL/adet 500 TL/adet Direkt İlk Madde ve Malzeme Maliyeti TL TL TL TL Direkt İşçilik Saatleri 40 saat 45 saat 30 saat 25 saat Direkt İşçilik Maliyeti (1 TL/saat) TL TL TL TL Sipariş İçin Geçen Süre 2 gün 1 gün 1 gün 1 gün Süreç katkı muhasebesi yöntemlerinin geleneksel yöntemle karşılaştırılması için öncelikle bu yönteme göre ürünlerin maliyetinin hesaplanması gerekmektedir. İşletme, Sipariş Maliyet Yöntemini kullanmaktadır. Direkt ilk madde ve malzeme ile direkt işçilik giderleri doğrudan maliyete yüklenmektedir. Genel üretim giderleri söz konusu dönemde TL olarak gerçekleşmiştir. Bu giderler üretim maliyetine yüklenirken dağıtım anahtarı olarak direkt işçilik saati kullanılmıştır. Buna göre Genel Üretim Gideri Yükleme Oranı = TL / ( ) Direkt İşçilik Saati (Dis) = 500 TL/Dis olarak hesaplanır. Geleneksel yönteme göre ürün maliyetleri Tablo 2 de gösterilmiştir.

238 KISITLAR TEORİSİNİN MALİYET VE YÖNETİM MUHASEBESİNE YANSIMASI Tablo 2: Geleneksel Yönteme Göre Ürün Maliyetleri Finansal Bilgiler C Ürünü D Ürünü E Ürünü F Ürünü Direkt İlk Madde ve Malzeme Maliyeti Direkt İşçilik Maliyeti (1 TL/saat) Genel Ür. Gid.(Her Bir Ürün İçin 500 TL/dis x toplam dis) TL TL TL TL TL TL TL TL TL TL TL TL Toplam Üretim Maliyeti TL TL TL TL Üretilen Birim Miktarı 900 Adet 820 Adet 360 Adet 250 Adet Birim Maliyet 144,44 TL 173,78 TL 347,22 TL 490 TL Satış Fiyatı 150 TL/adet 180 TL/adet 340 TL/adet 500 TL/adet Birim Başına Kâr/Zarar 5,56 TL 6,22 TL (7,22 TL) 10 TL a) Süreç Zamanını ve Kısıtların Maliyetini Dikkate Alan Yöntem: Bu yöntemde ilk olarak üretim sürecinde yer alan kısıtlı kaynak (darboğaz) belirlenir. Sonrasında kısıtlı kaynağın üretim kapasitesine göre, toplam faaliyet giderinden kapasite birim süresi başına aldığı maliyet hesaplanmaktadır. Sonraki aşamada kısıtlı kaynak kapasitesi birim başına maliyet ile kısıtlı kaynaktan gelen süre çarpılarak hesaplanan tutara direkt ilk madde ve malzeme maliyeti eklenerek ürün maliyeti tespit edilmektedir. (Tanış, 1998: 8; Dugdale ve Jones, 1996b: 16). Bu yöntemde direkt işçilik giderleri, genel üretim giderleri ile beraber üretim faaliyet giderlerini meydana getirmekte ve bu giderlerin kısıtlı kaynak kapasitesine oranlanması sonucunda ürün maliyetine eklenmektedir (Akkaş, 2016: 137). Toplam Faaliyet Giderleri Kısıtlı Kay.Kap.Başına Maliyet = Kısıtlı K1s1tl1Kaynak Kapasitesi (dk) Kısıt belirlenmeden önce işletmede üretimde kullanılan makinelerin ürünlere göre üretim kapasiteleri Tablo 3 te verilmiştir. Dört makine de üretim süreci içerisinde günde 8 saat ve haftada 5 gün olarak çalıştırılmaktadır.

239 230 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Mali Bilgiler Tablo 3: Makinelerin Ürünlere Göre Üretim Kapasiteleri C Ürünü (br/dk) D Ürünü (br/dk) E Ürünü (br/dk) F Ürünü (br/dk) Makine Makine Makine Makine İşletmede ürünlere yüklenecek toplam faaliyet gideri (direkt işçilik gideri ve genel üretim giderleri toplamı) haftalık olarak TL hesaplanmıştır. Bu giderlerin her bir ürüne, söz konusu ürünlerin Makine 3 te geçirdikleri süre dikkate alınarak yüklenmesi öngörülmüştür. Çünkü Tablo 3 ten de görüldüğü üzere ürünlerin dakika başına en az üretimi Makine 3 te gerçekleşmektedir. Bu doğrultuda Makine 3, işletmede kısıt durumundadır ve üretim sürecinden geçen her ürünün miktarı ve tutarı bu makinenin kapasitesine göre saptanmaktadır. Kısıtlı kaynak kapasitesi de haftalık olarak dakika (60 dk/st x 8 st/gün x 5 gün/hafta) hesaplanmıştır. Kısıtlı Kay.Kap.Başına Maliyet TL = dakika = 87,5 TL/dakika Kısıt olan Makine 3 e göre ürünlerin payları aşağıdaki gibi hesaplanmıştır. C Ürününün Payı = (900 br / 3 br/dk) x 87,5 TL/dakika = TL D Ürününün Payı = (820 br / 2 br/dk) x 87,5 TL/dakika = TL E Ürününün Payı = (360 br / 1 br/dk) x 87,5 TL/dakika = TL F Ürününün Payı = (250 br / 1 br/dk) x 87,5 TL/dakika = TL Süreç zamanını ve kısıtların maliyetini dikkate alan yönteme göre saptanan ürün maliyetleri Tablo 4 de gösterilmiştir.

240 KISITLAR TEORİSİNİN MALİYET VE YÖNETİM MUHASEBESİNE YANSIMASI Tablo 4: Süreç Zamanını ve Kısıtların Maliyetini Dikkate Alan Yönteme Göre Ürün Maliyetleri Finansal Bilgiler C Ürünü D Ürünü E Ürünü F Ürünü Direkt İlk Madde ve Malzeme Maliyeti TL TL TL TL Üretim Faaliyet Gideri TL TL TL TL Toplam Üretim Maliyeti TL TL TL TL Üretilen Birim Miktarı 900 Adet 820 Adet 360 Adet 250 Adet Birim Maliyet 106,94 TL 135,21 TL 309,72 TL 427,5 TL Satış Fiyatı 150 TL/adet 180 TL/adet 340 TL/ adet 500 TL/adet Birim Başına Kâr/Zarar 43,06 TL 44,79 TL 30,28 TL 72,5 TL İşletme, süreç zamanını ve kısıtların maliyetini dikkate alan yöntemi kullanıp süreç katkı muhasebesi uygulaması sonucunda geleneksel yönteme göre ürün maliyetlerinde önemli ölçüde bir iyileştirme sağlayarak C, D ve F ürünlerinde birim başına kâr tutarını arttırmış, E ürünü de zararlı durumundan kurtulup kâr ettirmeye başlamıştır. b) Süreç Zamanını ve Ürünlerin Satış Fiyatını Dikkate Alan Yöntem: Bu yöntemde, bir parti ürünün üretilebilmesi adına gereken süreç zamanı, parti üretim miktarı ve ürün satış fiyatı çarpılarak her bir ürün grubu için toplam tutar ayrı olacak şekilde saptanmaktadır. Bir taneden fazla ürün için saptanan bu toplamlar tekrar kendi aralarında toplanarak, dağıtılacak olan toplam faaliyet giderine eşitlenmektedir. Böylece her bir ürün grubu, genel toplam içindeki oranları dikkate alınarak faaliyet giderlerinden pay almış olurlar (Tanış, 1998:192). Süreç zamanını ve ürünlerin satış fiyatını dikkate alan bu yöntemde direkt İşçilik giderleri doğrudan üretim maliyetine eklenmektedir. (Akkaş, 2016: 137). Yani sadece genel üretim giderlerinin ürün maliyetlerine eklenmesine dair hesaplamalar yapılmaktadır. Buna göre oluşturulan formüller ve hesaplamalar aşağıdaki gibidir. Toplam Genel Üretim Giderleri = Σ Ü x F x S Ü: Süreç zamanında üretilen birim sayısı F: Her bir ürünün fiyatı S: Her bir ürünün süreç zamanı (gün, saat veya dakika) (C Ürünü + D Ürünü + E Ürünü + F Ürünü) = (900 adet x 150 TL/adet x 2 gün) + (820 adet x 180 TL/adet x 1 gün) + (360 adet x 340 TL/adet x 1

241 232 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER gün) + (250 adet x 500 TL/adet x 1 gün) = TL/gün TL/ gün TL/gün TL/gün = TL/gün Ürünlere yüklenecek olan genel üretim giderleri ise şöyledir: C Ürünü = ( / ) x TL = TL (Yaklaşık) D Ürünü = ( / ) x TL = TL (Yaklaşık) E Ürünü = ( / ) x TL = TL (Yaklaşık) F Ürünü = ( / ) x TL = TL (Yaklaşık) Bu hesaplamaların ardından süreç zamanını ve ürünlerin satış fiyatını dikkate alan yönteme göre saptanan ürün maliyetleri Tablo 5 te gösterilmiştir. Tablo 5: Süreç Zamanını ve Ürünlerin Satış Fiyatını Dikkate Alan Yönteme Göre Ürün Maliyetleri Finansal Bilgiler C Ürünü D Ürünü E Ürünü F Ürünü Direkt İlk Madde ve Malzeme Maliyeti TL TL TL TL Direkt İşçilik Maliyeti (1 TL/saat) TL TL TL TL Genel Üretim Giderleri TL TL TL TL Toplam Üretim Maliyeti TL TL TL TL Üretilen Birim Miktarı 900 Adet 820 Adet 360 Adet 250 Adet Birim Maliyet 153,80 TL 165,29 TL 341,35 TL 492,63 TL Satış Fiyatı 150 TL/adet 180 TL/adet 340 TL/adet 500 TL/adet Birim Başına Kâr/Zarar (3,80 TL) 14,71 TL (1,35 TL) 7,37 TL Tespit edilen bu sonuçlar, Tablo 2 deki geleneksel yönteme göre saptanan sonuçlarla karşılaştırıldığında C ürünü birim başına kârlı durumundan zarar eden bir duruma geçmiştir. F ürününün birim başına kâr tutarı azalırken D ürününün birim başına kâr tutarı iki kattan fazla şekilde artmıştır. E ürünün ise zarar eden durumunda önemli bir azalma olmuş ve birim başına zarar tutarı 7,22 TL den 1,35 TL ye düşmüştür Süreç Katkı Muhasebesinin En Uygun Ürün Karmasının Belirlenmesinde Kullanılması İşletmelerde ana hedef olan kârların arttırılmasını sağlayan önemli işlemlerden birisi de ürün karması kararlarıdır. Çünkü kapasite sınırlaması durumunda,

242 KISITLAR TEORİSİNİN MALİYET VE YÖNETİM MUHASEBESİNE YANSIMASI işletmenin sahip olduğu kapasite ön plana alınarak saptanan ürün karması vasıtasıyla işletme kârını arttırılabilmek mümkün olmaktadır. İşletmelerin kârlarını arttırmasını sağlayacak en uygun ürün karmalarının tespit edilmesinde kullanılan bazı yöntem ve teknikler mevcuttur. Bunlardan birisi de süreç katkı muhasebesidir. (Küçüksavaş ve diğerleri, 2006: 28). Süreç katkı muhasebesi tekniğinde, kısıtlı kaynak durumunda kapasite birimi başına en çok süreç katkısı elde edilen ürüne üretimde öncelik verilerek ile en uygun ürün karması tespit edilmektedir (Demirel Utku, 2007: 82). Atwater ve Gagne (1997), Bayazıtlı ve diğerleri (2006) ve Albez (2020) den uyarlanan örnek bir uygulama aracılığıyla konu incelenmiştir. Örnek: Sultan Üretim İşletmesi adet satış fiyatı 30 TL ve haftalık talebi 120 adet olan sandalye ile adet satış fiyatı 50 TL ve haftalık talebi 60 adet olan masa üretimi gerçekleştirmektedir. Üretim sürecinde 4 makine kullanılmaktadır ve işletmede günde 9 saat çalışılmakta olup 5 iş günü üzerinden haftalık kapasite (5 gün x 9 saat x 60 dakika) her iş merkezi için dakikadır. Direkt işçilik maliyeti saatte 8 TL olmak üzere üretime ilişkin diğer bilgiler Tablo 6 da verilmiştir. Tablo 6: Ürünlere Dair Bilgiler Kalemler Sandalye (Adet) Masa (Adet) Haftalık Maksimum Talep Satış Fiyatı (adet) 30 TL 50 TL Haftalık Kapasite Toplamı Sandalye Masa Makine 1 15 dk. 10 dk. Makine 2 11 dk. 12 dk. Makine 3 16 dk. 20 dk. Makine 4 18 dk. 8 dk. 60 dakika 60 dakika Direkt İlk Madde ve Malz. Gid. (adet) 6 TL 16 TL Direkt İşçilik Gideri (8 TL/saat) (8 TL/st. x 1 saat) = 8 TL Genel Üretim Gideri (adet) 5 TL 7 TL Faaliyet Giderleri (adet) 3 TL 5 TL (8 TL/st. x 1 saat) = 8 TL

243 234 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Bu bilgilerden yola çıkılarak öncelikle kısıt belirlenmelidir. İşletmede haftalık kapasite dakika iken Makine 3 için gereken kapasite (16 dk./adet x 120 adet) + (20 dk./adet x 60 adet) = dk dk. = dakikadır. Bu nedenle Sultan üretim işletmesinde haftalık kapasite süresini aştığı için Makine 3 kısıt durumundadır. Diğer makineler ise haftalık kapasitenin altındaki sürelerde çalışmaktadır. (Makine 1: dakika, Makine 2: dakika, Makine 4: dakika). Makine 3 nedeniyle meydana gelen kısıt, ilgili kısıtlı kaynak zamanında en fazla katkının elde edileceği ürün karmasının belirlenmesiyle ortadan kaldırılmalıdır. Bu doğrultuda ilk olarak ürünlerin her birinin süreç katkısı saptanmalıdır. Sonrasında ürünlerin süreç katkıları kısıtlı kaynaktaki işlem süresine bölünerek kısıtlı kaynak kullanımı başına süreç katkısı tespit edilmektedir. Söz konusu kalemi daha yüksek tespit edilen ürün üretim önceliği kazanacaktır. Buna göre yapılan hesaplamalar şöyledir: Sandalye Süreç Katkısı = (Satış Fiyatı- Direkt İlk Madde Malzeme) /Kısıtlı Kaynak Süresi = (30 TL 6 TL) / 16 dakika = 24 TL / 16 dakika = 1,5 TL/dk. Masa Süreç Katkısı = (50 TL 16 TL) / 20 dakika = 34 TL / 20 dakika = 1,7 TL/dk. Yapılan hesaplamalar neticesinde üretim önceliğini masa almıştır. Üretim önceliğini masa ürününün aldığı belirlendikten sonra sıra bu üründen ne kadar üretileceğinin tespit edilmesidir. İşletmenin kapasitesine göre masa üretim sayısı belirlendikten sonra kalan kapasite olursa bununla da sandalye üretimi yapılabilir. Buna göre; Masa = 60 adet x 20 dakika/adet = dakika üretim için lazım olan kapasitedir. İşletmenin haftalık kapasitesi olan dakikadan dakika çıkarılınca geriye kalan dakika ile de sandalye üretimi gerçekleştirilebilir. Bu doğrultuda dakika / 16 dakika/adet = 93 adet sandalye üretimi yapılabileceği saptanmıştır. Hesaplamalar ardından sağlanacak olan toplam süreç katkısı ve net kâr tutarları Tablo 7 de gösterilmiştir.

244 KISITLAR TEORİSİNİN MALİYET VE YÖNETİM MUHASEBESİNE YANSIMASI Tablo 7: Süreç Katkısı ve Net Kâr Tutarları Kalemler Sandalye Masa Ürün Karmasına Göre Üretilip Satılan 93 adet 60 adet Satış Tutarı (93 ad. x 30 TL/ad.) = (60 ad. x 50 TL/ad.)= TL TL Direkt İlk Madde ve Malzeme Gideri (93 ad. x 6 TL/ad) = (558 TL) Süreç Katkısı Tutarı TL TL Genel Faaliyet Giderleri (Direkt İşçilik Giderleri + Genel Üretim Giderleri + Faaliyet Giderleri) 93 adet x (8+5+3) TL/ad. = (1.488 TL) Net Kâr 744 TL 840 TL (60 ad. x 16 TL/ad.) = (960 TL) 60 adet x (8+7+5) TL/ad. = (1.200 TL) 60 adet masa ve 93 adet sandalyenin üretip satıldığı ürün karması işletmeye toplam TL (744 TL TL) net kâr sağlayacaktır. Eğer üretim önceliği masa yerine sandalyeye verilseydi 120 adet x 16 dakika/adet = dakika kapasite kullanılacak geriye kalan 780 dakikalık kapasitede 780 dakika / 20 dakika/adet = 39 adet masa üretilebilecekti. Bu hesaplamalara göre elde edilecek olan toplam süreç katkısı ve net kâr tutarları Tablo 8 de gösterilmiştir. Tablo 8: Süreç Katkısı ve Net Kâr Tutarları (Sandalye Öncelikli Olsaydı) Kalemler Sandalye Masa Ürün Karmasına Göre Üretilip 120 adet 39 adet Satılan Satış Tutarı Direkt İlk Madde ve Malzeme Gideri (120 ad. x 30 TL/ad.) = TL (120 ad. x 6 TL/ad) = (720 TL) Süreç Katkısı Tutarı TL TL Genel Faaliyet Giderleri (Direkt İşçilik Giderleri + Genel Üretim Giderleri + Faaliyet Giderleri) 120 adet x (8+5+3) TL/ad. = (1.920 TL) Net Kâr 960 TL 546 TL (39 ad. x 50 TL/ad.)= TL (39 ad. x 16 TL/ad.) = (624 TL) 39 adet x (8+7+5) TL/ad. = (780 TL)

245 236 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Üretim önceliğinin sandalyeye verilip 120 adet sandalye ve 39 adet masanın üretildiği bir ürün karması seçilseydi net kâr toplamı TL (960 TL TL) olacaktı. Bu tutar, masanın üretim önceliği aldığında elde edilen net kâr tutarından (1.584 TL) azdır. Buna göre Tablo 7 ve Tablo 8 deki sonuçlardan da anlaşılacağı üzere 93 adet sandalyeden fazla yapılacak üretim masanın daha az üretilmesine sebep olarak net kârın azalmasına yol açacaktır. Sultan üretim işletmesinin tercihi 60 adet masa ve 93 adet sandalyenin üretileceği ürün karmasının olması gerektiği belirtilebilir. 5. Sonuç Maliyet ve yönetim muhasebesinde üretilip paydaşlara sunulan bilgiler, işletmenin şimdiki ve gelecekteki akıbetini etkilemesi nedeniyle kilit bir konumdadır. Bu noktada söz konusu bilgilerin doğru ve eksiksiz olması hayati bir önem taşımaktadır. Geleneksel maliyet ve yönetim muhasebesi yöntemleri ile saptanan bilgilerin işletmelerin ihtiyaçlarına cevap vermemeye başlamasıyla bazıları disiplinler arası etkileşimle de oluşan modern yöntemler kullanılmaya başlamıştır. Kısıtlar teorisinin maliyet ve yönetim muhasebesi ile etkileşimi sonucu ortaya çıkan süreç katkı muhasebesi de bu yöntemlerden birisidir. Kısıtlar teorisinde işletmelerin gelişimini etkileyen kısıtların tespit edilmesinden hareket edilmekte ve bu teorinin maliyet ve yönetim muhasebesine yansıması olan süreç katkı muhasebesinde işletmelerin ürünlerinin satış fiyatlarından direkt ilk madde ve malzeme gideri çıkarılarak yapılan hesaplama ile süreç katkısı tespit edilmektedir. Yöntemin kullanılması ile beraber işletmelerin doğru maliyet ve kâr rakamları tespit edip buna göre önemli kararlar alabilecekleri belirtilmektedir. Bu çalışmada da süreç katkı muhasebesi ele alınıp maliyet ve yönetim muhasebesine olan katkıları örnek uygulama aracılığıyla ortaya koyulması amaçlanmıştır. Uygulamada öncelikle süreç katkı muhasebesinde ürünlerin fiyatının belirlenmesinde kullanılan Süreç Zamanını ve Kısıtların Maliyetini Dikkate Alan Yöntem ile Süreç Zamanını ve Ürünlerin Satış Fiyatını Dikkate Alan Yöntem uyarlama bir örnek ile incelenmiştir. Yapılan uygulamada ilk yönteme göre adet başına ürün maliyetlerinde dolayısıyla kârlılık anlamında geleneksel yönteme kıyasla süreç katkı muhasebesinin kullanılmasıyla önemli bir iyileştirmenin sağlanabileceği saptanmıştır. İkinci yöntemde ise yine geleneksel yönteme kıyasla bazı ürünler bazında kâr artışı sağlanmış bazılarında ise kârlılığın düştüğü tespit edilmiştir. Bu durum, yöntemin avantajları yanında yapılan eleştiriler boyutunda sahip olduğu dezavantajlara bağlanabilir. Yöntemin kısa vadeli bir bakış açısına sahip

246 KISITLAR TEORİSİNİN MALİYET VE YÖNETİM MUHASEBESİNE YANSIMASI olması ile uzun vadeyi ön plana alan stratejik bir yapıda olmaması ile sabit maliyetleri odak noktasına alarak fiyat, müşteri siparişleri, teknoloji ve tasarım gibi değişkenleri sabit kabul etmesi eleştirilere konu olan dezavantajlar olarak sayılabilir. Süreç katkı muhasebesinin en uygun ürün karmasının belirlenmesi kararında da kullanılmasına uygulama kısmında bir örnekle değinilmiş ve bu yöntemle belirlenen ürün karmasının işletmelerin kârlarını maksimize etmesinde katkı sağladığı gözlemlenmiştir. Yapılan incelemeler ve uygulamanın ardından dezavantajlarına rağmen süreç katkı muhasebesi yönteminin işletmedeki kısıtların tespit edilmesiyle üretim sürecinde sağladığı iyileştirmeler söz konusudur. Bunun yanı sıra yöntem, genel üretim giderlerinin ürünlere dağıtımında hacme bağlı dağıtım yapmayıp süreç zamanına öncelik vermektedir. Böylece kısıtların maliyetinin ve ürün satış fiyatının ön plana alınarak dağıtımının yapılması geleneksel yöntemlere nazaran ürün maliyetlerinin daha doğru şekilde belirlenmesine yol açarak işletmelere önemli bir katkı sunabilmektedir. Kaynakça Akbulut, H. ve Ertan, S. (2015). Hizmet Sektöründe Kısıtlar Teorisi Ve Katkı Muhasebesi: Bir Otel İşletmesinde Uygulama. Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Dergisi, 8(3), Akkaş, S. (2016). Kısıtlar Teorisi Temelli Süreç Katkı Muhasebesinin Yönetim Muhasebesi Aracı Olarak Kullanımı ve Bir İmalat İşletmesinde Uygulama. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Ankara. Albez, A. (2020). Maliyet Yönetiminde Verimlilik Muhasebesi. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 24 (1), Atwater, B. ve Gagne, M. L. (1997). The Theory of Constraints versus Contribution Margin Analysis for Product Mix Decisions. Journal of Cost Management, 11, Bayazıtlı, E., Gürel, E. ve Yayla, H. E. (2005). Yönetim Muhasebesinde Güncel Bir Yaklaşım: Dönüşüm Muhasebesi, XXIV. Türkiye Muhasebe Eğitim Sempozyumu, 27Nisan-1Mayıs 2005, Muğla, Bragg, S. M. (2012). Throughput Accounting: A Guide to Constraint Management. New Jersey: John Wiley & Sons. Budd, C. S. (2010). Traditional Measures in Finance and Accounting, Problems, Literature Review, And TOC Measures. In J. F. Cox, III, & J. G. Schleier (Eds.), Theory of constraints handbook ( ). New York: McGraw-Hill.

247 238 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Corbett, T. (1999). Throughput Accounting. New York: North River Press. Demircioğlu, E. N., Demircioğlu, M. ve Küçüksavaş, N. (2010). Kısıtlar Teorisinin Diğer Muhasebe ve Yönetim Teknikleriyle İlişkisi. Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 14(1), Demirel Utku, B. (2007). Kısıtlar Teorisine Dayalı Süreç Katkı Muhasebesinin Muhasebe Yöntemleri ile Karşılaştırılarak Değerlendirilmesi: Bir Örnek Olay Çalışması. (Yayınlanmamış Doktora Tezi). Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Antalya. Demirel Utku, B. ve Ersoy, A. (2008). Kısıtlar Teorisi Ve Süreç Katkı Muhasebesinin Geleneksel ve Çağdaş Yönetim/Maliyet Muhasebesi Yöntemleri İle Karşılaştırılması. Yaşar Üniversitesi E-Dergisi, 3(11), Dugdale, D. ve Jones, C. (1996a). Accounting for Throughput. Management Accounting Journal, Dugdale, D. ve Jones, T. C. (1996b), Accounting for Throughput, First Edition, London: The Chartered Institute of Management Accountants (CIMA). Elsukova, T. V. (2015). Lean Accounting and Throughput Accounting: An Integrated Approach. Mediterranean Journal of Social Sciences, 6(3), Erdemir, A. (2007). Süreç Muhasebesi ve Bir Üretim İşletmesinde Uygulanması. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Niğde. Garrison, R. H., Noreen, E. W., Brewer, P. C., ve McGowan, A. (2010). Managerial Accounting. Issues in Accounting Education, 25(4), Goldratt, E.M. (1990). What is This Thing Called Theory of Constraints and How Should it be Implemented? New York: North River Press. Goldratt, E.M. ve Fox, J. (1986), The Race, New York: North River Press. Goldratt, E.M. ve Cox, J., (1992). The Goal. New York: North River Press. Goldratt, E.M., (1994). It s Not Luck. Great Barrington, MA: North River Press. Kadhim, H. K., Najm, K. J. ve Kadhim, H. N. (2020). Using Throughput Accounting for Cost Management and Performance Assessment: Constraint Theory Approach. TEM Journal, 9(2), Kaygusuz, S. Y. (2011). Kısıtlar Teorisi ve Maliyet Hacim Kâr Analizi: Bir Çalışma Sayfası Modellemesi. Muhasebe ve Finansman Dergisi, (52), Kırlı, M. ve Kayalı, N. (2010). Stratejik Maliyet Yönetimi ve Kısıtlar Teorisi: Bir Uygulama. Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 8(2),

248 KISITLAR TEORİSİNİN MALİYET VE YÖNETİM MUHASEBESİNE YANSIMASI Kirli, M. (2016). Throughput Accounting in Strategic Cost Management: An Application. Annals of the University Dunarea De Jos of Galati: Fascicle: I, Economics & Applied Informatics, 22(2) Küçüksavaş, N., Tanış V.N. ve Ünal E. (2006). Kısıtlar Teorisi ve Değişken Maliyet Sistemi. Lockamy, A. ve Cox, J.F. (1994), Reengineering Performance Measurement, New York: Irwin Publishing. Marmara Üniversitesi Muhasebe-Finansman Araştırma ve Uygulama Dergisi Analiz, 6(15), Naor, M., Bernardes, E. S., ve Coman, A. (2013). Theory of Constraints: Is It A Theory and A Good One? International Journal of Production Research, 51(2), Novak, P., Papadaki, S., Hrabec, D. ve Popesko, B. (2016). Comparison of Managerial Implications for Utilization of Variable Costing and Throughput Accounting Methods. Journal of Applied Engineering Science, 14(3), Nwokedi, T. C., Kalu, D. I., Igboanusi, C. C., Addah, G. L. ve Odumodu, C. U. (2019). Constraint Theory Approach Analysis of the Nigerian Shipbuilding Industry. LOGI Scientific Journal on Transport and Logistics, 10(1), Ohta, S. (2013). The Cost Accounting based on TOC Throughput Theory considering Productive Fluctuation. Kyoto Gakuen University Faculty of Business Administration Journal, 23(1), Piran, F. S., Lacerda, D. P., Camanho, A. S. ve Silva, M. C. (2021). Internal Benchmarking to Assess the Cost Efficiency of a Broiler Production System Combining Data Envelopment Analysis and Throughput Accounting. International Journal of Production Economics, 238, Pretorius, P. (2005). Long Term Decision Making Using Throughput Accounting. Africon. 7th Africon Conference in Africa, IEEE Cat. No. 04CH37590, Vol. 2, Rahman, S. U. (1998). Theory of Constraints: A Review of the Philosophy and Its Applications. International Journal of Operations & Production Management, 18(4), ). Ronen, B. ve Spector, Y., (1992). Managing System Constraints: A Cost/ Utilisation Approach. International Journal of Production Research, 30(9), Savcı, M. ve Balioğlu, İ. (2020). Performans Ölçümünde Süreç Katkı Muhasebesinin Rolü: Örnek Bir Uygulama. AÇÜ Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 6(1),

249 240 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Spector, Y. (2011). Theory of Constraint Methodology Where the Constraint Is the Business Model. International Journal of Production Research, 49(11), Stefano, G. D. S., dos Santos Antunes, T., Lacerda, D. P., Morandi, M. I. W. M., ve Piran, F. S. (2022). The İmpacts of İnventory in Transfer Pricing and Net İncome: Differences Between Traditional Accounting and Throughput Accounting. The British Accounting Review, 54(2), Tanış, V. N. (1998). Yönetim Muhasebesi Açısından Kısıtlar Teorisi ve Süreç Muhasebesi. Çukurova Üniversitesi İİBF Dergisi, 8(1), Ünal, E. N. (2006). Optimal Ürün Karması Belirlemede Faaliyete Dayalı Maliyet Sistemi ve Kısıtlar Teorisi Uygulaması. (Yayınlanmamış Doktora Tezi). Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Adana. Ünal, E. N., Tanış, V. N. ve Küçüksavaş, N. (2007). Kısıtlar Teorisi ve Süreç Muhasebesinin Yönetim Muhasebesi Açısından Önemi. Öneri Dergisi, 7(27),

250 BÖLÜM XII KAYNAK TÜKETİM MUHASEBESİ: BİR SANAYİ İŞLETMESİNDE UYGULAMA Resource Consumption Accounting: An Application in a Industry Company D. Ali KIZILYALÇIN (Dr. Öğr. Üyesi), Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, dakizilyalcin@adu.edu.tr ORCİD: Giriş Teknolojide meydana gelen gelişmeler işletmelerin maliyet yapılarında da değişiklikler meydana gelmesine neden olmuştur. İşletmeler bilgi teknolojilerine yaptıkları yatırımları artırdıkça, amortismanlar ve gerekli uzmanlaşma nedeniyle endirekt işçilik maliyetlerinde artışlar olacaktır. Bu değişiklikler sonucunda direkt giderlerin mamul maliyetleri içindeki payı oransal olarak azalırken genel üretim giderlerinin payı artış gösterecektir. Genel üretim giderlerindeki artış ise bu giderlerin dağıtımı problemini ortaya çıkarmaktadır. Geleneksel maliyetleme yöntemleri adı verilen hacim temelli modellerin üretim sistemlerinde ve maliyet yapılarında meydana gelen bu gelişmeler karşısında kendilerini yenileyemediklerinden başarısız oldukları öne sürülmüştür. İşletme değerinin artırılması ve rekabet konusunda doğru stratejilerin belirlenmesi anlamında doğru maliyetleme yönteminin seçilmesi önemlidir. İşletmelerde muhasebe sisteminin, özelde de maliyet-yönetim muhasebesi sisteminin en temel fonksiyonlarından biri yönetime doğru ve zamanında maliyet bilgileri sunmalarıdır. Yöneticiler fiyatlama ve yatırım gibi pek çok kararı bu bilgileri kullanarak vermektedirler. Bu açıdan işletmeler için doğru maliyet bilgileri sağlayan yöntemlerin kullanılması gerekmektedir li yıllardan itibaren doğru maliyet bilgisine ulaşabilmek için yeni maliyetleme yöntemleri üzerinde çalışılmaktadır. Bu yöntemlerin önemlilerinden biri 241

251 242 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER faaliyet tabanlı maliyetleme (FTM) yöntemidir. FTM yöntemi geliştirildiği ilk yıllarda büyük bir heyecanla karşılanırken sonraki yıllarda başta yöntemin geliştiricileri olan Kaplan ve Cooper olmak üzere birçok araştırmacı tarafından eleştirilmiştir. Kaynak Tüketim Muhasebesi (KTM) yöntemi bu arayışların bir sonucu olarak 2000 li yıllarda geliştirilmiştir. KTM yöntemi uzun süredir başarılı bir şekilde uygulanmakta olan Alman maliyet muhasebesi sistemi Grenzplankostenrechnung (GPK) ve FTM yöntemlerinin bileşiminden meydana gelmektedir. Yöntem özellikle yönetime atıl kapasite konusunda sağladığı bilgiler vasıtasıyla yardımcı olmaktadır. KTM, kaynağı ana muhasebe nesnesi olarak kullanmakta, sadece maliyet muhasebesinin doğruluğunu artırmakla kalmayıp aynı zamanda atıl kaynakların da belirlenmesini sağlamaktadır. Bu nedenle yöntem, işletmelerin bilimsel ve rasyonel karar verme süreçlerini kazanmaları ve rekabet avantajlarını güçlendirmeleri için imkân sağlamaktadır. (Yujian ve Jing, 2017: 408). Çalışmada KTM yönteminin dişli üretim işletmesinde uygulaması gerçekleştirilmiştir. Çalışma iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde KTM yönteminin teorik yapısı anlatılmış, ikinci bölümde ise işletmeden sağlanan veriler yardımıyla yöntemin uygulanması gerçekleştirilmiştir. Çalışma sonuç bölümü ile tamamlanmıştır. 2. Kaynak Tüketim Muhasebesi KTM esnek standart maliyetleme olarak dilimize çevrilen GPK ve FTM nin birleşiminden meydana gelmiştir (Kefe ve Tanış, 2020: 99). KTM yönteminin GPK ve FTM yöntemleri ile olan ilişkisi Şekil 1 de görülmektedir. Şekil 1: Kaynak Tüketim Muhasebesinin FTM ve GPK ile İlişkisi Kaynak: White, (2009: 71) den aktaran Karaca ve Küçük, (2017: 355)

252 KAYNAK TÜKETİM MUHASEBESİ: BİR SANAYİ İŞLETMESİNDE UYGULAMA 243 Şekil 1 incelendiğinde GPK nın kaynak bakış açısı ile kapasite odaklı bir yapıya sahip olduğu görülmektedir. FTM ise faaliyet odaklıdır. KTM her iki yöntemin özelliklerine sahiptir (Öğünç ve Tekşen, 2018: 394). KTM yönteminde yüksek kaliteli bilgilerin sağlanabilmesi için (ürünün üretildiği makine ile ilgili maliyetler, çalışanlar, kullanılan enerji vb. gibi) kaynak seviyesine inilir (Akpınar ve Hatunoğlu, 2021: 221). KTM, maliyet davranışlarının kaynaklar düzeyinde izlenmesine imkân veren, neden-sonuç ilişkilerinin ve FTM nin kaynak kapasitesinin ayrıntılı bilgilerini içeren faaliyet analizinin bileşimidir (Karaca ve Küçük, 2017: 355). Elshahat (2016: 103), KTM yi; işletmede gerçekleşen maliyetlerin sabit ve değişken olarak ayrılması ve atıl kapasitenin belirlenmesi ile gerçek maliyet verileriyle yönetsel karar vermeyi destekleyen bir yönetim muhasebesi sistemi olarak tanımlamıştır. KTM, kaynaklara odaklanan GPK nın avantajları ile FTM nin faaliyet/süreç yaklaşımının avantajlarını harmanlayarak, işletme çapında karar destek sistemi ile destekleyen bir yöntemdir (Karabayır ve Koç, 2019: 109). Öğünç ve Tekşen (2018: ) ise KTM yi kaynakların sınıflandırılarak kaynak havuzlarında toplayan, sabit ve değişken maliyetleri faaliyetlere dağıtan, fakat atıl kapasite maliyetini mamuller yerine, sorumlu olan birime yükleyen kapasite ve kaynak odaklı bir maliyet yönetim tekniği şeklinde tanımlamıştır. Şekil 2 de KTM modelini gösterilmiştir. Maliyetler, gelirlerden çok daha kesindir ve bu nedenle genellikle gelirlerden önce gelmeleri gerektiğinden, modellemek için önemlidir. Kaynaklar, tüm maliyetlerin (ve elbette tüm gelirlerin) nedenidir. Herhangi bir karar destek modeli, işletme genelinde kaynak akışlarını modellemeye odaklanmalıdır. İşletmeler, kaynakları bir dereceye kadar hom*ojen olan çalışma grupları veya kaynak havuzları şeklinde düzenler. Burada her bir kaynak havuzu diğer bir kurumsal kaynak havuzunu destekler ya da bir müşteri için bir ürünün ya da bir hizmetin üretilmesi için girdileri kullanır. (White, 2009: 65). Şekil 2: Kaynak Tüketim Muhasebesinin Modeli Kaynak: White, (2009: 71)

253 244 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER KTM sisteminde, maliyet ataması için kullanılan payda hacmi, kaynakların tüketilme şekline bağlıdır. Sabit maliyet kullanımları kaynak kapasitesine dayanırken, orantısal maliyetler bütçelenmiş kaynak çıktısına göre tahsis edilir. Bu nedenle, genel gider tahsisleri, FTM de olduğu gibi, maliyet merkezleri aracılığıyla dikey olarak veya faaliyetler ve süreçler arasında yatay olarak dağıtılabilir (Jassem, 2019: 176). KTM, faaliyet tabanlı bilgileri kaynak kapasiteleri bilgisi ile birleştirir ve maliyet davranışlarını kaynak düzeyinde girdi/çıktı ilişkileriyle ilişkilendirir (Perkins ve Stovall, 2011: 42) ve maliyetin kaynak düzeyinde sebep olduğu ve etkin bir şekilde kontrol edilebileceği gerçeğini vurgulayarak, her kaynağın değer yaratma yeteneğine sahip olduğunu kabul eder. Kapasite kaynaklarda bulunduğundan, kaynakların kapasitesini ve kullanımını yönetmek, maliyetleri etkin bir şekilde yönetmenin temelidir (Abbas, 2015: 4). Belirtilen bu özellikleri yanında, White (2009: 64 den akt. Kızılyalçın, 2021: 624). KTM nin, aşağıda sayılan nedenlerden dolayı güvenilir bir yönetim muhasebesi çözümü olduğunu belirtmiştir: KTM, yöneticilerin tümevarımsal düşünce süreçlerini desteklemek için yönetim muhasebesinin temel ilkelerine dayanmaktadır. KTM, bilgilerin birincil kullanıcısı olarak harici mali tablolara değil, yöneticiye odaklanır. KTM, büyük ölçüde, 60 yıldır kullanılmakta olan ve hala den fazla şirket tarafından kullanılan, ancak Almanca konuşulan ülkeler dışında çok az bilinen Alman yönetim muhasebesi yöntemlerine dayanmaktadır. KTM, kısıtlar teorisi ve geleneksel yönetim muhasebesi düşüncesine ilişkin en iyi iç görüleri disiplinli bir şekilde birleştirir. KTM nin öne çıkan özelliklerinden biri de amortismanların hesaplamasında tarihi maliyetlerin yerine, yenileme maliyetlerinin kullanılmasıdır. Fiyat değişimleri nedeniyle tarihi maliyetler, kaynakların fırsat maliyetlerini doğru bir şekilde yansıtmayabileceğinden KTM yönteminde dağıtımlar, yerine koyma maliyetleri üzerinden yapılır. Yenileme maliyetleri, bugünkü fiyatlarla kapasitenin yenilenmesi için gerekli olan tutarı ifade etmektedir (Aktaş, 2013: 62). Tarihi maliyetlerin yerine yenileme maliyetleri üzerinden amortisman hesaplanması; hem üretim maliyetlerinin daha güncel olmasını sağlayacak ve hem de günün koşullarına uymayan (eski teknolojiye sahip, demode olmuş) makinelerin bir an önce elden çıkarılmasına yardımcı olacaktır

254 KAYNAK TÜKETİM MUHASEBESİ: BİR SANAYİ İŞLETMESİNDE UYGULAMA 245 (Erkuş vd., 2014: 23). Ayrıca, yenileme maliyeti amortisman yönteminin kullanılması ile benzer kaynakları tüketen ve benzer faaliyetleri destekleyen özdeş ürünlerin eşit olmayan maliyet dağıtımı riskini de engelleyecektir (Cengiz, 2012: 230). KTM, kaynak tüketimini netleştirme ve kapasiteyi etkin bir şekilde yönetme konusunda çeşitli avantajlar içerir. Bu avantajlar aşağıdaki gibi özetlenebilir (Abbas ve Wagdi, 2014: 4; Öktem, 2016: 265): Hem kaynak miktarlarında hem de bunlarla ilişkili maliyetlerde kaynaklar arasındaki nedensel ilişkiler hakkında net bir fikir sağlar. Nihai ürüne yüklenen, ancak tamamen karşılanmayan maliyetleri belirler. Bu sayede atıl/fazla kapasite maliyeti doğru bir ayrıştırılabilir. Kaynakların kapasitelerinin yönetimi ve kapasite maliyetleri ile ilgili doğrudan bilgi sağlar. Atıl kapasiteyi ürünlere dağıtmayarak sorumlu kişi veya seviyeye yükler. Gerekli girdileri çıktılarla ilişkilendirerek, kaynakların tüketimi ve maliyet davranışı konusunda tutarlı bir görünüm sağlayabilir. Sabit maliyetler ile değişken maliyetler ve bunların karar verme konusundaki kullanımları hakkındaki tartışmalara da yanıt verir. Karar alıcılara, karar seviyesinden organizasyon seviyesine kadar her düzeyde maliyet bilgilerini izleme ve gruplandırma yeteneği sağlar. Karar destek bilgisinde faydalı maliyeti sağlamak için amortisman hesaplamada yerine koyma maliyetini kullanır. Maliyetleri kaynak seviyesinde sabit veya orantısal olarak belirtir ve dağıtır, maliyetlerin doğasını tam olarak belirtir. Orantısal maliyetlerin sabit bir biçimde tükenebileceğini belirtir ve gereken davranışı sağlar. KTM nin diğer faydası, planlama ve tahmin yönüdür. KTM, kaynak akışları ve maliyetler açısından oldukça bölünebilir olduğundan, yeni senaryoların modellenen mevcut operasyonlar üzerindeki etkisini değerlendirmek için model kolayca tersine çalıştırılabilir (White, 2009: 76). KTM yöntemi bu avantajlarının yanında bazı dezavantajlara da sahiptir. Perkins ve Stoval (2011: 49) KTM yönteminde maliyet belirleme sürecinde binlerce maliyet merkezi kullanılabileceğini, belirletmişler ve bu durumun yöntemin uygulanmasında önemli oranda bir karmaşıklığa yol açabileceğini ifade etmişlerdir.

255 246 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER 2.1. Kaynak Tüketim Muhasebesinin Temel İlkeleri KTM; nedensellik, yanıt verilebilirlik ve çalışma olmak üzere üç temel ilkeye dayanmaktadır. Bu ilkeler aşağıda kısaca açıklanmıştır. Nedensellik ilkesi; modele güvenilirlik, mantık ve rasyonellik sağlaması yönlerinden en önemli kavramdır (White, 2009: 65) ve kaynakların ilişkili olduğu kaynak akışları ile maliyetlerin neden-sonuç ilişkilerini yansıtacak şekilde modellenmesini gerektirir (Elmacı, 2014: 4). Bu durum, kaynak havuzları arasındaki keyfi dağıtımın ortadan kaldırıldığı anlamına gelir (White, 2009: 67). KTM, nedensellik ilkesi aracılığıyla kaynakların tüketimi ve maliyetin davranışı hakkında tutarlı bir görüş sağlayabilir. Kaynaklar ile bunların tüketimine odaklanır ve yüzdelere veya parasal değerlere dayalı dağıtımlardan kaçınan nicel bir modelin oluşturulmasını vurgular (Al-Qady ve El-Helbawy, 2016: 44). Nedensellik ile kaynak akışları ve maliyetleri, değer zinciri aracılığıyla kaynaklardan tüketicilere (destek ve doğrudan) katı bir neden-sonuç temelinde modellenir. Bir kaynak havuzu için diğer bir kaynak havuzunun çıktısı gerekli değilse, o kaynak havuzunda herhangi bir maliyete neden olmaz (White, 2009: 67). Bu tür nedensel ilişkiler kurulamıyorsa, maliyetlerin dağılımı işletmenin daha yüksek organizasyon düzeyinde gerçekleşir. Örneğin, satış hacmi azalırsa, bu düşüşten hem işletme yönetimi hem de satış yönetimi sorumludur (Al-Rawi ve Al Hafiz, 2018: 32). Yanıt verebilirlik ilkesi, belirli bir kaynak havuzunun çıktısı ile onu üretmek için gereken diğer kaynak havuzlarından gelen girdi miktarları arasındaki ilişkiyi tanımlar ve nedensellik ilkesine uyumu sağlar (Al-Qady ve El-Helbawy, 2016: 44). Yanıt verebilirlik ilkesi, kaynak havuzlarında toplanan maliyetlerin düzenlenmesini kapsar ve bunun gerçekleştirilebilmesi için maliyetler, sabit ve değişken (orantısal) olmak üzere iki şekilde ele alınır (Gerekan, 2021: 294). Çalışma ilkesi, yanıt verebilirlik ve nedensellik gibi evrensel bir ilke değildir. Fakat bazen maliyet nesneleri arasındaki kaynakların akışının izlenmesi yönetim ile ilgili kararlar için yeterli bilgi sağlamayabileceğinden, gerekli bir ilkedir. Kaynak havuzları arasındaki kaynak tüketiminde hangi faaliyetin yürütüldüğünün bazı durumlarda periyodik, bazı durumlarda ise sürekli olarak bilinmesi gerekir (White, 2009: 70) Kaynak Tüketim Muhasebesinin Temel Unsurları KTM ilk olarak kaynak akışlarının modellenmesine dayanmalıdır. Maliyetler kaynak akışlarını takip edecektir, çünkü tüm maliyetler kaynaklardan ortaya çıkmaktadır. KTM, üç temel ilkeden oluşur (Okutmuş, 2015: 47):

256 KAYNAK TÜKETİM MUHASEBESİ: BİR SANAYİ İŞLETMESİNDE UYGULAMA 247 Kaynaklar başlangıç noktası olarak kabul edilir, Maliyet yapısı sürekli izlenir ve Maliyetlerin modellenmesinde miktar tabanlı yaklaşım kullanılır Kaynaklar KTM yönteminde kaynak, sadece faaliyetler tarafından tüketilen kaynakları değil, kaynağın kendisinin tükettiği kaynağı da içerir. Faaliyetler kaynakları, ürünler de faaliyetleri tüketir nedenselliğine göre KTM de maliyetlerin hesaplanması için kaynakların tüketimi temel nokta olarak alınır (Wang vd., 2009: 84). Yönetim kararları için maliyetler önemli olduğundan ve kaynaklar maliyetlerin nedeni olduğundan, onları etkili bir şekilde modellemek için kaynakların doğasını anlamak (neden-sonuç ilişkileri) hayati önem taşır. Bu bağlamda kaynakların; (i) yeterlilik, (ii) kapasite ve (iii) maliyet yapısı/davranışı olmak üzere üç temel özelliği vardır. Yeterlilik; çalışanların ne kadar iyi eğitimli olduğu ne kadar iyi performans gösterdikleri, makinelerin sunabileceği kapasite vb. gibi kaynağın niteliksel özellikleridir. Bu özellikler önemli olmakla beraber modeli doğrudan doğruya etkilemezler, ancak karar vermeyi etkileyebilirler. Kapasite; (i) üretken, (ii) üretken olmayan ve (iii) âtıl kapasite olmak üzere üç kategoriye ayrılır (White, 2009: 65). Üretken kapasite, kesme, kalıplama, kaynak vb. gibi müşteriler için mamullerin veya hizmetlerin üretilmesi ve sunulması için gerekli olan zamanı temsil eden ve müşteriye değer sağlayan kapasitedir (Özçelik, 2019: 1318). Üretken olmayan kapasite, kaynağın; bakım, kurulum, planlı bekleme, atık (düşük kaliteli üretim), eğitim ve gerekli idari faaliyetler (birincil işlerin dışında) için kullanılmasıyla ilgilidir (White, 2009: 65). KTM, sadece üretimde kullanılan kaynakları hesaplamakla kalmaz, aynı zamanda atıl kaynakları da ölçebilir. Böylece, maliyet yönetimi ve performans değerlendirmesine elverişli olan atıl kaynak maliyetlerinin dağıtımı yoluyla her sorumlu kişiye sorumluluk atayabilir (Yijuan ve Ting, 2017: 408). Maliyet yapısı veya davranışı, yanıt verebilirlik ilkesi aracılığıyla kaynak havuzlarında doğru bir şekilde modellenir. (Al-Qady ve El-Helbawy, 2016: 44). Maliyetler temelde kaynak ve kaynak havuzlarının çıktılarının akışına bağlıdır. Her bir kaynak havuzu veya iş birimi kaynaklarının özelliklerini birleştiren ve müşteri için başka kaynak havuzları veya nihai çıktıları için bu maliyetleri aktaran hom*ojen çıktılar üretir (Öktem, 2016: 269).

257 248 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Maliyet Yapısı KTM yönteminde önce kaynaklar kaynak havuzlarında toplanır ve daha sonra kaynak havuzlarında birincil ve ikincil maliyetler şeklinde sınıflandırılır. Birincil maliyetler, bir maliyet merkezinde ortaya çıkan maliyetler olduğundan, maliyet merkezi bu maliyetler üzerinde birinci derecede kontrole sahiptir. İkincil maliyetler, bir maliyet merkezine aktarılan veya yönlendirilen maliyetlerdir ve kaynak havuzunu destekleyen maliyetler ile başka kaynak havuzlarından aktarılan maliyetlerden oluşur. Birincil ve ikincil maliyetler kaynak havuzunun çıktısıyla ilişkisi dikkate alınarak sabit ve orantısal olarak başka bir sınıflandırmaya tabi tutulur (Okutmuş, 2015: 49). Sabit maliyetler, geleneksel maliyetlemedeki sabit maliyeti ifade eder. KTM yönteminde maliyetin değişkenliği (bu tür maliyetlere orantısal maliyetler denmektedir) maliyetin nihai mamullerin ve hizmetlerin çıktısı ile olan ilişkisine göre değil, maliyetin ait olduğu kaynak havuzu çıktısının nasıl tüketileceği ile belirlenir (Aksu, 2013: 171). Maliyet davranışının bölünmesi kaynak tüketimi muhasebesinin önemli bir özelliğidir. Sabit maliyetin ve değişken maliyetin bölünmesi, kaynak arzı ve kaynak tüketiminden iki yönü dikkate almalıdır. Birincisi, kaynak arzı açısından, çıktı değiştikçe değişken maliyet değişecek ve sabit maliyetler değişmeyecektir. İkincisi, kaynak tüketimi açısından, bir maliyetin ilk maliyeti değişken olsa bile, çıktının tüketimi sabit ise sabit bir maliyet haline gelecektir. Başlangıç durumu sabit olan maliyetler için ise kaynak tüketimi muhasebesi ilkesi, sabit olarak tanımlandıktan sonra sabitlenmiş olmasıdır (Yijuan ve Ting, 2017: 409). Kaynak maliyetleri, yalnızca kaynaklar gerçekten tüketildiğinde maliyet nesnelerine dağıtılır. Boş kaynaklarla ilgili olan bütün kaynakların maliyetleri maliyet objelerine aktarılmayarak, kaynak havuzlarında kalır dağıtılmak yerine kaynak havuzlarında kalır (Tse ve Gong, 2009: 42) Miktar Temelli Yaklaşım KTM, ölçüme dayalı maliyet dağıtım yöntemidir. KTM deki tüm kaynak tüketimi ve faaliyet tüketimi, yalnızca ölçülebilen nicel standartlara sahiptir (Wang vd., 2009: 84). Yöntemde maliyet dağıtımları yapılırken yüzde veya parasal tutarlar yerine miktarlar kullanılır. Bütün işlemler ölçme üzerine inşa edildiğinden hem kaynakların hem de faaliyetlerin tüketimleri, ölçülebilen standartlara göre yapılır. Bunun sonucu olarak kaynak tüketimi ile maliyet dağıtımı arasındaki nedensellik, miktara bağlı olarak gerçekleşir (Öğünç ve Tekşen, 2018: 396). KTM de faaliyetler, kapasite bilgisi sağlayan miktar olarak belirlenmiş etkenlere sahip olmalı ve aynı zamanda girdileri miktar olarak tüketmiş olmalıdırlar (Aktaş, 2013: 64).

258 KAYNAK TÜKETİM MUHASEBESİ: BİR SANAYİ İŞLETMESİNDE UYGULAMA 249 KTM yönteminde miktar temelli yaklaşım, kaynakların tüketimi ve maliyetlerin yüklenmesi arasında belirgin bir ayırım sağlar. Tüketim miktarları ile tüketim değerlerinin ayrılması, sapma analizini kolaylaştırır. Ayrıca kaynak maliyetlerinin sadece kullanıldıkları zaman tahsis edilmesi kapasite analizini de kolaylaşmaktadır (Erkuş vd., 2014: 23). Böylece atıl kapasitenin de belirgin hale gelmesi sağlanmakta ve karar vericilerin maliyetlerin sabit veya değişken maliyetlerden hangisi olduğu konusunda bilgi sahibi olmaları sağlanır (Altınbay ve Seylan, 2019: 301) KTM nin Uygulama Adımları KTM nin uygulama sürecine kaynak havuzlarının belirlenmesi ile başlanır. Bu aşama kaynaklar arasındaki karşılıklı ilişkilerin doğrulanmasını ve insan kaynakları havuzu, makine kaynak havuzu, elektrik kaynak havuzu ve işgücü kaynağı havuzu gibi kaynaklar arasındaki benzerliklere ve ilişkilere bağlı olarak kaynak havuzlarının belirlenmesini gerektirir (Kadhim ve Abdulzahra, 2020: 12328). İkinci aşamada birincil ve ikinci maliyetler belirlenerek toplanır. Böylece her bir kaynak havuzunun toplam maliyetinin belirlenmesi sağlanır. Üçüncü aşamada toplam maliyeti belirlenen kaynak havuzlarının maliyetleri sabit ve orantısal olarak ayrılır. Sabit maliyetler teorik kapasiteye, orantısal maliyetler kaynak havuzunun çıktı miktarına dayalı olarak dağıtılacağından, bu ayrım önemlidir (Köse ve Ağdeniz, 2017: 149). Dördüncü aşamada, sabit ve orantısal olarak ayrılan maliyetler, kaynak etkenleri aracılığı ile faaliyetlere dağıtılır ve böylece faaliyetlerin maliyetleri belirlenmiş olur. Her kaynak havuzunun kapasitesinin, teorik kapasiteyle karşılaştırılması sonucu atıl kapasite ve atıl kapasite maliyetine ulaşılır (Kurtlu ve Selçuk, 2020: 267). Yöntemin uygulanmasının son aşamasında faaliyetlerin maliyetleri ürünlere faaliyetlerden yararlanma miktarı ile orantılı olarak dağıtılır ve ürün maliyetleri belirlenir. 3. KTM nin Bir Sanayi İşletmesinde Uygulanması Uygulama bölümünde, bir dişli üretim işletmesinin 2021 yılı aralık ayına ait (işletme ile nisan ayında görüşme gerçekleştirilmiş, işletme yöneticileri güncel verileri sağlama konusunda isteksiz olduğundan aralık ayı verileri sağlanabilmiştir) verilerinin kullanılmasıyla kaynak tüketim muhasebesi uygulaması gerçekleştirilmiş ve ulaşılan sonuçlar değerlendirilmiştir.

259 250 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER 3.1. Çalışmanın Amacı ve Yöntemi Çalışmanın amacı; kaynak tüketim muhasebesi yönteminin dişli üretimi gerçekleştiren küçük ölçekli bir işletmede uygulanabilirliğinin sınanması ve ulaşılan sonuçların değerlendirilmesi olarak belirlenmiştir. Çalışmada olay çalışması yöntemi uygulanmıştır. Çalışmanın gerçekleştirildiği işletmede konunun uygulanabilmesine ve olayların gözlemlenebilmesine olanak sağlaması, yöntemin seçilme nedenidir. Çalışmanın uygulama kısmı için, uygulamanın yapıldığı işletmede çalışan yönetici ve personel ile görüşülerek bilgi toplanmış ve işletmede gerçekleştirilen süreç incelenmiştir Dişli Üretim İşletmesinde KTM Yöntemi Uygulaması Çalışmada öncelikle uygulamanın gerçekleştirildiği işletmede mamullerin üretim sürecine ait bilgi alınmıştır. Bu bilgilerin kullanılması yoluyla işletmenin kaynak havuzları, faaliyet merkezleri ve faaliyet merkezlerinin kaynak ve faaliyet etkenleri belirlenmiştir. Şekil 3 de işletmede KTM uygulanmasına ait süreç görülmektedir. Şekil 3. ABC İşletmesi nde KTM Yönteminin Uygulanma Süreci

260 KAYNAK TÜKETİM MUHASEBESİ: BİR SANAYİ İŞLETMESİNDE UYGULAMA Kaynak Havuzlarının Belirlenmesi KTM yöntemi uygulanmasında kaynak havuzlarının oluşturulmasında, benzer özelliklere sahip olan kaynakların aynı havuzlarda toplanması gerekir. Bu amaçla öncelikle işletmenin yöneticileri ve muhasebe personeli ile yapılan görüşmeler neticesinde ilgili dönemde işletmede ortaya çıkan giderlerin tespiti yapılmıştır. Daha sonra yine işletme yöneticileri ile görüşmeler ve işletmenin üretim sürecinin gözlemlenmesi ile kaynak havuzları oluşturulmuştur. İşletmenin aralık ayına ait giderleri ve oluşturulan kaynak havuzları Tablo 1 de görüldüğü gibidir. Tablo 1. İşletmenin Kaynak Havuzları ve Maliyetleri Kaynak Havuzları İşçilik Makineler Tesis Direkt Giderler Kaynaklar Kaynağın Maliyeti Direkt İşçilik Gideri ,54 Endirekt İşçilik Giderleri ,62 Enerji Gideri Bakım Onarım Gideri Makine Amortismanları Yedek Parça Madeni Yağ Gideri Sigorta Gideri (Makineler) Su Gideri (Üretim) 614 Kira Gideri Temizlik Gideri 318 Isıtma-Aydınlatma 916 Yakıt (Taşıt) Endirekt Malzeme Gideri Ambalaj Malzemesi 238 Amortisman (Taşıt) Haberleşme 241 Kırtasiye 108 Kaynak Havuzu Toplam Maliyeti , Kaynak Havuzu Maliyetlerinin Sabit ve Orantısal Maliyet Olarak Sınıflandırılması KTM modelinde kaynak havuzu maliyetlerinin sabit kısmı teorik kapasiteye göre orantısal maliyetler de pratik kapasiteye göre dağıtılır.

261 252 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Teorik kapasite ve pratik kapasite (planlı çıktı) kullanılması, teorik kapasitenin kaynakların arzını veya kullanılabilirliğini temsil etmesine karşın, pratik kapasitenin mamul üzerindeki talep tarafından yerleştirilen kaynak havuzlarının çıktısı üzerindeki tahmini talebi temsil etmesidir. Bu, atıl/fazla veya atık, kullanılmayan kapasitenin doğru bir şekilde ölçülebilmesini sağlayacaktır (Al-Qady ve El-Helbawy, 2016: 45). Buna göre işletmedeki kaynak havuzu maliyetleri sabit ve orantısal olarak sınıflandırılmış ve Tablo 2 de sunulmuştur. Tablo 2. Kaynak Havuzu Maliyetlerinin Sabit ve Orantısal Maliyet Olarak Sınıflandırılması Kaynak Havuzları Orantısal Sabit Toplam İşçilik , , ,16 Makineler Tesis Direkt Giderler Toplam , , , Kaynak Havuzlarının Teorik ve Pratik Kapasite Oranlarının Hesaplanması KTM yönteminde orantısal giderler pratik kapasiteye, sabit giderler ise teorik kapasiteye göre dağıtılmaktadır. Bu nedenle kaynak havuzlarında yer alan giderlerin sabit ve orantısal oranlarının hesaplanması gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle kaynak havuzlarında toplanan giderlerin kaynak etkenlerinin belirlenmesi gerekmektedir. Kaynak havuzları ve havuzların maliyet etkenleri Tablo 3 de sunulmuştur. Tablo 3. Kaynak Havuzu Maliyetlerinin Dağıtımında Kullanılacak Maliyet Etkenleri Kaynak Havuzları Kaynak Etkeni İşçilik İşçilik Saati Makineler Makine Saati Tesis M 2 Direkt Giderler Direkt Sabit maliyet oranı, bir kaynak havuzunun toplam sabit maliyetinin o havuzun teorik kapasitesine bölünmesi, orantısal maliyet oranı ise kaynak havuzunun toplam orantısal maliyetinin planlanan çıktı (pratik kapasite) miktarına bölünmesiyle elde edilir (Al-Qady ve El-Helbawy, 2016: 45).

262 KAYNAK TÜKETİM MUHASEBESİ: BİR SANAYİ İŞLETMESİNDE UYGULAMA 253 Örnek olması açısından işçilik kaynak havuzunun sabit ve orantısal maliyet oranları şu şekilde hesaplanmıştır. İşletmede 13 adet direkt ve endirekt işçi çalışmaktadır. İşletmede günlük çalışma süresi 9 saat olup, ayda toplam 30 işgünü çalışıldığı varsayımı ile işçilerin teorik kapasitesi (13 işçi x 9 saat x 30 gün) saat olarak hesaplanacaktır. Pratik kapasite ise işletmede işçilerin dinlenme molaları, öğle yemeği arası, makinelerin bakımı vb. gibi fiilen çalışmadıkları süreler dikkate alınarak belirlenmektedir. İşçiler sabah ve öğleden sonra olmak üzere 15 dakika dinlenme molası ve öğle yemeği için de 60 dakika kullanmaktadırlar. Buna göre günlük çalışma süresi (9 saat 1,5 saat) 7,5 saat olmaktadır. İşletmede pazar günleri çalışılmamaktadır. Buna göre işçilerin pratik kapasitesi (13 işçi x 7,5 saat x 26 gün) saat olacaktır. Bu formüller kullanılarak her bir kaynak havuzu için sabit ve orantısal maliyet oranları hesaplanmış ve sonuçları Tablo 4 de sunulmuştur. Tablo 4. Kaynak Havuzlarının Sabit ve Orantısal Maliyet Oranları Kaynak Havuzları Orantısal Sabit İşçilik 14, ,58393 Makineler 25, ,89814 Tesis 2, ,21621 Direkt Giderler

263 254 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Faaliyet Maliyetlerin Belirlenmesi Kaynak havuzlarından faaliyetlere aktarılan kaynakların belirlenmesi için öncelikle işletmedeki faaliyetler belirlenmiştir. Faaliyetlerin belirlenmesinde mamullerin üretim süreci ile işletme yetkilileri ve çalışanlardan sağlanan bilgiler kullanılmış, ayrıca mamullerin farklı faaliyet tüketimleri dikkate alınmıştır. Temel faaliyetlerin belirlenmesinde benzer olan alt faaliyetler birleştirilmiştir. Buna göre işletmede belirlenen faaliyetler; üretim planlama (Ü.P.), üretim makine (Ü.M.), montaj (M), kalite kontrol (K.K.) ve sevk-nakliye (S.N) şeklindedir. Faaliyet maliyetlerinin belirlenebilmesi için öncelikle her bir faaliyetin tükettiği kaynağın belirlenmesi gerekir. Hesaplamalara örnek olması açısından üretim planlama faaliyetinin işçilik kaynak havuzundan aldığı pay aşağıdaki gibi hesaplanacaktır. Üretim planlamada çalışan sayısı birdir. Kaynak havuzlarından faaliyetlerin tükettiği kaynaklar belirlendikten sonra kaynak havuzlarındaki maliyetlerin faaliyetlere dağıtımı yapılmalıdır. Tablo 5 de kaynak havuzlarından her bir faaliyetin aldığı paylar görülmektedir. Tablo 5. Kaynak Havuzlarındaki Maliyetlerin Faaliyetlere Dağıtılması İşçilik Makineler Tesis Direkt Giderler Toplam Üretim Planlama 4.388, ,65 349, ,33 Üretim Makine , , , ,87 Montaj 8.777, , , ,98 Kalite Kontrol 4.388, , ,31 Sevk- Nakliye 8.777, , , ,35 Toplam , , , , ,84

264 KAYNAK TÜKETİM MUHASEBESİ: BİR SANAYİ İŞLETMESİNDE UYGULAMA 255 Kaynak havuzlarındaki maliyetlerin faaliyetlere dağıtımına örnek olması için üretim planlama faaliyetinin işçilik kaynak havuzundan aldığı pay aşağıda verilen formül ile hesaplanacaktır Faaliyet Maliyetlerinin Mamullere Dağıtımı Kaynak havuzlarında toplanmış olan maliyetler faaliyetlere dağıtıldıktan sonra her bir faaliyette toplanan maliyetler, faaliyetlerden yararlanma ölçülerine göre mamullere yüklenecektir. Bunun için öncelikli olarak her bir faaliyet için gerekli olan faaliyet etkenlerinin belirlenmesi gerekir. Tablo 6 da faaliyet etkenleri ve faaliyet etkenlerinin miktarları sunulmuştur. Tablo 6. Faaliyet Etkenleri ve Miktarları Faaliyetler Faaliyet Etkeni Faaliyet Etkeni Sayısı Üretim Planlama Hazırlık Sayısı 7 kez Üretim Makine Üretim Süresi 680 saat Montaj Parça Sayısı 570 adet Kalite Kontrol Üretim Miktarı 100 adet Sevk-Nakliye Paketleme Sayısı 100 adet Her bir faaliyette toplanan maliyetler mamullerin faaliyetlerden yararlanma ölçüsüne göre dağıtılmıştır ve sonuçlar Tablo 7 de sunulmuştur. Tablo 7. Faaliyetlerden Mamullerin Aldığı Toplam Pay A B C Toplam Üretim Planlama 728, , , ,33 Makineler , , , ,87 Montaj , , ,98 Kalite Kontrol 2.650, , , ,30 Sevk-Nakliye 7.390, , , ,35 Toplam , , , ,84

265 256 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Tablo 7 de görüldüğü gibi (hammadde giderleri hariç) A mamulünün toplam maliyeti ,00 TL, B mamulünün toplam maliyeti ,56 TL ve C mamulünün toplam maliyeti de ,26 TL olarak belirlenmiştir. KTM yönteminin işletme yönetime sağladığı en önemli yararlardan biri işletmedeki âtıl kapasiteyi görünür hale getirmesidir. İşletmede yapılan uygulama ile belirlenen atıl kapasite tutarları ve atıl kapasitenin oluştuğu kaynak havuzları Tablo 8 de görülmektedir. Tablo 8. Toplam Maliyetler, Dağıtılan Maliyetler ve Atıl Kapasite Maliyeti Toplam Maliyet Dağıtılan Maliyet Atıl Kapasite Maliyeti Atıl Kapasite Oranı İşçilik , , ,37 11,47 Makineler , , ,27 21,39 Tesis , , ,68 15,68 Direkt Giderler , , Toplam , , ,32 12,04 Tablo 8 incelendiğinde işletmenin dönemdeki toplam gideri ,16 TL iken KTM yöntemi kullanılarak dağıtılan maliyet toplamı ,84 TL dir. Buna göre işletmede ,32 TL, orantısal olarak da %12,10 oranında atıl kapasite belirlenmiştir. Bu durum ,32 TL nin mamullere yüklenmediği sonucunu doğurmaktadır. Buchheit (2003: 550), işletmelerde kullanılmayan kapasite maliyeti bilgilerinin belirlenmesinin karar vericiler açısından potansiyel verimsizlik ve fırsatlar konusundaki farkındalığını artıracağını, bu şekilde katma değer sağlamayan kapasite kaynaklarının azaltılması konusunda kararlarını destekleyeceğini belirtmiştir. (Giri ve Moon (2004: 690) da kapasite kullanımının günümüzün rekabetçi üretim ortamında önemli bir faktör olduğunu, atıl kapasite maliyetinin belirlenmesinin yapılan analize dahil edilmemiş olması halinde üretim sisteminin analizinin eksik olacağını belirtmişlerdir. Gerçekleştirilen uygulama bu açılardan değerlendirildiğinde, belirlenen kaynak havuzları açısından, en yüksek atıl kapasitenin %21,39 ile makineler kaynak havuzunda ortaya çıktığı görülmektedir. Bunu %15,68 ile tesis ve %11,47 ile işçilik kaynak havuzu izlemektedir.

266 KAYNAK TÜKETİM MUHASEBESİ: BİR SANAYİ İŞLETMESİNDE UYGULAMA 257 Dolayısıyla işletmede öncelikle makinelere yapılan yatırımın ve makinelerin kullanım durumlarının değerlendirilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır (özellikle CNC türü makineler kullanıldığından bu makineleri kullanan personelin de kalifiye olması gerekmektedir. Makinelerin ayarlanmasında yapılacak küçük bir hata üretilen parçanın hatalı olmasına yol açmaktadır). Bu değerlendirme makineler kaynak havuzundaki yüksek orandaki atıl kapasitenin nedeninin belirlenebilmesi için gereklidir. Örneğin işletme, makineleri etkin bir şekilde kullanmakta mıdır, makinelere yapılan yatırım yüksek midir, üretim planlaması doğru bir şekilde yapılmakta mıdır, şeklindeki sorulara yönetim doğru bir yanıt aramalıdır. Bu şekilde tesis ve işçilik kaynak havuzlarını da kapsayacak şekilde yapılacak bir analiz, işletmedeki verimsiz ve katma değeri olmayan alanların belirlenmesini sağlayacak ve maliyet avantajı konusunda yönetime yardımcı olabilecektir. Bu açıdan bakıldığında KTM hem atıl kapasite maliyetini ortaya koymak yoluyla verimsiz alanların belirlenmesine katkıda bulunmakta hem de atıl kapasite maliyetlerinin mamullere yüklemeyerek doğru mamul maliyet bilgisi sağlanmasına yardımcı olmaktadır. 4. Sonuç Günümüz işletmeleri hızla değişen bir teknolojik çevrede ve yoğun bir rekabet baskısı altında faaliyetlerini sürdürmeye çalışmaktadır. Ayrıca sermaye, pahalı ve özellikle küçük ölçekli işletmeler için ulaşılması zor bir kaynaktır. Bu nedenle işletmelerin sahip oldukları sermayeyi en uygun şekilde değerlendirmesi önem arz etmektedir. Bu açıdan bakıldığında doğru maliyet bilgisi işletmelerde yaşamsal bir öneme sahiptir. Özellikle düşük bir kâr marjı ile çalışmak zorunda olan işletmeler için maliyetlerin doğru belirlenememesi belki de işletmelerin uzun vadede zarar etmeleri ile sonuçlanacaktır. Yöneticiler işletmeleri için en doğru maliyet bilgilerini sağlayacak yöntemleri seçmeli ve uygulamalıdırlar. Uzun yıllar boyunca geleneksel maliyetleme yöntemleri adı verilen yöntemler işletmelerde uygulanmış, ancak üretim yöntemlerindeki gelişmelere yanıt veremediği için yeni maliyetleme yöntemleri arayışına girilmiştir. KTM yöntemi 2000 li yıllarda bu arayışlar sonucunda ortaya çıkmış, doğru maliyet bilgileri sağlama konusunda çağdaşlarının önüne çıkmış bir yöntemdir. Çalışmada KTM yöntemi küçük ve orta ölçekli bir sanayi işletmesinde uygulanmıştır. Yapılan uygulama ile küçük ve orta ölçekli bir işletmede yöntemin

267 258 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER uygulanabilirliği test edilmiş ve ulaşılan sonuçların işletmede uygulanmakta olan maliyetleme yönteminden elde edilen sonuçlardan farklı olup olmadığının tespiti yapılmıştır. İşletmede gerçekleştirilen uygulama ile KTM yöntemine göre mamullerin toplam maliyetleri hesaplanmıştır. Bunun sonucunda her üç mamul için de ulaşılan sonuçların farklı olduğu görülmüştür. Ayrıca işletmede hammadde giderleri hariç olmak üzere toplam katlanılan maliyet ,16 TL iken KTM yöntemine göre mamullere dağıtılan maliyet ,84 TL olmuştur. Buna göre işletmede mamullere dağıtılmayarak dönem giderlerine aktarılacak ,32 TL âtıl kaynak maliyeti ortaya çıkmıştır. Bu sonuçlar uygulamanın yapıldığı işletme yöneticileri paylaşılmış ve yöntemin sonuçları hakkında bilgilendirilmişlerdir. KTM yönteminin önemli üstünlüklerinden biri âtıl kapasite maliyetlerinin belirlenebilmesini sağlaması olarak ifade edilmektedir. Atıl kapasitenin belirlenmesi yönetim için önemlidir, çünkü bu bilgiler vasıtasıyla yöneticiler atıl kapasitenin oluştuğu birimleri belirleyebilecek ve dikkatlerini bu birimlere çevirebileceklerdir. Bu şekilde işletmenin etkinliğinin ve verimliliğinin artırılması sağlanabilecek ve katma değer sağlamayan kapasite kaynaklarının azaltılması yoluyla yöneticiler de maliyet tasarrufu ve karlılık analizleri açısından doğru noktalara yoğunlaşabileceklerdir. KTM yöntemine yöneltilen eleştirilerden önemlileri yöntemin uygulanma konusunda çok fazla sayıda faaliyet merkezi ortaya çıkabileceği ve dolayısıyla karmaşık bir yöntem olarak kabul edilmesi ve verimli sonuçların elde edilebilmesi açısından kurumsal kaynak planlaması gibi sistemleri gerektiriyor olmasıdır. KTM yönteminin bir işletmede sağlıklı bir şekilde kurulabilmesi için muhasebeci, yönetici ve diğer kilit rollerdeki personellerden oluşan bir ekibin kurulu olması gerekir. Özellikle KOBİ niteliğindeki işletmelerde yöntemin gerektirdiği bilgilerin sağlanması ve uzman muhasebe personeli konusunda problemlerle karşılaşılması önemli bir sorun olarak ortaya çıkabilecektir. Ancak kaynakların verimli kullanımı açısından KOBİ niteliğindeki işletmelerin bu tür yöntemleri uygulaması konusunda desteklenmesi ve teşvik edilmesi yararlı olacaktır. KTM gibi yöntemlerin farklı sektörlerde yer alan işletmelerde uygulanabilirliğinin gösterilmesi yararlı olacaktır. Bu nedenle daha sonra yapılacak benzer çalışmaların farklı sektör ve işletmelerde ve ayrıca yöntemin çağdaşları olan (örneğin FTM ve zaman etkenli FTM) yöntemleri ile karşılaştırılarak uygulanması yararlı olacaktır.

268 KAYNAK TÜKETİM MUHASEBESİ: BİR SANAYİ İŞLETMESİNDE UYGULAMA 259 Kaynakça Abbas, K. M. (2015). Viability of some applied cost systems in manufacturing firms: Egypt s case. Scientific Papers Series Management, Economic Engineering in Agricultural and Rural Development, Bucharest, Romania, 15(1), p Abbas, K. M. & Wagdi, O. (2014), Cost systems adoption in Egyptian manufacturing firms: Competitive study between ABC and RCA systems. 21st International Economic Conference, Sibiu, Romania, com/abstract= Akpınar, Y. ve Hatunoğlu, Z. (2021). Sürekli iyileştirme-geliştirme anlayışıyla kaynak tüketim muhasebesi: Bir uygulama. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Dergisi, 24 (1), Aksu, İ. (2013). Kaynak tüketimine dayalı muhasebe: Bir örnek uygulama. Social Sciences, 8(4), Aktaş, R. (2013). Yeni Bir maliyet ve yönetim muhasebesi yöntemi olarak kaynak tüketim muhasebesi. Muhasebe ve Finansman Dergisi, (58), s Al-Qady, M. & El-Helbawy, S. (2016). Integrating target costing and resource consumption accounting. Journal of Applied Management Accounting Research, 14(1), p Al-Rawi, A. M., & Al-Hafiz, H. A. (2018). The role of resource consumption accounting (RCA) in improving cost management in the Jordanian Commercial Banks. International Journal of Economics and Finance, 10 (10), s b3ba9.pdf Altınbay, A. ve Seylan, B. (2019). Modern maliyet muhasebesinin son safhası: Kaynak tüketim muhasebesi modeli. Alanya Akademik Bakış, 3(3), s Buchheit, S. (2003) Reporting the cost of capacity. Accounting, Organizations and Society, 28, p capacity

269 260 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Cengiz, E. (2012). Gelişmiş bir maliyetleme yaklaşımı olarak kaynak tüketim muhasebesi. MÖDAV, 2012/1, s Elmacı, O. (2014). A model proposal concerning balance scorecard application integrated with resource consumption accounting in enterprise performance management. International Journal of Organizational Leadership, 3, s Elshahat, M. F. (2016). Resource consumption accounting (RCA): The challenges and application obstacles. International Journal of Business, Accounting, and Finance, Volume 10, Number 1, p eds.p.ebscohost.com/eds/pdfviewer/pdfviewer?vid=0&sid=6df0e015-5db7-46d4-93f3-ca2557eac33b%40redis Erkuş, H., Aksu, İ. ve Turan, E. (2014). Kaynak tüketim muhasebesinin diğer maliyet sistemleri ile karşılaştırılması. Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Dergisi, 7 (2), s Gerekan, B. (2021). Kaynak tüketim muhasebesi kapsamında ürün maliyetlerinin tespiti: Dijital baskı işletmesinde bir uygulama. Muhasebe ve Denetime Bakış, 21(63), s Giri, B. C. ve Moon, I. (2004). Accounting for idle capacity cost in the scheduling of economic lot sizes. International Journal of Production Research, p. 42:4, DOI: / Jassem, S. (2019). Benefits of switching from activity-based costing to resource consumption accounting: Evidence from a power generator manufacturing plant. Management & Accounting Review, 18(3). s ir.uitm.edu.my/id/eprint/31025 Kadhim, H. K., & Abdulzahra, A. N. (2020). Evaluating the performance of the economic unit using resource consumption accounting and the balanced scorecard. PalArch s Journal of Archaeology of Egypt/Egyptology, 17(7), p Karabayır, M. E. ve Koç, Ö. (2019). Kaynak tüketim muhasebesi: bir özel eğitim kurumunda uygulama. KAÜİİBFD, 10(19), Karaca, N. ve Küçük, H. (2017). Kaynak tüketim muhasebesi temelinde ürün maliyetlerinin hesaplanması-karşılaştırmalı bir uygulama. İşletme Araştırmaları Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 2, s DOI: / isarder

270 KAYNAK TÜKETİM MUHASEBESİ: BİR SANAYİ İŞLETMESİNDE UYGULAMA 261 Kefe, İ. ve Tanış, V. N. (2020). Kaynak tüketim muhasebesi: Üretim işletmesinde bir uygulama. Muhasebe ve Finansman Dergisi, (88), s DOI: /mufad Kızılyalçın, D. A. (2021). Çağdaş maliyetleme yöntemlerinden faaliyet tabanlı maliyetleme ve kaynak tüketim muhasebesi: Örnek uygulama. (Ed. Mustafa Mete), İktisadi ve İdari Bilimlerde Araştırma ve Değerlendirmeler, Cilt: 1, Gece Kitaplığı. Köse, T. ve Ağdeniz, Ş. (2017). Zaman esaslı faaliyete dayalı maliyetleme ve kaynak tüketim muhasebesi maliyet yöntemlerinin karşılaştırılması. Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Dergisi, 10(2), s DOI: /muvu Kurtlu, A. ve Selçuk, Ş. (2020). Bir konaklama işletmesinin alakart restoranında kaynak tüketim muhasebesi uygulaması. Alanya Akademik Bakış, 4 (2), s DOI: /alanyaakademik Okutmus, E. (2015). Resource consumption accounting with cost dimension and an application in a glass factory. International Journal of Academic Research in Accounting, Finance and Management Sciences, 5(1), download?doi= &rep=rep1&type=pdf Öğünç, H. ve Tekşen, Ö. (2018). Kaynak tüketim muhasebesi yaklaşımının tuğla üretim işletmesinde uygulanması ve karşılaştırmalı analizi. Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi, 20 (2), s DOI: /mbdd Öktem, B. (2016). Üretim işletmelerinde kaynak tüketim muhasebesine duyulan gereksinim ve uygulama boyutu. Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 38, Sayı 1, s DOI: /İibd Özçelik F. (2019), Kapasite maliyet yönetimi açısından maliyetleme yöntemlerinin karşılaştırılması, BMIJ, 7(4), s doi: dx.doi.org/ /bmij.v7i Perkins, D., & Stovall, O. S. (2011). Resource consumption accounting where does it fit? Journal of Applied Business Research (JABR), 27(5), p Tse, M. & Gong, M. (2009). Recognition of idle resources in time-driven activitybased costing and resource consumption accounting models. Journal of Applied Management Accounting Research, 7(2),

271 262 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Wang, Y., Zhuang, Y., Hao, Z., & Li, J. (2009). Study on the application of RCA in college education cost accounting. International Journal of Business and Management, 4(5), p c6c.pdf White, L. (2009). Resource consumption accounting: Manager-focused management accounting. Journal of Corporate Accounting & Finance, 20(4), p DOI /jcaf Yijuan, L., & Ting, W. (2017). Management accounting tools and application cases resource consumption accounting method and application. Advances in Social Science, Education and Humanities Research, 121, p

272 BÖLÜM XIII YAPAY ZEKÂNIN MUHASEBE ALANINA ETKİLERİ The Effects of Artificial Intelligence on Accounting Seyhan ÖZTÜRK 1 & Osman Nuri AKARSU 2 1 (Doç. Dr.) Kafkas Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü, Muhasebe Finansman ABD., seyhan87ozturk@gmail.com, ORCID: X 2 Kafkas Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Doktora Programı Öğrencisi, osmannuriakarsu@gmail.com ORCID: X 1. Giriş Küreselleşen Dünya da yaşanan gelişme ve değişmelerin hayatın her alanında yarattığı etki ve getirileri oldukça ciddi boyutlara ulaşmıştır. Haliyle insanlar bu gelişme ve değişmelerin gerisinde kalmayıp uyum sağlayarak yeniliklerin bir parçası olma yolunda yaşamını sürdürmektedir. Endüstri 4.0. dönemi olarak bilinen; dijital çağ olarak addedilen zaman diliminde yeniliklerin bir parçası olan insanlar için; yaşanan teknolojik ilerlemelerle birlikte yapay zekâ, big data gibi kavramlar artık sıklıkla duyulan terimlerden olmaktadır. Özellikle yapay zekâ (AI) teknolojisinin gelişim göstermesiyle, insan bileşeninin yerini, insana benzer şekilde düşünen makinelerin almaya başlaması beklenmektedir. Farklı cihaz ve uygulamalarla hemen hemen her ortamda kullanılan yapay zekâ teknolojileri; farkında olunmadan günlük yaşantının vazgeçilmezi haline gelen unsurlardan biridir. Akıllı telefonlar, akıllı küçük ev aletleri, otonom arabalar ve bunlarla ilgili uygulamalar yapay zekâ teknolojilerine birer örnek teşkil etmektedir. Hayatın her alanında kullanılan bu teknolojilerin muhasebe 263

273 264 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER alanında da kullanılması önemli gelişmelere yol açan avantajlı bir durum yaratmaktadır. Yapay zekâ teknolojileri, verilen görevleri yerine getirmek suretiyle insan beynini taklit eden ve yaptığı görevler dolayısıyla edindiği tecrübeler sayesinde tekrarlı olarak kendisini geliştirebilen sistemlere verilen isimdir (İşler ve Kılıç, 2021: 2). Gordon a göre yapay zekâ, yaşamı taklit etmeyi amaçlayan analitik yaşam kümesi olarak ifade edilmektedir. Farklı bir açıdan düşünüldüğünde, akıllı makineler tasarlamayı amaçlayan disiplinler arası bir araştırma hattıdır (Gentili ve Pigments, 2022). Günümüzün iş dünyasında firmalar, üretkenliği sağlamak, rekabet avantajı elde etmek ve kârlılıklarını artırmak için verilerinin daha derinlerine inmek adına analitiği kullanmaktadırlar. Bu nedenle işletmeler, daha hızlı ve daha doğru bir sonuca ulaşmaları için kendi faaliyetlerine makine öğrenimi (ML) ve yapay zekâyı da entegre etmeye gönüllü ve hevesli olmaktadırlar. Bu tür teknolojiler ayrıca, tekrarlayan görevleri azaltarak verimliliği de artırmaktadır. Makine öğrenimi ve yapay zekâ, üretkenliği artırmanın yanı sıra; çalışanların şirketlerde işe alınma, geliştirilme ve elde tutulma şeklini iyileştirmek için güçlü bir araç olarak kullanılmaktadır. Ayrıca işletmenin faaliyet sonuçlarını da önemli ölçüde etkilemektedir (Ramachandran vd., 2022). Yapay zekâ tabanlı çözümler; akıllıca hareket etme, dış verileri doğru bir şekilde yorumlama ve bu hedefleri esnek bir yapılandırmayla belirli görevleri yerine getirmek için kullanmaktır. Bunların yanında bilişsel, sosyal ve duygusal zekâ ile insan davranışlarını yeniden üretme boyutuna kadar kullanma becerisine sahip olan sistemler olarak da tanımlanabilmektedir. Yapay zekâ teknolojileri, 21. yüzyılda mühendislik, tıp, işletme yönetimi, bilim, hukuk ve pazarlama dâhil olmak üzere hemen hemen her alanda önemli bir araştırma alanı haline gelmiştir. Öğrenme, etkileşim ve problem çözme gibi genellikle insan zihniyle ilişkili bilişsel işlevleri gerçekleştiren makineleri ifade etmektedir (Johnson vd., 2022). Dünyanın dört bir yanındaki işyerlerinde yapay zekâ kullanımındaki çarpıcı artış, iş karlılığını artırmak için muazzam bir potansiyele sahiptir. Yapay zekânın çok sayıda faydalı uygulaması olmasına ve iş süreçlerinin hızlanmasına yardımcı olmasına rağmen, insan kaynakları (İK) süreçlerinde ve sistemlerinde kullanılması, kurumsal liderlerin dikkatli davranmasını gerektiren bir süreç olarak görülmektedir (Varma vd., 2022). Endüstri 4.0. süreci ve yapay zekâ teknolojilerinin gelişimiyle birlikte birçok sektörün ve meslek grubunun dönüşüme uğrayacağı son zamanlarda

274 YAPAY ZEKÂNIN MUHASEBE ALANINA ETKİLERİ 265 sürekli değinilen ve olası bir durum olarak görülmektedir. Bu durumda, teknolojik gelişmeler, başka birçok meslek dalında olduğu gibi muhasebe mesleğindeki insan unsuru yönünden bazı fırsat ve tehditleri beraberinde getirebilmektedir (Gacar, 2019: 390). Yapay zekânın muhasebe alanına girebilmesi ve işletmelerin bu anlamda kullanabilmesi için; işletmenin fiili durumu ve özelliklerine uygun özgün bir yapay zekâ sisteminin tasarlanması gerekmektedir. Her şeyden önce sermaye yatırımı en önemli teminattır; ikinci olarak, teknolojinin tanıtılmasından sonra, insan kaynaklarının yönetimini ve işletmenin günlük çalışma modunu ayarlamak gerekmektedir. Ayrıca muhasebe bilgi sisteminin akıllı dönüşümü tamamlandığında, yeni sistem özelliklerinin kullanımına yönelik eğitim ve bilgi güvenliği öğrenimini içeren bir dizi eğitim gerçekleştirilmelidir (Luo vd., 2018). Bu çerçevede çalışmada öncelikle yapay zekâ kavramı genel olarak ele alınmış, faydaları ve türlerine değinilmiştir. Daha sonra ise yapay zekâ teknolojisinin muhasebe alanına etkileri açıklanmaktadır. 2. Yapay Zekâ Yapay zekâ, ilk olarak 1955 yılında akıllı makineler yapmanın bilimi ve mühendisliği olarak tanımlanmış ve Mc Carthy ile arkadaşları tarafından yaz okulu proje araştırmasında kullanılmıştır. Söz konusu proje, her çeşit öğrenmenin yada zekânın diğer özelliklerinin, prensip olarak onu taklit etmek adına bir makinenin yapılabileceği varsayımına dayanmaktadır (McCarthy vd, 1955: 12). O tarihlerde ilk kez kullanılmasından sonra çözümlenmek istenen sorunların çeşitlerine göre yapay zekâ; yapay sinir ağları (ANN: Artificial neural networks), bulanık mantık (fuzzy logic), tavlama benzetimi (simulated annealing), uzman sistemler (expert systems), bilgisayarlı görme (computer vision), genetik algoritmalar (genetic algorithms), konuşma tanıma (speech recognition), kaotik modelleme ve robotik şeklinde sıralanabilen alt dallara ayrılmıştır. Bu dalların hepsi günlük yaşantıda kullanılan birçok cihazın temel yapısını oluşturmakta ve aynı zamanda tüm bu cihazlar insan hayatını kolaylaştırmaktadır (Civalek, 2003: 40-50). Yapay zekâ, entelektüel işlevleri simüle eden sentetik zekâ veya bilgisayar sistemi zekâsı olarak tanımlanmaktadır. Reaktif yapay zekâ sistemleri, olay sonrası normatif olan temel bir yapay zekâ şeklidir. Bu yapay zekâ formu, önceden programlanmış tepkilerle belirli hareketlere tepki vermektedir (Shaffer vd., 2020).

275 266 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Teknolojik zekâ, teknolojik gelişmeleri takdir etme ve uyarlama kapasitesidir. Yapay zekâ, çağdaş işletmelerin çoğunda ikna edici operasyonel dönüşümler elde etmenin anahtarıdır. Bilim adamı John McCarthy tarafından başlatılan ve 1956 da Dartmouth Konferansı nda resmen duyurulan bir disiplin olarak yapay zekâ, şimdi birçok organizasyon için merkezi bir aşamayı işgal etmektedir. Yapay zekânın uygulanması, sosyal ve kurumsal statüde kesin bir artış sağlayarak, organizasyona rekabet avantajı yaratmaktadır. Bir kavramın sadece uygulanması, performansı sistematik olarak gözden geçirilmedikçe gerçek çıktı sağlamayacaktır. Dolayısıyla yapay zekâ teknolojilerinde de; sadece uygulamak yetersiz olup sürekliliği sağlayacak kontrollerle süreç devam ettirilmelidir (Dhamija ve Bag, 2020). Yapay zekâ teknolojilerinin geçmişten günümüze kadar yaşanan değişim ve gelişimi, ayrıca onun insan hayatına etkilerini anlayabilmek için sürecin evrelerini incelemek gerekmektedir. Bu bağlamda yapay zekânın etkileri kronolojik olarak sıralandığında aşağıda yer alan Şekil 1 de görüldüğü üzere bir takım evreler ortaya çıkmıştır. Şekil 1: Yapay Zekânın Gelişim Evreleri (İşler ve Kılıç, 2021: 3)

276 YAPAY ZEKÂNIN MUHASEBE ALANINA ETKİLERİ 267 Yapay zekâ, birden fazla alana uygulanabilmesi nedeniyle literatürde, belli bir alana ilişkin standart bir yapay zekâ tanımından bahsetmek oldukça güçtür. Buna karşılık, literatürde çeşitli yazarlar tarafından yapılmış farklı tanımlamalar bulunmaktadır. Popov a (1990) göre yapay zekâ; insanların yaptıklarını bilgisayarlara yaptırabilme çalışmasıdır (Öztürk ve Şahin,2018: 25). Copeland (1993), karmaşık problemlerin çözülmesi, yorumlanması ve eski bilgilerin yenileriyle uyumlu olarak öğrenilmesi şeklinde kullanılan sürekli kendini geliştirebilen akıllı programlar olarak yapay zekâ kavramını açıklamaktadır. Nabiyev (2016), yapay zekâyı bir bilgisayarın ya da bilgisayar destekli bir makinenin, genellikle insana özel özellikler olduğu varsayılan akıl yürütme, yorumlama, genelleme ve önceki deneyimlerden öğrenme şeklindeki ileri zihinsel süreçlere ilişkin rolleri yerine getirme yeteneği olarak tanımlamaktadır. Sterne (2017) e göre yapay zekâ, genel olarak bir bilgisayarın insan gibi davranmasını sağlamak anlamına gelmektedir. Shankar (2018) e göre, yapay zekâ; yazılımlar, algoritmalar, sistemler veya makineler anlamına gelmektedir. Chukwudi (2018) yapay zekayı, zekasını kullanarak çeşitli görevleri yerine getiren akıllı bir makine geliştirme amacına sahip olan, bilgisayar biliminin gelişme sürecinde olan bir dalı olarak tanımlamıştır (Chukwudi vd., 2018; 3). Genel olarak yapay zekâ, bireylerin zekice denilen davranışlara sahip bilgisayarların yapılmasıyla ilgili olan bir bilgisayar bilimi olarak tanımlanabilmektedir (Yardımcıoğlu ve Şıtak, 2020: 344). Yapay zekâ kavramına dair tanımlamalara bakıldığında birçok tanımın akıllı olarak tabir edilen yazılımlar ve davranış becerisine sahip makineler oluşturma konusunda ortak potada buluştuğu görülmektedir. Genel ve tek bir cümlede ifadesi zor bir kavram olan yapay zekâyı farklı açılardan, farklı yaklaşımlar benimseyerek kullanılan alana göre özümseyip anlamak en doğru tavır olmaktadır Yapay Zekânın Üstün Yönleri Son on yılda büyük verilerin varlığı ve teknolojideki gelişmeler, yapay zekâ özellikli teknolojileri; işletmeler için en büyük öncelik haline getirmiştir. Yapay zekâ, veri merkezli çalışan ve dijital kültürü benimseyen işletmelerde iş modeli inovasyonunun, süreç dönüşümünün, bozulmanın ve rekabet avantajı elde etmenin temel kaynağı haline gelmiştir. Bu bağlamda, son yıllarda yapay zekânın işletmelerce benimsenmesinin artış gösterdiği görülmektedir (Chowdhury vd., 2022). Yapay zekâ teknolojileri, hızlı tepkileri ve sağlam genelleme kapasiteleri nedeniyle büyük ilgi görmektedir (Sircar vd., 2021).

277 268 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Yapay zekâ, 21. yüzyılın ekonomik ve sosyal gelişiminin temel taşı olarak kabul edilmektedir. Otonom rehberden tıbbi teşhise kadar farklı amaçlarla çeşitli alanlarda uygulanmaktadır. Önümüzdeki yıllarda, yapay zekâya artan ilginin yaygın olarak benimsenmesine, böylece daha iyi ve sürdürülebilir bir yaşam ve iş yapma biçimine ulaşması ve toplumsal ihtiyaçların karşılanmasına yol açması beklenmektedir. Bu bağlamda, yapay zekânın işletmeleri, tüketicileri ve tüm ekonomiyi ne ölçüde etkilediğine dair çeşitli sorular ortaya çıkarmaktadır. Firmanın bakış açısına göre, yapay zekânın benimsenmesi, muhtemelen işgücü verimliliğinde ve yeni gelir akışlarında önemli bir artışa yol açan yeni faydalar sağlamaktadır (Bonsón vd., 2021). Yapay zekâ, minimum insan müdahalesi ile verilerden öğrenen, kalıpları tanımlayan ve tahminler yapan bir veri analizi yöntemidir. İnsanlar tarafından gösterilen doğal zekânın aksine, makineler tarafından gösterilen zekâdır. Evden çıkarken yağmur yağdığını fark ederseniz şemsiye almaya karar verebilirsiniz. Bu doğal zekâdır. Akıllı telefonunuz ayrıldığınızı ve yağmur yağdığını biliyorsa bir şemsiye almanızı önerebilmektedir. Bu, yapay zekânın basit bir örneğidir (Cuddy, 2020). Yapay zekâ, konuşma tanıma, görsel algılama, öğrenme ve karar verme gibi önceden insan bilişi gerektiren görevleri gerçekleştirebilmektedir. Bilgisayarlar daha güçlü hale geldikçe, bir zamanlar yapay zekâ örnekleri olarak görülen işlevler artık kabul edilmekte, rutin hale gelmekte ve nadiren bu şekilde düşünülmektedir. Örneğin, benzersiz bir insan kapasitesi olan dil tanıma; artık dikte yazılımları, akıllı telefonlar ve diğer elektronik cihazlar tarafından gerçekleştirilmektedir (Vearrier vd., 2022). Açıklanabilir yapay zekâ (XAI), insanların yapay zekâ sistemlerinin insan-makine çalışma sistemini geliştirmek için nasıl, ne zaman ve neden çalıştığını anlamalarına yardımcı olmayı amaçlayan gelişen bir çalışma alanıdır. Açıklanabilir yapay zekânın, birincil amacı; insanın güveni en uygun şekilde kalibre etmesini sağlamak, makine muhakemesindeki olası hataları tespit etmek ve teknolojiyi denetlemeye yardımcı olmaktır. Sonuç olarak, özellikle insan yaşamını etkileyen alanlarda (tarım, iklim, ormancılık, sağlık vb.) kullanıldığında, geleceğin yapay zekâ sistemleri hem güvenilir hem de açıklanabilir olmaktadır (Miller vd., 2022). Bir ortamda uygun şekilde hareket eden ve uygun eylemleri gerçekleştiren bir sistem olduğu ileri sürülen yapay zekânın kendine has bazı özellikleri bulunmaktadır. Bazı özellikler aşağıda sıralanmıştır (Gbadegeshin vd., 2021):

278 YAPAY ZEKÂNIN MUHASEBE ALANINA ETKİLERİ 269 Verileri kullanma, Eğitilme, Öğrenme, Akıllıca hareket etme, İnsanları taklit etme, Eleştirel analiz, Yapay zekâ otomatları, Bağımsız hareket etme, Yapay zekânın mevcut potansiyeli dar bir alanda çalışır; makine öğrenimi, derin öğrenme ve doğal dil işleme olarak sıralanan üç teknolojinin ilerlemesi sayesinde görevler gerçekleştirilir (Jarek ve Mazurek, 2019). İnsan zekâsı ile yapay zekâyı birbirinden farklı kılan çeşitli özellikler bulunmaktadır. Bunlar şu şekilde sıralanabilmektedir (Yardımcıoğlu ve Şıtak, 2020: ): Yapay zekâ kalıcıdır: Kişiler deneyimlediği olayları bir kez daha benzerini yaşamadığı sürece zaman içerisinde unutabilmektedir. Ancak kritik öneme sahip ve sürekli tekrar edilen bazı bilgiler hafızada tutulmaktadır. İlk olarak detaylar daha sonra ise temel bilgiler silinerek unutma gerçekleşmektedir. Unutulmuş bilgiler bazen belirli hatırlatma ve uyarılarla yeniden canlanabilmektedir. Oysa yapay zekâlarda yer alan herhangi bir veri yâda bilgi kasıtlı olarak silinmediği takdirde bellekte her zaman kalacaktır. Bundan yola çıkılarak insanın unutma yeteneğinin bilgisayarda bulunmadığı rahatlıkla söylenebilmektedir. Yapay zekâ paylaşılabilir: Zekâ kişilerde öğrenme yoluyla gelişmektedir. Zekâ yoluyla kazanılan deneyimlerin başkalarına aktarılması da ancak usta-çırak ilişkisi ile olabilmektedir. Ancak zekânın bir bütün olarak başka birine aktarımı imkânsızdır. Bilgisayar ortamında oluşturulan yapay zekâ da durum farklıdır. Diğer tüm bilgisayarlara aktarımı kopyalama yöntemi ile kolaylık ile yapılabilmektedir. Yapay zekâ daha kolay elde edilebilir: Herhangi bir bilgisayarın zekâ düzeyinin yükseltilebilmesi bir kişinin zekâ düzeyinin yükseltilmesine göre tabi ki; hem daha kolay hem de daha düşük maliyetli olacaktır. Yapay zekâ tutarlıdır: Belirli bir olaya ilişkin her insanın vereceği tepki değişmekle birlikte; benzeri iki olayda aynı kişi farklı tepkilerde bile bulunabilmektedir. Bunun sebebi, bireylerin zekâ düzeylerinin farklı

279 270 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER olmasıdır. Yapay zekâ sisteminde ise olaylara yönelik verilen tepki her daim aynı şekilde olacaktır. Yapay zekâ kayıtlıdır: Kişiler, yaşadıkları her olay ve durumda geçmiş zamanlarda başından geçen benzer olayları aklına getirerek genellikle hiç düşünmeden yeni, farklı bir karar alabilmektedir. Yapay zekâ tarafından üretilmiş olan tepkiler ise doğrudan kayıt edilmektedir. Bu nedenle, benzeri herhangi bir olay ile yüzleşildiğinde önceki zamanda alınmış olan kararlar gözden geçirilerek o duruma en uygun tepki karşı tarafa verilmektedir Yapay Zekâ Teknolojilerinin Sınıflandırılması Çeşitli faaliyet alanlarında işletmeler; rekabet avantajı yaratmak için yapay zekâ teknolojilerinin cazibesinden yararlanmaktadır. İş dünyasında yapay zekâ teknolojilerinin; makine, derin öğrenme, sinir ağları, doğal dil işleme, uzman sistemler, otomatik sistemlerin robotizasyonu gibi çeşitli sınıflandırmalara tabi tutulduğu görülmektedir (Okrepilov vd., 2022). Parlak bir geleceğe sahip olan yapay zekâ; temel olarak dört farklı türdedir. Bunlar aşağıda kısaca açıklanmaktadır (Alina vd., 2018): Tip 1: Tepki veren, tekrarlayan tepkiler üzerine programlanmış, büyük veri işleme için kullanılan, rutin, manuel görevleri kolaylaştıran, hatalardan kaçınmak için tekrarlayan insan eylemlerinin yerini alan reaktif makinelerdir. Fabrikalarda emeğin yerini makinelerin almaya başladığı Sanayi Devrimi nden (1920 ler) beri kullanılmaktadırlar. Buna örnek olarak, 1990 yılında Rus satranççı Gary Kasparov u yenen IBM şirketinin satranç programı Deep Blue verilebilir. Tip 2: Sınırlı belleğe sahip, manuel görevleri kolaylaştıran, birden fazla işlemi değiştirebilen, zamandan tasarruf sağlayan ve verimliliği artıran makinelerdir. Buna örnek olarak otomobillerde son zamanlarda görülmeye başlanan şerit değişimlerinde sürücünün makine tarafından uyarılması söylenebilir. Tip 3: Zihin teorisi olan, bilişsel görevlerin yerini alan, davranışlarını insanların düşüncelerine, duygularına göre ayarlayabilen, taleplere sezgisel bir şekilde cevap verebilen makinelerdir. Henüz bir uygulama alanı yoktur. Tip 4: Bilişsel görevleri kullanan, kendini tanıyan makinelerdir. Henüz bir uygulama örneği görülmemektedir.

280 YAPAY ZEKÂNIN MUHASEBE ALANINA ETKİLERİ 271 Yapay zekâ teknolojileri temel olarak; uzman sistemler, yapay sinir ağları ve makine öğrenmesi, genetik algoritmalar, bulanık mantıktan oluşmaktadır. Bu teknolojiler aşağıda kısaca açıklanmaktadır (Öztürk ve Şahin,2018: 26-27): Uzman Sistemler: Bir problemin uzmanları tarafından çözüldüğü gibi çözebilen bilgisayar programları geliştiren teknolojiye verilen isimdir. Uzmanlar problemleri çözerken hem bilgilerini hem de deneyimlerini kullanmaktadırlar. Bir uzman sistemin dört temel elemanı bulunmaktadır. Bunlar şu şekilde sıralanmaktadır (Öztemel, 2003); Bilginin temellendirilmesi, Bilgi tabanı, Çıkarım mekanizması, Kullanıcı ara birimidir. Yapay Sinir Ağları ve Makine Öğrenmesi: Yapay sinir ağları, isminden anlaşılacağı üzere; görünüş olarak beynin çok basit bir nöron modelinin benzetimidir (Pirim, 2006: 87). Yapay sinir ağları; insan beyninden esinlenerek, öğrenme sürecinin matematiksel olarak modellenmesi çabası sonucu ortaya çıkmıştır (Kabalcı, 2014). Makine öğrenmesi ise, tıpkı insanlar gibi bilgisayarların öğrenmesini sağlayan teknolojidir. Çoğunlukla örnekler yardımıyla olayların girdi- çıktı ilişkileri irdelenir. Genetik Algoritmalar: Oldukça karmaşık görünen problemlerin çözümünde başvurulan bir teknolojidir. Problemi çözebilmek adına önce gelişigüzel çok sayıda başlangıç çözümleri tespit edilmektedir. Sonrasında söz konusu çözüm yolları birleştirilerek daha yüksek performansa sahip daha etkili çözümler üretilmektedir (Öztemel, 2003). Bir problemi çözmek için açıklanan tarifler kümesi olarak ifade edilen genetik algoritmalar; daha çok canlı sistemlere benzer bir şekilde öğrenen yazılım programlarıdır. Kısaca bilgisayarda gelişimi tetikleyen süreci takip eden bir araştırma metodudur (Pirim, 2006: 89). Bulanık Mantık: 1965 yılında ortaya çıkan bulanık mantık, 0-1 şeklindeki ikili mantık yerine çok değerli, ara değerleri de alabilen uygulayabilen düşünceler ve uygulamalardan oluşmaktadır. Doğru, yanlış yerine biraz doğru biraz yanlış şeklinde açılımlar sunmaktadır. Siyah, beyaz gibi net değil de gri tonlarla çalışmaktan söz etmektedir (Pirim, 2006: 88). Genel olarak üç tür yapay zekâdan söz edilmektedir. Bunlar aşağıda açıklanmaktadır (Strelkova, 2017):

281 272 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER ANI (Yapay Dar Zekâ): Sadece bir alanda geliştirilen, sınırlı yetenek yelpazesine sahip olan zekâ seviyesidir. Örneğin, dünya satranç şampiyonunu satrançta yenebilecek bir yapay zekâ var, ancak yaptığı tek şeydir. Arabalar, kilitlenme önleyici frenlerin devreye girdiğini anlayan bilgisayardan yakıt enjeksiyonunun parametrelerini ayarlayan bilgisayara kadar hepsi yapay dar zekâ sistemleriyle doludur. Örneğin; Google arama, aynı zamanda inanılmaz derecede karmaşık yöntemlere sahip büyük bir yapay dar zekâ beynidir. Yolcu uçakları, insanların yardımı olmadan neredeyse tamamen bu sistemler tarafından uçmaktadır. Gelişmiş olan sistemler ise; askeri, imalat ve finans gibi sektörlerde yaygın olarak kullanılmaktadır. AGI (Yapay Genel Zekâ): Bir insanın zekâ düzeyine ulaşan ve daha sonra bu düzeyi geçen yapay zekâ; yani akıl yürütme, planlama, problem çözme, soyut düşünme, karmaşık fikirleri kavrama, hızlı öğrenme ve deneyimlerden öğrenme yeteneğine sahiptir. İnsan aklıyla eşleşen bir teknoloji seviyesidir. Yapay genel zekâ; düşünen makinelerin geliştirilmesini amaçlayan gelişmekte olan bir alandır; yani, insan zihniyle karşılaştırılabilir zekâya sahip genel amaçlı sistemlerdir. ASI (Yapay Süper Zekâ): Bilimsel yaratıcılık, genel bilgelik ve sosyal beceriler dâhil olmak üzere hemen hemen her alanda en iyi insan beyninden çok daha akıllı bir zekâdır. İnsan aklıyla eşleşen ve onu geçen bir teknolojiye sahip olmaktadır. Bu sistemlerde kullanılan teknoloji mümkün olan her şekilde bir insandan daha yeteneklidir. Yapay zekâ artık iş ve endüstride giderek yaygınlaşmaktadır. Keşfetme, öğrenme, yaşama, iletişim kurma ve çalışma şeklimizde devrim yaratma potansiyeline sahiptir. Ekonomi ve toplum için muazzam bir potansiyele sahiptir. Sürdürülebilir Kalkınma Çağına girerken, yapay zeka aynı zamanda iş, kurumsal uygulamalar ve hükümet politikası olarak da gündeme gelmektedir. Derin öğrenme yeteneklerine sahip makinelerin ve robotiklerin zekâsı, genellikle insan zekâsıyla ilişkilendirilen bilişsel sorunları çözmektedir (Goralski ve Tan, 2020). Yapay zekâ, işlemcilerin yeteneklerini önemli ölçüde artırmaktadır. Tıp, hava durumu, savunma ve benzeri alanlarla ilgili büyük miktarda verinin, veri bakım süresi ve maliyetinin azaltılmış olması, alıntı yapılması gereken en iyi örnektir (Dhamija ve Bag, 2020).

282 3. Yapay Zekânın Muhasebe Alanına Etkileri YAPAY ZEKÂNIN MUHASEBE ALANINA ETKİLERİ 273 Yapay zekâlar, insan olan her alanda insanın yerini almakta doğal olarak muhasebe alanı da bu durumdan etkilenmektedir. Özellikle bilgisayarların muhasebe işlemlerinde kullanılmasıyla son yıllarda muhasebe mesleği; kâğıt, kalem ve defterden oldukça uzaklaşmıştır. Genel olarak bilgisayarların daha verimli kayıt, depolama ve raporlama yöntemleri sunmasıyla bu durum yaygınlaşmıştır. Ancak teknolojinin büyük bir hızla gelişme gösterdiği veri kayıt, depolama ve raporlamadan oluşan bu bilgisayarlı dönem daha hızlı ve daha iyi karar verme seçeneklerinin yanı sıra daha düşük maliyetlere ulaşmak isteyen bilgi kullanıcıların ihtiyaçlarına cevap vermede yetersiz olmaya başlamıştır. Dijitalleşme ve yapay zekânın kullanımı diğer birçok meslekte olduğu gibi; muhasebe alanında da gündemde olan bir konudur. Nitekim daha sonraları öğrenme, planlama, konuşma ve problem çözme gibi insani nitelikler taşıyan akıllı makinelerin yaratılmasını ve kullanımını vurgulayan yapay zekâ muhasebe alanında da kullanılmaya başlanmıştır. Yapay zekanın muhasebeye entegre edilebilmesi fikri uygulayıcılar ve kullanıcılar açısından pek çok kolaylık sağlayacak olmasına karşın; gelecekte meydana gelebilecek bazı sorunların da sinyallerini vermektedir (Sarıçiçek, 2019: 1092). Yapay zekâ, teknolojinin düşünebildiği, öğrenebildiği, zekâ ile görevleri gerçekleştirebildiği ve insan zekâsını taklit edebilen kapsayıcı bir terimdir. Akıllı makineler yapma ve makinelerde insan benzeri zekâyı benimseme bilimi ve mühendisliğidir. Bir sistemin verilen verileri doğru bir şekilde yorumlama, bu verilerden öğrenme ve bu öğrenmeleri belirli hedeflere ulaşmak için kullanma yeteneğini göstermektedir. Muhasebe ve ilgili alanlarda bilişsel görevleri yerine getirmeye uygun zekâ düzeyi ile bilişsel teknolojiye benzemektedir. Muhasebede, yapay zekâ fikri, muhasebe literatüründe yakın zamanda ivme kazanmaya başlamasına ve muhasebe pratiğinde büyümesine rağmen yeni değildir. Yapay zekâya artan ilgi, hesaplamalar, algoritmalar ve büyük miktarda bilgi ve veriyi gerçek zamanlı olarak analiz etme yeteneği yoluyla elde edilen teknolojik olgunluktan kaynaklanmaktadır (Kommunuri, 2022). Muhasebe mesleği birçok değişiklikten geçmektedir. Bu değişiklikler, insan zekâsını, en yaygın olanı yapay zekâ olan bilişsel bilgi işlem teknolojileriyle birleştirmeye çalışmaktadır. Yapay zekâ, insanlar gibi bilinç ve duygusallığa sahip makinelerin sergilediği zekâdır. Hali hazırda otomatikleştirilmiş veya yapay zekâ tarafından devralınma riski altında olan rutin işlevler arasında defter tutma, alacak hesapları, borç hesapları, bordro, vergilendirmedeki temel verilerle ilgili

283 274 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER görevler ve rutin denetim süreçleri yer almaktadır. Yapay zekâ, insanlardan daha hızlı, daha akıllı ve daha uzun süre çalışabilmektedir. Sayısız işlemi otomatik olarak işleyebilir ve finans personeline işlemlerin işlenmesi, faturalandırma, genel muhasebe, raporların dışa aktarılması ve mutabakat süreçleri gibi günlük görevler için zaman kazandırmaktadır (Gambhir vd., 2021). Robotik gelişmelerle birlikte yapay zekâ; insanların yerine getirdiği birçok işi alacak ve beyaz yakalı çalışanlar tarafından yapılan işler de giderek otomatik şekilde yapılır hale gelecektir (Yaninen, 2018: 8). Yapay zekâ, gerek maliyet tasarrufu gerekse de faaliyet etkinliği gibi sebeplerle finansal kurumların işleyişini temelden değiştirmektedir. Geçtiğimiz yıllarda, muhasebe, kâğıt ve kalemle olan ilişkisinden çıkarak, bilgisayar ve yazılımın da içinde olduğu yepyeni bir mesleğe dönüşmüştür (Chuckwudi vd., 2018: 2). Bu doğrultuda denilebilir ki; yapay zekâ teknolojisi muhasebe mesleğinde bir dönüşüm yaratmakta ve mesleğin daha fazla teknoloji odaklı hale gelmesine yol açmaktadır. Yapay zekânın ortaya çıkışı, sosyal ve ekonomik gelişmelerin sonucudur. Yapay zekâ, geleneksel muhasebe çalışma şeklini değiştirmiştir. Ancak muhasebenin sonunu getirmeyecektir. Yapay zekânın ortaya çıkışı, muhasebe sektörü ve muhasebeciler için bir zorluk değil, bir fırsattır. Yapay zekânın ortaya çıkması bazı muhasebecilerin bir ölçüde işini kaybetmesine neden olmuş ancak uzun vadede muhasebecilerin yerini almayacaktır. Muhasebeciler bu toplumun gelişimine aktif olarak uyum sağlamalı, sürekli yenilik yapmalı, kendilerini değiştirmeli, bilgilerini sürekli güncellemeli ve yeri doldurulamaz yüksek kaliteli bir muhasebeci olmalıdır. Bu nedenle muhasebeciler mesleki becerilerini geliştirmek için öğrenmeye devam etmeli ve aynı zamanda kendilerini, akıllı muhasebeci yapmak için yönetime dâhil olmalıdırlar (Li ve Zheng, 2018) Yapay Zekânın Vergi Alanına Etkileri Vergi, mükelleflerin kazançları üzerinde toplumun hakkıdır. Ayrıca kamusal faaliyetlerin gerçekleştirilmesinde devletin kullandığı çok önemli bir gelir kaynağıdır. Vergileme gerek bireyler gerekse de devlet için her zaman önemini koruyan hassas bir konudur. Bir ülkede uygulanan maliye/vergi politikalarının olumlu sonuçlanması, beyannamelerin doğruluğuna ve vergilerin tam zamanında ödenmesine bağlıdır. Vergi denetimi, ödenecek vergilerin doğruluğunu sağlayan idari işlevdir. Küresel bir perspektiften bakıldığında, vergi denetimi tüm ülkelerde çok önemlidir. Her ülke kendi vergi denetim yapısını en uygun bir düzeye getirmek istemektedir. Denetimin yanı sıra mükelleflerin vergi fonksiyonu ve bu işlemlere ilişkin defter ve belgeler üzerinde yapılan incelemeler ile hata,

284 YAPAY ZEKÂNIN MUHASEBE ALANINA ETKİLERİ 275 hile ve eksikliklerin tespit edilip düzeltilmesine ve vergi suçlarının oluşmasının önlenmesine yönelik keşif fonksiyonu da bulunmaktadır (Avcı ve Demirci, 2021). Vergi idarelerinin temel işlevi, suç davranışlarını tespit etmek ve önlemek için vergi uyumunu yönetmek ve vergi mükelleflerinin vergi yükümlülüklerini en az karmaşıklık ile yerine getirmelerine yardımcı olmak için hizmet ve eğitim sağlamaktır. Bu doğrultuda İktisadi İş Birliği ve Gelişme Teşkilatı (OECD), vergi makamları da dâhil olmak üzere tüm kuruluşların teknolojik gelişmeye ayak uydurmasını ve gerektiğinde hizmetlerini ve dağıtımını yeni teknolojinin en iyi şekilde kullanılması için değiştirmelerini önermiştir. Son araştırmalar, bilgisayarlı denetim sistemlerinin daha iyi mali risk yönetimine katkıda bulunduğunu göstermektedir (Faúndez-Ugalde vd., 2020). Yapay zekâ ve büyük veri dâhil olmak üzere dijital teknolojilerin geliştirilmesi, vergi hizmetlerini iyileştirmek için yeni olanaklar yaratmaktadır. Ancak dijital ortamda ortaya çıkan değer zincirleri devlet kontrolünden çıkmaktadır (Raikov, 2021). Kişi ve kurumların vergi beyannameleri, vergi ödemelerine ilişkin toplu bilgiler içermektedir. Vergi makamlarının bu kadar çok bilgiyi denetlemesi ve izlemesi zordur. Ancak vergi beyannamelerinde vergi kaçakçılığına olanak sağlayan boşluklar da bulunmaktadır. Bu nedenle vergi yöneticileri, vergi kaçakçılığına karışan şirketleri ve bireyleri belirlemek için yapay zekâ kullanmalıdır. Yapay zekâ, vergi idarecilerinin vergi mükelleflerinin ödeme aczi, vergiden kaçınma ve uyumsuzluk riskini azaltmasına yardımcı olabilmektedir (Shakil ve Tasnia, 2022). Vergi idareleri tarafından yapay zekâ araçlarıyla birlikte büyük verinin kullanılması, hem vergilendirilen tarafların hak ve garantileri hem de kamu maliyesi uygulaması için net hukuki sonuçları olan vergilerin mevcut uygulamasında büyük bir öneme sahiptir. Vergi idareleri, vergi inceleme prosedürünün uygulamaya konması için mükellef seçiminde, diğer davaların yanı sıra büyük veri ve yapay zekâdan yararlanmaktadır. Mükelleflerin ödememelerini öngören risk modelleri, sanal asistanlar, vergi beyannamelerinin düzenlenmesi, otomatik idari işler uygulama ve otomatik idari gibi kararlardır. Bu teknolojik araçların kullanımı, vergilerin uygulanmasını düzenleyen yasal ilkelere sıkı sıkıya uyulması ve mükellefin hak ve garantilerine saygı gösterilmesi ile karakterize edilmektedir (Cuello, 2021). Vergilemenin geleneksel yaklaşımında bazı mükellefler yasal boşlukları kullanarak ya da vergi kaçırarak vergiye karşı tepkilerini göstermekte, vergi idareleri ise denetim, uzlaşma ya da cezalandırma yoluyla bu hareketi önlemeye

285 276 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER çalışmaktadır. Ancak küreselleşen dünyada teknolojinin hızlı gelişimi, ekonomik faaliyetlerin çeşitlenmesine ve artan oranda dijitalleşmeye sebep olmaktadır. Vergilerin hem zamanında hem de an az kayıp ile tahsil edilebilmesi adına; vergi idarelerinin ve mükelleflerin teknolojik yeniliklerden ve yapay zekâ mekanizmasından yararlanması artık bir zorunluluk halini almıştır (Turan, 2020: 59-60). 1 Ocak 2017 de Almanya da Vergilendirme Modernizasyonu Yasası yürürlüğe girmiştir. Bu yasa tam otomatik vergilendirme prosedürlerine ilişkin düzenlemeleri içermektedir. Alman idare hukukunu karakterize eden soruşturma ilkesini desteklemek için vergi makamları tarafından bir risk yönetim sistemi oluşturulabilmektedir. Risk yönetim sistemi, vergi kaçakçılığını önlemek için risk içeren durumları tespit etmeyi amaçlamaktadır. Sistem tarafından riskli olarak tanımlanan vakaların sorumlu vergi memuru tarafından manuel olarak kontrol edilmesi gerekmektedir. Risk yönetim sistemlerinin teknik detayları gizli tutulsa da bu tür sistemlerin yapay zekâya dayandığı tahmin edilmektedir. Bu doğruysa ve özellikle makine öğrenimi teknikleri söz konusuysa, bu yasal olarak ilgili sorunlara yol açabilmektedir. Dış vergi kanunlarından örnekler, yapay zekâ tabanlı risk değerlendirmelerinde temel hataların oluşabileceğini göstermektedir. Buna göre, yapay zekâyı risk yönetim sistemlerinde kullanmanın en büyük zorluğu onun kontrolüdür (Braun Binder, 2020). Yapay zekânın vergi uygulamalarında kullanımına bir örnek; Çin in Guangdong eyaletinde bulunmakta ve sonuçta vergi memurların yükü yarıya indirilmektedir. Ayrıca Çin de vergileme alanında kullanılan diğer yapay zekâ uygulamalarından bazıları şunlardır (Huang, 2018: ); Vergi robotu ile yüz fotoğrafı, kimlik kartı ve iletişim numarası gibi vergi mükellefi bilgilerini toplama, Cep telefonu için geliştirilen vergi yazılımları ile mükelleflerinin vergi süreçleri, piyasa durumu ve kanunlarda yapılan değişiklikler hakkında bilgilendirme, Mükellefler tarafından yöneltilen soruları dinleyen, bilgileri işleyen ve sorularına yanıt veren vergi robotları ile dijital danışmanlık hizmeti sunulmaktadır Yapay Zekânın Denetim Alanına Etkileri Denetimin temel amacı, kuruluşun mali gelir ve giderlerinin doğruluğunu, rasyonelliğini ve verimliliğini denetlemek için denetlenen kuruluşun mali

286 YAPAY ZEKÂNIN MUHASEBE ALANINA ETKİLERİ 277 verilerini çıkarmak, analiz etmek ve incelemektir. Hâlihazırda, büyük işletmeler arasında giderek artan bir rekabet ve işletmelerin yüksek iç ve dış kaynaklı riskleri bulunmaktadır. İşletmelerin dış işletmelerden gelen rekabet baskısı ile daha iyi başa çıkabilmeleri için, işletmeler için birden fazla perspektiften anlamlı veri bilgileri çıkarmak için iç denetim gerekmektedir. Bilim ve teknolojinin gelişmesi, bilgi ve büyük veri ortamında finansal dolandırıcılığı bulmayı kolaylaştırmaktadır. Büyük verilerde çeşitli finansal problemlerin keşfedilmesi kolay değildir. Numune çıkarmaya dayalı geleneksel denetim teknolojisi, bu sorunları ortaya çıkaramamaktadır. Büyük veri ortamındaki denetim değişikliklerine uyum sağlamak ve denetimin rolünü oynamasını sağlamak için denetçilerin düşünme modunu optimize etmek ve denetim modunu değiştirmek esastır. Yapay zekâ teknolojisinin kademeli gelişimi olarak, bilgisayar denetimi için yeni bir akıllı denetim teknolojisi oluşturulmaktadır. Denetim projesindeki devasa verileri analiz etmek ve incelemek için yapay zekâ teknolojisinin kullanılması, denetçilerin denetlenen kurumun genel durumunu hızla kavramasına ve denetim verilerinde yer alan bağlantıları ve kuralları keşfetmesine yardımcı olabilmektedir. Denetçiler, yukarıdaki ipuçlarına göre olağandışı ekonomik işleri algılayabilir ve çıktı verilerine dayanarak denetlenen işletmenin gelecekteki gelişimini tahmin edebilmektedir (Ding, 2022). Yapay zekâ teknolojilerinin ilerlemesi ve uygulanması, geleneksel yaşam ve çalışma kalıplarını dönüştürmekte ve sosyal çevrede kalıcı değişikliklere neden olmaktadır. Bilgi ve zekânın hızla geliştiği mevcut topluma daha iyi uyum sağlamak için tüm disiplinler ve meslekler stratejilerini, organizasyonlarını, ürünlerini ve prosedürlerini yeniden yapılandırmaktadır. Denetim alanı bir istisna değildir. Artık elektronik defter tutma, veri madenciliği ve çok boyutlu veri analizini kullanabilmektedir. Bununla birlikte, denetim teknolojileri ve prosedürleri, yapay zekânın değiştirmekte olduğu yalnızca bir alt bölümü oluşturmaktadır. Denetim mali tabloları ve yöntemleri uygulandığında, denetimin amaçları üzerinde, özellikle denetçilerin amaçları üzerinde yankı uyandırabilmektedir. Yapay zekâ, denetim hedeflerinin belirlenmesinden bu hedeflere ulaşmanın yollarına kadar, mali tabloları denetleme prosedürünün tamamını etkileyebilmektedir (Gao vd., 2021). Dünya nüfusunun hayal edilemez seviyelere çıkması ve işlemlerin doğasındaki karmaşıklık nedeniyle, denetim prosedürlerinin uygulanması giderek yazılıma bağımlı hale gelecektir. Yapay zekâ ve uzman sistemler bu nedenle faydalı ve belki de günümüz denetiminin yürütülmesinde kaçınılmazdır.

287 278 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Son yirmi yılda, denetçilerin karar vermelerine yardımcı olmak için son derece karmaşık yapay zekâ tabanlı sistemlerin geliştirilmesinde sürekli bir çaba olmuştur. Bu sistemlerin amacı, normalde tamamen manuel karar verme süreçlerinde meydana gelebilecek olası önyargıları ve eksiklikleri dikkate alarak denetçilerin daha iyi kararlar almasına yardımcı olmaktır (Omoteso, 2012). Muhasebe alanında belirli düzeyde kullanılan yapay zekâ, giderek manuel veri girişine olan bağlılığı azaltmaktadır. Bu anlamda hem işletmelere hem de muhasebe meslek mensuplarına zaman ve maliyet tasarrufu sağlamaktadır. Denetçiler test prosedürleri uygularken, yapay zekâ sayesinde örneklem seçme yerine bütün işlemleri analiz edebilmektedir. Böylece veri analizi kalite ve miktar açısından artmakta, ciddi bir zaman tasarrufu sağlanmaktadır. Ayrıca insanlara kıyasla verilerdeki daha karmaşık kalıplar ve dizaynlar yapay zekâ teknolojileriyle kolaylıkla tespit edilebilir. Yapay zekâ, aldığı geri bildirimlerle geçmiş eksikliklerden ve yeni gelişen olaylardan hemen tecrübe edinir, öğrenir ve kendini geliştirebilir. Geçmişi unutması söz konusu olmaz ve kurumsal belleğini sürekli canlı tutar, derinleştirir. İnsanları etkileyen biyolojik ve fizyolojik değişikliklerden etkilenmez, insanlara göre daha objektif ve tutarlı kararlar vermektedir. Elle yapılan muhasebe kayıtlarında hatalar yaşanabilirken, hataları hemen farkeden yapay zekâlar kayıtların doğruluğunu sürekli kılabilmektedir. Böylece muhasebeciler elle muhasebe kayıtlarını yapmak ve kontrol etmek gibi sıkıcı işlemlerle uğraşmak yerine, gerçekten ilgi gerektiren işlere daha fazla emek ve zaman harcayabilirler. Ayrıca büyük veriler; oldukça uzun zamanda güçlükle analiz edilebildiğinden yapay zekalrla aynı işlemler çok kısa sürede halledilebilmektedir (Wasny ve Law, 2019: 7-16). Yapay zekâ, neler yapabileceği ve çeşitli faaliyet sektörlerine sağlayabileceği avantajlarla öne çıkan teknolojik bir alandır. Bir iç denetim sürecine yapay zekanın dâhil edilmesi durumunda, iç denetçilerin gerçekleştirebileceği görevlerin karmaşıklık derecesinde azalma yaşanmakta; daha hızlı ve daha verimli bir denetim yapılmaktadır. Bu durum iç denetçilerin, iş süreçlerinin belirlenmesi ve dolandırıcılığın öngörülen tespitinde ve anormalliklerin gerçek zamanlı olarak izlenmesinde ilgili risklerin ve kontrollerin belirlenmesi gibi alanlardaki becerilerini artıracaktır (Couceiro vd., 2020). Denetim sektörü, iki nedenden dolayı diğer ekonomik sektörlerden farklı tahminlerle yapay zekânın etkisini incelemek için benzersiz bir ortam sunmaktadır. İlk olarak, denetim süreci; çalışılan endüstrilerin aksine, yeni ürünler icat ederek hızlı büyümeye yönelik yapay zekâyı uygulamak için sınırlı bir kapsam sunan, katı kurallara ve standartlara sahip tek bir ürüne sahiptir. Bunun

288 YAPAY ZEKÂNIN MUHASEBE ALANINA ETKİLERİ 279 yerine, denetim sürecinin açıkça tanımlanmış hedefleri ve özellikle anormallik tespiti olmak üzere doğru tahminlere olan güveni, denetim sürecinin hem kalitesini (hata oranını azaltarak) hem de verimliliğini (sahtekarlık tespiti gibi görevleri otomatikleştirerek) artırma kapsamı sağlamaktadır. İkincisi, denetim sektörü; yapay zekadan kaynaklanan potansiyel aksamalara en fazla maruz kalan görevlere odaklanan firmalarda yapay zekanın insan emeği üzerindeki etkisini incelemek için eşsiz bir fırsat sunmaktadır (Fedyk vd., 2022). Denetim firmaları günümüz gereklerine uygun olarak yapay zekâ uygulamalarına çok büyük yatırımlar yapmaktadır (Yücel ve Adiloğlu, 2019: 54). Dünyanın en büyük dört denetim firması olan PwC, Earnst&Young, KPMG ve Deloitte de yapay zekâ ile ilgili çeşitli uygulamalara başlamışlardır. Bunlara dair örnekler aşağıda sunulmaktadır (Gacar, 2019: 391): PWC: Küresel bir yapay zekâ çalışması düzenlemesi gerçekleştirmiştir. Çalışma sonucunda 2030 yılı itibariyle gelirin %45 inin yapay zekâ uygulamaları birlikte, tüketici talebinin çeşitlendirilmesiyle gerçekleşeceği ifade edilmektedir. Earnst&Young: Bu denetim firması, birçok farklı alandan uzmanları bir araya getirerek Hindistan da kendi ilk yapay zekâ merkezini kurmuştur. KPMG: Bu firma 2015 yılından bu yana, denetim süreçlerinde yapay zekâ tekniklerinden yararlanmaktadır. KPMG, ayrıca IBM firmasının bilişsel bilgisayarlarını kullanmaktadır. Deloitte: Kendi güvenlik faaliyetlerini geliştirmek amacıyla Kira Sytems adında bir yapay zekâ uygulaması kullanmaktadır. Yapay zekâyı denetimde kullanmanın çok sayıda faydası olmasının yanı sıra; her yeni teknolojinin yarattığı yeni risklerin de göz önünde tutulması gerekmektedir. Yapay zekâ, zamandan tasarruf eden çözümler üretmesine rağmen, insanlara özgü olan derinlemesine akıl yürütme becerisi ve duyguları gelişi güzel açıklayabilme özelliklerine sahip değildir. Yapay zekâ teknolojisinin, ekonomiyi ve nitelikli çalışan piyasasını olumsuz etkilemesi beklenmekte olup, özellikle muhasebe ve denetim profesyonellerinin çoğunluğunun işlerini kaybetmesine yol açacağı tahmin edilmektedir. Bu noktada bazı araştırmalarda işlerini kaybedenler olabileceği gibi yeni iş olanaklarının ortaya çıkmasının da olası olduğu söylenmektedir (Bizarro ve Dorian, 2017, s.24). Son 70 yılda, iflas tahmin modellerinin geliştirilmesi, dünya çapında zorlu bir araştırma konusu olmuştur. Bu alandaki çalışmaların sayısına rağmen,

289 280 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER son literatür, tahmin modellerinin doğruluğunu geliştirmeye hala ihtiyaç olduğunu ve bu sorunu çözmek için parametrik olmayan teknikler gibi farklı veri ve tekniklerin uygulanması için bir çağrı olduğunu göstermektedir. Yapılan çalışmalarda, yapay zekâ metodolojilerini kullanarak dış denetim raporunun iflas tahmin kabiliyetini inceleyerek araştırma dizisine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. İflas tahmini için parametrik modellerin (yaygın olarak kullanılan çok değişkenli diskriminant analizi veya logit regresyon modeli gibi) popülaritesine rağmen, finansal problemlerin üstesinden gelmek için başka bir güncel araştırma yaklaşımı, yapay zekâ gibi parametrik olmayan tekniklere dayanmaktadır. Parametrik teknikler tatmin edici sonuçlar vermiş olsa da gerçek iflas verilerine uygulandığında, gerekli bazı hipotezler karşılanmadığından (özellikle aykırı değerler varsa) bir dezavantajı vardır. Ancak parametrik olmayan yapay zekâ teknikleri, herhangi bir somut varsayımı karşılamak için verilere ihtiyaç duymamaktadır. Bu avantaj, onların iflası daha doğru tahmin etmelerini sağlamaktadır. Gerçekten de iflas riskini açıklamak için yapay zekâ yöntemleri hâlihazırda kullanılmıştır. Önceki araştırmalar, işletmenin sürekliliğini öngörmek için bu yöntemleri uygulamıştır (Muñoz-Izquierdo vd., 2019). 4. Sonuç Yapay zekâ teknolojilerinin yaygınlaşması birçok sektör ve meslek açısından büyük değişimlere, dönüşümlere yol açmaktadır. Bu değişim ve dönüşümler karşısında meslek mensuplarından teknolojiye hâkimiyet ve sürece uyum beklenmektedir. Bu durumdan etkilenen alanların başında hiç kuşkusuz insanın tam odak noktasında yer aldığı muhasebe alanı yer almaktadır. İşletmeler ve finansal hizmet firmaları, çeşitli kaynaklardan gelen verileri toplamak, dönüştürmek ve karmaşık ortamlarda kararla ilgili daha iyi bilgiler elde etmek için giderek artan bir şekilde yapay zekâyı kullanmaktadır. Yapay zekâ tabanlı muhasebe yazılımları ayrıca öğrenme yoluyla kendi tasarımını ve programlamasını sürekli olarak değiştirdiği ve belirli görevlerde insanların bilişsel yeteneklerini kademeli olarak eşleştirdiği için klasik muhasebe bilgi sistemleriyle kolayca karşılaştırılamamaktadır. Aynı zamanda veri işleme hızı, muhasebe ve denetimde daha fazla tekrar eden, ancak bilişsel güç gerektiren görevler söz konusu olduğunda, hâlihazırda herhangi bir insan işgücünü geride bırakmaktadır. Bundan 10 yıl sonra muhasebe alanı, şimdi olduğundan çok daha farklı görünecektir. Yapay zekâ gibi yeni teknolojileri benimseyen muhasebeciler,

290 YAPAY ZEKÂNIN MUHASEBE ALANINA ETKİLERİ 281 yalnızca finansal verileri hesaplamaya odaklanmak yerine danışmanlık hizmetleri sunarak ve müşterilerin yapay zekâ teknolojisini entegre etmelerine yardımcı olmaya odaklanarak daha uzmanlaşarak hayatta kalacak ve hatta gelişeceklerdir. Bu durum, mutlak surette eğitim ve hatta bazı durumlarda yeniden eğitim gerektirecektir. Kuruluşlar geliştirme maliyetlerini karşılamaya istekli olmalıdır. Günümüzde birçok üniversite bilgi teknolojisi, veri analitiği, siber güvenlik ve veri tabanı yönetimi derslerini muhasebe programlarına dâhil etmektedir. En büyük zorluk, uzun yıllardır meslekte olan muhasebecilerin yeniden eğitilmesi ve değişime karşı direncin yönetilmesi olabilir. İşverenler önce kaçınılmaz olanı kabul ederek örnek oluşturmalı, ardından çalışanları becerilerini geliştirmeleri ve güncellemeleri için teşvik etmeli, desteklemelidir. Daha sonraki yıllarda elde edilecek fırsatları en üst düzeye çıkarmak için yeni teknolojiler benimsenmelidir. Özellikle muhasebenin birçok işlevini gerçekleştirirken; yapay zekâ insan zekâsı ile birleştiğinde, daha fazla verimlilik, daha yüksek düzeyde şeffaflık ve kalite gibi sonuçlar sağlayabilir. Yapay zekâ teknolojileri; yeni yaklaşımları ve değişkenleri keşfetme hususunda işletmelere yardımcı olmaktadır. Yapay zekâ kullanımının her geçen gün yeni alanlarda geliştiği göz önüne alındığında, bu alanda araştırma yapmaya devam etmek elzem bir gerekliliktir. Teknolojiler, insan yaratıcılığı nedeniyle gelişmektedir ve yapay yaratıcılığın kullanımı bir tehdit olarak değil, bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. Dolayısıyla bundan sonraki çalışmalara ışık tutması anlamında; yapay zekâ teknolojisinin uygulandığı işletmelerle görüşülüp sürece uyumun araştırılması, muhasebe meslek mensuplarının teknolojiye uyum sağlama düzeyi, yapay zekâya dair algı tespitleri, yapay zekâ uygulamalarına yer veren muhasebe firmalarıyla örnek vaka çalışmalarının gerçekleştirilmesi şeklinde öneriler sunulabilir. Kaynakça Alina, C. M., Cerasela, S. E., & Gabriela, G. J. O. U. A., Economic Sciences Series. (2018). Internal audit role in artificial intelligence. 18(1), Avcı, O., & Demirci, Z. (2021). Advantages of Tax Audit. In Contemporary Issues in Public Sector Accounting and Auditing: Emerald Publishing Limited. Bonsón, E., Lavorato, D., Lamboglia, R., & Mancini, D. J. I. J. o. A. I. S. (2021). Artificial intelligence activities and ethical approaches in leading listed companies in the European Union. 43,

291 282 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Braun Binder, N. (2020). Artificial intelligence and taxation: risk management in fully automated taxation procedures. In Regulating Artificial Intelligence (pp ). Springer, Cham. Bizarro, P. A. & Dorian, M. (2017), Artificial Intelligence: The Future of Auditing, Internal Auditing, 5(1), Chowdhury, S., Dey, P., Joel-Edgar, S., Bhattacharya, S., Rodriguez-Espindola, O., Abadie, A., & Truong, L. J. H. R. M. R. (2022). Unlocking the value of artificial intelligence in human resource management through AI capability framework Chukwudi, O. L., Echefu, S. C., Boniface, U. U. & Victoria, C. N. (2018), Effect of artificial ıntelligence on the performance of accounting operations among accounting firms in south east nigeria, Asian Journal of Economics, Business and Accounting, 7(2), 1-11 Civalek, Ö. (2003). Yapay Zekâ-Ömer Civelek le Söyleşi. TMH-Türkiye Mühendislik Haberleri, 423(1), Copeland, J. (1993). Artificial Intelligence:A Philosophical Introduction. Blackwell: Oxford PressCouceiro, B., Pedrosa, I., & Marini, A. (2020). State of the art of artificial intelligence in internal audit context. Paper presented at the th Iberian Conference on Information Systems and Technologies (CISTI). Cuddy, S. (2020). The benefits and dangers of using artificial intelligence in petrophysics. Paper presented at the SPWLA 61st Annual Logging Symposium. Cuello, R. O. (2021). Big data e inteligencia artificial en la Administración tributaria. IDP. Revista de Internet, Derecho y Política, (33). Ding, R. (2022). Enterprise intelligent audit model by using deep learning approach. Computational Economics, 59(4), Dhamija, P., & Bag, S. J. T. T. J. (2020). Role of artificial intelligence in operations environment: a review and bibliometric analysis. Faúndez-Ugalde, A., Mellado-Silva, R., Aldunate-Lizana, E. J. C. L., & Review, S. (2020). Use of artificial intelligence by tax administrations: An analysis regarding taxpayers rights in Latin American countries. 38, Fedyk, A., Hodson, J., Khimich, N., & Fedyk, T. (2022). Is artificial intelligence improving the audit process?. Review of Accounting Studies, Gacar, A. (2019). Yapay zekâ ve yapay zekânın muhasebe mesleğine olan etkileri: Türkiye ye yönelik fırsat ve tehditler. Balkan Sosyal Bilimler Dergisi, 8,

292 YAPAY ZEKÂNIN MUHASEBE ALANINA ETKİLERİ 283 Gambhir, B., Bhattacharjee, A. J. D., & Journal, L. i. O. A. I. (2021). Embracing the role of artificial intelligence in accounting and finance: contemplating the changing skillset expectations. Gao, Y., Han, L. J. M., & Microsystems. (2021). Implications of Artificial Intelligence on the Objectives of Auditing Financial Statements and Ways to Achieve Them Gbadegeshin, S., Al Natsheh, A., Ghafel, K., Tikkanen, J., Gray, A., Rimpiläinen, A.,.Hirvonen, N. (2021). What ıs an artıfıcıal ıntellıgence (aı): a sımple buzzword or a worthwhıle ınevıtabılıty? Paper presented at the Proceedings of ICERI2021 Conference. Gentili, P. L. J. D., & Pigments. (2022). Photochromic and luminescent materials for the development of Chemical Artificial Intelligence. 205, Goralski, M. A., & Tan, T. K. J. T. I. J. o. M. E. (2020). Artificial intelligence and sustainable development. 18(1), Gordon, B. M. (2011). Artificial Intelligence: Approaches, Tools and Applications. New York: Nova Science Publishers, Inc. Huang, Z. (2018). Discussion on the development of artificial ıntelligence in taxation. American Journal of Industrial and Business Management, 8, İşler, B., & Kılıç, M. (2021). Eğitimde yapay zekâ kullanımı ve gelişimi. Yeni Medya Elektronik Dergisi, 5(1), Jarek, K., & Mazurek, G. J. C. E. B. R. (2019). Marketing and artificial intelligence. 8(2), 46. Johnson, P. C., Laurell, C., Ots, M., Sandström, C. J. T. F., & Change, S. (2022). Digital innovation and the effects of artificial intelligence on firms research and development Automation or augmentation, exploration or exploitation?, 179, Kabalcı, E. (2014). Yapay Sinir Ağları. Ders Notları com/2013/09/ysa.pdf Kommunuri, J. J. P. A. R. (2022). Artificial intelligence and the changing landscape of accounting: a viewpoint. (ahead-of-print). Li, Z., & Zheng, L. (2018, September). The impact of artificial intelligence on accounting. In th International Conference on Social Science and Higher Education (ICSSHE 2018). Atlantis Press. Luo, J., Meng, Q., Cai, Y. J. O. J. o. B., & Management. (2018). Analysis of the impact of artificial intelligence application on the development of accounting industry. 6(4),

293 284 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER McCarthy, J., Minsky, M. L., Rochester, N., & Shannon, C. E. (1955). A proposal for the dartmouth summer research project on artificial ıntelligence. AI Magazine 27 (4): Miller, T., Hoffman, R., Amir, O., & Holzinger, A. J. A. I. (2022). Special issue on explainable artificial ıntelligence (XAI). In (pp ): Elsevier. Muñoz-Izquierdo, N., Camacho-Miñano, M. D. M., Segovia-Vargas, M. J., & Pascual-Ezama, D. (2019). Is the external audit report useful for bankruptcy prediction? Evidence using artificial intelligence. International Journal of Financial Studies, 7(2), 20. Nabiyev, V.V. (2016). Yapay Zekâ: İnsan-Bilgisayar Etkileşimi. Ankara: Seçkin Yayıncılık Okrepilov, V. V., Kovalenko, B. B., Getmanova, G. V., & Turovskaj, M. S. J. T. R. P. (2022). Modern trends in artificial ıntelligence in the transport system. 61, Omoteso, K. J. E. S. w. A. (2012). The application of artificial intelligence in auditing: Looking back to the future. 39(9), Öztemel, E. (2003). Yapay Sinir Ağları. İstanbul: Papatya, s Öztürk, K., & Şahin, M. E. (2018). Yapay sinir ağları ve yapay zekâ ya genel bir bakış. Takvim-i Vekayi, 6(2), Pirim, H. (2006). Yapay zeka. Yaşar Üniversitesi E-Dergisi, 1(1), Raikov, A. J. I.-P. (2021). Decreasing tax evasion by artificial intelligence. 54(13), Ramachandran, K., Mary, A. A. S., Hawladar, S., Asokk, D., Bhaskar, B., & Pitroda, J. J. M. T. P. (2022). Machine learning and role of artificial intelligence in optimizing work performance and employee behavior. 51, Sarıçiçek, R., & Eylül, Ö. G. D. B. O. (2019). Muhasebe Alanındaki Dönüşüm Ve Yapay Zeka. II. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Kongresi Shaffer, K. J., Gaumer, C. J., Bradley, K. P. J. D., & Journal, L. i. O. A. I. (2020). Artificial intelligence products reshape accounting: time to re-train. 34(6), Shakil, M. H., & Tasnia, M. (2022). Artificial ıntelligence and tax administration in asia and the pacific. In Taxation in the Digital Economy (pp ): Routledge. Shankar, V. (2018), How artificial ıntelligence (aı) ıs reshaping retailing, Journal of Retailing, 94 (4), Sircar, A., Yadav, K., Rayavarapu, K., Bist, N., & Oza, H. J. P. R. (2021). Application of machine learning and artificial intelligence in oil and gas industry.

294 YAPAY ZEKÂNIN MUHASEBE ALANINA ETKİLERİ 285 Sterne, J. (2017), Artificial ıntelligence for marketing: practical applications, New Jersey: Wiley. Strelkova, O. (2017). Three types of artificial intelligence. Varma, A., Dawkins, C., & Chaudhuri, K. J. H. R. M. R. (2022). Artificial intelligence and people management: A critical assessment through the ethical lens Vearrier, L., Derse, A. R., Basford, J. B., Larkin, G. L., & Moskop, J. E. M. (2022). Artificial ıntelligence in emergency medicine: benefits, risks, and recommendations. 62(4), Wasny, G. & Law, M. (2019), How artificial intelligence will change the way accountants work, (Erişim Tarihi: Yaninen, D. (2018). Artificial ıntelligence and the accounting profession in (Erişim: ), CPA-PresentationArtificial-Intelligence-and-the-Accounting- Profession-in2030_1.pdf Yardımcıoğlu, M., & Şıtak, B. (2020) Yapay zekâ teknolojisinin muhasebe alanına yansımaları: literatür incelemesi. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 5(2),

295

296 BÖLÜM XIV ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN YENİLENEBİLİR ENERJİ YE BAKIŞ AÇISI University Students Perspective on Renewable Energy Hande ŞAHİN 1 & Sevim Gülin DEMİRBAY 2 1 (Arş.Gör.) Çukurova Üniversitesi, hsahin@cu.edu.tr ORCID: (Arş.Gör.) Adana Alparslan Türkeş Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, sgkiral@atu.edu.tr ORCID: Giriş Enerji, yaşam kalitemizi sağlamak ve ekonomimizin diğer tüm unsurlarını desteklemek için toplumumuz için gereklidir. Enerji üretimi ve kullanımı, dünyada hâlihazırda diğer herhangi bir ekonomik faaliyetten daha fazla çevreye zarar vermektedir (Bull, 2001, s. 1216). Yenilenemez enerji ise aksine, kömür ve petrol gibi fosil yakıtlar gibi tükenebilecek sonlu kaynaklardan gelir. Yenilenebilir enerji, güneş ve rüzgâr gibi doğal olarak yenilenen ve tükenmeyen kaynaklardan üretilen enerjidir. Temiz ve bol enerji kaynağı olan yenilenebilir enerji, elektrik üretimi, alan ve su ısıtma ve soğutma ve ulaşım için kullanılabilir. Dünya nüfusu arttıkça, evlerimize, iş yerlerimize ve topluluklarımıza güç sağlamak için enerji talebi de artıyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının yenilenmesi ve genişletilmesi, sürdürülebilir bir enerji seviyesini korumanın ve gezegenimizi iklim değişikliğinden korumanın anahtarıdır. Bu açıdan artan enerji ihtiyacının jeotermal, güneş, rüzgâr, biyokütle ve biyoyakıtlar gibi yenilenebilir kaynaklardan karşılanması sürdürülebilir kalkınma için önemlidir. Çünkü 287

297 288 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER sürdürülebilir kalkınma, uzun vadeli potansiyel eylem ve yenilenebilir enerji gerektirir (Güney, 2019, s. 389). Kaynaklar bu yöndeki en yaygın ve etkili çözümlerden biri olarak görünmektedir. Bu nedenle yenilenebilir enerjiye yönelik çalışmalar, araştırmacıların ilgisini çeken başlıca konular arasında yer almaktadır. Gelecekteki karar vericiler olan üniversite öğrencilerinin, geleceğimiz için çok önemli plan yenilenebilir enerji ile ilgili algı ve bilinç düzeyleri ölçülmesi ve ayrıca sorunları çözmeye yönelik atılması gereken adımlar için öğrencilerin hedef kitle olarak seçilmesi çok önemlidir. Bu nedenle bu araştırmanın amacı üniversite öğrencilerinin yenilenebilir enerji konusundaki tutumlarını incelemektir. Bu araştırmadan elde edilecek bulgular öğrenciler için yenilenebilir enerji hakkında bir bakış açısı sağlayabilir. 2. Literatür Çalışmaları Çelikler ve Kara (2011) çalışmalarında, On Dokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi son sınıfta öğrenim gören ilköğretim matematik ve sosyal bilgiler olmak üzere toplam 111 öğretmen adayına 39 maddelik anket uygulayarak öğretmen adaylarının yenilenebilir enerjiye yönelik farkındalıklarını ölçmeyi amaçlamışlardır. Sonuç olarak; öğretmen adaylarının yenilenebilir enerjiye yönelik farkındalıklarının cinsiyetlerine göre anlamlı farklılık göstermediğini, fakat bölümlere ve yaşadığı bölgeye göre anlamlı farklılık olduğunu saptamışlardır. Karatepe, Neşe Keçebaş ve Yumurtacı (2012) çalışmalarında; Türk üniversite öğrencilerinin yenilenebilir enerji kaynakları konusundaki farkındalık düzeylerini araştırmak amacıyla Türkiye deki üniversitelerde öğrencilere bir anket uygulanmış ve anketten elde edilen veriler SPSS programı kullanılarak değerlendirilmiştir. Sonuç olarak; Türk üniversite öğrencilerinin ailelerinin eğitim düzeyleri ve daha önce gittikleri okullar farkındalık düzeylerini etkilemekte olduğunu saptamışlardır. Zyadin, Puhakka, Ahponen, Cronberg ve Pelkonen (2012) çalışmasında; büyük ölçüde fosil yakıtlara bağımlı olan bir ülkede, yenilenebilir enerjiye yönelik okul öğrencilerinin farkındalık düzeylerini ve yaygın tutumlarını araştırmak amaçlanmaktadır. Bu amaçla hem kırsal hem kentsel alanda toplam 617 kişiye anket uygulanmış olup sonuç olarak; birçok katılımcının güneş ve rüzgâr gibi ortak yenilenebilir enerji kaynaklarıyla aşina olmasına rağmen, öğrencilerin yenilenebilir enerji kaynaklarını yenilenemez enerji kaynaklarından ayırt etme konusunda sınırlı bir yeteneğe sahip olduğunu göstermektedir.

298 ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN YENİLENEBİLİR ENERJİ YE BAKIŞ AÇISI 289 Bilen, Özel ve Sürücü (2013) çalışmalarında; fen bilgisi öğretmen adaylarının yenilenebilir enerjiye yönelik tutumlarını incelemek amacıyla Yenilenebilir Enerji Tutum Ölçeği kullanarak 254 fen bilgisi öğretmen adayına anket uygulamış ve cinsiyet ile yaşanılan yerin tutum üzerinde anlamlı bir etkiye sahip olmadığı fakat sınıf değişkeninin tutum üzerinde anlamlı bir etkiye sahip olduğu sonucuna varmışlardır. İpekoğlu, Üçgül ve Yakut (2014) çalışmalarında; Yenilenebilir Enerji Bilgisi, Yenilenebilir Enerji Gelecek Öngörüleri ve Yenilenebilir Enerji Gelecek Yönelimleri olarak adlandırılan üç anket 5 li Likert tipi hazırlanmış ve üniversite öğrencilerinin yenilenebilir enerji kaynakları algısı belirlemek amaçlanmıştır. Analizde, Faktör Analizi, Toplam Korelasyonları analizleri uygulamış ve sonuç olarak testin güvenilir ve aynı zamanda geçerli olduğu, daha sonra bu konuda yapılacak olan çalışmalar için uygunluğuna karar verilmiştir. Arı ve Yılmaz (2021) çalışmalarında; Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İstatistik Bölümü ve Erciyes Üniversitesi Enerji Sistemleri Mühendisliği öğrencilerine çevresel kaygı, yenilenebilir enerji algı ve yenilenebilir enerjiye yönelik farkındalık, Yenilenebilir enerji kullanma isteklerini araştırmak amacıyla bir model oluşturmuştur. Modelde nedensel ilişki katsayılarının tahmini ve modelin uyumu Yapısal Eşitlik Modellemesi kullanılmıştır. Sonuç olarak; çevresel kaygıdaki artış yenilenebilir enerji yarar algısını artırmış ve ayrıca yenilenebilir enerjiye yönelik farkındalıkta ki artışın da yenilenebilir enerji kullanma isteğini artırdığını gözlemlemişlerdir. 3. Yöntem 3.1. Araştırmanın Yöntemi Çalışma grubu katılımcılarını Çukurova Üniversitesi nde yılında eğitim-öğretim gören toplamda 1030 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışmaya katılanların 134 ü birinci sınıf, 203 ü ikinci sınıf, 176 sı üçüncü sınıf, 473 ü dördüncü sınıf, 40 ı yüksek lisans ve 4 ü doktora öğrencisidir. Çalışmada nicel araştırma yöntemlerinden olan tarama modeli kullanılmıştır. Çalışmada Morgil, Seçken, Oskay ve Yücel (2006) tarafından geliştirilen 39 maddelik likert tipi yenilenebilir enerji tutum ölçeği kullanılmıştır. Öğrencilerin ankete verdikleri cevaplar tamamen katılıyorum, katılıyorum, kararsızım, katılmıyorum ve hiç katılmıyorum şeklinde 5 li Likert tipi 39 adet dereceleme ifadesinden oluşmaktadır. Ölçme aracının güvenilirliği hesaplanmış (Cronbach- Alpha=0.853) ve güvenirliği iyi olarak bulunmuştur.

299 290 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER 3.2. Araştırma Verilerinin Analizi Veriler SPSS 22 istatistik paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırmada ilk olarak normallik analizi yapılmış ve verilerin normal dağılım özelliği göstermemesi sebebi ile parametrik olmayan yöntemler kullanılmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin yenilenebilir enerjiye yönelik farkındalıkları öncelikle cinsiyet değişkenine göre bağımsız iki alt kategorinin ortalamalarının karşılaştırılmasında kullanılan Mann Whitney-U testi ile test edilmiş ve daha sonra sınıf düzeyi, gelir durumu, aile eğitim durumu ve ailenin yaşadığı bölgeye göre analiz ise ikiden fazla bağımsız alt kategorisi olan değişkenler için ortalama karşılaştırmasında kullanılan Kruskal Wallis testi kullanılarak yapılmıştır. 4. Bulgular Araştırmanın katılımcılarını eğitim-öğretim yılında Çukurova Üniversitesi nde öğrenim gören toplam 1030 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışmaya katılanların 134 ü birinci sınıf, 203 ü ikinci sınıf, 176 sı üçüncü sınıf, 473 ü dördüncü sınıf öğrencisidir. Öğrencilerin sınıf ve cinsiyetlerine göre dağılımları Tablo 1 de gösterilmiştir. Tablo 1: Araştırmaya Katılan Öğrencilerin Sınıf Düzeyleri ve Cinsiyet Dağılımı Sınıf Kız Erkek 1.Sınıf Sınıf Sınıf Sınıf Yüksek Lisans Doktora 1 3 Toplam Öğrencilerin yenilenebilir enerjiye yönelik farkındalıklarına cinsiyetlerin etkisini incelemek amacıyla yapılan Mann Whitney-U testi sonuçları Tablo 2 de verilmiştir. Tablo 2: Öğrencilerin Yenilenebilir Enerjiye Yönelik Farkındalık Puanlarının Bölümlerine Göre Mann Whitney-U Testi Sonuçları

300 ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN YENİLENEBİLİR ENERJİ YE BAKIŞ AÇISI 291 Tablo 2 ye göre cinsiyete göre yenilenebilir enerjiye yönelik farkındalıkları arasında ilgili istatistik değerine karşılık gelen olasılık değeri p=0,599; 0,05 den büyük olduğu için anlamlı bir farklılık olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Öğrencilerin yenilenebilir enerjiye yönelik farkındalıklarına sınıf düzeylerine etkisini incelemek amacıyla yapılan Kruskal Wallis testi sonuçları Tablo 3 de verilmiştir. Tablo 3: Öğrencilerin Yenilenebilir Enerjiye Yönelik Farkındalık Puanlarının Sınıf Düzeylerine Göre Kruskal Wallis Testi Sonuçları Tablo 3 deki sonuçlara göre Öğrencilerin yenilenebilir enerjiye yönelik farkındalıklarının sınıf düzeyleri ile arasında anlamlı bir fark gösterdiği ortaya çıkmıştır. [χ 2 = = ; p=0,005<0,05]. Ortaya çıkan anlamlı farklılığın hangi sınıf düzeyinden kaynaklandığı Post-Hoc testi ile belirlenmiş ve sonuçları Tablo 4 te verilmiştir. Tablo 4: Öğrencilerin Yenilenebilir Enerjiye Yönelik Farkındalık Puanlarının Sınıf Düzeylerine Göre Post Hoc Testi Sonuçları Tablo 4 sonucuna göre en yüksek duyarlılık Yl ve Dr de olmuş ve en az duyarlılık eğitime yeni başlamış 1. sınıf öğrencileri olmuştur. Öğrencilerin yenilenebilir enerjiye yönelik farkındalıklarına gelir düzeylerine etkisini incelemek amacıyla yapılan Kruskal Wallis testi sonuçları Tablo 5 te verilmiştir. Tablo 5: Öğrencilerin Yenilenebilir Enerjiye Yönelik Farkındalık Puanlarının Gelir Düzeylerine Göre Kruskal Wallis Testi Sonuçları

301 292 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Tablo 5 deki sonuçlara göre öğrencilerin yenilenebilir enerjiye yönelik farkındalıklarının gelir düzeyleri ile arasında anlamlı bir fark gösterdiği ortaya çıkmıştır. [χ 2 = = ; p=0,002<0,05]. Ortaya çıkan anlamlı farklılığın hangi gelir düzeyinden kaynaklandığı post hoc testi ile belirlenmiş ve sonuçları Tablo 6 da verilmiştir. Tablo 6: Öğrencilerin Yenilenebilir Enerjiye Yönelik Farkındalık Puanlarının Gelir Düzeylerine Göre Post Hoc Testi Sonuçları Tablo 6 ya göre; TL gelir düzeyinin diğer gelir düzey gruplarına göre daha duyarlı bir grup olduğu sonucuna varılmıştır. Öğrencilerin yenilenebilir enerjiye yönelik farkındalıklarına aile eğitim durumu etkisini incelemek amacıyla yapılan Kruskal Wallis testi sonuçları Tablo 7 de verilmiştir. Tablo 7: Öğrencilerin Yenilenebilir Enerjiye Yönelik Farkındalık Puanlarının Aile Eğitim Durumuna Göre Kruskal Wallis Testi Sonuçları Tablo 7 deki sonuçlara göre Öğrencilerin yenilenebilir enerjiye yönelik farkındalıklarının aile eğitim durumu ile arasında anlamlı bir fark göstermediği ortaya çıkmıştır. [χ 2 = 0.470; p=0,79>0,05]. Öğrencilerin yenilenebilir enerjiye yönelik farkındalıklarına ailenin oturduğu bölge etkisini incelemek amacıyla yapılan Kruskal Wallis testi sonuçları Tablo 8 de verilmiştir. Tablo 8: Öğrencilerin Yenilenebilir Enerjiye Yönelik Farkındalık Puanlarının Ailenin Oturduğu Bölgeye Göre Kruskal Wallis Testi Sonuçları

302 ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN YENİLENEBİLİR ENERJİ YE BAKIŞ AÇISI 293 Tablo 8 e göre ailenin oturduğu bölgeye göre yenilenebilir enerjiye yönelik farkındalıkları arasında anlamlı bir farklılık yoktur (χ 2 =4,101; =0,393>0,05). Tablo 9: Öğrencilerin Anketteki Bazı Önemli Maddelere Verdikleri Cevapların Yüzde Değerleri Madde Tamamen katılıyorum % Katılıyorum% Kararsızım% Katılmıyorum% Hiç Katılmıyorum % 3 %16,5 %17,1 %29,0 %25,2 %12,1 5 %8,4 %8,9 %16,7 %43,3 %22,6 27 %14,9 %13,5 %12,4 %35,1 %24,1 28 %54,2 %31,2 %9,1 %3,7 %1,8 36 %13,4 %12,5 %20,6 %36,3 %17,2 Anket maddelerinden bazı önemli maddeleri ile ilgili sonuçlar Tablo 9 da verilmiştir. Tablo 9 incelendiğinde 3. Madde sonuçlarına göre öğrencilerin %37,3 gibi bir oranı geleneksel enerji üretim yöntemlerinin çevreye zarar vermediğini düşünüyor. Anketin 5. maddesindeki cevap yüzdelerine bakıldığında öğrencilerin %65,9 u yenilenebilir enerji hakkında da yeterli bilgiye sahip oldukları görülmektedir. Bu sonuç öğrencilerin geleneksel enerji üretim yöntemlerini de tam olarak bilmedikleri şeklinde yorumlanabilir. Anketin 27. maddesindeki sonuçlar incelendiğinde; öğrencilerin %59,2 lik kısmı yenilenebilir enerjinin enerji tasarrufu konusunda katkı sağlayacağını düşünmektedir. Madde 28 ile ilgili sonuçlar incelendiğinde öğrencilerin %85,4 ü okullarda yenilenemeyen ve yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili eğitimin önemli olduğunu düşünmektedir. Bu sonuç öğrencilerin okullarda ki eğitime önem verdiklerini göstermektedir.36. madde sonuçları incelendiğinde; öğrencilerin %53,5 inin enerji tasarrufu için yenilenebilir ve yenilenemez enerji kaynakları kullanımı arasındaki farkı kavrayabildiği görülmektedir. Bu sonuçlar umut vadedici olsa da bu konu hakkında daha fazla bilgi sahibi olmaları gerektiği açıktır. 5. Sonuç, Tartışma ve Öneriler Enerji krizi, çevresel, ekonomik, piyasa ve sosyal konular nedeniyle, araştırmacılar enerji tüketimini güvence altına almak, çevreyi korumak ve bölgesel kalkınmayı teşvik etmek için sürdürülebilir ve yenilenebilir enerji kaynakları geliştirmeye yönelmiştir. Özellikle topluluk düzeyinde, sürdürülebilir olan başarılı yenilenebilir enerjinin uygulanması son derece önem arz etmektedir (Mardani, Jusoh, Zavadskas, Cavallaro, & Khalifah, 2015, s ).

303 294 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Yapılan Mann Whitney-U testi ve Kruskall Wallis testi sonucunda; yenilenebilir enerjiye yönelik farkındalık cinsiyet, ailenin oturduğu bölge ve aile eğitim düzeyine göre anlamlı bir farklılık göstermezken; gelir düzeyi ve öğrencilerin sınıf düzeyi değişkenlerine bağlı anlamlı bir farklılık gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Bulunan bu sonuçlar incelendiğinde, üniversite öğrencilerinin yenilenebilir enerji ile ilgili olumlu tutum sergileyip kullanımına da destek verdikleri gözlemlenmiştir. Elde edilen sonuçlar önceki araştırmaların sonuçlarıyla da paralellik göstermektedir. Sonuçlarda kız ve erkek öğrencilerin yenilenebilir enerjiye yönelik tutumları arasında anlamlı farklılık bulunmadığı görülmüş ve bu sonuç Çelikler ve Kara (2011) nın çalışmasıyla paralellik göstermiştir. Anket maddeleri incelendiğinde; %90,6 sı yenilenebilir enerji kaynaklarını, enerji ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılması gerektiğini, %88,8 i yenilenebilir enerji kaynaklarının etkili olması için kamusal araştırmaların artması gerektiğini, %63,3 ü güneş ve diğer enerji kaynaklarının varlığını kabul ettiğini, %80,7 si küreselleşirken bireylerin enerji tüketimi konusunda bilinçli olması gerektiğini savunmaktadır. Bu çalışmada ayrıca üniversite öğrencilerinin yenilenebilir enerji kaynakları konusunda eksik bilgileri olduğu belirlenmiştir. Öğrencilerin verdikleri cevaba göre %34 ünün yenilenebilir enerji hakkında da yeterli bilgiye sahip olmadıkları görülmektedir. Bu sonuç öğrencilerin geleneksel enerji üretim yöntemlerini de tam olarak kavrayamadıkları şeklinde yorumlanabilir. Bu nedenle; yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili eğitimler erken yaşlarda başlarsa tutum seviyesinin artması beklenmektedir. Kaynakça Arı, E., & Yılmaz, V. (2021). Üniversite Öğrencilerinin Yenilenebilir Enerjiye Yönelik Tutumların Araştırılması:Bir Yapısal Model Önerisi. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 23(2), Bilen, K., Özel, M., & Sürücü, A. (2013). Fen Bilgisi Öğretmen Adaylarının Yenilenebilir Enerjiye Yönelik Tutumları. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi(36), Bull, S. R. (2001). Renewable Energy Today And Tomorrow. Proceedıngs Of The Ieee, 89(8), Çelikler, D., & Kara, F. (2011). İlköğretim Matematik ve Sosyal Bilgiler Öğretmen Adaylarının Yenilenebilir Enerji Konusundaki Farkındalıkları.

304 ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN YENİLENEBİLİR ENERJİ YE BAKIŞ AÇISI 295 İconte (s ). Antalya-Turkey: 2nd International Conference on New Trends in Education and Their Implications April. Güney, T. (2019). Yenilenebilir enerji, yenilenemez enerji ve sürdürülebilir kalkınma. Uluslararası Sürdürülebılır Kalkınma ve Dünya Ekolojısı Dergisi, 26(5), İpekoğlu, H. Y., Üçgül, İ., & Yakut, G. (2014). Yenilenebilir Enerji Algısı Anketi: Güvenirlik ve Geçerliği. Journal of YEKARUM, 2(3), Karatepe, Y., Nes, S. V., Keçebas, A., & Yumurtacı, M. (2012). The levels of awareness about the renewable energy sources of university students in Turkey. Renewable Energy, 44, Mardani, A., Jusoh, A., Zavadskas, E. K., Cavallaro, F., & Khalifah, Z. (2015). Sustainable and Renewable Energy: An Overview of the Application of Multiple Criteria Decision Making Techniques and Approaches. Sustainability, 7, Zyadin, A., Puhakka, A., Ahponen, P., Cronberg, T., & Pelkonen, P. (2012). School students knowledge, perceptions, and attitudes toward renewable energy in Jordan. Renewable Energy(45),

305 296 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER EK 1: Öğrencilerin Anket Maddelerine Ait Ortalamaları ve Standart Sapma Sonuçları Madde 1)Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı gitgide artmakta olan enerji ihtiyacı için oldukça önemlidir Hiç Katılmıyorum Katılmıyorum Kararsızım Katılıyorum Tamamen katılıyorum f % f % f % f % f % 14 1,4 24 2,3 59 5, , ,3 3,488,8173 2)Kamu araştırmalarının artması yenilenebilir enerji ve kaynaklarının etkili ve daha uygun olması açısından önemlidir. 9 0,9 24 2,3 82 8, , ,8 3,385,8009 3) Geleneksel olarak kullanılmakta olan enerji üretim tekniklerinin çevreye karşı zararsız olduğunu düşünüyorum , , , , ,5 2,006 1,2532 4)Tüm dünyanın doğa ile dost enerji kaynaklarını kullanmasının gerekli olduğuna inanıyorum. 5)Yenilenebilir enerji ve kaynakları ile ilgili çok fazla bilgim yok. 6) Temiz enerji kullanmak bu yüzyılın simgesi olmalıdır. 7)Hiçbir sınırsız temiz enerji kaynağının gerçek olduğuna inanmıyorum. 27 2,6 33 3,2 84 8, , ,6 3,372, , , ,7 92 8,9 87 8,4 1,373 1, ,2 54 5, , , ,8 3,164, , , , , ,7 1,442 1,2391

306 ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN YENİLENEBİLİR ENERJİ YE BAKIŞ AÇISI 297 8)Eğer bir karşılaştırma yapacak olursam yenilenebilir enerji kaynaklarını, geleneksel enerji kaynaklarına göre daha kısıtlı buluyorum. 9)Fosil yakıt kullanımını, yenilenebilir enerji kaynakları kullanmak azaltmayabilir. 10)Yenilebilir enerji kaynaklarını kullanmak benim açımdan zor. 92 8, , , , , , , , , , ,1 2,082 1, , ,3 1,736 1, , ,8 1,728 1, )Son derece ileri teknoloji kullanımı gerektiği için, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgilenmiyorum. 12)Çevre için önemli olduğunu bilmeme rağmen yenilenebilir enerji kullanımının zor olduğunu düşünüyorum , , , ,9 95 9,2 1,445 1, , , , ,6 91 8,8 1,467 1, )Zararları hakkında bilgim yok ve fosil yakıt kullanmaya devam ediyorum , , , , ,9 1,700 1, )Fosil yakıtlardan kaynaklı sera gazı atmosferi ısıya maruz bırakıyor ve bunun sonucunda oluşan küresel ısınma beni mutlu ediyor , , , , ,5 1,365 1,3726

307 298 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER 15)Küresel ısınmanın kayda değer bir sorun yaratacağına inanmıyorum 16)Kaynakların yenilenebilir olması çevre dengesi için önemli değil. 17)Yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili bir bilgim yok. 18)Planlı bir enerji politikası çerçevesinde yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili yeni girişimler arttırılabilir. 19)Yenilebilir enerji kaynaklarının kullanımı desteklediğim bir konu. 20)Yenilebilir enerji kaynaklarının üretimi desteklediğim bir konu. 21)Benim alışık olduğum bir kavram olmadığından yenilenebilir enerji kavramı beni rahatsız ediyor. 22)Yenilenebilir enerji kaynaklarının temiz enerji kaynakları olduğunu düşünüyorum. 23)Yenilenemez ve yenilenebilir enerji kaynakları arasındaki farkın çok büyük olduğunu düşünmüyorum , , ,4 96 9,3 84 8,2 1,087 1, ,4 51 5, , , , , , ,3 3,134 1, ,3 75 7,3 1,338 1, ,9 43 4, , , ,5 3,195, ,3 33 3, , , ,2 3,251, ,8 42 4,1 95 9, , ,7 3,278, , , , , ,6 1,530 1, ,0 31 3, , , ,3 3,090, , , , , ,6 1,591 1,3281

308 ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN YENİLENEBİLİR ENERJİ YE BAKIŞ AÇISI )Rüzgar enerjisinin değerli bir yenilenebilir enerji kaynağını olduğunu düşünüyorum. 25)Atıkların enerji kaynağı olarak kullanılabilmesine inanmıyorum. 26)Su ve güneşten enerji üretmek gerçek dışıdır. 27)Yenilenebilir enerji kaynakların, enerji tasarrufuna katkısı olmadığını düşünüyorum. 28)Okullarda yenilenemeyen ve yenilebilir enerji kaynakları eğitiminin büyük öneme sahip olduğunu düşünüyorum. 29)Enerji kaynaklarının yenilenemez veya yenilebilir olması beni ilgilendirmiyor. 30)Bireylerin, küreselleşirken yenilenebilir enerji kaynakları tüketimi konusunda bilgili olmaları gerektiğini düşünüyorum. 31)Küreselleşme aşamaları ve yenilenebilir enerji kaynakları kullanımını, EU (Avrupa Birliği) düzenlemeleri etkilemiyor. 23 2,2 48 4, , , ,6 3,203, , , , , , , , , ,4 19 1,8 38 3,7 94 9, , , ,0 22 2,1 43 4, , ,7 92 8,9 1,439 1, ,8 15,6 15,1 1,695 1, , ,9 1,599 1, , ,2 3,321, , ,4 1,382 1, , ,2 3,146, , , , , ,0 1,899 1,1341

309 300 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER 32)Çevre Koruma faaliyetleri arasında yenilenebilir enerji kaynakları kullanımı da olmalıdır. 33)Sera gazlarının negatif etkilerini gidermek için yenilenebilir enerji kaynakları kullanılabilir. 34)İklim ve konumu dolayısıyla Türkiye, yenilenebilir enerji kaynakları açısında iyi bir konuma sahiptir. 35)Enerji politikalarının hedefi enerji sistemlerinin ve yenilenebilir enerji kaynaklarının sürdürülebilirliğini sağlamaktır. 36)Yenilenemez ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı arasındaki farkın enerji tasarrufu için çok önemli olduğunu düşünmüyorum. 37)Enerji kaynakları ve enerji tasarrufunun önemini öne çıkarmak ve bu konuda bilinç oluşturmak, öğretmen eğitimi programlarında önemli bir yeri olduğuna inanıyorum. 27 2,6 48 4, , , ,0 3,160, ,0 45 4, , , ,9 3,035, ,8 42 4, , , ,9 3,050, ,4 39 3, , , ,9 3,079, , , , , ,4 1,686 1, ,8 33 3, , , ,7 3,230,8984

310 ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN YENİLENEBİLİR ENERJİ YE BAKIŞ AÇISI )Medyanın, yenilenebilir enerji kaynakları kullanımı öneminin duyurulmasında büyük bir sorumluluğu olduğuna inanıyorum. 18 1,7 34 3, , , ,3 3,217, )Yenilenebilir enerji kaynaklarından biri fosil yakıttır , , , , ,3 1,762 1,4234

311

312 BÖLÜM XV KÜRESEL DÜZEN VE KAMU GÜVENLİĞİNDE EĞİTİM FAKTÖRÜ Education Factor in Public Security And Global Order Menderes ALPKUTLU (Dr. Öğr. Üyesi) Adıyaman Üniversitesi, SBMYO-Mülkiyet Koruma ve Güvenlik Bölümü/ ORCID: Giriş Tarih akışından anlaşılmaktadır ki geniş bir insan kümesi için hayatın olağan hali, başını koyduğun bir yuva ve karnını doyurduğun bir lokma felsefesiyle karşılık görmüştür. Ne var ki modern kavşakla beraber bu yaklaşım adım adım terk edilmeye başlanmıştır. Gelinen noktada ise mevsimlik değişen mekân, anlık erişilen gıda ve olağanüstü ulaşım ve iletişim konforuyla sürdürülen bir hayat şekli dikkat çekmektedir. Bir yandan da bu zaman diliminde, asırlık bir yana, birkaç yıllık dahi stabil denilebilecek güven-lik ve huzur ortamına sahip olunmadığı çıkışları dillendirilmektedir. Farkı parametrelerde kadim yaşantının öngörülebilir yaygın insan ve toplum modelinden bir hayli uzaklaşıldığını da gösteren bu fotoğrafa bir de eğitim ve çocuk diyalektiğiyle göz atıldığında yarınların da pek de emniyetli, güvenlikli ve huzurlu geçmeyebileceği öngörülmektedir. Nitekim son yıllarda, yaşadığı şehri/ülkeyi, ipuçları beliren ilk güvenlik ve savunma olayı öncesi terk eden vatandaş manzaraları da bu yönde bir fikir vermektedir ( 2022; ). Bir asır öncesinin en üst konumdaki insanının bile sahip olamadığı konfora ve güvenlik zırhına sahip görünen 21 inci yüzyıl insanının bu paradoksunun daha yakından anlaşılması beklemektedir. Bu dolayımda, 21 inci yüzyılın ilk çeyreğinde de eğitim olgusu ve yaşam kalitesi arasındaki ilişki bir hayli tartışmalıdır. Bu bağlamda, farklı gelişmişlik 303

313 304 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER düzeyinde çok sayıda ülkede küçük bir grup, elde tutulan orantısız finansal kaynak ve dijital gücün etkisiyle sınırsız imkana ulaşırken, geniş bir çocuk ve genç küme ise içine düştüğü elektronik-sanal çalkantıyla doğduğu/doyduğu yerin dahi yeterince farkına varamamaktadır. İşte, eğitim temelli bu durum; genel olarak ekonomik, sosyal ve siyasal riskleri de tırmandırarak bireyleri ve toplumları, değişen oranlarda, gelecek endişesine sürüklemektedir. Odağında tembellik, nitelikli bilgi ve görgü eksikliği olan bu kaygıya yanıt arayışları ise genellikle sağlık ve güvenlik merkezli önlemler üzerinden gerçekleşmektedir. Bir diğer açından, İnsani Gelişme Endeksine (Human Development Index-HDI) göre, modern kavşaktan sonra çok sayıda ülkenin çocuk eğitimi, Batı paradigmasını örnek almıştır. Lakin, bu durum; Batı ve Doğu yakasındaki toplumlara farklı yansımıştır. Genel olarak süreç; pozitivist ve kapitalist birikimin de avantajıyla Kanada, Fransa, İngiltere, Almanya, Belçika, Norveç ve Finlandiya gibi ülkelerin çocuk eğitimi felsefesine (Karakaya, 2006: 24-26) ve zihin gücüne olumlu yansımıştır. Karşı tarafta konumlandırılan Çin, Rusya, Hindistan, Pakistan, İran ve Türkiye gibi ülkelerde ise, kendi içlerinde de ayrışan spesifik yanlarıyla, eğitimindeki çıkmazlar, sonu görünmeyen derin güvenlik sorunlarına kaynaklık teşkil etmiştir. Bu çerçevede, bu gibi ülkelerde sorunun çözümüne yönelik atılan kısa vadeli adımlar ise yol açtıkları yeni problemlerle bunalımı daha da derinleştirmiştir. Özellikle eğitim sistemlerindeki tutarsız uygulamalar ve fırsat eşitsizlikleri, bugün de ilgili toplumlarda zihin, ahlak ve ruh açısından birbirinden uzak ve kafası karışık kuşaklara yol açtığı tartışmalarını beslemeye devam etmektedir (Alatlı ve Öğün, 2021; Çiçek ve Aydoğmuş, 2016). Bu çalışmanın da varsayımını teşkil eden bu başlığın farkında olan azınlık ve rahat bir devlet kümesinden bahsedilirken, onu ıskalayan çok sayıda toplum da öne çıkarılabilir. Dolayısıyla, her geçen gün dünyanın doğal döngüsüne istikrarlı katkısı olan insan, kurum ve devlet sayısı hızla azalmaktadır. Hatta, dünya veya bir ülke nüfusu, ölçütleri nesnel ve yanıtları içtenlikle verilecek olası bir ankete tabi tutulsa belki de akıl, ruh, beden ve ahlak parametrelerinin birinde veya birkaçında semptomları bariz olan eğitim kaynaklı riskli küme ağır basacaktır. Bunu daha trajik kılan ise olgunlaşma sorunu olan bu kümenin hiç de azımsanmayacak bir kesitinin yönetici ve eğitimci sıfatını taşıyabilmesidir. Kaliteli insan sorunu kaynaklı olan bu realiteyi, her geçen gün biraz daha karamsar kılan ise sıkıntının samimiyetle değerlendirilip giderilmesinin önünün de tıkalı tutulmasıdır. Bu durumlarda mevzuatla deklere edilenin dışında örtük hedeflere aracılık eden/ettirilen eğitim sistemleri ise kendini üreten mekanizmayı

314 KÜRESEL DÜZEN VE KAMU GÜVENLİĞİNDE EĞİTİM FAKTÖRÜ 305 da kendi içinde koruyarak, sorunla kökten yüzleşilecek nitelikli insan kaynağına ulaşımı da engellemektedir. Bu koşullara rağmen, bir gün aydın ve cesur bir küme çıkıp veya çıkarılıp da bu zorlu görevi üstlenirse o vakit, güvenliğin ve huzurun asıl kaynağına inilebilir ve güvenle gidilebilecek gelecek inşasına kapı aralanabilir. Bu noktadan hareketle bu metin, salt kuramsal aktarımdan ziyade, kavramlar arasındaki ilişkiyi tespit edici analitik bir argümanı benimsemektedir. Bu noktada konu, ağırlıklı olarak tümevarım yöntemi ve ilgili tekniklerle desteklenmektedir. Ayrıca, altı çizilen noktalar üzerinden çocuk eğitiminde akıl, ruh, beden ve ahlak düzeyiyle denge gözeten bir kaliteye ulaşma(ma)nın da yarınlar adına olmak ya da olmamak olduğu hatırlatılmaya çalışılmaktadır. Bu yönde beş ana ve tamamlayıcı tali başlıkla gelişen tartışmanın sonucunda ulaşılan bulgular ise özetle sonuç kısmında aktarılmaktadır. Daha açık bir deyişle, hayattın en uç noktalarında konumlanan insanların dahi birbirine güven duyacağı bir kişilik vadeden yeni bir eğitim felsefesiyle konuya yaklaşılmaktadır. Bu çerçevede yazın alanında ulaşılan kaynaklar ve ampirik birikimle ulaşılan veriler de analiz edilerek, bir ülkenin, elindekini koruması ve umduğu müreffeh ve güvenlikli günlere ulaşması, insan sermayesine, bu birikim ise nitelikli çocuk eğitimine bağlıdır. tezine ulaşılmaktadır. Kısaca, 21 inci yüzyılın kamu güvenliği ihtiyacı, klasik güvenlik olgusundan bir hayli farklılaşmıştır. Öyle ki son iki asırda köklü milletler ile yeni güçler arasındaki rekabet ve mücadele, ağırlıklı olarak eğitim üzerinden tasarlanıp güvenlik parametresinde ise sonuçlan(dırıl)mıştır. Bu güzergahta adım adım büyüyerek gelişen yeni nesil risk, tehdit ve tehlikelerin ulaştığı nokta da bunu doğrulamaktadır. Özellikle sanal araç ve siber yöntemler üzerinden gelişen güncel asayiş, güvenlik ve savunma başlıkları, bu değişimin son görsellerini yansıtır gözükmektedir. Ancak, bu dinamizm, bir yandan bir grup para-sermaye varsılı insana ve devlete, stresini yaşamadığı güvenlikli gelecek paketleri sunarken, diğer yandan, günlük yaşam kaygısından arınamayan geniş bir kümeyi büyüterek azıtmaktadır. Nitekim Kovid-19 sonrası içine düşülen küresel ekonomik türbülans ve savaş koşulları da bu iki uç arasındaki mesafenin daha da açılabileceğine ilişkin ipuçlarına yol açmıştır. Görünen o ki bundan sonra da çocuk eğitimi ayağında küresel etkide, özgünlükte ve güçte bir meydan okuma hayata geçirilmediği müddetçe, dünya genelinde azımsanmayacak sayıda çocuksu devlet ile devlet etki gücünde ve pek çoğu ise Batı hinterlandında olan finans zengini insan gücü, geleceği baskılamaya devam edebilecektir.

315 306 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Farklı açılardan çifte standartların sıradanlaştığı bu yaşam akışı, halihazırda da ağırlıklı olarak Batı etiketi taşıyan bazı ülkelerde bir grup vatandaşta, sıkıcı bir doygunluk ve boğucu bir savurganlığa yol açarken, gelişmekteki bir dizi devlete ve vatandaşına ise yaşamı her an dağı(tı)labilecek tedirginlikle yansımaktadır. 2. Konunun Önemi ve Kavramsal Çerçeve Modernite öncesi çağlarda daha statik ve sade görünen eğitim uygulamaları, Yeni ve Yakın Çağ süreçleriyle, dünya genelinde bir hayli değişken teorik ve pratiklere sahne olmuştur (Akyüz, 2015: 18-25). Bu tecrübe, hayatın seyrinin de hem etkeni hem de etkileneni olmuştur (Duralı, 2019). Bu çerçevede insanın modernite öncesi birikimi ise değişken bir ivmeyle ağırlıklı olarak Batı ya akarken Doğu ya ise mazisini ve elindekini dahi koruyamama güçlüğüyle öndekine öykünme düşmüştür. Böylece, dünya mirası olması gereken bilgi kümülatifi, bilim metodu ve teknoloji odaklı değerlerin de Avrupa ve Amerika kıtasına ölçüsüz tahsisinin önünü sonuna kadar açılmıştır. Bu durum, asırlarca Batı ya refah ve üstünlük sağlarken, Doğu ya ise genel savaş, vekalet savaşları ve bahane savaşları şeklinde anılan güvenlik olgusu üzerinden yansımıştır (Falk, 2011). Bu özde gelişen konunun anahtar kavramlarında olan eğitim ise çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi ve beceri kazandırmayı ifade eder. Eğitimin ayrılmaz öznesi olan çocuk ise dünya yaşantısını sürdürebilme bilgisi ile belli bir işte yeteri kadar deneyimi ve yeteneği olmayan kimse şeklinde tanımlanır ( ve Başaran, 2007). Diğer yandan, insanın ve devletlerin temel ihtiyaçlarından biri olan güvenlik kavramı da güvenlik-li ve güven-liksiz ekleriyle herhangi bir özneden, herhangi bir şekilde, herhangi mekânda ve herhangi bir zamanda kişiye, kuruma ve devlete zarar-ziyan gelip gelmeme hallerini içerir. Bu çerçevede gelecek kaygısı ise daha gelmemiş zamana ilişkin ve gerekçeleri oluşmaya başlayan ontolojik endişe olarak açıklanabilir (Çelik, 1997: 31-33). Bu tematikte gelişmekte olan ülke/ler kavramı da gelişmiş devletlerin gerisinde kalıp, bu doğrultuda ilerlemeye çalışmakta olan toplumları tanımlar. Genel olarak bu kavramlar eşliğinde önemi ortaya çıkan strateji (Strategos) kavramı ise misyon ve vizyon kaynaklı gelecek tasarımı şeklinde açıklanabilir (Luecke, 2015: XV-XX). Bu kavram ve terim grubu göz önünde bulundurularak, gelişmişlik sorunu olan pek çok devlette öznesi de nesnesi de kendi vatandaşı olabilen güvenlik sarmalı dikkat çekmektedir. Bir bakıma ilgili toplumun genel hayat hikâyesini de sıradanlaştıran bu durum; kamu işleyişi, güvenliği

316 KÜRESEL DÜZEN VE KAMU GÜVENLİĞİNDE EĞİTİM FAKTÖRÜ 307 ve yönetimini ise çoğunlukla sarsarak gelecek endişesini derinleştirmektedir (Maker, 2021) Bu durumda, miladi üçüncü bin yılda da çocuk eğitimi ve güvenliğinden öncelikle ebeveyn sorumlu iken, resmî eğitim söz konusu olduğunda ise devlet okulları ve politikaları öne çıkmaya devam etmektedir. Ayrıca, çocuğun zihinsel, duygusal ve bedensel donanım ve alışkanlıklarında ise devletin ve ailenin rolü önem arz ederken, çocuk kuşağının biyolojik ve psikolojik sağlığında da yine aile ve hükümet politikaları öne çıkmaktadır. Bu dolayımda, çocuk gençliğe geçerken görülen olası karakter sorunlarının yol açtığı meseleler baskın gelmeye başladığında ise problemi takip etmek ve hesap sormak bir yana sorumlu bulmak ise genellikle güçleşmektedir (Sennet, 2013). Bu anlamda, Türkiye gibi jeostratejik, jeopolitik, ekonomik, genç nüfus ve savunma başlıklarında dinamik bir yapısı görülen ülkelerin eğitim olgusu ise güvenlik sorunlarını besleyen görüntüyü korumaktadır (Alpkutlu, 2021). Son tahlilde, 2000 li yıllarda da çok sayıda ülkenin genç-yetişkin, evlatebeveyn ve devlet-vatandaş ilişkisinde biriken güvenlik konuları eğitim kaynaklıdır. Öyle ki bu konu, pek çok ülkenin ve devlet yöneticisinin uykularını dahi kaçırması gereken şekilde riskler büyütebilmektedir. Ancak, bu ülkelerin bir kısmı, aynı sorunun bir çıktısı olarak, yarına güvenlik sorunları taşıyan bu noktaların ya yeterince farkında olamamakta ya da bu yönde yetersiz ve etkisiz tedbirlerle sorunu geçiştirmekle yetinmektedir (Çiftçi, Güngör ve Çiftçi, 2020). 3. Gelenekselden Modern Evreye Eğitim Tarihe göz atıldığında, eğitim hizmetin genellikle aile ve devletin, ailenin ise toplumun belirleyici etkisiyle yön bulduğu anlaşılmaktadır (Akyüz, 2010). Haliyle mazide erkek çocuk üzerinde babanın ve kız çocuk üzerinde ise annenin etkisi öne çıkmıştır. Bu çerçevede çocukluktan yetişkinliğe geçişte kendini, doğasını ve dünyayı tanıması ve tecrübe odaklı (usta-çırak ilişkisi) bilgi, fikir ve sanat birikimi edinmesi öncelik görülmüştür. Modern evreyle devlet odaklı formel çocuk eğitimi öne çıkarak daha dinamik bir sürecin önü açılmaya başlanmıştır (Ergün, 2019: ). Bu döngüyle devlet organizasyonunda gelişen çok katmanlı bürokratik yapının uzmanlık alanları görülen makam, unvan ve rütbe gibi statüler ise yeni sürecin çocuk algısı ve eğitim beklentilerini etkilemiştir (Farabi, 2020: 89-90; Öğün ve Alatlı, 2021). Ancak, bu akımı, doğru okuyup süreçte çocuk kuşağına verdiği eğitimde ahlak, zihin ve ruh dengesi kurabilen birey, aile ve toplum sayısı zaman ilerledikçe azalmıştır. Bu gidişatta pek çok toplum ise yeni sürecin risklerini göremeyerek kendi risk,

317 308 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER tehdit ve tehlikelerini kendi çocukları üzerinden üretmekten de kendilerini koruyamamıştır. Kimi ülkelerde bu gidişatta dur demek adına çocuk eğitimine ayrılan devasa finansal kaynak ile alt yapı yatırımı ise kuşak içinde açılan makas aralığını kapatmak yerine daha da derinleştirmiştir (Chomsky, 2007). Demek ki sanayileşme, kentleşme, sekülerleşme (Kımter, 2015: 9-11) gibi kavramlarla yön arayan son üç asrın sistem arayıcıları, temelsiz uygulamalarla kadim insani birikimlerini de zayıflatabilmişlerdir. Bu çerçevede özellikle eğitimin içini dolduran terbiye kavramı hızla erimeye başlamış (Duralı, 2019) ve çocuk kuşağın edep, terbiye ve ahlak ilişkisinin yerini etkisiz yeni kodlar ve alışkanlıklar almaya başlamıştır. Nitekim etkisi hâlen hissedilen Geç Modern Çağda da birey ile aile, toplum ile devlet arasında zayıflayan aidiyet ilişkileri, anlık değişen güncel güvenlik kaygılarının da önünü olabildiğince açmıştır (Giddens, 2014: 101). Bu süreçte çocuğa yansıyan demokratik eğitim ve doğal ortam yetersizliği veya isabetsizliği ise durumu daha da kritik hale sokmuştur ki sürecin yetişkin ve çocuk ilişkisine yansısı ise baskı ve sınırsız serbestiyet aralığında gelişen açık ya da dolaylı utançlar olabilmiştir (Giddens, 2014: 91). Bu özde çok sayıda toplumun çocuk eğitimi hikayesinde dini ve dogmatik motiflerin dahi payını pozitif bilgi-bilim eğilimi almıştır (Öğüt, 2003). Bu çizgide sürmekte olan örgün ve yaygın öğretim uygulamalarıyla öne çıkan genel çocuk eğitimi (Öztürk ve Talas, 2015: ve Gordon, 2018), her olumsuzluğa rağmen, insan ve devlet yaşamında fırtınasız ve rahat geleceğin yegâne yöntemi görülmeye devam etmektedir. Ne var ki kadim gelenekten filtresiz uzaklaşan toplumlarda, bu paradigmanın yararlı yanlarından çok, bilerek ve bilmeyerek, zararlı taraflarına kapı aralanmıştır. Bu döngü, çok sayıda toplumda devlet-halk ve erdemli-cahil insan dengesini de altüst ederek formel ve niteliksiz insan ilişkilerini üst düzeye çıkarmıştır. Bu durumda, sosyal hayata ve iş yaşamına kaliteli insan katılımını kısıtlayan sistem özlü hegemonyaların yol açtığı (Balcı, 2000; Howe, 2001) stresi ise çoğunlukla maddi doyumun zahmetsiz formülleriyle örtülmeye çalışılmaktadır. Bu anlamda 21 inci yüzyılda da azımsanmayacak sayıda devlet; duygu ve fikir, zihin ve beden; ahlak ve etik; maddi ve manevi; insan ve doğa ilişkisinde denge ve doyum sorunu yaşayan vatandaş yığınlarıyla yüz yüzedir. Bu durumun toplumsal ve kamusal birlikteliğe yansıyan ağır maliyeti ise çoğunlukla sınırlı sayıda insan kümesinin sırtına yüklenerek geçiştirilmektedir. Gelişmekte olan ülkeler adına daha sarsıcı olan ise bu yükün lokomotifi olan özverili insanın da gün geçtikçe azalarak yerini konfor düşkünü insana bırakmasıdır. Bu bağlamda, kamuya yansıyan riskli sonuçları telafi adına iş hayatına adapte edilmeye çalışılan üst düzey teknoloji

318 KÜRESEL DÜZEN VE KAMU GÜVENLİĞİNDE EĞİTİM FAKTÖRÜ 309 (robotlar) ile etik kavramı ise sorunun önüne geçmeye yetmemiştir. Ancak, Batı, bu süreçte uzun yıllar kendi içinde daha makul bir resim sunmuşken, Doğu ne kamu hizmetlerindeki etik kuralları ne de kırsala sıkışan ahlak kalıntısıyla soruna çözüm geliştirebilmiştir. Kısaca, gelenekselin doğru ve intizam edilmiş bilgili bir toplum içinde ancak insan mutluluğu bulabilir (Farabi, 2020: 94-95) savı, bugün de önemini korumaktadır. Bilhassa, modern akışın son kertesinde kısa aralıklarla güncellenen tekn(oloj)ik imkanların doğru kullanılması; çocuk, eğitim ve gençlik ayağında gelişecek doğru ve kesintisiz hamlelerle mümkün olabilir (Mill, 2012). Yani; zihin, ruh ve duygu açısından kıvamı tutturulmuş eğitim sistemi geliştirilmeden yakın gelecekte de her an patlak verecek kaotik gelişmelerin önünü kesmek mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla, bugünün gelişmekte olan devletlerinin de etkili, dirençli ve itibarlı olması, sadece ulusal koşullarda veya uluslararası arenada sahip olunan bilgi, teknoloji ve para gücüyle mümkün olmamaktadır. Nitekim, modern koşulların büyüttüğü bu insan modeli, mevcut yaşam koşullarında örnekleri görülen savaş, sel, yangın, deprem ve kıtlık gibi doğal ve insani hallerde, her türlü teknolojiye rağmen, pek de dirençli gözükmemektedir. Çünkü, hayatın olağan risk, tehdit ve tehlikelerini öngörüp önlem almak, rasyonel ve ekonomik imkanla ilgiliyken, olağanüstü olaylar karşısında ayakta kalabilmek ahlak (moral ve duygu) merkezli donanımı da içeren duyarlı bir insan yapısını gerekli kılmaktadır Ülkelerin Eğitim Algısı ve Performansı Bir insanın yaşam akışında vücut bütünlüğünü, sağlığını, maddi ve manevi değerini koruma ve onlardan yararlanma düzeyi; nitelikli ve sorumlu çocuk eğitimiyle doğrudan ilişkilidir (Gordon, 2018). Bu parametrede çok sayıda ülke ve aile, dün olduğu gibi bugün de kaliteli eğitim eksikliğinin sebep olduğu sıra dışı korku ve derin kaygılar yaşamaktadır. Özellikle abartılı nicel verilerle anlaşılmaz iş(lem)ler sarmalına dönüşen eğitim sistemlerinin yol açtığı çocuk ve gençlik kaynaklı riskler, gelecek kaygısının yanı sıra günlük hayat akışını da korku kültürü ile çevrelemektedir (Svendsen, 2017: 31-32). Aynı şekilde, çocuğa yüklenen içi boş eğitim müfredatları, bir sonraki yetişkin kümeyi besleyerek gelecek tartışmalarının odağına sürüklemektedir. Bu diyalektikle Türkiye uygulamasına bakıldığında savruk ve yüzeyselleştirilmiş ansiklopedizm ile powerpoint ve test imtihanları üzerinden nicel göstergeleri ve dirençsiz profilleri aşamayan geniş bir küme öne çıkmaktadır (Öğün, 2022).

319 310 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Bu çerçevede, 21 inci yüzyılın güvenlik ve savunma konusunun merkezinde yer alan eğitim olgusu ülkelere göre değişen güç ve zafiyetlerle ilerlemektedir. Bu durum, gelişmiş ülkelerde, dünyanın farklı coğrafyalarından transfer edilen beyin ve para gücüyle tahkim edilmekteyken, gelişmekte olan ülkelerde ise çocuk ve eğitimin önemi, genel olarak diploma ve sertifika fetişizminin gölgesinde kalabilmektedir. Geri kalmış ülkelerde ise konu; genellikle bilim, sanat ve spor gibi bazı başlıklarda bireysel bazda alınan/verilen çeşitli madalyalarla perdelenebilmektedir. Haliyle, bu gibi toplumlarda cahil kategorisine girmesi muhtemel olan geniş bir insan kümesi, popüler bazı kavram ve unvan ile uzmanlaşılan bazı başlıklar altında entelektüel kümesine dahil olarak bağımlı toplum psikolojisini daha da riskli ve stresli kılmaktadır. Öyle ki ismine farklı unvanlarla ve rütbelerle başarılı veya büyük sıfatı eklenen çok sayıda kişi gösterilebilir ki klasik dünyanın Konfüçyüs (MÖ ), Sokrates (MÖ ) ve İbn Sina ( ) gibi güçlü zihin ve ahlak düzeyine yaklaşamamaktadır. Yine bu küme, modern akımın öne çıkan isimlerinden Descartes ( ) ve Kant ( ) vurgusuyla üst düzeydeaklı kullanma seviyesine de ulaşmaktan uzak gözükmektedirler (Yörükoğulları ve İhsanoğlu, 2013). Çünkü bu kişiler, salt bir başlıkta uzmanlaşarak değil, bugünün fen, sosyal, sağlık ve uygulamalı bilim gibi farklı dallarda otorite olarak bu düzeyi yakalamışlardır. Bu çerçevede, eğitimi sığ hale getiren noktalardan biri de bazı ülkelerin, dönemlik meslek ve bilim ayırdıyla, fen veya sosyal bilimlerden birini tabulaştırıcı tekdüze yaklaşımlarla sistemi gündelik iş akışına veya yüksek maaşlı meslek beklentisine terk edişleridir. Genel olarak akıl, ruh ve ahlak kavramları dolayımında kopuk eğitim-öğretim uygulamalarının sonucu görülen bu durumun fen bilimleri sahasında kuşaklara yansısı, genellikle devasa teknolojik imkana rağmen, tümelde olgunlaşan insan-toplum modelinin zayıflayışı, sosyal bilimlerdeki karşılığı ise amacı ve hakikati net olmayan açılımlarla kafa, ruh ve duygu karışıklığı yaşayan kuşaklar olmaktadır. Sonuçta, eğitim kaynaklı ve küresel çapta yararlı vizyoner eğitimci ve yönetici meselesi her geçen gün büyümektedir. Bunun yansıma alanlarından biri de İnsanlığı Yaşatmayı Hedefleyen Lider (İYHL) (Alpkutlu, 2011: 81-82) eksikliği olmaktadır. Dünyanın içinde olduğu güvenlik sorunları ve yarınlara ilişkin belirsizlikler de bunu doğrulamaktadır. Hatta, mevcut lider ve hükümet yöneticilerinin hiç de azımsanmayacak bir kısmı, bu çizgide çocuk kuşağa ve eğitim ihtiyaçlarına yaklaşımları açısından ikircikli ve duyarsız görüntüleriyle dünya kamuoyuna yansımaktadırlar. Bu koşullarda nicel göstergelerle çocukların eğitimde düzey farklılıkları azalıyor görünürken, yetişkinler ile

320 KÜRESEL DÜZEN VE KAMU GÜVENLİĞİNDE EĞİTİM FAKTÖRÜ 311 çocuklar arasındaki zihin özlü makas aralığı, sınırlara tekrar duvarlar örülecek şekilde açılmaktadır. Bir bakıma küresel düzenin gidişatını da belirsizleştiren bu durumun etkisi ve algılanışı ise ülkeden ülkeye değişiklik güvenlik ve savunma başlığı üzerinden iç politikaya aksettirilmektedir. Açıkçası, gelecekte de eğitim sistemini, elindeki insan kaynağı oranında, nitelikli yöneticiler ve eğitimciler eliyle güçlendiren toplumlar daha huzurlu ve güvenlikli olma imkanına ulaşabilirler. Çocuklarını alıntı müfredatlar üzerinden birkaç yıllık/aylık mesleklerin ve sektörlerin iş akışına salmış toplumların ise gelecek kaygıları artarak devam edecektir Gelişmişlik Düzeyinde Eğitim Paradigması Kişisel, toplumsal ve kamusal uzanımda bağımlı ve bağımsız farklı değişkenleri olan eğitim olgusu; gelişmiş, gelişmekte ve geri kalmış ülkeler açısında farklı çıktılar ortaya koymaktadır. Bu anlamda, gelişmiş ülkeler, geleneksel değerlerden uzaklaşıldığı tartışmalarıyla beraber, pozitif eğitimde bir adım öne çıkmaktadır. Diğer yandan, çocuk kuşağı istikrarsız sistemler ve test ağırlıklı dönemlik değerlendirmelerle büyüten gelişmekteki ülkelerde ise genel manzara; ahlak, duygu ve zihin boyutuyla derin çatlaklar barındıran bir resim ortaya koymaktadır. Geri kalmış ülkelerin çocuk ve eğitim durumuna gelince, istisnalar dışında, hayatın pek çok alanına yayılan yıkıcı tartışma, kamplaşma ve yıkıcı çatışmalarla vatan, millet ve aile aidiyetinin dahi zayıfladığı karamsar bir gidişat belirmektedir. Bu açıdan, 21 inci yüzyılın ilk çeyreğinde de farklı ekonomik ve askeri imkana sahip çok sayıda devletin ve ailenin çocuk tutumu, yüzeysel ve mülkiyet ideolojisini aşamamaktadır (Atabek, 1998: ). Özellikle gelişmekte olan ülkelerde öne çıkan bu durum, küresel ve yerel bazda pek de iç açıcı bir gelecek resmi ortaya koymamaktadır. Bu eksende gelişen iddiaların, elbette başta ekonomik düzey olmak üzere, farklı parametrelerde gerekçeleri sıralanabilir ki nispeten bunların bir kısmının altı daha önceki satırlarda çizildi (İnan ve Demir, 2018: 355). Hatırlatma adına, bunun belki de en çok öne çıkanı, ülke yöneticilerinin ve eğitim hizmetinin ileri gelenlerinin çocukgelecek ilişkisine dönük sığ, özensiz ve ikircikli tutumlarından oluşmaktadır. Bu anlamda gelir dağılımı adaletsizliği, demokratik yönetim zafiyetleri ve toplumsal huzursuzluklar, kısa vadede iç güvenliği, uzun vadede ise toplumsal geleceği tehdit eden problemli eğitimin sonuçlarıdır. Tabii olarak bu gibi koşulların beslediği 21 inci yüzyıl toplum manzarasında da yetişkinler arasında artış gösteren haksız rekabet ve hayat standartları, bir küme çocuğu, iç güvenlik ve

321 312 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER savunma kaygısının etkeni yaparken, diğer kümeyi de etkileneni kılabilmektedir. Küresel ve bölgesel açıdan kritik gelecek senaryolarının da esin kaynağı olan bu gerçek, Afrika ve Asya kıtaları özelinde, yarınların nasıl olacağına dair de güçlü ipuçları vermektedir. Dolayısıyla, gelişmişlik düzeyi fark etmeksizin kıta ve ülkeler bazında çocuklara yeryüzünün bütün zenginliklerinin üçte biri vermeliyiz. Bu bir lütuf değil, onların hakkıdır (Korzcak tan akt. Işıkçı, 2015). Ne var ki çocuksu bu hak; ailelere ve toplumlara gelecek belirlerken, pek çok ülkede ailenin gücüne ve devletin yaklaşımına göre niteliği değişen imtiyazlı politikalara kapı aralamaktadır. Özellikle sıra dışı söylem ve arayış sahibi siyasi örgütler eliyle maddi ve manevi boyutta istikrar sorunu yaşayan gelişmekteki ülkelerde çocuk ve genç sınıf; karmaşık ve çifte standartlı eğitim müfredatları veya uygulamalarıyla henüz dogmatik özünden dahi uyandırılamadan fırtınalı hayat akışına tek edilmektedir. Haliyle, 21 inci yüzyılın ikinci çeyreğinde de özlem duyulan güven-lik ve huzur adına, neredeyse her ülkenin güçlü bir çocuk yaklaşımına ve eğitim tasarımına ihtiyaç vardır. Açıkçası, bugün de insanlık, çocuğa verebileceği şeylerin en iyisini vermeye borçludur (Yavuzer, 2016: 11). Ancak, halihazırda gelişmiş ülkelerin bir kısmında eğitim sistemine yönelik beşeri ve ekonomik kaynak artışı devam ederken, geri kalmış ve gelişmekte olan azımsanmayacak sayıda ülkede konu sayısal verilerle geçiştirilmektedir. Öyle ki çocuk eğitimiyle yüzleşme ihtiyacı olan bu gibi ülkelerde eğitim, yüksek kâr beklentili özel kurumların dinamosu olabildiği gibi, kamu hizmetinde de geçim kapısı vasat bir meslek işleyişini andırabilmektedir. Dolayısıyla, bu gibi toplumlarda büyük bir çocuk öbeği, sanal, soyut ve mesafeli eğitim uygulamalarıyla niteliği muğlak öğreticilerin müphem yaklaşımlarına terk edilerek sonu belirsiz boşluklara sürüklenebilmektedir. Bu fotoğraftaki çocukların bir kısmı, gençlik dönemine ulaştıklarında ise güvenlik odaklı yeni çıkmazlarla ait oldukları ailenin ve ülkenin kaygı kaynağı olmaktadır. Bu olguya bir de yetişkinlerin çocuklara yönelik şiddet içerikli tepkileri ile derin sapmalara yol açan dışlayıcı tutumları eklenince güvenlik sarmalı daha da genişlemektedir. Nihayetinde, her insan bir çocuk olmasa da her çocuk yarınları etkileyecek eşsiz bir insandır. Bu sebeple; askeri ve ekonomik açıdan 21 inci yüzyılın en güçlü devletinin kim olacağını kestirmek güç olsa da bu yüzyılın en huzurlu, emniyetli ve müreffeh toplumuna açılan kapının çocuk ve eğitim kavramlarından geçtiği açıktır. Mazide de tecrübe edildiği gibi bunun ise en mantıklı ve kalıcı metodu, bir önceki dönemin en kaliteli insan kaynağı üzerinden motive olan geleneksel

322 KÜRESEL DÜZEN VE KAMU GÜVENLİĞİNDE EĞİTİM FAKTÖRÜ 313 ile modern değerler birleşimi eğitim sistemiyle uygulanabilir. Özellikle risk düzeyi yüksek toplumlar için böyle bir amaç ve hedefler dizgesi, benzersiz önemde sonuçlara yol açabilir. Bu hedefler ise nicel eğitim göstergesiyle değil, kaç çocuğun niteliksiz eğitimle meşru düzenin dışında kaldığıyla ölçülürse daha doğru yönde mesafe alınabilir Gelişmekteki Ülkelerin Eğitim Çıkmazları Gelişmekte olan ülke kavramı (İnkişaf, evolüsyon, tekamül ), yaşam kalitesini önemli ölçüde engelleyen sosyal, politik, ekonomik ve çevresel zorluklara doğrudan veya dolaylı olarak yol açan düşük düzeyde endüstriyel ve/ veya ekonomik gelişmeye sahip devletleri tanımlar. Bu düzeyin sebeplerinden biri görülen eğitim sözcüğü ise çocuk ve gençlik ayağında olguya yön veren içeriğiyle can alıcı bir fonksiyona sahiptir. Bu ilişkide, 20 inci yüzyıl ( aralığı) dünya eğitim istatistiklerine göz atıldığında, gelişmekte olan ülkeler (%7.4) ile gelişmiş ülkeler (% 34.1) arasındaki fark da bu belirleyiciliğe işaret etmektedir (UNESCO dan akt. Psacharopoulos, 1991: 4-6; gov.tr, 2022). Buna rağmen, gelişmekteki ülkelerin kayda değer bir kısmı, içinde oldukları güvenlik ve savunma sarmalından çıkış adına içine girdikleri arayışlarda eğitimi yeterince öncelik kılamamakta ve ağırlıklı olarak finansal kaynakla sorunu çözebileceklerini sanmaktadırlar. Bu kaynak ise çoğunlukla nitelik yoksunu sistem ve yöneticilerin inisiyatifine bırakıldığından sıkıntı daha da içinde çıkılmaz hale gelebilmektedir. Bu bağlamda, nitelikli eğitimle ekonomik sermaye ve insan kaynağı arasındaki rasyonel ilişkinin önemi bir kez daha öne çıkmaktadır (Günkör, 2017: 15-16). Özellikle nitelikli eğitim sisteminin vazgeçilmezi nitelikli insan kaynağıdır ki finansal yatırımın da doğru kullanılmasının güvencesidir. Nitekim geleneksel ve modern eğitim sürecine rehberlik eden, ilham kaynağı olan ve hayatı kolaylaştıran (Maker, 2022: 1-2) lider toplumlar, genellikle bu vizyon ve misyonu toplumsal zihin dönüşümüyle sağlamışlardır. Böyle fırsatları zihinsel dönüşüme çeviremeyen toplumlar ise bir dönemlik insan kazanımlarını da kayıplarının beslenme kaynağı kılarak fırsatı kaçırabilmişlerdir. Bu durumlarda eğitime ayrılan parasal kaynak da mekân inşası ve aydın insan yıkımı üzerinden istenmedik sonuçlara yol açabilmiştir. Hakikaten bu durum, özellikle temel eğitim düzeyinde bölge, cinsiyet, il, okul ve ekonomik düzeylerde imtiyazlı uygulamaları olan ülkeler için bugün de aktüel düzeyde kritik sarsıntılara yol açmaya devam etmektedir (Lockheed & Verspoor, 2012).

323 314 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Gelişmişlik açısından ise olgunun siyaset ilişkisi, genel anlamda iki tür lider ve yönetim anlayışıyla siyasi zemine yansımaktadır. Bunlardan biri, eğitim yönetimine özgünlük katmadan/katamadan statükoya uyan öğreti lider, sistem ve yönetici endeksli politik süreçlerdir. Diğeri ise sıra dışı söylemle geliştirebilen istikrarlı rejimler, donanımlı doğal liderler ve vizyoner ülke yönetimi eksenli deneyimlerdir (Alpkutlu, 2020: 47). Bu manada, lider olanağı ve yönetim kalitesi ise eğitimdeki istikrara göre sonuç verecek şekilde, mevcut niteliklilerinin en ideal şekilde değerlendirilmesi ve bu enerji-sinerjinin kalıcı bir sisteme dökülmesiyle olağanüstü küresel fırsatlara dönüştürülebilir. Gerçekten, tarihe geçmiş büyük devletlerin ve bunlara yaratıcı rehberlik yapmış kabiliyetli liderlerin (Maker, 2021: 5) hayatları da siyaset ve eğitim arasındaki bu gizemli bağı içermektedir. Daha açık bir cümleyle, toplumların hâlâ kalıcı gücü veya kriz durumlarında direnç düzeyi, çocuklarının aldığı eğitimin niteliği ve bu zeminde çıkardıkları lider ve yönetici performansıyla ilişkilidir. Aynı şekilde, böyle ülkelerde ulaşılan erdemli insan, nitelikli yönetim ve duyarlı toplum kaybı da yine çocuk eğitiminde başlayan bozulmalarla tetiklenmiştir. Nitekim Roma ve Osmanlı misaliyle, genel anlamda toplumsal kaliteyi sağlayan eğitim sistemi bir kere kaybolduğunda, nitelikli insan sayısı ve etkisi de hızla zayıflayarak devlet gücü, çok geçmeden, liyakatsiz kişilerin eline geçebilmiştir. Bu da o toplum için kaygılı yarınların başlangıcı anlamına gelmiştir. Bu anlamda 2020 li yıllarda da örnekleri artan şekilde, çocuk ve eğitim ayağında gelecek endişesi taşıyan toplumların huzur, refah ve güven-lik ortamı hızla bozulmakta, devlet anlık sarsıntılara uğrayacak şekilde terör, anarşi ve darbe gibi güvenlik çıkmazlarına sürüklenebilmektedir. Sonuç olarak, dünyanın mevcut eğitim manzarası, insanlığın tümünün müreffeh, huzurlu ve güvenlikli olması yerine, imtiyazlı birey, ülke ve kıta resimlerini öne çıkaran özelliğiyle öne çıkmaktadır. Elbette bu durum; hak, hukuk ve mantık sınırlarını aşacak düzeyde finans zengini olan birey ve ülkelere yönelik yeni arayışları da artırmaktadır Sebepleri de sonuçları da insan ve eğitim kavramları üzerinden gelişen bu paradigma, 21 inci yüzyılda da çok sayıda ülkenin belirsizliklere sürüklenerek kabuslar görmesine yol açmaktadır. Küresel bazda da isteklileri ve destekleyenleri olduğu söylenen bu duruma meydan okumak ise bir hayli güç bir amaca karşılık gelmektedir. Dolayısıyla, bu duruma karşıt yeni bir tezi olan toplumların çabaları, genellikle büyük riskler çekmekte ve genellikle kesintiye uğratılabilmektedir. Bu nedenle, bundan sonra da fincancı katırlarını ürkütmeden uzun erimli planlamalarla çocuk eğitimini

324 KÜRESEL DÜZEN VE KAMU GÜVENLİĞİNDE EĞİTİM FAKTÖRÜ 315 yumuşak yöntemlerle nitelikli insan gücüne ulaştırma arayışları ancak istendik sonuca ulaştırabilir. Elbette bu durumda da küresel çaptaki düzenin işleticisi özneler kurulan sistemin kalıcılığı için önlemlerini almaktan çekinmeyeceklerdir. Dolayısıyla, bu riskleri çok da üzerine çekmeden, yeni ve ideal eğitim hikayeleri yazmaya kalkışmak, kolay olmasa da ütopya olarak da nitelendirilemez. Üstelik bugün de dünyanın buna ihtiyacı olduğuna ilişkin de Doğu dan ve Batı dan üst düzeyde çıkışlar eksik olmamaktadır. Çünkü, 21 inci yüzyılda da geçerli eğitim sistemlerinin yol açtığı niteliksiz insan kaynaklı şifte standartlı düzen ve adaletsiz gelir dağılımı, kıta fark etmeksizin, gelecek kaygısını anlık değişen hızla daha da artırmaktadır. 4. Uzun Erimli Eğitim Çabası İnsanın çocukluk evresi, hızla yenilenen fiziki ve ağır ağır gelişen ahlak yapısalıyla öne çıkar. Bu realiteyle beraber çocuk eğitiminde istek, irade, çaba ve zaman kavramları doğru işlenir ve yönetilirse gelecek adına istendik sonuçlara daha kolay ulaşılabilir. Bu eksende çocuk gelişimi ve eğitimi, yazgı rezerviyle, karşı karşıya kalınan kötü olaylara ve ailenin değişen ekonomiksosyal şartlarına ve zamanın ruhuna göre de değişkenlik gösterebilir (Alpkutlu, 2022: 40/158). Bu bağlamda, eğitim-öğretim hayatında bir dönem yeterince başarılı bir performans gösteremeyen bir çocuk, sonraki dönemleri daha parlak bir başarı hikayesiyle değiştirebilir. Yine, ilk çocukluk yıllarında üstün bir çaba ortaya koyan bir çocuk, sonraki yıllar oldukça keskin sorunlar veya gerilemeler yaşayabilir. Bu nedenle; dinamik, uzun ve dikkatli bir yolculuk görülmesi gereken çocuk eğitimi, elbette ülkenin genel gelişmişlik düzeyinden ve ailenin ekonomik ve zihin gücünden bağımsız ele alınamaz. Bu durumda, makul bir eğitim sisteminde veya kurumunda bir dönemlik akademik başarı düzeyine göre başarılı ve başarısız çocuk ve genç kabulü yerine, farklı motivasyon kaynaklarıyla, eğitim süreci bütünüyle takip edilmiş veya edilmemiş çocuk gerçeğine aşina olmak, toplumları daha sağlıklı sonuçlara ulaştırabilir. Dolayısıyla, gelişmekte olan pek çok ülkenin eğitim sisteminde öne çıkan dönemli veya bir kuruma indirgenen nicel göstergeler saplantısı, görece bir başarı gözükse de kalıcı bir karakter inşasıyla toplumsal olgunluğa ulaşmada yetersiz kalmaktadır. Benzer vurguyla, STEM (Fen, Teknoloji, Mühendislik ve Matematik) ve hayatın insani/insancıl akışına ilişkin çok sayıda alanı içeren sosyal bilimler arasındaki yaklaşım farkı da bu paradigmanın bir parçası olarak gelişmekteki ülkelerdeki sorunları beslemeye devam etmektedir (Aydeniz, 2017).

325 316 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Kısaca, 21 inci yüzyılda zirve yapan insan odaklı devlet krizleri, önemli oranda fırsat ve olanak eşitliği yeterli olmayan eğitim sistemlerinden beslenmektedir. Bu eksende gerek küresel gerekse bölgesel düzeyde bir kıvılcımla evini, şehrini ve ülkesini terk etmeye hazır insan kümesi de bu gerçeğin acı semptomlarından biri görülebilir. Bu çerçevede daha düşündürücü olan olay ise ekonomi ve statü düzeyleriyle bulundukları ülkenin en üst kademelerinde konumlanan geniş bir yetişkin grubun, kendisine en fazla ihtiyaç duyulan bir dönemde, gayrimeşru zemine kayma pahasına, karşıt bir cepheye kayarak güvenlik havuzuna dahil olmayı göze almasıdır. Demek ki eğitim sisteminde teknik bilimlerin sadece bir başlığında uzmanlaşmayla toplum eş anlı müreffeh, huzurlu ve güvenlikli olmadığı gibi, sosyal bilimlerin birkaç başlığını öncelemeyle de her şey süt liman olmamaktadır. O halde, 21 inci yüzyılda da küresel veya yerel kaos hallerinin daha kolay ve kontrollü geçirilebilmesinde fen, sağlık ve güvenlik bilimleri ile din ve sosyal bilimler alanında denge gözeten eğitim modeli önemini korumaktadır. 5. Eğitimde Fırsat Eşitliği İnsandan insana, devletten devlete değişen derin eşitsizlikler barındıran modern eğitim başlıkları neredeyse tüm güvenlik sorunlarını besleyen etkisiyle tartışılmaya devam edilmektedir. Dijital yaşam alışkanlıklarıyla form değiştirerek sürdürülen bu durum, bugünün gelişmekte olan ülkeleri için de alarm vermektedir (Hesapçıoğlu, ve Dündar, 2011: 12/36). Özellikle çocuk eğitimi çıkmazındaki ülkelerin bir kısmında artan güven(lik)siz ve huzursuz yaşam eğilimi, miladi üçüncü milenyumun ilk yıllarında da ciddi çalkantılara yol açarak sanal, güven(lik)siz ve yalnız yaşam eğilimini büyütmektedir. Bu durum, topluma katılan yeni kuşakların ailesine, topluma ve küresel topluma ödettiği fatura ise gün geçtikçe ağırlaşabilmektedir. Daha berrak bir ifadeyle, 21 inci yüzyıl şartlarında dünya genelinde ve gelişmekte olan ülkeler özelinde çocuk eğitiminde görülen çarpıklıklar, uluslararası ve ulusal çapta yaşanan sosyolojik ve psikolojik bozulmalarla üretim ve tüketim dengesinde de olumsuz gelişmelere yol açmaktadır (Hesapçıoğlu ve Dündar, 2011: 6). Ancak, bu yönde yöneticiler, spesifik başlıklarda önlemler alsalar da çocuk eğitiminde kalıcı bir niteliğin yakalanamadığı genel bir kanaat niteliğini korumaktadır. Nitekim, Dünya gezegeninin hem insana hem de canlılar kümesinin diğer üyelerine yeterince emniyetli bir mesken kılınamayışı ve çocuk kuşağın da bu mekanın emanet edebileceği düzeye yeterince ulaştırılamayışı

326 KÜRESEL DÜZEN VE KAMU GÜVENLİĞİNDE EĞİTİM FAKTÖRÜ 317 güncelliğini koruyan argümanlardan biri olmaktadır. O halde, isteklisine hitap edecek şekilde, bir kez daha çocuk eğitiminde atılabilecek bazı hususlara vurgu yapmak adına belki de şu satırların altını çizmek yararlı olabilir: Sosyal hiyerarşide, resmi protokolde ve maddi getiride, nitelik kaydıyla eğitim-öğretimle ilgili her mesleğin, unvanın ve ismin en üst sıralara çıkarılması, Eğitim yöneticilerinin topluma rol model eğitimcilerden seçilmesi, Mesleğine sevgi, güncel akademik bilgi, özgüven ve emekle yaklaşan eğitimcilerin en itibarlı yöntemlerle ödüllendirilmesi, Doğal sistemler yaklaşımı (Karip ve Koksal, 1996: 1) gereğince eğitim sisteminin test anlayışından arınarak klasik ve modern dengede bir ölçme ve değerlendirme uygulamasına kavuşturulması, Nitelikli ve şeffaf şekilde eğitim sürecinin denetiminin yapılması ve sonuçlarının anlık değerlendirilerek geri bildirimlerin sağlanması (Gündüz, 2015 ve (Çiçek ve Aydoğmuş, 2016: 31), Eğitim sürecinde nitelikli eğitimci sınıfın ve hizmet akışının politik türbülanstan ve imtiyaz taleplerinden korunarak, sisteme yönelik olası risklerin önüne set çekecek yasal ve etik tedbirlerin alınması öne çıkarılabilir. Algoritmik bu ölçütlerin aksine, gelişmekteki kimi ülkenin güncel çocuk eğitim manzarası göz önüne getirildiğinde genel olarak maaş/kariyer öncelikli beklentiler öne çıkmaktadır. Bu yaklaşım ise şişkin notlarla nitelikli eğitimci ile kurumun ayırdını zorlaştırarak kaliteyi, birkaç diploma ve sertifikayla renklendirilen mezuniyet törenlerine indirgemektedir. Bu dolayımda, dünyanın farklı kıta ve ekonomik göstergelere sahip ülkelerinde, gençlik ve yetişkinlik arasındaki geçişlerde yaşanan sert savrulmalar da bu zeminden beslenen ağır sosyolojik, psikolojik ve güvenlik sorunlarını büyütmektedir. Bu yelpazede, Türkiye nin de eğitim kalitesi, fırsat eşitliği ve denetim konuları, çocuk ve genç kuşaklar üzerinden sık sık gündem olabilmektedir (Karip ve Koksal, 1996). Bir başka yönden, insan kümesinin önemli bir kısmının adım adım doğaya, hayvanlar alemine ve son kertede kendi türdeşiyle arasında açılan insani mesafesi, çocukları da derinden sarsmakta ve yetişkinliklerinde ise bir sonraki kuşağa yeni güvenlik başlıkları olarak yansımaktadır. Özellikle son iki asırda daha da ağır hissedilen bu keskin dönüşümün sonuçlarıyla baş edebilmek için tekrar

327 318 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER canlandırılmaya çalışılan empati, paylaşma ve yardımlaşma; hemşerilik, dostluk ve komşuluk gibi değerler ise soruna kalıcı çözüm olamamaktadır. Hatta, çoğu toplum için bu durum, geniş aile bir tarafa, çekirdek aileyi dahi etkisiz kılacak yeni risklere ve cürümlere yol açabilmektedir. Bu dolayımda anlık haber olan cinayetler ve terör olayları; demokratik değerleri ciddiye almayan ideolojiler ve zorbalık içeren aşırılıklar (Gearon, 2019); sınır tanımayan narkotik ve organize oluşumlar; kadın ve çocuklara yönelik sınır tanımaz suçlar; hayvanı ve doğayı hedef alan şiddet görselleri öne çıkarılabilir. Özetle, 21 inci yüzyılın devamında da hedefi ve vizyonu, bir yöneticiye/ öğretmene, bir il e/okula, bir mahalleye/sınıfa göre değişen eğitim sistemleri aracılığıyla huzurlu bir gelecek inşası kolay olamayacaktır. Bu durum, pek çok başlıkta hükümetlerin yanı sıra, ulusal ve uluslararası sivil toplum örgütlerini dahi aciz bırakacak küresel tehditlere alan açabilmektedir. O kadar ki, gittikçe muğlaklığı artan bu sarmal, Kovid-19 salgını sürecinde de anlaşıldığı gibi, benzer dini inancın, eğitimin ve siyasal yönetimin parçası olan insanları ve toplumları dahi birbirine ilgisiz, hatta karşıt uçlara savurabilmektedir. Nitekim, son birkaç yılda da dünya genelinde hayat memat meselesi denilecek kapsamda üretim sorunu olmamasına rağmen sağlık, enerji, iklim ve gıda tedarikinde bazı ülkelerin rakip ülkeye kıtlık koşullarını dayatması ve bu parametrede gayri ahlaki görsellerin dünyaya servis edilmesi de gelecek adına daha ciddi sorunlara işaret etmektedir. Sözün özü, bu problem, küresel ve yerel çapta eğitim üzerinden önlenemediği müddetçe dünyanın doğal, sosyal, ekonomik ve güvenlik istikrarı sarsılmaya devam edecektir. Bu doğrultuda her geçen gün artan yeni tehditlerin güvenlikleştirme politikasıyla karşılık görmesi ise yarayı pansumandan öte bir anlam taşımayacaktır 6. Sonuç 21 inci yüzyılın ilk çeyreği, ağırlıklı olarak siyaset, ekonomi, bilim ve teknoloji olguları üzerinden mobilize olan kişi, örgüt ve anlık müttefik değiştiren devlet isimleriyle dikkat çekmektedir. Neredeyse her düzeyde insanda ve halk üzerinde kaygı kaynağı olabilen bu dinamizm; din, tarih, dil, soy ve coğrafi yakınlık gibi kadim değerlerle dahi bir ayarda tutulamamaktadır. Gerek insan gerekse devletler arası ilişkileri olabildiğince netameli kılan bu tarz, hayatın genel akışını ise adeta ekonomi, gıda, sağlık ve güvenlik arayışına indirgeme yönünde genişlemeye devam etmektedir. Gelişmekte olan ülkeler örneğinde de hızlı ve bir o kadar da sarsıcı sonuçları öne çıkan bu durumun özüne inildiğinde ise eğitim olgusu dikkat çekmektedir. Çarpık yanları ağır basan bu kaynaktan doğan devlet ve yaşam modelinin devam edip etmeyeceği ise ana sebebinin

328 KÜRESEL DÜZEN VE KAMU GÜVENLİĞİNDE EĞİTİM FAKTÖRÜ 319 anlaşılıp anlaşılmamasına bağlıdır. Manzaranın bir cephesinden görünen şu ki, mevcut ülkeler tarafından içine girilen sert güç (hard) arayışları ve buna karşıt ülkelerin ise caydırıcılığını koruma refleksi, sürecin önünde bir bariyer gibi durmakta ve yarınları, sürekli güncellenen yeni risklerle anılır kılmaktadır. Bu çerçevede, dünya liderlerinin söyleme döktüğü agresif demeçler, yıkıcı tezler, ayrıştırıcı rekabet şekilleri ise müteakip çeyrek asrın da yeni kaybedenleri ve kazananlarının olacağına işaret etmektedir. Bu çemberde son yıllarda değişen dost-düşman bloklaşması ekseninde bazı devletlerin yeni iddiaları ve bunlara yanıt niteliğindeki siyasi, ekonomik ve güvenlik endeksli tazyikler de adeta çıkacak fırtınanın ipuçları görünümündedir. Yakın gelecekte olası çok yönlü ve taraflı genel bir savaşta toplumların etkilenme şekli ve seviyesi ise çocuk, eğitim ve gençlik ayağında verilen emeğe bağlı olacağa benzemektedir. O halde, bir sonraki çeyrek yüzyılda da daha yürünebilir bir yol yürümek isteyen ülkelerin, bu gerçeği görerek yeni kuşaklarına kendini ve dünyayı tanıyıcı/tanıtıcı kaliteli bir eğitim verme aciliyetleri vardır. Çünkü nitelikli eğitimle ancak hak, hukuk ve ahlak dengesini gözeten yönetici/ler, emeğinin ardına düşen vatandaş grubu ve kamu yararını kişisel imtiyazına tercih eden insan kalitesine ulaşılabilir. Aksi halde; bölgeye, aileye, sisteme ve okula göre değişkenlik gösteren eğitim uygulamalarıyla, değil küresel bir kaos; lokal kriz ve çatışma hallerinde dahi, halkın genel yararı, şahsi menfaatlerin ardına itilebilir. Doğrusu, son yıllarda da önüne geçilemeyen darbe, yıkıcı sokak olayı, iç çatışma ve savaş gibi hadiselerin henüz ilk kıvılcımında, gücü elinde bulunduranların önü çektiği, farklı ülkelere göç akını da bunu örneklemektedir. Örneğin; Brezilya, Malezya, Rusya, Çin ve Türkiye gibi ülkeler görselinde, çocuk eğitiminde dağınık sistem ve uygulamaları olan toplumlar, genellikle ekonomi, güvenlik ve savunma ihtiyaçlarında hissettikleri baskıyı hafifletme telaşıyla eğitimi geri plana atabilmektedirler. Bunun sonucunda ise bu toplumlar, bir tarafta ömrünün başlarında hayat çarkının dışına itilen, yan tarafta ise hayatın stresinden bunalıp güvenlik olgusuna gözü kapalı atılan azımsanmayacak sayıda yararsız ve umutsuz vatandaşının yol açtığı yeni nesil güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Aynı sistemin içinden çıkan bir başka yetişkin grup ise zihin, ruh ve ahlak boyutuyla üstesinden gelemedikleri siyasi, sosyal ve ekonomik imtiyazlarla devlet-halk eşgüdümünü tehdit edebilmektedir. Bunun acı reçetesi ise sınırlı sayıda nitelikli bir grubun ürettiği maddi ve manevi değeri tüketen veya işlevsiz kılan geniş bir küme eliyle tüm kamuoyuna yansımaktadır. Bu bağlamda, atılacak olası bir adımda alınabilecek tedbirlere yönelik altı çizilebilecek noktalar olarak ise:

329 320 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Donanımlı insan başta olmak üzere, ülke kaynaklarından yönetilebilir oranda ciddi bir kesitinin nitelikli eğitim çabasına ayrılması, Eğitim, ahlak/etik başta olmak üzere, bireysel ve toplumsal tüm değerlerin ön koşulu görülerek lokomotif pozisyonuyla karşılık görmesi, Ulusal ve uluslararası çapta çocuk ve eğitim ilişkisinin, dinamik siyasi gelişmelerden uzak tutularak tarafsız kurul ve fonlar aracılığıyla yönetilip nesnel politikalarla desteklenmesinin teşvik edilmesi, Temel eğitimden yükseköğrenimin son kademesine dek, sistemin, tüm uygulamalarıyla, nitelikli personelle işletilerek, hesap verebilir idareyle takip ve denetiminin yapılması, Eğitimle ilgili mesleklerin ve eğitimcilerin sosyal ve kamusal itibarlarının kademeli şekilde üst seviyelere yükseltilerek maddi açıdan da motivasyonlarının üst basamaklara çıkarılması şeklindeki bazı noktaların altı çizilebilir. Nihai olarak, dünyada kimisinin, hızından; kimisinin, karmaşasından; kimisinin, ekonomik çarkından ve kimisinin ise sanal ağından şikâyet ettiği korku ve kaygı yüklü bir düzenden söz edilmektedir. Benzer tonda ve parametrelerde fanatiklerinin, hazcılarının ve vandalist eğilimlilerin gittikçe arttığı bu dijital çağda, çocuk ve eğitim kavramı ise sürecin hem etkeni hem de etkileneni görünümündedir. Fakat, çok sayıda ülkenin iç güvenlik ve savunma problemlerinde önemli bir başlık olan nitelikli eğitim eksikliği, yüzeysel bir ifadeyle ahlak ve gençlik ilişkisi üzerinden öznesi ve nesnesi muğlak bir yargıya dönüştürülerek görmezden gelinmektedir. Dolayısıyla, 2020 li yıllarda da eğitimde çifte standart uygulamaların ağır bastığı küresel ve yerel çarktan kurtulmak ve yarınların müreffeh, huzurlu ve güvenlikli toplumlarını inşa etmek, tümel çocuk yaklaşımı ve topyekûn eğitim sistemi güncellenmeden pek de mümkün görünmemektedir. Bu çizgide; Orta Doğu, Balkanlar ve Kafkaslar coğrafyası, ABD-Afganistan ilişkisi, Rusya-Ukrayna Savaşı, Türkiye ile Batı ilişkisi ve İran Olayları fotoğrafları da bu savı destekler içeriktedir. Bu realiteden hareketle bundan sonra da gerçek manada iradeli, ahlaklı, adaletli, insan-vatan aidiyeti güçlü, üretken ve ölçülü tüketen kazanımlarıyla birey/ vatandaş sayısını arttırabilen devletler gelişmiş ülkeler sınıfında kalmaya devam edebilir veya bu düzeye yükselebilir. Bu anlamda en hassas nokta ise bir kere yetiştirilen veya yakalan nitelikli kuşağın, en az, soyu tükenme tehlikesi altındaki bir canlı hassasiyetiyle korunarak sosyal ve kamusal hayata entegrasyonunun kutsal bir görev görülmesidir.

330 Kaynakça KÜRESEL DÜZEN VE KAMU GÜVENLİĞİNDE EĞİTİM FAKTÖRÜ 321 Akyüz, E. (2015), Çocuk Hukuku: Çocukların Hakları ve Korunması, 5. Baskı, Ankara: Akademi Yayınları. Akyüz, Y. (2010), Türk Eğitim Tarihi, 16. Baskı, İstanbul: Pegem Akademi Yayınları. Alatlı, A. ve Öğün, S. S. (2021). İhmal Edilebilir Nasihatler 83: Avrupa da Eğitim Tarihi ve Ulusların Oluşma Süreci. A. Böhürler (Moderatör), TRT Yayınları, (ET: ). Alpkutlu, M. (2011). Güvenliğin Sağlanmasında Liderin Rolü [Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi]. Güvenlik Bilimleri Enstitüsü/GSY Anabilim Dalı, Ankara. Alpkutlu, M. (2020). Lider ve Güvenlik Diyalektiğiyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi. Diyalektorlog Ulusal Sosyal Bilimler Dergisi: Bahar- 2020, S. 23, ss Alpkutlu, M. (2021). Türkiye Vurgusuyla Eğitim-Öğretimde Nitelik-Nicelik Dikotomisi Ya da Bir Beka Kaygısı. Gölen, Z. ve Özer, S. (Edt.). İnsanî ve Sosyal Bilimlerde Araştırmalar. IVPE Copy. Alpkutlu, M. (2022), Gelecek Kaygısı Bağlamında Çocuk Eğitimi ve Güvenliği: Ya da Cahilliğe Yergi, Ankara: Gazi Kitabevi Atabek, E. (1998). Çocuklar, Büyükler ve Tavşanlar. 3. Basım, İstanbul: Akdeniz Yayınları/Matbaası. Aydeniz, M. (2017). Eğitim Sistemimiz ve 21. Yüzyıl Hayalimiz: 2045 Hedeflerine İlerlerken Türkiye İçin STEM Odaklı Ekonomik Bir Yol Haritası. ss , University of Tennessee-USA/ net/ / AydenizTurkiye STEMRaporuFinal_ 2017-with-coverpage-v2.pdf? Balcı, A. (2000), İki Binli Yıllarda Türk Milli Eğitim Sisteminin Örgütlenmesi ve Yönetimi, Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi. S. 24/Güz, ss Başaran, İ. E. (2007). Eğitim Bilimine Giriş. Ankara: Ekonoks Yayınları. Chomsky, N. (2007). Demokrasi ve Eğitim. Tero, C. P. (Editör), İstanbul: Boğaziçi Gösteri Sanat Topluluğu (BGST) Yayınları. Çelik, V. (1997). Eğitim Yönetiminde Kuramsal Gelişmeler. Eğitim Yönetimi, Yıl: 3, S. 1, ss / (ET: ). Çiçek, S. A. ve Aydoğmuş, M. (2016). Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerin Eğitim Sistemlerinin Denetim Yapıları Karşılaştırıldığında Türkiye Eğitim

331 322 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Sisteminin Denetimi Ne Durumdadır? Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 9 (1), Retrieved from usaksosbil/issue/21662/ Çiftçi, K., Güngör, M., ve Çiftçi, N. (2020), Birleşmiş Milletler insani Gelişme Endeksi Verileri Kullanılarak Ülkelerin Sınıflandırılmasının Diskriminant Analizi İle Karşılaştırılması. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 5/1, DOI: / bseusbed Duralı, T. (2019). Felsefe Söyleşileri 3: Eğitim, Terbiye, Edep, Adab-ı Muaşeret. TRT Yayınları, (YT: 22 Mart 2019), felsefe-soylesileri-teoman-durali/teoman-durali-ile-felsefe-soylesileri-3- bolum , (ET: ) Ergün, M. (2019), Dünyada Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi, Şişman, Mehmet (Ed.), Eğitim Tarihi, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları. Falk, Richard (2011), Belgesel: Batıya Doğru Akan Nehir, Bekir Karlıağa (Metin Yazarı) TRT2 Yayını, Barbar Conan ve John Milius (Yapımcı), (YT: /19:00). Farabi, (2020). Var mısın ki Yok Olmaktan Korkuyorsun: İlmin, Aydınlanmanın ve Anlamanın Felsefesi, Topal. M. (Yayıma Hazırlayan), 75. Baskı, İstanbul: Destek Yayınları. Gearon, L. F. (2019). Din, Eğitim, Güvenlik. Dinler, MDPI Yayınları, 10 (5), Giddens, A. (2014). Modernite ve Bireysel Kimlik: Geç Modern Çağda Benlik ve Toplum. 2. Baskı, Tatlıcan, Ü. (İngilizceden Çeviren), İstanbul: Say Yayınları. Gordon, T. (2018). Etkili Anne-Baba Eğitimi. 14. Baskı, Tekin D. ve Özkan N. (Çevirenler), İstanbul: Profil Kitap. Gökdağ, R. (2002). İletişim Bozukluklarının Kişilerarası İlişkiler ve Etkileşimdeki Yerinin Önemi, Nedenleri ve Sorunlu Bireylerle İletişim. Kurgu Dergisi, S. 19, ss ) Gündüz, Y. (2015). Eğitim Örgütlerinde Denetimin Gerekliliği: Kuramsal Bir Çalışma. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (34), dergipark. org.tr/en/pub/dpusbe/issue/4776/65788 adresinden erişildi. Günkör, C. (2017), Eğitim ve Kalkınma İlişkisinin İncelenmesi, Uluslararası Sosyal Bilimler Eğitimi Dergisi, 2017:3(1): 14-32/ tr/download/article-file/ (ET.: ).

332 KÜRESEL DÜZEN VE KAMU GÜVENLİĞİNDE EĞİTİM FAKTÖRÜ 323 Hesapçıoğlu, M. ve Dündar, S. (2011), Türkiye de Eğitimde Fırsat Eşitliği ve Post-modernizm. Konya: Eğitim Akademi Yayınları. Howe, M. J. A. (2001). Öğrenme Psikolojisi. Kılıç E. (Türkçesi), İstanbul: Alfa Yayınları. (2022), Seferberlikten Kaçıp İstanbul a Sığınan Ruslar: Çok Sayıda Kişi Ülkeden Ayrılmak İstiyor, (YT: ), ET: ) (2022) Dünya Nüfusu İncelemesi: Gelişmekte Olan Ülkeler 2022, country-rankings/developing-countries, (ET: ). (2022). Psikolojik Travma Nedir? org/psikolojik-travma-nedir/ (ET: ) (2022). Tüm Sözlükler. icerik/ diger-icerikler/ tumsozlukler/, (ET: ). Işıkçı, Y. M. (2015). Çocuk Gözüyle Türkiye de Çocuk Hakları Sorunu. Ankara: HEGEM V Yayınları. İnan, M. ve Demir, M. (2018). Eğitimde Fırsat Eşitliği ve Kamu Politikaları: Türkiye Üzerine Bir Değerlendirme. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 20 (2), ss , (ET: ). Karakaya, Z. (2006). Çocuk Felsefesi ve Çocuk Eğitimi. Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 6/4, ss Karakuş, F. (2011). Üstün Yetenekli Çocukların Anne Babalarının Karşılaştıkları Güçlükler. Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 6 (1), ss / (ET: ). Karip, E. ve Koksal, K. (1996). Etkili Eğitim Sitemlerinin Geliştirilmesi, Eğitim Yönetimi. Yıl: 2, Sayı: 2 (Bahar), ss Kımter, N. (2015). İlgili-Seven Annem-Baba Tutumları ile Din ve Dindarlık Arasındaki İlişki Üzerine. Dini Araştırmalar Dergisi, Ocak-Haziran 2015, Cilt: 18, Sayı: 46, ss Lockheed, M. E. &Verspoor, A. M. (2012). Improving Primary Education in Developing Countries, Office of the Book Puplisher: The World Bank: Oxford University Press. curated/ en/ / pdf/multi-page.pdf (ET: ).

333 324 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Luecke, R. (2015). Strateji. 3. Basım, Parlak, T. (Çeviren), İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları (Harvard Business Press) Maker, C. J. (2021). From Leading to Guiding, Facilitating, and Inspiring: A Needed Shift for the 21st Century. Educ. Sci. 2022, 12, org/ / educsci , (ET: ). Mill, J. S. (2012). Hürriyet Üstüne (On Liberty). 3. Baskı, Dostel, M. O. (Çeviren), Ömer Çaha (Sadeleştiren), Ankara: Liberte Yayınları. Öğün, S. S. (2022), Müfredât ve metod (YT: ) com/yazarlar/suleyman-seyfi-ogun/mufredt-ve-metod , (ET: ). Öğüt, A. (2003). Bilgi Çağında Yönetim. 2. Baskı, İstanbul: Nobel Yayınları. Öztürk, M. F. ve Talas, M. (2015). Sosyal Medya ve Eğitim Etkileşimi. ZfWT Journal of World of Turks, Vol. 7, No: 1, pp Psacharopoulos, G. (1991). Higher Education In Developing Countries: Scenario of the Future. (Book) The World Bank, Washington DC U.S.A/Kluwer Academic Puplishers-Printed in the Netherlands. Sennet, R. (2013), Karakter Aşınması: Yeni Kapitalizmde İşin Kişilik Üzerine Etkileri, Barış Yıldırım (İngelizce den çeviren), 7. Basım, İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Shantz, D. (2005). Öğretmen Eğitiminde Yenilikçi Bir Yaklaşım mı Yoksa Geleneksel Bir Yaklaşım mı? Gökçe E. ve Demirhan, C. (Çevirenler), Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Y. 2005, C. 38, S. 2, ss Svednsen, L. Fr. H. (2017). Korkunun Felsefesi. Erşen M. (Çeviren), 3. Baskı, İstanbul: Redingot Yayınları. (2021), Taliban dan Kaçış: ABD Uçağına Tutunmaya Çalıştılar, (YT: ), video/dunya/ talibandan-kacis-abd-ucagina-tutunmaya-calistilar,ccvsotjqveu- Pj9EX_Htzg, ET: ) Yavuzer, H. (2016). Çocuk ve Suç. On Yedinci Basım, İstanbul: Remzi Kitabevi. Yörükoğulları, E. ve İhsanoğlu, E. (Edt.). (2013). Bilim ve Teknoloji Tarihi. 1. Baskı, Eskişehir: T.C. Anadolu Üniversitesi Yayını: 2749

334 BÖLÜM XVI TERSİNDEN MAKYAVELİZM: SALISBURYLİ JOHN VE TİRANIN KATLİ Reversed Machiavellianism: John of Salisbury and the Murder of the Tyrant Sabır GÜLER SEVLİ (Dr. Öğr. Gör.),, Mersin Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü, ORCİD: Giriş John of Salisbury ya da Latincesiyle Ioannes Saresberiensis (d. 1115? ö. 1180, metinde bundan sonra John ismi kullanılacaktır), Hıristiyanlığın ve Roma Katolik Kilisesi nin oldukça güçlü olduğu bir dönemde İngiltere nin Salisbury kentinde dünyaya gelmiştir. Eğitiminin büyük bir bölümünü Fransa da Skolastiğin önemli merkezlerinden biri olarak kabul edilen Pierre Abelard ın okulunda tamamlamıştır. Eğitiminden sonra Canterbury başpiskoposunun hizmetine giren John, Kral II. Henry ile Kilise arasında çıkan yetki tartışması sonucunda, 1164 yılında sürgüne gönderilmiştir. Fransa Kralı VII. Louis nin davetiyle 1176 yılında Chartres piskoposu olan John, ölene kadar bu görevde kalmıştır. Eserleri: Yaşadığı dönemde bilgili ve eğitimli bir insan olarak tanınan fakat sonraki yüzyıllarda gerekli dikkati üzerine çekemeyen Salisburyli John un en çok bilinen eserleri Metalogicon ve Policraticus tur (1159) yılında tamamlanmış olan bu iki eser dışında John un Papalık Saray Anıları olarak Türkçeye çevrilen arasındaki papalık tarihinden olayları anlatan Historia Pontificalis adlı bir eseri de bulunmaktadır (Güngör, 2015:5-6). Bu eser günümüze bir 13. yüzyıl el yazması olarak ulaşmıştır. 325

335 326 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER John un aynı yılda tamamladığı iki kitabından Metalogicon, yazıldığı dönemin mantık sorunlarının tartışmasını içermektedir. Orta Çağ da, Aristoteles in mantık konusundaki yazılarının toplandığı Organon (2021) adlı eserini kullanan en erken çalışma olarak bilinen Metalogicon, mantık ve diyalektiğin, gerçekliğin araştırılmasında bir araç olarak kullanılması gerektiğini öne sürmektedir. Latince septem artes liberales (Yedi özgür sanat: gramer, retorik, mantık, aritmetik, geometri, müzik, gökbilim) olarak bilinen yedi özgür sanatın bir savunmasını ve logica probabilis yani olasılık mantığı kuramını içeren Metalogicon un, Policraticus un anlaşılmasında anahtar rolü oynadığı düşünülmektedir. John un Policraticus kitabı genelde Hıristiyan Orta Çağ ında siyaset felsefesi alanında ilk büyük eser olarak kabul edilmektedir. Latince yazılmış olan bu eser İngilizceye ve İngilizceden Türkçeye yapılan çevirilerde çoğunlukla Devlet Adamının Kitabı olarak çevrilmiştir. Ancak kitabın bu isimle çevirisinin, kitabın adını ve içeriğini tam olarak karşılayamadığı öne sürülmektedir. Kitabın adını tartışmalı kılan belirsizlik ilk etapta kelimenin başındaki poli sözcüğünden kaynaklanmaktadır. Yunanca poli sözcüğüne karşılık gelen πολύς u, çok anlamında mı yoksa kent-devlet anlamındaki πόλις i imleyip imlemediği konusunda bir belirsizliğin olduğu ileri sürülmektedir (Çevik, 2015). Yine Policraticus ta bulunan craticus un ise Yunanca güç, iktidar anlamına gelen κράτος tan geldiğini ve bu kelimede bulunan ic ekinin ona özgülüğü imlediği ve bundan dolayı çoğunluğun iktidarına özgü, kent yönetimi gibi anlamlara geldiği Policraticus un çevirisine ilişkin öne sürülen düşünceler arasında yer almaktadır. Kitabın çevirisine ilişkin olarak kent yönetimi genel olarak kabul görmemektedir. Policraticus un, Latince de De regimine olarak da verilebileceği belirtilmektedir (Güngör, 2015:9). Bütün bu tartışmalar doğrultusunda John un kitabı yaygın olarak Devlet Adamının Kitabı olarak bilinmekle birlikte giderek İktidar Üzerine olarak da tanınmaya ve bilinmeye başlamıştır. Orta Çağ ın en popüler ve etkili kitaplarından biri olarak kabul edilen Policraticus, bu popülaritesini çok fazla klasikler ve Kitab-ı Mukaddes e dayalı anlatılara yer vermesine de borçludur. Orta Çağ da siyaset düşüncesinin ilk büyük meyvesi olarak kabul edilen Policraticus Aristoteles in Politika (2014) adlı eserinin henüz Latinceye çevrilmediği bir dönemde yani Avrupa nın Aristoteles in Politika sını pek bilmediği bir dönemde Politicus sözcüğünü ilk kez devletin kurumlarını anlatmak üzere kullanmasıyla da öne çıkan bir yapıt olmuştur. Policraticus ta John, siyasal iktidarla insan vücudu arasında bir analoji

336 TERSİNDEN MAKYAVELİZM: SALISBURYLİ JOHN VE TİRANIN KATLİ 327 kurarak Organikçilik ya da devletin bir organizma olarak kavramsallaştırılması geleneğini yeniden canlandırır. Böylece John, Antik Yunan a kadar giden ve Roma döneminde Cicero ve ünlü Roma tarihçisi Titus Livius tarafından canlı tutulan geleneğe dayalı bu metaforu Policraticus ta işleyerek, kendisinden sonraki yüzyıllarda da rağbet görecek bir düşünce olarak canlı tutmuştur. 2. Salisburyli John un Yaşadığı Dönemin Tarihsel Özellikleri Salisburyli John bir 12. yüzyıl düşünürüdür. 12. yüzyıl, genel olarak 6. yüzyıldan 16. yüzyıla kadar uzatılabilen ve Orta Çağ ın asıl, klasik, tipik Orta Çağ olarak adlandırılan bölümünde yer almaktadır. Bu dönemselleştirmede özellikle John un yaşadığı İngiltere ve Fransa gibi ülkeler siyasi, ekonomik ve toplumsal olarak feodal Avrupa olarak nitelenebilecek birtakım özelliklere sahiptir. Üzerinde çokça tartışma bulunmasına rağmen feodalite 12. yüzyılda bu ülkelerde çok tipik özellikler sergilemektedir. Buna göre, emek-rant ya da ürünranta dayalı tarımsal bir üretim tarzı, feodal olarak nitelendirilen bu üretim tarzına eşlik eden siyasal ve toplumsal bir yapı söz konusudur. Avrupa da ciddi güvenlik sorunlarına yol açtığı kabul edilen bu merkezi iktidarların yokluğu ve küçük iktidar toplulukların bolluğu (Bloch, 2021), bu ülkelerin siyasal özelliklerini oluşturmaktadır. Bu yapıda öne çıkan iktidar merkezleri bir toprak parçası üzerinde hüküm süren bir feodal bey (senyör) ve onun vasal ıdır. Senyör-vasal ilişkisi olarak adlandırılan bu örgütlenme tarzı hiyerarşik bir sistem olmayıp daha çok dairesel özellik göstermektedir. Bir vasalın senyörü bir başka senyörün vasalı olabilmektedir. Senyör-vasal ilişkisinin ya da senyör-vasal anlaşmasının temelini sözleşmeyle belirlenen bir toprak parçası üzerinde feodal beyin egemenliğinin sağlanması oluşturmaktadır. Her vasal yalnızca kendi senyörüne karşı yükümlü ve sorumludur. Vasalın senyöre sadakatle bağlı olması, senyörün de bunun karşılığında vasalını koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu sistem içerisinde kralların, primus inter pares yani eşitler arasında birinci olma özellikleri bulunmaktadır. Krallar en tepedeki senyörlerdir ve bir başka senyörün vasalı değildirler. Bu sistemde krallar yalnızca kendilerine doğrudan bağlı senyörlere buyurabilmektedirler. Krallar, kendilerine doğrudan bağlı olmayan senyörlerle farklı dolayımlarla ilişkiler kurabilir, anlaşmalar yapabilirler. Bu siyasal yapı içerisinde kamu görevleri, soy yoluyla özel mülkiyet gibi aktarılabilen niteliklere sahiptir. 12. yüzyıl feodal Avrupa sında toplumsal tabakalar; senyörler, rahipler, özgür köylüler ve serflerden oluşmaktadır. Belirli bir soylulukla donanmış

337 328 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER senyörler (bu kesimin büyük bir bölümü aynı zamanda şövalye olarak da isimlendirilen savaşçı güçtür) hâkim toplumsal sınıftır. Hâkim toplumsal tabakayı oluşturan diğer unsur rahiplerdir. Bu ikili yapının karşısında yine ikili bir yapı oluşturan köylüler ve serflerden oluşan üretici sınıf bulunmaktadır. Genellikle toprağa bağlı olarak üretim yapan bu kesimlerin toprağı terk etmeleri yasaktır. Feodal beye ya da senyöre emek-rant ya da ürün-rant üretenler de çoğunlukla bu kesimlerdir. Bu dönemde Roma Katolik Kilisesi Avrupa nın özellikle de Batı Avrupa nın en önemli kurumudur. 5. yüzyıldan yani Batı Roma İmparatorluğu nun yıkılışından itibaren Avrupa da ortaya çıkan siyasal boşluğu doldurmaya çalışan Roma Katolik Kilisesi, bu misyonu yerine getirmek üzere krallıklara ve Kutsal Roma-Cermen imparatorlarına karşı yüzyıllar boyunca sürekli olarak mücadele vermiştir. Roma Katolik Kilisesinin dünyevi iktidarlara karşı verdiği bu mücadele siyasal düşünceler tarihine İki Kılıç Kuramı olarak geçmiştir. Başlangıçta Patristik düşüncenin en büyük ismi olarak kabul edilen Augustinus tarafından Neo-Platonist felsefenin de etkisiyle iman ve aklın birbirlerine karşı konumlarını belirlemek için kullanılan Tanrı Devleti ve Yeryüzü Devleti ayrımı daha sonraları Orta Çağ Avrupası nda, Çifte Kılıç ya da İki Kılıç Kuramı olarak son derece önemli siyasal, dinsel ve ekonomik mücadelelerin aracı olmuştur. Augustinus tan sonra Roma Katolik Kilisesi nin özerkliğini Doğu Roma İmparatorluğu na karşı savunmak üzere yılları arasında papalık yapan I. Gelasius tarafından formüle edilen bu teori, biri dünyevi diğeri Tanrı olmak üzere iki ayrı iktidarı ifade etmektedir. I. Gelasius un formüle ettiği biçimiyle İki Kılıç kuramı, bir iktidarın diğeri üzerinde üstünlüğünü ifade etmez. Yani örneğin bu kuram, Tanrı iktidarının temsilcisi olarak görülen Kilise nin dünyevi krallıklar ya da imparatorluklar üzerinde üstünlüğünü ifade etmez. Fakat Avrupa da, zamanla, özellikle de 10. yüzyıldan itibaren bu kuram, Kilise nin dünyevi iktidarlar üzerinde üstünlüğünü ifade etmek üzere kullanılmaya başlanmıştır ki bu durumun Latince söylenişi Plenitudo Potestatis olmuştur. Plenitudo Potestatis, Kilise nin varsayımsal üstünlüğünü öne sürmekle birlikte her iki iktidar anlamına gelen iki kılıcın da Kilise de olduğunu savunur. Orta Çağ boyunca krallar ya da Kutsal Roma-Germen imparatorları tarafından yani dünyevi iktidar sahipleri tarafından Roma Katolik Kilisesi ne karşı kendi iktidarlarının üstün olduğunu ispatlamak üzere kullanılan bu kuram, Kilise tarafından da dünyevi iktidarlara karşı ruhani iktidarın üstün olduğunu savunmak amacıyla kullanılmış ve bu durum özellikle 10. yüzyıldan itibaren

338 TERSİNDEN MAKYAVELİZM: SALISBURYLİ JOHN VE TİRANIN KATLİ 329 Kilise ile dünyevi iktidarlar arasında dozu sürekli artan mücadelelerin, kanlı çatışmaların yaşanmasına neden olmuştur. Orta Çağ da Kilise, siyasal ve dinsel bu gücünün yanı sıra ekonomik olarak da çok güçlenmiştir. Özellikle yine 10. yüzyıldan itibaren Kilise nin bu ekonomik gücü en büyük toprak sahibi olan kurum olarak göze çarpmaktadır. Kilise, bu dönemde Avrupa nın farklı coğrafyalarında geniş mülklere sahiptir. 11. yüzyıla kadar bir şekilde feodal ilişkiler bütünü içinde yer alan Kilise (feodal beylerin kendi topraklarında kilise kurup başına rahip atayabilmesi ya da kiliseleri vergilendirmesi gibi), bu yüzyıldan sonra özellikle 1073 te VII. Gregorius adıyla Papa olan Hildebrand ın girişimleriyle feodal aristokrasinin Kilise ye müdahalelerini en aza indirmiştir. Bu dönemle birlikte Kilise, Plenitudo Potestatis savıyla ve 1096 yılında başlayıp 1204 yılına kadar sürecek olan Haçlı Seferleriyle gücünün doruğuna ulaşmıştır. Kilise nin gücünün doruğuna ulaştığı 12.ve 13. yüzyıllar, ironik bir biçimde Kilise nin gücünün azalmaya başladığı yüzyıllardır da aynı zamanda. Bu konuda Haçlı Seferleri nin rolü büyük olmuştur. Kudüs e, Kuzey Afrika ya ve Anadolu ya düzenlenen bu seferlerde Haçlı ordularına mal, hizmet, lojistik ve benzeri destek sağlamaya çalışan İtalyan kent devletlerinde ticaret canlanmaya başlamış, bu durum Napoli, Venedik, Floransa, Roma, Milano gibi kent devletlerinde yeni kentli sınıfların yükselmeye başlamasına neden olmuştur. İleride ticaret burjuvazisi olarak adlandırılacak bu kesimler (tüccar ve zanaatkarlar) ekonomide güçlendikçe siyasetten de pay istemeye başlamışlardır. Bu nedenle de bu kesimler, aristokrasinin ve ruhban kesimlerin siyasetteki güçlerini sorgulamış ve kent yönetimlerinde yer edinmeye başlamışlardır. Kentli bu yeni sınıfın ekonomi ve siyasette güçlenmeye başlaması, Kilise nin gücünün yavaş yavaş azalmasına neden olmuştur. Kentli bu yeni sınıflar, kralların soylulara ve Kilise mensuplarına karşı verdikleri mücadelelerde kralların safında yer alarak kral merkezli otoritelerin gelişmesine -ki bu ileride ulus devlete giden yolu açacaktır-neden olmuşlardır. Yine Haçlı Seferlerinden istenilen sonuçların alınamaması da bu seferleri örgütleyen Kilise nin gücünün azalmasına, otoritesinin sarsılmasına yol açmıştır. 3. Eskimeyen Bir Gelenek: Devletin Organizma Olarak Kavramsallaştırılması Devletin, siyasal toplumun bir organizma olarak görülüp bunun üzerine siyasal kuram inşa etme geleneği Antik Yunan a kadar geri götürülebilir. Bu anlamda

339 330 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Atina nın en parlak filozofu, siyaset felsefesinin kurucusu ve bugün de en önemli ismi olarak kabul edilen Platon (MÖ d.428/427-öl.424/423), kendisinden önceki Sofistler ve Kiniklerden farklı olarak devleti Organizmacı bir bakış açıyla ele alır. Platon, Devlet adlı eserinde (1971:462 d-e) devleti sağlam bir bedene benzetir. Devlet, onu oluşturan farklılıklar ya da güç ilişkilerine indirgenemez. Devlet, bütün bunların üzerinde, bir organizma olarak parçalardan oluşsa bile bu parçalardan birine indirgenemez. Devleti, toplumu bir organizma olarak ele almak ve örgenler arasında işlevsel bir bütünlük kurarak ama toplumu örgenlere de indirgemeden toplumun, devletin bir organizma gibi doğallaştırılarak ele alınması görüşü organizmacı toplum görüşünü oluşturur (Yalçınkaya, 2016a:99). Devleti, siyasal toplumu doğal bir oluşum olarak ele alan ve bu doğrultuda topluma, siyasala müdahaleyi doğallığa müdahale olarak görüp karşı çıkan bu eskimeyen gelenek, 12. yüzyılın siyasal, toplumsal ve dinsel konjonktürü veri alınarak Salisburyli John tarafından da savunulmuştur. Toplumu Platoncu anlayış üzerinden kuran John a göre toplum bir organizmadır. John, devlete ilişkin bu görüşünü Policraticus un 21. bölümünde ortaya koyar (2015:178). Buna göre John, Platon ve Cicero farklı biçimlerde devletten yazmışlardır; biri onu olması gerektiği gibi, diğeri de önceki dönemlerin adamları tarafından kurulduğu ve devredildiği gibi. Fakat her ikisi de kurulu veya projelendirilmiş siyaset kurumu için aynı formülü yerleştirmiştir; yani siyaset kurumu, yaşamı, doğayı taklit etmelidir ve bunu biz çok sıklıkla yaşamın en iyi kılavuzu adlandırdık diyerek eserinde organizmacı devlet anlayışını ifade eder. Salisburyli John, bu organizmacı yaklaşımını eserinde ayrıntılı bir şekilde anlatır. Ona göre devlet adı verilen siyasal beden, ruh, baş ve uzuvlardan oluşur. John a göre bir devletin yapısında Kilise, ruhun yerini doldurmaktadır. John bu görüşünü Policraticus ta (Güngör, 2015:124) şöyle dile getirir: Gerek din uygulamasının bizde oluşturup yerleştirdiği gerekse Tanrı ya tapmanın ( ) bize geçirdiği şeyler, devletin bedeninde ruhun yerini doldurur. Böyle olduğundan dini uygulamaya önderlik edenler, bedenin ruhu olarak görülmeli ve yüceltilmelidir. John, siyasal bedende ruhla Kilise arasında bu ilişkiyi kurduktan sonra baş ile prens arasında bir koşutluk kurar. John için devlet kurumunda başın yeri, yalnızca Tanrı ya bağlı olan prens tarafından doldurulur; yeryüzünde Tanrı nın görevini uygulayan ve temsil edenler, insan bedeninde başın olduğu gibi ruh tarafından canlandırılır ve yönetilir (Güngör, 2015:125). John a göre siyasal bedende senato, kalbe karşılık gelmektedir. Gözler, kulaklar ve dil ise illerin

340 TERSİNDEN MAKYAVELİZM: SALISBURYLİ JOHN VE TİRANIN KATLİ 331 yargıçları ve valileridir. Memurlar ve askerler, ellere karşılık gelir. Maliyeciler ve hazinedarlar, mide ve bağırsaklara karşılık gelirler. John a göre maliyeciler ve hazinedarlar, aşırı istekle doldurulmuş olurlarsa, bu hastalıkları yüzünden bütün bir bedenin yıkımla karşılaşmasına neden olabilirler (Güngör, 2015:125). John, siyasal bedene, devlete organizmacı bakış açısını temellendirmek üzere her bir organla her bir siyasal işlev arasında ilişki kurmayı sürdürerek, ayakları köylüler olarak kabul eder. Köylüler, sürekli toprağa bağımlı olan ayaklar gibi olduklarından dolayı başın çok özenine ve öngörüsüne gerek duyarlar. Çünkü ayaklar yani köylüler bedenin hizmetlerini yerine getirirken bütün bir gövdeyi ayakta tutup hareket ettirmektedirler. Eğer güçlü bir bedenden ayakların desteği kesilirse o beden artık kendi gücüyle kımıldayamaz ve acıyla, utançla sürünmek zorunda kalır. John, Policraticus ta siyasal beden ile organizmacı toplum görüşünü temellendirirken açıktır ki ruhun bedenden üstün olduğu savı doğrultusunda ruhani iktidarı, dünyevi iktidardan üstün kılmıştır. Yani John un yaşadığı yüzyılda bu, Kilise nin kraldan üstün olduğu anlamına gelmektedir. Yani John bu yaklaşımıyla 12. yüzyılın popüler Plenitudo Potestatis savını yeniden dillendirmekte ve savunmaktadır. Bu yönüyle de Salisburyli, Antik Yunan dan beri bilinen bir olguyu tekrar ediyor görünmektedir. Görünüşte böyle olmasına rağmen aslında Yalçınkaya nın (2016b:252) da işaret ettiği üzere John bu ilişkiyi asıl olarak yeni ve zor bir çerçevede kurmasıyla özgün bir bakış açısı ortaya koymaktadır. Bu çerçeve ise verili bir feodal toplumsal-siyasal yapıdan oluşmaktadır (Yalçınkaya, 2016b: 252). Yukarıda Salisburyli John un kuramını nasıl bir tarihsel bağlamda oluşturduğu anlatısına yer verilmişti. John un yaşadığı dönem olan 12. yüzyılın, uzun Orta Çağ ın en tipik dönemi olduğu ve bu dönemi simgeleyen en önemli özelliğin -siyasal anlamda feodal beylerin hüküm sürdüğü topraklar ve üretim tarzı esas alındığında- Orta Çağ ın feodal dönemi olarak bilindiği üzerinde de durulmuştu. Siyasal olarak merkezi iktidarın yokluğunun ve küçük iktidar merkezlerinin sayıca çokluğunun döneme damgasını vuran bir diğer önemli özellik olarak belirdiğine de işaret edilmişti. İşte bu ortamda Kilise, kendisine tabi, kendi iktidarını sorgulamayan, küçük iktidar merkezlerini birleştirecek, Avrupa da güvenliği sağlayacak merkezi ve düzenleyici bir monarşi fikrine sıcak bakmaktadır. Öyle ki Kilise bu monarşi ile Kilise ye tabi büyük bir Hıristiyan toplumu idealini de hayata geçirebilecektir. İşte John un bu verili siyasal yapıyı esas alarak ve yaşadığı yüzyılda, Kilise nin üstünlüğünü de göz önünde bulundurarak devleti, ruhun belirleyiciliğinde bir araya gelmiş bir

341 332 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER siyasal bünyenin ortak iyiliği temelinde açıklama girişimi (Yalçınkaya, 2016b: 253) oldukça anlamlıdır. John un ruhun belirleyiciliğinde bir siyasal toplum açıklama girişimi, sözleşmeye ve kişisel sadakat ilişkilerine dayanan parçalı bir iktidar yapısı sergileyen feodal dönem için oldukça önemli ve yenidir. Nihayetinde John un siyasal beden ile organizma arasında kurduğu bu ilişki feodal dönemdeki bu parçalı yapıyı ortadan kaldırmaya yönelik düşünceleri kapsamaktadır. Yani John, Kilise nin evrenselci iddialarını gerçekleştirecek bir siyasal birlik fikrini öne sürmekte ve bu fikri gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Salisburyli John da karşılaşılan bir diğer yenilik ise ortak iyiliğin bir ifadesi olarak devlet düşüncesini yine feodal dönemde ilk kez yeniden tartışmaya açmasıdır. Bilindiği üzere devletin ortak iyiliği gerçekleştirmesi gereken bir siyasal birim olduğu fikri Antik Yunan siyasal düşüncesinden beri işlenen bir konudur. Antik Yunan ın büyük düşünürü, Platon un öğrencisi Aristoteles, siyasal düşüncelerini tartıştığı eseri Politika da özellikle bu konuya yer vermiştir. Aristoteles e göre devleti diğer topluluklardan ayıran en önemli özelliği ne geniş topraklar üzerinde yer alması ne de çok fazla sayıda insanı içermesidir. Filozofa göre devleti diğer topluluklardan ayıran en önemli özellik, onun özsel farklılığındadır. Bu özsel farklılık ise ortak iyiyi gerçekleştirme amacıyla ilgilidir. Antik Yunan da bu ortak iyiyi gerçekleştirecek siyasal birim Polis ya da kent devletidir (Aristoteles, 2014). İşte yüzyıllar öncesinde devlete ilişkin geliştirilen bu fikirler, 12. yüzyılda John eliyle yeniden canlandırılmaktadır. Ancak bu canlandırma doğal olarak birebir değildir ve aynı olması da zaten mümkün değildir. Devletin ortak iyiyi gerçekleştirmesi fikri, Antik Yunan da farklı toplumsal, tarihsel koşullarda tartışılırken, 12. yüzyılın Avrupası bu koşullardan çok farklı bir çerçeve sunmaktadır. Bu farklılığa ilişkin olarak ilk göze çarpan özellik, John un bu fikirleri Skolastik denilebilecek bir ortamda, dinin, dinsel düşünüşün ve dinsel değerlerin siyasalı, toplumsalı kuşattığı bir bağlamda tartışmış olmasıdır. 4. Tiranlık Orta Çağ da feodalitenin en tipik özellikleriyle yaşandığı bir yüzyılda Salisburyli John, Kilise önderliğinde geliştirmeye çalıştığı evrensel monarşi ya da siyasal birlik fikri uyarınca önüne çıkan engelleri aşmak istemiştir. John için bu engellerin başında tiranlaşan prens gelmektedir. Bir prensin ya da kralın

342 TERSİNDEN MAKYAVELİZM: SALISBURYLİ JOHN VE TİRANIN KATLİ 333 tiranlaşma ölçüsünü zora, baskıya dayalı yönetim ve yasaya, hukuka uymamak biçiminde tanımlayan John un dünyevi iktidarlara yani prenslere ya da krallara ilişkin bakış açısı Orta Çağ düşünürlerinden farklı değildir. Orta Çağ da dünyevi ya da ruhani olsun iktidarın kaynağına ilişkin genel kabul, iktidarın Tanrı dan geldiği yönündedir. Yani ister Kilise olsun ister krallık, bunlara yönetme erki Tanrı tarafından verilmiştir. John da aynı düşüncededir. John un yine aynı dönemde, aynı düşüncede olduğu ve hararetle savunduğu bir diğer konu da Tanrı nın her iki kılıcı da Kilise ye vermesidir. Tanrı, her iki kılıcı da Kilise ye vermiştir fakat Kilise, kan dökücü olmadığından bu kılıçlardan birini kendisi adına dünyevi prense devretmiştir. Bu durum da prensi adeta Kilise nin bir görevlisi durumuna getirmektedir. John, bu görüşlerini Policraticus ta şöyle dile getirmektedir: Böylece bu kılıç, Kilise nin elinden prens tarafından kabul edilir. Gerçi Kilise nin kendisi hala bütünüyle kanlı kılıca sahip değildir. Bu kılıca sahip olduğunda da prensin eliyle kullanır. Papalık için manevi otorite saklanarak, Prense bedenen zorlayıcı iktidar verilir (Güngör, 2015:100). John, bu görüşleriyle dünyevi iktidarın kaynağı ve misyonu konularına bir açıklık getirmeye çalışmakta ve bu fikirlerle de prensi adeta Kilise hiyerarşisinin alt basamaklarında bırakmaktadır ki kendisi bu durumu yine Policraticus ta prensin, papazlar ve astların görevlisi olduğunu yazarak belirtmektedir. (Güngör, 2015:100). Salisburyli John, Policraticus ta tartıştığı bu konulara açıklık getirmek ve düşüncelerinin haklılığını kanıtlamak için sıklıkla Kitab-ı Mukaddes e, Roma tarihine ve Roma hukukuna başvurur. Policraticus ta Kitab-ı Mukaddes ten kendisini dinlemeyen Kral Saul e azil cezası veren Peygamber Samuel anlatısına yer verir (Güngör, 2015:101). Yine aynı eserde (Policraticus ta) Roma tarihinden, Roma nın en imanlı imparatoru Constantinus un papazların suçlarıyla bağlantılı yazılı suçlamalar ı yalnız Tanrı nın dışında kimsenin bakamayacağı tanrısal davalar olarak (Güngör, 2015: ) görüp, bu davaları ve suçlamaları kabul etmemesi anlatısına da yer vermektedir. Görüşlerinin haklılığını savunmada, Roma hukuku ise bir ilkeyle John un yardımına koşmaktadır. Roma hukukunda bu ilke: Bir hakkı yasal olarak veren, onu geri alma hakkına da sahiptir (Yalçınkaya, 2016b:251) biçiminde işlemektedir. Policraticus ta tiranlık sorununu bütünlüklü ve sistematik bir biçimde inceleyen John, bu girişimiyle asıl olarak siyasal iktidar ve meşruiyet sorunlarını tartışmaktadır. Bilindiği üzere iktidar ve meşruiyet gibi konular modern siyasal

343 334 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER düşüncenin ana temalarını oluşturmaktadır. Böylece John, erken bir tarihte, 12. yüzyılda modern siyasal düşüncenin ana temalarına bir giriş (Yalçınkaya, 2016b:251) yapmış olmaktadır. John u siyasal düşünceler tarihinde önemli bir düşünür kılan özelliklerinden biri de bu konudur. Prenslerin veya kralların yasayı, hukuk kurallarını ihlal ederek, baskıya, zora dayalı bir yönetimi esas alarak hüküm sürmeleriyle tiranlaştıklarını saptayan ve bu biçimiyle de yönetimde meşruiyetlerini kaybettiklerini öne süren John için bu tiranların barındırdıkları bir başka potansiyel tehlike daha bulunmaktadır. Bu tehlike ise bunların, Kilise ye tabi, büyük bir Hıristiyan toplumu idealini gerçekleştirecek düzenleyici ve evrensel monarşi idealinin önünde de engel teşkil etmeleriyle ilgilidir. Yasayı, hukuku ihlal eden tiran, Tanrı nın yasasına, Kilise nin yasasına da yeri geldiğinde karşı çıkacak ve hatta bunları çiğneyebilecektir de. İşte bu tehlikeyi önlemek için yapılması gereken şey gerektiğinde tiranı öldürmektir. John, tiranlaşan prensin durumunu yalnızca siyasal iktidar ve meşruiyet çerçevesinde tartışmaz, aynı zamanda istenilen amaca ulaşmak için tiranın ortadan kaldırılmasını yani direnme hakkını da uzun uzadıya inceler. Bunun için de öncelikle kimlerin hangi şartlar altında, nasıl tiranlaştığını yani tiran konusunu inceler Tiranı Öldürmek Salisburyli John, tiranlık ve tiranı öldürmek konularını Policraticus un 8. bölümünde ayrıntılı bir şekilde inceler. John öncelikle tiranı tanımlar. Ona göre tiran, zor üzerine kurulmuş egemenlik ile halka baskı uygulayan biridir (Güngör, 2015:207). Tiranın karşıtı prens ise yasalara uygun yöneten kişidir. John için yasa; Tanrı nın armağanı, adaletin standardı, tanrısal iradenin benzeri, esenliğin koruyucusu, insanlar arasındaki birlik ve dayanışmanın bağı, ödevleri tanımlayan kural, yıkıcılara ve kötülere karşı bir engel, şiddet ve bütün yanlış yapılanların cezasıdır (Güngör, 2015:207). Yine John a göre prens, yasalar ve halkın özgürlüğü için savaşır, tiran ise yasaları hiçe saymadıkça ve halkı köleliğe indirgemedikçe hiçbir şey yapmadığını düşünür. Yasalara uyan prensi tanrılığa, tiranı ise düşman cesaretine benzeten John için üç tür tiran olabilir. Bunlardan ilki ailede ve iş yerinde tiranlaşanlardır. Yani bunlar özel yaşamdaki tiranlardır. İkincisi Kilise ye mensup olanların tiranlaşmasıdır. John bunu papazlar arasında da tiranların bulunabileceğini itiraf etmek zorundaysam, onlar kesinlikle bana kızgın olmamalıdırlar (Güngör, 2015:209) şeklinde ifade etmektedir. Üçüncü tiran türü ise prensler ya da krallardır. Tiran türlerini bu şekilde sayan John, bu tiranlarla baş etmenin

344 TERSİNDEN MAKYAVELİZM: SALISBURYLİ JOHN VE TİRANIN KATLİ 335 yollarını da açıklamaktadır. Buna göre küçük tiranlar olan birinci tür tiranlarla başa çıkmak kolaydır. Bunlar, dünyevi ya da kamu yasalarıyla kolaylıkla denetim altına alınabilen kesimlerdir. İkinci tür tiranlara yani Kilise mensubu olup tiranlaşanlara karşı ne yapılacağına ilişkin John çok fazla öneri sunmaz. Hatta onları korur. John, tiranlaşan Kilise mensuplarını koruduğunu Policraticus ta şöyle ifade eder: Fakat tiran olarak davransa bile bir papaz örneğinde, belki papazlıktan çıkarıldıktan sonra Tanrı nın Kilisesi ne karşı kanlı elini uzatmadıkça, kutsal şeylere karşı elini uzatmadıkça, kutsal şeylere saygı nedeniyle ona karşı maddi kılıcı kullanmak yasal değildir (Güngör, 2015:216). Bu sözlerden John un tiranlaşan Kilise mensuplarını dünyevi yasalardan koruduğu anlaşılmaktadır. Tiranlaşan Kilise mensuplarını dünyevi yasalardan korumak, bu sorunun Kilise nin bir iç meselesi olduğu anlamına gelmektedir. Yani John burada adeta kol kırılır yen içinde kalır mantığı gereğince hareket etmektedir. John un bu yaklaşımına iki unsurun etkide bulunduğu söylenebilir. Bunlardan birincisi; John un plenitudo potestatis savını benimsiyor oluşu, diğeri ise kendisinin de bir Kilise mensubu oluşu. Tiranlaşan Kilise mensubuna karşı alınacak tavır konusunda bu etmenlerden hangisinin daha fazla rol oynadığı bilinmemekle birlikte, John un bu kesimlere karşı katlanılması ve sabredilmesi gerektiğini salık verdiği kesindir. John un tiran tarifinde üçüncü tür olan prenslere ya da krallara karşı takınılacak tutum hususunda, bu kesimlerin Kilise mensupları kadar şanslı olmadıkları açıktır. Çünkü tiranlaşmış prense karşı yapılacaklar konusunda John a göre adeta her şey mubahtır. John a göre halk düşmanı olan tiranlara dalkavukluk yapmak, onları kandırmak ve öldürmek serbesttir. Bu görüşünü eserinde, gerçekten yağcılık yapılmasına izin verilen kişinin katledilmesine de izin verilmiştir (Güngör, 2015:92) biçiminde ifade etmektedir. John a göre tiranlaşmış prensi öldürmek, halkı Tanrı buyruklarına uymayan birinden kurtarmak anlamına gelmektedir. Çünkü prens iktidarını Tanrı dan alan kişidir ve yasalara uymak, adaletle, hakkaniyetle yönetmek zorunda olan kişidir. Tiranlaşmış prens, iktidarı gasp eden, adaleti baskı altına alan, kamu suçu işleyen kişidir. Böyle bir kişiyi ortadan kaldırmak, halka, Tanrı ya ve Tanrı buyruğuna hizmet edebileceği özgürlüğü sağlamak anlamına gelmektedir. Sonuç olarak Salisburyli John, üç tür tiran saymaktadır. Bu tiranlara karşı uygulanacak yaptırımlar konusunda farklı düşüncelere sahip olsa da John için tiranlık, herhangi bir biçimde dünyevi ya da ruhani bir iktidar sahibinin, yasaya uymaması, hak ve adalet tanımaması anlamına gelmektedir.

345 336 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Burada sorulması gereken soru yasanın, hak ve adaletin John için ne anlama geldiğidir? Yasa, hak ya da adalet John için dünyevi olanla mı sınırlıdır? Yani dünyevi iktidar sahibi kişi -prens ya da kral- dünyevi yasalara uyduğunda mı adaletli olmaktadır? Önemli olan sadece dünyevi yasa mıdır? O halde, ruhani yasanın yeri neresidir? Ya da kişi kendini sadece tanrısal yasalara adadığı durumlarda mı hak ve adalete uymuş olmaktadır? John un organizmacı toplum yaklaşımı dikkate alındığında bu iki sorunun cevabının olumsuz olduğu görülecektir. Yukarıda John un devlet adı verilen siyasal bünyeyi bir organizma olarak gördüğü konusuna yer verilmişti. Bu anlayış doğrultusunda siyaset ruh, baş ve uzuvlardan oluşan bir beden olarak tasarlanmaktadır. Bu siyasal bedende başı temsil eden prensin tiranlaşması sadece başı ilgilendiren bir sorun değildir. Bu durum ruhu da diğer tüm uzuvları da olumsuz etkiler. İşte burada gözetilmesi ve üstünde durulması gereken en önemli konu, bir organizma olarak toplumun ve siyasal bünyenin ta kendisidir (Yalçınkaya, 2016b:252). Toplumu, siyaseti bu biçimiyle kuran John un yaklaşımında Kilise nin yeri halihazırda bu siyasal bünyenin üstünde olarak kurulmaktadır. John a göre Kilise, ruh olarak bu siyasal bünyeyi bir arada tutan şeydir. Bütün bu görüşleriyle John yaşadığı yüzyıl için yeni ve oldukça önemli şeyler söylemektedir. Söylediği şey; Tanrı referanslı ve Kilise üstünlüğüne dayanacak şekilde de olsa, devletin feodal, yerel özerk birimlerin dayandığı sözleşme ve sadakat ilişkilerinin dışında ortak iyiliği gerçekleştirme hedefi olan bir siyasal bünye olduğudur. John, bu amacın gerçekleştirilmesi için, bu amacın önüne geçebilecek, tiranlaşan prensin ortadan kaldırılması gerektiğini düşünür. Ancak yine bu görüşleriyle John, yaşadığı dönemde bir açmaz içindedir. Bunun nedeni ise John un yaşadığı yüzyılda uç vermeye başlayan gelişmeleri ve yenilikleri -örneğin Kilise nin, ruhaninin dünyevi karşısında gerilemeye başlaması, başta İtalyan kent devletlerinde olmak üzere yeni bir sınıfın, burjuvazinin yükselmeye başlaması gibi- iyi okuyamamasıdır. Bu gelişmeleri ve yenilikleri kendisinden sonra okuyacak isimlerin tarih sahnesine çıkması gecikmemiştir. Bunlar arasında Aquinumlu Thomas, Dante, Ockhamlı William, Padovalı Marsilius, Martin Luther ve Jean Calvin ve Machiavelli gibi isimler bulunmaktadır. Bunlar, Avrupa nın içine girdiği yeni dönemi az çok iyi okuyabilen isimlerdir. Fakat bunlar arasında biri vardır ki John un görüşlerini tümden tersine çevirmiştir. Bu isim ise Machiavelli dir Makyavelizm in İki İsmi: Salisburyli John ve Niccolò Machiavelli Niccolò Machiavelli (d.1469-ö.1527) yaşadığı dönem de dahil olmak üzere yaklaşık beş yüz yıla yakın bir süredir siyasal düşünceler tarihinin en tartışmalı

346 TERSİNDEN MAKYAVELİZM: SALISBURYLİ JOHN VE TİRANIN KATLİ 337 isimlerinden biri olmuştur. Machiavelli üzerine yürütülen tartışmaların bir kısmı onu, kötülüğün öğretmeni, despotizmin destekleyicisi, katil olarak değerlendirirken bir kısmı ise onu özgürlüğün savunucusu, modern cumhuriyetçiliğin kurucusu olarak değerlendirmektedir (Ağaoğulları, 2016: ). Ancak bu değerlendirmeler arasında Machiavelli için mutabık kalınan yorum, siyaset bilimini dinden, değerlerden, siyasal düşünceyi a priori (deney öncesi) kuramlardan arındırarak modern siyaset kuramının kurucusu ve modern devlet teorisinin ortaya çıkışında rolünün ve etkisinin çok fazla olduğu yönündedir (Beriş, 2019). Tüm Skolastik yöntemleri yıktığı düşünülen Machiavelli üzerine bu kadar çok ve farklı uçlarda yorumların bulunması düşünürün yazdığı ve Türkçeye Prens ya da Hükümdar (2021) olarak çevrilen kitabından kaynaklanmaktadır. Bu eserinde Machiavelli, prense amacı uğruna ne gerekiyorsa -ahlaksızlık, kötülük de dahil olmak üzere- yapmasını salık verir. Bu çerçeveden hareketle de yani iktidar amacıyla ahlaksız da olsa her türlü araca başvurmanın meşru sayılması (Ağaoğulları, 2016:322) anlamında Makyavelizm sözcüğü türetilmiştir. Machiavelli okumasını bu kitapla yani Prens ile sınırlı tutanlar düşünürün, kötülüğün öğretmeni, ahlaksız, katil olduğunu söylerler. Oysa Machiavelli nin doğru anlaşılması için Prens ile birlikte Türkçeye Söylevler (2017) olarak çevrilen eserinin de okunması gerekmektedir. Bu iki eserle Machiavelli, bir siyasal projeyi hayata geçirmeye çalışmaktadır. Bu ise; çeşitli kent devletleri ile feodal beyliklere bölünmüş, çok parçalı bir yapı arz eden, bu nedenle de Fransa, İspanya gibi diğer devletler tarafından ve kendi aralarındaki anlaşmazlıklar yüzünden adeta savaş alanına çevrilen İtalya ya bir siyasal birlik sağlamaktır (Ağaoğulları, 2016:320). Machiavelli bu amacı gerçekleştirecek, bu birliği kuracak kişiye Prens te her yolu mubah olarak gösterir. Bu birlik sağlandıktan sonra ise Söylevler de, bu birliğin siyasal formunu Cumhuriyet olarak koyar (Ağaoğulları, 2007:89-99). Buna engel olacak Prensin de katlini vacip görür. İşte bu noktalarda John ile Machiavelli birbirlerine karşıt ama paralel siyasal düşünceler ortaya koymuşlardır. John kendi siyasal düşüncesinde Kilise nin üstünlüğünde, feodal sözleşme bağlarıyla birbirine bağlı, parçalı, birçok yerel iktidarın olduğu bu nedenle de güvenlik sorununun ortaya çıktığı Batı Avrupa ya bir birlik getirmeye çalışmaktadır. Bu amacın önünde engel oluşturabilecek prensleri, kralları ortadan kaldırmayı salık vermiştir. Birlik getirme düşüncesi Machiavelli de de çok baskındır. Fakat John ile aralarında çok önemli bir fark vardır. John, birliği Kilise önderliğinde,

347 338 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER ruhani iktidar önderliğinde gerçekleştirmeye çalışırken, Machiavelli birliği bu unsurlardan tamamen arındırarak dünyeviyle sınırlandırmıştır. Yani John, Kilise önderliğinde evrensel bir monarşi fikrini hayata geçirmeye çalışırken, dinsel bir çerçeveden hareket ederken Machiavelli, İtalyan siyasal birliğini dinsel çerçeveden arındırarak, Kilise yi tamamen siyasetin dışına atarak sağlamaya çalışmaktadır. Hatta yukarıda da değinildiği üzere Machiavelli bu yaklaşım nedeniyle modern siyaset biliminin kurucusu olarak kabul edilmiştir. John, yüzyıllar öncesinden birtakım açmazlar içinde dahi olsa, adeta Machiavelli yi haber verircesine (Çotuksöken, 2016) Makyavelist denilebilecek bir tutumla ama tersinden (yani dinsel bir çerçeveden) siyasal bir birlik kurma amacındadır. Bu amaç doğrultusunda da tiranlaşan prensin katlini öngörür. Machiavelli de İtalya nın siyasal birliğini kuracak olan kişiye her türlü yolu, siyasal şiddet de dahil olmak üzere mubah sayar. Amaçlar aynıdır; siyasal birlik kurmak. Yöntemler de John da, Machiavelli kadar net olmasa da benzerdir. Aralarındaki fark birinin ruhaniyi diğerinin dünyeviyi temel almasıdır. 5. Sonuç Salisburyli John, feodal üretim tarzının, bu üretim tarzına dayalı toplumsal tabakaların, toplumsal ilişkilerin ve Roma Katolik Kilisesi nin çok güçlü olduğu bir yüzyılda, 12. yüzyılda yaşamıştır. John un yaşadığı dönemde Avrupa, feodal beylerin kendi topraklarında hüküm sürmesi nedeniyle merkezi iktidardan yoksun, birçok iktidar merkezinin varlığıyla, parçalı ve siyasal birlikten uzak bir yapı arz etmektedir. Bu durum ise Avrupa da ciddi bir güvenlik sorunu yaratmakta ve aynı zamanda Kilise, yerel iktidar odaklarını tam olarak denetleyemediği için Kilise yi tehdit etmektedir. Feodal dönemde, özellikle 10. yüzyıldan itibaren Kilise, Batı Avrupa nın en önemli kurumu olmaya başlamıştır. Avrupa nın farklı coğrafyalarında geniş mülklere sahip olan Kilise, bu ekonomik gücüne, siyasal gücünü de katarak 12. yüzyılda dinin, siyasetin, ekonominin ve toplumsalın belirleyici başat kurumu olmuştur. Kilise bu durumuna kolay ulaşmamıştır. Kilise, ilk izleri Peygamber İsa ya kadar takip edilebilen, Patristik düşüncenin en büyük ismi kabul edilen Augustinus ve Papa I. Gelasius tarafından işlenen ve açıklığa kavuşturulan, dünyevi ve ruhani iktidar sorununun formüle edildiği İki Kılıç kuramının savunucusu olarak ve giderek bu kuramda Kilise nin üstünlüğünü öne sürerek bu gücüne ulaşmıştır. Kilise nin dünyevi iktidar karşısında kendi üstünlüğünü savunduğu tez, Latince Plenitudo Potestatis olarak ifade edilmiştir.

348 TERSİNDEN MAKYAVELİZM: SALISBURYLİ JOHN VE TİRANIN KATLİ 339 Bir Kilise mensubu olarak Salisburyli John da Plenitudo Potestatis tezini benimsemekte ve savunmaktadır. Fakat John Kilise nin üstünlüğünü savunurken, bir yandan da Kilise önderliğinde Avrupa nın parçalı, siyasal birlikten yoksun yapısını bir birliğe kavuşturma amacını da gütmektedir. John un bu amacı Kilise nin amacıyla da uyumludur. Sonuçta Kilise nin de gerçekleştirmek istediği, Kilise ye tabi ya da bağımlı, kendisinin üstünlüğünü sorgulamayacak, güvenlik ihtiyacını karşılayabilecek düzenleyici bir monarşinin kurulmasıdır. Salisburyli John, Kilise önderliğinde evrensel bir monarşi idealinin gerçekleşmesi için bu hedefin önüne çıkabilecek bütün engelleri kaldırmak istemektedir. Öyle ki buna engel olabilecek dünyevi iktidar sahiplerini yani kralları ya da prensleri, tiranlaşmış kabul etmekte ve bunların katledilmesi gerektiğini düşünmektedir. Sonuçta tiranlaşan prens ya da krallar, tanrı yasası da dahil, hakka ve adalete uymamaktadırlar. Kendisinden yaklaşık üç yüzyıl sonra yaşamış olan Machiavelli de John a benzer şekilde bir siyasal birlik kurma ideali peşindedir. Bu; parçalı, çeşitli feodal beyliklere bölünmüş, bu nedenle de sık sık Fransa ve İspanya gibi siyasal birliklerini kurmuş ülkelerin saldırılarına maruz kalan İtalyan kent devletlerinin ya da Cumhuriyetlerinin birliğidir. İşte bu amacı gerçekleştirecek olan kişiye Machiavelli her yolu mubah kılmıştır. John ve Machiavelli nin amaçları ve yöntemleri aynıdır. Aradaki fark John un bu amacı ruhani, Machiavelli nin ise dünyevi bir çerçevede gerçekleştiriyor oluşudur. İşte bu noktada amaca ulaşmak için her türlü kötülüğü (katletme, ahlaksızlık, kurnazlık, ve benzeri) yapma anlamında kullanılan Makyavelizm i John, yüzyıllar öncesinden tersinden hayata geçirmeye çalışmıştır. Salisburyli John, prenslerin ya da kralların tiranlaşma kriterini yasaya uymama biçiminde belirlemektedir. İktidar ile hukuk ilişkileri ve hukuk kurallarına uymayan iktidarın meşruiyeti gibi konular, modern siyasal düşüncenin ana temalarıdır. John un bu konuları işlemesi aynı zamanda, düşünürün modern siyasal düşüncelerine bir giriş yaptığı anlamına da gelmektedir. Kaynakça Ağaoğulları, M. A. (2007). Toplumsal-Siyasal Çatışmanın Erdemi: Machiavelli ile Montesquieu den Alınacak Dersler. M. Koraltürk, T. Bora, M. Ö. Alkan (Der.). Mete Tunçay a Armağan, s İstanbul: İletişim Yayınları. Ağaoğulları, M. A. (2016). Niccolò Machiavelli: Prensin İktidarından Devlete. M. A. Ağaoğulları (Ed.). Sokrates ten Jakobenlere Batı da Siyasal Düşünceler, s İstanbul: İletişim Yayınları.

349 340 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Aristotle. (2021). Organon. Ankara: Gece Kitaplığı. Aristoteles. (2014). Politika. (Çev. M. Tunçay). İstanbul: Remzi Kitabevi. Beriş, H. A. (2019). Modern Devlet Kuramının Doğuşunda Niccolò Machiavelli nin Rolü ve Etkisi. Amme İdaresi Dergisi, 52(4), s Bloch, M. (2021). Feodal Toplum. Ankara: Doğu Batı Yayınları. Güngör, C. (2015). Policraticus ve Salisburyli John un Siyaset Kuramı. Ankara: Barış Kitap. Çevik, C. (2015). Salisbury li John a Göre Kısaca Kral Tiran Meselesi. jimithekewl.com/2015/06/24/salisburyli-johna-gore-kisaca-kral-tiranmeselesi/ ( ). Çotuksöken, B. (2016). Ortaçağda Devlet ve İktidar Üzerine: Salisburyli Ioannes Örneği. Felsefelogos Dergisi 61(2016/2), s Machiavelli, N. (2017). Titus Livius un İlk On Kitabı Üzerine Söylevler. (Çev. A. Tolga), İstanbul: Say Yayınları. Machiavelli, N. (2021). Hükümdar. (Çev. N. Adabağ), İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları. Platon. (1971). Devlet. (Çev. S. Eyüboğlu, M. A. Cimcoz), İstanbul: Remzi Kitabevi Yayınları. Salisburyli J. (1159). Policraticus, Saraylıların Budalalıkları ve Filozofların Ayak İzleri. C. Güngör, (2015), Policraticus ve Salisburyli John un Siyaset Kuramı, s Ankara: Barış Kitap. Yalçınkaya, A. (2016a). Platon un Bilişi. M. A. Ağaoğulları (Ed.), Sokrates ten Jakobenlere Batı da Siyasal Düşünceler, s İstanbul: İletişim Yayınları. Yalçınkaya, A. (2016b). Orta Çağ ve Feodalite: Bitmeyen Tartışma ve Siyasal Düşünce. M. A. Ağaoğulları (Ed.), Sokrates ten Jakobenlere Batı da Siyasal Düşünceler, s İstanbul: İletişim Yayınları.

350 BÖLÜM XVII PAZARLAMANIN YENİ EVRENİ: METAVERSE The New Universe of Marketing: Metaverse Arzu ŞEKER (Dr.Öğr.Üyesi), Batman Üniversitesi ORCID: Metaverse in en baştan çıkarıcı temalarından biri, insanların kendi kimliklerini oluşturup yeniden yaratabilecekleri bir alan olacak olmasıdır. Gonzales Brujo. 1. Giriş Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişmeler ve Covid- 19 pandemisinin yaşanması sonucu oluşan yeni gerçekliklere uyum sağlamak için insanların yaşam tarzlarında hızlı değişimler yaşanmaktadır. Pandeminin hızlandırdığı bu temassız çağda, sanayi 4.0 ve yapay zekâ (AI- Artificial Intelligence) tabanlı teknolojiler kaynaşmış ve günlük yaşamı olumlu şekilde etkilemiştir. Özellikle sosyal medyanın dijital pazarlama stratejilerinde yoğun ve aktif bir şekilde kullanımı ile sanal (VR-Virtual Reality) ve artırılmış gerçeklik (AR-Augmented Reality) teknolojilerinin işletmenin diğer faaliyetleriyle entegre bir şekilde kullanımı sayesinde işletmelerin rekabet edebilme yetenekleri başka bir boyut kazanmaya başlamıştır. Covıd- 19 la başlayan ve devam eden durgunlukta Metaverse platformunun ortaya çıkışı, yeni bir küresel pazar paradigması sunmuş, içerik ve endüstriyi birbirine bağlayan yeni bir büyüme motoru olarak dikkat çekmektedir. Metaverse platformu, gelişmiş hafif grafik teknolojisini, 5G ağ teknolojisini ve son teknoloji görüntüleme cihazları teknolojilerini birleştirmiştir. (Castillo-Abdul vd.,2022: 187). Gerçek insanların avatarlarının yaşadığı üç boyutlu bir sanal 341

351 342 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER dünya olan Metaverse, 2020 yılından beri teknoloji dünyasında en çok ilgi çeken teknoloji terimlerinden biri haline gelmiştir. Metaverse, insanların veya işletmelerin bağlantı kurup etkileşime girmelerine, işlerini büyütmelerine ve topluluklar oluşturmalarına destek olmayı amaçladığı bu özellikleriyle, dijital pazarlama araçları içerisinde ön plana çıkmaktadır (Kraus, vd., 2022; Wang, vd., 2022). Daha önceki teknolojilere benzer şekilde Metaverse de dönüştürücü olacak, bilgisayarların ve internetin insan hayatındaki yerini ve rolünü değiştirip geliştirecektir. Metaverse, mevcut video oyunlarının çok ötesinde bir alan olarak günlük yaşam içerisindeki sanal deneyimleri genişletecek ve ve kullanıcı insan sayısını oldukça artıracaktır (Ball,2021). Gerçek hayatın simule edilmesinin ötesinde, gerçek hayatta yapılamayanların yapılabileceği, özgür yorumlama ve davranışların sergileneceği bir dijital evrenler bütünü olan metaverse ortamında, birbirinden farklı pek çok sektörden katılımcıların hazırlıklar yaptığı görülmekle beraber önemli fırsatlara ve yeniliklere kapı açacağı ortadadır. Pazarlama dünyasının da metaverse te bu fırsat ve yenilikleri avantaja çevirecek bir yöne doğru evrileceği anlaşılmaktadır. Tüketicilerle farklı boyutlarda ilişki geliştirilmesinin gerekliliği nedeniyle işletmeler ve markaların hızlı, etkin ve doğru stratejiler belirleyebilmesi için metaverse odaklı pazarlama stratejilerini geliştirmeleri gerekmektedir. 2. Metaverse e Kavramsal Bakış Yaygın sosyal medya ortamı Facebook un kurucusu ve CEO su Mark Zuckerberg, şirketin çalıştığı alanların sosyal medyadan sanal gerçekliğe kadar genişlemesinden ötürü daha kapsayıcı bir anlama kavuşması ve markayı yeniden konumlandırma amaçlı kararı nedeniyle 28 Ekim 2021 de Meta olarak değiştirildiğini duyurmuştur. Hem işlerimizi hem kimliğimizi gelecekte inşa edeceğimiz şeyin temeli olarak kullanabileceğimizi ve zaman içinde metaverse şirketi olarak görüleceğimizi umuyorum (BBC,2021) diyen Zuckerberg in amacı bir metaverse oluşturmaktır. İlk kez Neal Stephenson un 1992 yılında yayınlanan Snow Crash (Stephenson, 1992) adlı bilimkurgu romanında sözü edilen metaverse kavramı ile ilgili olarak, üzerinde hem fikir olunan genel bir tanım bulunmamakla birlikte pek çok tanımlama yapılmıştır. Yunanca da ötesi, İngilizce de soyut (sanal) bir düşünce anlamında kullanılan meta ve evren anlamındaki universe kelimelerinin birleşmesiyle ortaya çıkan metaverse, kısaca artırılmış ve sanal

352 PAZARLAMANIN YENİ EVRENİ: METAVERSE 343 gerçeklik olarak tanımlanmaktadır (Choi ve Kim, 2017) yılı metaverse Yol Haritası Zirvesi nde metaverse, fiziksel bir sanal alanın ve genişletilmiş fiziksel bir gerçekliğin yakınsaması olarak tanımlanmıştır (Metaverse Roadmap, 2007). Duan vd. (2021:153), kullanıcıların birbirleriyle özel yazılımlar ve avatarlar aracılığıyla iletişime girebildikleri ve etkileşimde bulunabildikleri yeni nesil bir internet olarak ifade etmişlerdir. Tanımlamada geçen avartar kavramını El Kamel (2014:24-27), kişinin gerçek, ideal veya sosyal benliğini ifade eden bir benlik kavramı şeklinde betimlemiştir. Bu avatar, sanal dünyada oynamayı tercih ettiği rolün, kendi motivasyonlarının ve kişilik özelliklerinin bir yansımasıdır. Collins (2018:52), metaverse ü fiziksel anlamda kalıcı sanal bir alan ve sanal olarak geliştirilmiş fiziksel gerçeklik yaratılarak kullanıcıların ikisini de aynı anda deneyimlemelerini sağlayan bir yakınsama olarak tanımlamıştır. Benzer bir tanımı American Future Acceleration Research Foundation yapmıştır. Artırılmış ve sanal gerçeklik cihazları yardımıyla zihinsel olarak hissedilen, fiziksel bir çaba gerektirmeyen ve algısal bir evren olan metaverse, bütün dijital dünyaların birleşmesi sonucu oluşan kolektif bir sanal paylaşım alanı olarak tanımlanabilir (Pazarlamasyon, 2022). Dundas (2021), kullanıcıların sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik gözlüklerle içine girebileceği, sosyalleşebileceği, işlerini yürütebileceği, çalışabileceği, eğitim alabileceği, arkadaşlarını ziyaret edebileceği, seyahat edebileceği, oyun oynayabileceği, alışveriş yapabileceği ve ağ kurabileceği bir sanal mecra olarak tanımlamıştır. Lee vd. (2021) ve The Verge (2021), sanal ve fiziksel dünyaların yeni bir entegrasyonu içinde sanal gerçeklik başlıklarını, avatarları ve blok zinciri teknolojisin kullanan internetin bir yinelemesi olarak tanımlanmışlardır. Bosworth ve Clegg, (2021), aynı fiziksel alanda olmayan insanların birbirleriyle oluşturabileceği ve keşfedebileceği bir dizi sanal alan olarak basit bir tanım yapmışlardır. Ball (2021) ise, kişinin varlığına ilişkin kimliği, duygusu ve verilerin sürekliliği ile etkin bir şekilde eşzamanlı ve kalıcı olarak sınırsız sayıda kullanıcı tarafından deneyimlenebilen, gerçek zamanlı olarak oluşturulmuş üç boyutlu (3D) sanal dünyaların nesneler, yetkiler, ödemeler ve iletişimin büyük ölçüde ölçeklendirilerek birlikte çalışabilir bir ağı şeklinde tanımlamıştır. Damar (2021), kullanıcılarla gerçeklik arasındaki katman ve sanal ve artırılmış gerçeklik hizmetleri yardımıyla tüm faaliyetlerin gerçekleştirilebildiği üç boyutlu sanal paylaşımlı bir dünyası diye tanımlamıştır. Interbrand Group un küresel başkanı Gonzalo Brujó metaverse, en iddialı haliyle, kullanıcıların

353 344 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER sanal gerçeklik (VR) kullanımıyla fiziksel olarak yaşayabileceği, oyun oynamak, işe veya okula gitmek, alışveriş yapmak gibi varlığını gösterecek bir alan ve tek bir dijital evren olarak hayal ediliyor diye betimlemiştir (Seares,2022). Metaverse, bilgisayarlarla oluşturulan sanal dünyadaki yaşantılar gibi deneyimler yaşamasını sağlayan son teknolojiden bir adım öteye evrilmiş bir kavramdır. Avatarlarla yalnızca sanal gerçeklikten veya oyundan zevk almakla kalmamakta, gerçek sosyal ve kültürel faaliyetlerde bulunabilme ile karakterize edilmektedir (Kim,W. 2021:10-13) Metaverse in Özellikleri Metaverse ortamı, sanal veya artırılmış gerçeklikte avatarları kullanarak sosyal, kültürel, ekonomik yaşantı, ilgi alanları, hobiler ve alışveriş gibi aktivitelere imkân tanıyan sanal bir dünyadır. Metaverse in bu özellikleri aynı zamanda kullanıcıların analog dünyadaki eksik kısımları dijital dünyada tamamlamaları anlamına gelmektedir (Kim, 2020). Çünkü metaverse, fiziksel gerçekliği dijital olarak sanallaştırma ile birleştiren sürekli ve kalıcı yeni bir evren türü ve çok kullanıcılı bir ortamdır (Mystakidis, 2022: 486). Kullanıcıları dijital öğelerin içine sokmayı hedefleyen metaverse in insanların yaşamını, davranışlarını ilişkilerini ve fizyolojisini bile değiştirme potansiyeline sahip olduğu görünmektedir (Kim J., 2021). Mobil internetin yarı halefi olarak anlaşılabilen metaverse in temelde herkesi somutlaştırılmış, sanal veya 3D versiyonuna yerleştiren internetin yerini alması değil, interneti yeniden inşa etmesi ve yinelemeli olarak dönüştürmesidir. Metaverse, bitmeyen bir şekilde bunu sürekli yineler. Yani insanların internete erişmek yerine sürekli olarak internetin içinde olacağı ve diğerlerine ulaşmaya çalışmak yerine birbirine bağlı milyarlarca bilgisayarın içinde ve diğer tüm kullanıcılarla ve gerçek zamanlı olarak olacağı bir evren sunar (Caulfield, 2021; Ball,2021). Kısacası metaverse ler, sanal ve gerçek dünyayı birleştiren sanal evrenlerdir. Metaverse ler gerçek zamanlı, sürekli aktif, kullanıcıların bireysel alanlarının olduğu, farklı platformlarla entegre olan, kullanıcıların içerik oluşturabildiği ve tamamen kendi kendi işleyen ayrı bir evrendir (Ball, 2021). Metaverse, geleneksel iki boyutlu internette bilgi, iletişim ve iş araçlarının birlikte ve kapsamlı çalışabilir üç boyutlu katmanını temsil etmektedir ve gerçek dünyada nasıl çalıştığımızın dijital bir kopyasıdır. Bu üç boyutlu dijital dünyada kullanıcılar, hareketlerini taklit eden ve kendilerine benzeyen avatarlar aracılığıyla bir araya gelerek birbirleriyle

354 PAZARLAMANIN YENİ EVRENİ: METAVERSE 345 ve fiziksel dünyayı kopyalayan çevre ile etkileşime girebilirler (Hollensen vd,2022:1-2). Bakış açısına ve amaca göre değişen metaverse i tanımlarken yaygın olan görüş, gerçek dünyaya benzeyen, diğer kullanıcılarla etkileşim kurulan bir alan ve sanal bir dünya olduğu yönündedir. (Shapiro, 2021). Metaverse, yapay zeka desteğini alarak (Aggarwal, vd., 2022), teknolojileri blok zincir (Bao ve Roubaud, 2022) altyapısı üzerinde birleştirerek başka bir boyuta taşımaktadır. Yeni çıkan teknolojileri birleştirerek ortaya çıkan bu yeni internet uygulaması, temelde sosyal medyanın da mevcut formundan bir sonraki hali şeklinde konumlandırılmaktadır (Ning vd., 2021). İş dünyasında internetle ilişkilendirilen etkinliklerin birçoğu üç boyutlu ortamlara taşınır, metaverse in sağlam biçimde ortaya çıkmasıyla, internetle doğrudan ilgili olmayan pek çok teknolojik alanın gelişimi şekillenmektedir. Hızlı prototipleme, üretimde üç boyutlu ortamlar, özelleştirilmiş ve merkezi olmayan üretim için ideal tasarım alanları sunar. Ulaşımda ve lojistikte yeni verimlilikler, anlayışlar ve pazarlar getirir. Çoğu fiziksel dünyada da kullanılabilen otonom makinelerin geliştirilmesi ve test edilmesi için düşük riskli, şeffaf platformlar sunarken yapay zekâda sanal dünyalar yaratır. Tüm bunlar, erken aşamadaki metaverse teknolojilerine dayanan ve gelecekteki gelişmelerin örneklerindendir (Metaverse Roadmap, 2007). Kullanıcılara sosyal değer ve iletişim sunan metaverse başlangıçta, gerçek dünyayı yansıtan bir araç olarak kullanılmıştır metaverse bir araç olarak; asker yetiştirme, psikolojik tedavi, uzak yerleri gezme, keşfetme gibi gerçek anlamda yapılması zor olan işlerle gerçek dünyayı çeşitli şekillerde tamamlar. Sosyal ağlar, ofis ortamları, yüz yüze dersler, tıbbi tedavi gibi bilinen ortamların yerini alarak gerçekte kolaylıkla yapılamayan ve yüksek maliyetli işlerin yapılmasına imkân vererek zor görevleri basitleştirir. İş dünyası için özellikle de pazarlamayı simüle etmek için kullanışlı bir alan olan meta veri deposu, kullanıcıların görüşlerini içeren anketlere dayalı veriler yerine gerçek deneyimlerini analiz etmek daha gerçekçi ve kesin sonuçlar verecektir. Örneğin su ve soda tüketimini karşılaştırmada kullanıcılar suyu daha fazla tükettiklerini belirtme eğilimindedir, ancak meta veri deposuna kaydedilen kullanıcıların gerçek günlükleri doğru araştırma sonuçlarına ulaşmayı mümkün kılabilir. Bunun yanı sıra meta veri deposundaki sayısal verilerden kullanıcılara yönelik davranış modellemesi yapılabilecektir (Dwivedi vd., 2022:7).

355 346 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER 2.2. Metaverse in Kısa Tarihçesi Metaverse terimi ilk kez, Stephenson ın 1992 deki Snow Crash adlı romanında, avatarlar ve yazılımcılar aracılığıyla internet ve artırılmış gerçekliği kullanan bir sanal gerçeklik alanı olarak tasvir edilmektedir. Romandan esinlenen yazılımcılar 2003 yılında, insanların kendisine ait bir karikatür avatarını oluşturabileceği ve sanal bir dünya içinde diğerleriyle sosyal olarak etkileşime girebileceğini belirterek, çevrimiçi multimedya platformu İkinci Yaşam Second Life ı meta verinin öncülü olarak sunmuşlardır (Ludlow ve Wallace, 2007; Joshua, 2017; Gent, 2022). Böylelikle 2000 li yılların başında oyun endüstrisinin bir parçası olarak ortaya çıkan metaverse, kullanıcılar arasında bağımsız iletişimi sağlamıştır. Ancak daha kolay erişilebilen akıllı telefonlar ve sosyal ağların icadıyla kullanıcılar sosyal medyaya yönelmiş ve metaversedeki kullanıcı sayısı azalmıştır (Liffreing,2021). Bununla birlikte, Covıd-19 pandemisinden bu yana piyasa ortamı aniden değişmesiyle metaverse, insanları birbirine bağlayan dijital bir platform olarak geri dönmüştür. Ticarileştirilen 5G, sanal, artırılmış ve karma gerçekliği (MR) uygulayabilen teknolojilerin gelişmesiyle metaverse, temassız ortamlar için bir platform olarak daha fazla dikkat çekmeye başlamıştır (Hwang ve Lee, 2021: 142). Meta veri deposunun oluşturulmasını sağlayan bu teknolojiler, verileri herkesin ulaşabileceği bir veri tabanında kalıcı şekilde kaydeden ve kripto paraların da altında yatan teknolojilerdir. İşlemleri merkezi olmayan, blok zincir, insan zekâsının makineler, özellikle bilgisayar sistemleri tarafından simülasyonu olan yapay zekâ (AI), kullanıcıların yüksek düzeyde etkileşim ve sürükleyici deneyimi tam anlamıyla deneyimlemelerini sağlayan sanal, artırılmış, karma ve genişletilmiş gerçeklikler (XR) ve dokunsal eldivenler hızla gelişmektedir. Dolayısıyla kuruluşlar, meta veri deposunun potansiyelini ve mevcut iş dünyasına nasıl entegre edilebileceğini değerlendirmeye başlamışlardır (Dwivedi vd., 2022:3, Yıldız, 2022). Metaverse ekosisteminde içerik ve platform formları, sosyal medya, özellik sağlayıcılar, ekonomi ve altyapı, kullanıcı ara yüzü ve yoğunlaştırma gibi oyuncular, deneyimin merkezileştirilmiş veya merkezi olmayan olup olmadığına ve içeriği kimin oluşturduğuna bağlı olarak alt bölümlere ayrılabilir. Bu nedenle çoklu oyuncu olması metaverse in sadece bir şirkete veya birkaç teknoloji devine ait olamayacağını göstermektedir (Brown, 2021). Metaverse te kullanılan dijital gerçeklikler teknoloji olan sanal, artırılmış, karma ve genişletilmiş gerçeklik teknolojileri kullanılmaktadır. Rath vd,

356 PAZARLAMANIN YENİ EVRENİ: METAVERSE 347 (2015:13), sanal gerçekliği, kopyalanan tasarlanmış veya var olan bir ortamda, kullanıcıların gerçekmiş gibi hissetmelerini ve etkileşime girmelerini sağlayan sürükleyici bir deneyim olarak tanımlamıştır. Artırılmış gerçeklik ise, gerçek nesnelerin veya ortamların dijital objelerle birlikte sunulmasıdır (Tutulmaz ve Seferoğlu, 2017:4). Karma gerçeklik, sanal ve artırılmış gerçeklik teknolojileri ile gerçek ortamları kapsayarak, videolarla ve grafiklerle geliştirilmiş sürekliliği sağlamaktadır. Sanal, artırılmış ve karma gerçeklik teknolojilerinin tamamını bir araya getiren, daha kapsamlı ve sürükleyici deneyimler sunan teknoloji ise, genişletilmiş (XR) gerçeklik olarak tanımlanabilir (Künüçen, 2021:47-51) Metaverse in Boyutları Dwivedi vd, (2022:5) metaverse in boyutlarını tanımlardan yola çıkarak çevre, ara yüz, etkileşim ve sosyal değer olmak üzere dört türde sınıflandırmışlardır; 1-Çevre (Ortamlar); metaverse ortamları gerçekçi, gerçekçi olmayan ve kaynaşmış ortamlardan oluşur. Gerçekçi ortam, tasarımcının amacına ve yorumuna göre coğrafyayı ve fiziksel unsurları yansıtır. Kaynaşmış ortam, gerçekçi bir ortama dayalı bazı gerçekçi olmayan unsurları yansıtır (Schroeder vd., 2001). Gerçekçi olmayan ortam, kullanıcının gerçekçi zaman ve mekânın engellerini algılar ve kaldırır (Papa Giannidis ve Bourlakis, 2010). Gerçekçi olmayan meta veri deposu, yerçekimi gibi fiziksel kısıtlamalar olmadan nispeten özgürce kullanılabilmesi, gerçekçi olmayan nesneleri özgürce yaratabilme ve kullanıcıların gerçekte deneyimlenemeyecek şeyleri deneyimlemelerine izin verme avantajlarına sahiptir (örneğin, Mars keşfi). 2-Arayüz; Fiziksel öğelerden gerçekçi bir meta veri deposunun özellikleri olarak bahsedilir. Ara yüzdeki fiziksel unsurları yansıtmak gerçekçiliği sağlamanın iyi bir yoludur, ancak mevcut teknoloji yeterince gerçekçilik sağlayamamaktadır (Amorim vd., 2014). Fiziksel unsurları yansıtmak için dokunsal ve görsel yöntemler vardır. Örneğin, VR takımları ve eldivenler kullanılarak dokunmanın doğrudan uyarılması, fiziksel duyumlara yardımcı olur. 3-Etkileşim; meta veri deposundaki etkileşim, iş birliği, sosyal ağ ve kişisel diyalog olarak sınıflandırılır. Meta veri tabanındaki sosyal ağ deneyimini etkili bir şekilde yeniden tanımlamak ve kullanmak zordur (Zhang et al., 2018). 4-Sosyal değer; meta veri deposu ortamında toplum için yeni bir değer olup olmadığı, sürdürülebilirlik ve disiplinler arası çalışma, sosyal değerlerin sağlanmasında ve sağlam bir meta veri deposunun sürdürülmesinde önemli

357 348 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER faktörlerdir. Sürdürülebilirlik metaverse için önemli bir faktördür (Papagiannidis ve Bourlakis, 2010) Metaversenin Yapıtaşları Ball (2021), metaverse in ortaya çıkışı ve gelişimi üzerindeki kolaylaştırıcı etkileri olarak işlev gören ve her birinin büyük bir öneme sahip olduğu sekiz ana yapı taşı (Şekil 1) olduğunu söylemektedir; Şekil 1: Metaverse nin Yapıtaşları (Ball,2021) 1. Donanım; gerçek deneyim ya da sihir yazılım aracılığıyla sağlanır, ancak meta veri deposuyla etkileşime giren ve onu geliştiren donanım (fiziksel teknolojiler) olmadan hiçbir şey olmaz. Bu yapı taşı, cep telefonları, sanal veya AR tabanlı ortamlar, projeksiyon ve izleme sistemleri, dokunsal eldivenler, endüstriyel kameralar, tarama sensörleri ve benzeri donanımlarla sınırlı olmamak üzere, tüketiciye yönelik ve kurumsal donanımları içerir. 2. Ağ Oluşturma; yüksek bant genişliği, gerçek zamanlı bağlantılar ve merkezi olmayan veri iletimi sağlanması bu alanda önemli performans göstergeleridir (Hallosen vd., 2022).

358 PAZARLAMANIN YENİ EVRENİ: METAVERSE Hesaplama; metaverse i desteklemek için hesaplama, işleme, veri mutabakatı ve senkronizasyonu, projeksiyon, yapay zeka, çeviri ve hareket yakalama gibi çeşitli ve zorlu işlevleri destekleyen bilgi işlem gücünün etkinleştirilmesi ve sağlanmasını ifade eder. 4. Sanal Platformlar; kullanıcıların veya işletmelerin yaratabilecekleri, keşfedebilecekleri, sosyalleşebilecekleri, müzik dinlemek, derse veya toplantıya katılmak gibi çeşitli deneyimler yaşayabilecekleri ve ekonomik faaliyette bulunabilecekleri platformlardır. 5. Değişim Araçları ve Standartları; metaverse in yaratılması, çalıştırılması ve geliştirilmesi için gereken araçlar, formatlar, hizmetler, protokoller, fiziki ve yapay zekâ gibi gelecekle uyumluluk, bunların yönetilmesi, güncellemesi ve bilginin yönetimini destekleyen yapıtaşıdır. 6. Ödemeler; finansal hizmetler, tüm dijital para birimleri ve dijital ödeme süreçleri ile bunlara ilişkin platformlar ve işlemlerin desteklediği teknoloji alt yapısıdır. 7. Metaverse İçeriği, Hizmetleri ve Varlıkları; kullanıcılardan elde edilen bilgilere ve kullanıcıların kimliklerine göre geliştirilen sanal ürünler ve sanal paralar gibi dijital tüm varlıkların tasarlanması, yaratımı, satış süreci, stoklanması, korunması ve finansal açıdan yönetimi sürecini kapsar. 8. Kullanıcı Davranışları ; kullanıcıların harcama, kara verme, yatırım yapma, zaman yönetimi, ilgi ve dikkatleri ile yetenekleri, ilkeleri felsefeleri gibi davranışlarına ilişkin yansıyan tüm gözlemlenebilir değişikliklerdir. Örneğin günümüz Z ve Alfa kuşağı çocukları sanal dünyalar yoluyla kendilerini rahatlıkla ve kolaylıkla ifade etmekte, araştırmakta, öğrenmekte ve sürekli sosyalleşmektedir. Bu sanal dünyaların yetenekleri, kullanıcılar açısından kolaylık ve önemi büyük bir hızla artacaktır (Hallosen vd.,2022). 3. Metaverse ve Pazarlama Covid19 pandemisiyle gelişen yüz yüze olmayan pazarlama stratejileri karmaşık hale gelmiştir. Metaverse in insanların hayatına girdiği andan itibaren yaşam biçimlerinde de A dan Z ye büyük değişiklikler olmaktadır. Bu büyük değişim ve dönüşümlere uyum sağlamanın yanı sıra ortaya çıkan fırsatları değerlendirmek isteyen işletmeler ve markalar, gündemlerinin ilk sırasına metaverse ü yerleştirmeye başladılar (Kaya, 2022). Pek çok marka, kullanıcı deneyimleri yaratmak için meta veri deposunu kullanmaktadır. Artırılmış ve sanal gerçeklik teknolojileri kullanılarak satın almayla sonuçlanan sanal alan deneyimleri için

359 350 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER pazarlama denemelerine başlanmıştır (Kang,2022:286). Çoğunlukla Fortnite veya Roblox gibi çevrimiçi oyunlar ve dünyalarla tanınan metaverse, her şeyi kapsayan bir etkiye ve potansiyele sahiptir. Metaverse henüz tam anlamıyla insan hayatına dâhil olmamasına rağmen, Travis Scott konserinin 12 milyon, Roblox oyunundaki parkurunu 48 milyon kullanıcı tarafından ziyaret edilmiş ve fiziksel ortamlarda ulaşılması zor olan bu rakamlara ulaşılmıştır (Kaya,2022). Eğlence, sağlık, tüketicilere yönelik ürünler, ödemeler ve işletmeler arası çözümlere kadar hemen hemen tüm alanlarda işletmelerin değer yaratımında devrim niteliğinde bir laboratuvardır. Ayrıca gelecekte yeni endüstriler, meslekler, sertifikalar, yetenekler, kaynaklar ve pazarlar oluşturulacaktır (Hollensen vd,2022). Nitekim her geçen gün metaverse in hızla büyümesi beklenmektedir. Bu dev sanal dünyada bir ekosistemin kurulması, geliştirilmesi, içeriğin çeşitlendirilmesi ve etkinleştirilmesiyle mevcut web pazarından sanal ortam pazarına geçiş hızlanacaktır. Domorosla (2022), 2026 yılına kadar insanların dörtte birinin günde en az bir saatini metaverse te sanal mağazaları ve okulları ziyaret etmelerinin yanı sıra çalışmak, sosyalleşmek ve eğlenmek için harcanacağının tahmin edildiğini belirtmiştir. Dolayısıyla pazarlama, sağlık, eğlence, turizm, konaklama, eğitim, vatandaş-hükümet etkileşimi, dönüşen sosyal ağlar, kuruluşların operasyonel kapasiteleri ve iş modellerinin metaverse te çalışabilecek şekilde uyarlanma potansiyeli önemlidir (Dick, 2021; Mystakidis, 2022). Nitekim Morgan Stanley, 2030 yılına gelindiğinde, markaların cirosunun %810 unun doğrudan meta veri kaynaklarından geleceğini tahmin etmektedir (Brujo,2022). Dünyada yaşanan değişimlerle, tüketicilerin sanal pazarlara olan eğilimlerinin de arttığını ortaya koymuştur (Çelikkol,2022:65). Sadece, kullanıcı, oyuncu ve izleyici deneyiminden ibaret yeni bir teknoloji olarak görülmemesi gereken metaverse, bütün bunların çok ötesinde yeni bir yaşam, gelişim, iş yapış şekli, üretim ve alışveriş olarak standartların yeniden belirlendiği ve insanların katılım ve katkı gösterdiği öte bir evren olarak görülmelidir (Alpaslan, 2022). Pazarlamacılar, metaverse i web sitesi ve sosyal medya varlıkları, mobil uygulamalar, banner reklamlar ve marka hikayesini anlatan sürükleyici reklam deneyimleriyle ek pazarlama kanalı ve hikaye anlatımı için yeni bir ortam olarak değerlendirerek markayla ilgili içerik oluşturma ve satış yaratma amacıyla kullanabilirler (Yıldız, 2022). Metaverse, işletmelerin potansiyelini ortaya koyarak yeni bir pazar olarak kullandıkları geniş bir alandır. İşletmeler birçok iş modeliyle gelir elde etmektedir. Gerçek ürünlere nazaran metaverse te sunulan sanal ürünleri yapmak için daha az kaynak ve süreç gerektirir. Özellikle genç kullanıcılar ekonomik

360 PAZARLAMANIN YENİ EVRENİ: METAVERSE 351 faaliyetlere katılabilir. Nispeten daha yaşlı kullanıcılar için giriş ara yüzünü basitleştirilebilir. Metaverse teki uygulamalar, işletmelere gerçek dünyadaki varlıklarını ve konumlarını genişletme veya tamamen yeniden konumlandırma fırsatı sunabilir (Rauschnabel vd., 2019;Rauschnabel vd.,2022). Örneğin, 2021 yılı Kasım ayında Nike markası, sanal bir dünyada var olmak için yatırım yapmıştır. Bunun neticesinde Nike, mevcut ve potansiyel müşterilerle etkileşime girerek, sanal giysiler, ayakkabılar ve aksesuarlar sunmuştur. Müşterilerle bu etkileşim ve oyunlaştırılmış deneyimler ve etkinliklerle marka değeri oluşturmada alan yaratmıştır (Hollensen vd., 2022). Metaverse te ürün satışı gibi ekonomik faaliyetlerin yanında, satın alma gerçekleştiren kullanıcıların birlikte ürettiklerinin satıldığı ekonomik faaliyetlerin de sürdürülebildiği bir ekosistemdir (Park ve Kim,2022). İşletmeler, sanal ürün satışı yoluyla marka ile tanışma, sosyal medyalarda olduğu gibi kitle ile etkileşim, büyük bir kitlenin markayla etkileşime girmesine olanak tanıyan sanal etkinliklerin organizasyonu gibi stratejileri test etmektedirler. Bunların dışında paralel pazarlama stratejisi de yürütmektedirler. Bir şirketin gerçek dünyada reklamını yaptığı bir sektörün metaverse eşdeğeri varsa, paralel pazarlama iyi bir başlangıç noktası olabilecektir (Domorosla,2022). Rauschnabel vd. (2019), gerçek hayata nazaran işletmelerin metaverse^ te yeniden konumlandırmanın daha kolay olduğunu söylemektedir. İşletmeler için, özellikle artırılmış gerçeklik teknolojisinden faydalanarak ürün veya hizmetlerinin işlevselliğini ve çekiciliğini artıran bir deneyim yaratmak geleceğe yönelik öngörülü bir yoldur. Örneğin, Adidas, tüketicilerin sanal olarak ayakkabıyı denemesini sağlayan artırılmış gerçeklik kullanırken, Ikea, tüketicilerin kendi evlerinde mobilyalarını görselleştirmesine izin veren teknolojiyi kullanmaktadır (Hollonsen vd.,2022). Markalar, öncelikle yeni neslin tercihleri nedeniyle metaverse te yer almayı düşünmekte, yaşadıkları yerlerdeki kitlelerle etkileşime girmek, ürün ve hizmetleri hakkında farkındalık yaratmak ve tüketicilerin kendilerini ifade etme isteklerine ve alışkanlıklarına saygı duyarak favori markaları yaratmak istemektedirler (Domorosla, 2022). Dijital gerçekliklerle çok yakın bir gerçekçilik hissi sağlayan metaverse, bu hisse dayalı bir pazarlama stratejisi geliştirmektedir. Genişletilmiş gerçeklik (XR), gerçek dünyadaki varlıkların gerçekçiliğini ve rahatlığını yansıtır ve platformdaki tüketici iletişim noktaları, XR ile gerçek mağazalara benzer şekilde uygulanırsa hem tanıtım hem satışlar sorunsuz ilerleyecektir. Metaverse kullanan bir pazarlama stratejisinin merkezi noktası insanlardır, yani müşterilerdir. Sanal gerçeklikteki müşterinin, gerçek dünyadaki müşteriyle aynı olduğu, yani avatarın

361 352 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER metaverse kullanarak pazarlamanın merkezinde olduğu söylenebilir. Sanal ortamdaki avatarlar, insan arzularını ifade etme aracı olarak iş potansiyelini de ifade eder. Pazarlama açısından, müşteri istek ve ihtiyaçlarının analizi, strateji oluşturmanın başlangıç noktası olur. Tüketiciler, gerçek kişiye benzeyen veya benzemek isteyen karakterleri sanal bir alana yerleştirerek gerçeğe benzer ve daha özgür şekilde sosyal faaliyetlerde bulunurlar. Kişiselleştirilmiş olan bu karakteri süsleyen ve büyüten etkileşim biçimi, gerçek dünyadakine benzer şekilde tüketicilerin arzusunun hissedilmesini sağlar. Markalar, kullanıcıların avatarlar aracılığıyla yansıtılan isteklerini sanal gerçeklikte analiz ederek ortaya metaverse e ilişkin pazarlama stratejisi koyabilirler. Gerçek yaşamlarında lüks bir mağazaya giremeyen tüketiciler, sanal avatarları aracılığıyla arkadaşlarıyla alışveriş yapabilir ve yeni bir satın alma deneyimi yaşayabilir Metaverse Tüketicileri İnternette her geçen gün daha fazla zaman geçiren insanlar, yeni ilişkiler geliştirmekte ve yeni sosyal alanlar oluşturmaktadırlar. Sadece sosyalleşmekle kalmayan yeni tüketici tipi, çevrimiçi alış-veriş yapmakta, iş kurmakta, çalışmakta ve yeni mal ve hizmetlerle ilgili araştırma yapmaktadırlar. İnsanların hayatına parça parça giren metaverse, müşteri deneyimi devriminin habercisi olduğunu söyleyen Önder (2022), metaverse le tüketicilerin satın alma alışkanlıkları, müşteri davranışları ve daha pek çok konu markalara farklı fırsatlarla yeniden gündeme gelecektir. Bonsu ve Darmondy (2008), metaverse deneyimi olan Second Life ın tüketicilerin daha özgür davrandıkları bir yaşam olarak sunulduğunu, tüketicinin işletmeyle beraber üretip yaratım sürecine katıldığına vurgu yapmaktadırlar. Soares vd. (2015), tüketicilerin Second Life ta (metaverse te) satın alma tercihleri ve deneyimlerini etkileyen unsurları saptamayı amaçladıkları araştırmalarında, kullanıcıların gerçek hayattakine benzer hislerle satın alma deneyimlediklerini ve hatta bazen daha fazla zevk aldıklarına ilişkin sonuçlara ulaşmışlardır. Metaverse te tüketicilerin hayal ettikleri şekilde adım atmaları ve özgür olmalarına duydukları ilgi, ulaşılan sonuçlardan en dikkat çekeni olmuştur (Soares vd.,2015: ). Gelişen bilgi teknolojileriyle tüketiciler artık mal ve hizmetlerle ilgili özellik ve fayda beklentisinin yerine, yeni deneyimler yaşamaya ilgi göstermektedirler (Schmitt, 1999:53). Tüketicilerin meta veri tabanındaki tüketim deneyimlerini anlayabilmek için kendi avatarlarını seçme motivasyonlarına eğilmek gerekmektedir. Deneyim odaklı tüketiciler metaverse in sunabileceği yeni

362 PAZARLAMANIN YENİ EVRENİ: METAVERSE 353 ve benzersiz deneyimlere ulaşmak istemektedir. Metaverse tüketiciler, mal veya hizmeti sadece satın alıp tüketmeyi değil, söz konusu mal veya hizmetle etkileşime girerek 3D olan metaverse dünyasında deneyimleme beklentisi içerisindedir (Bourlakis vd., 2009:140). İşletmelerin, deneyim odaklı tüketiciler ile kapsamlı internet kullanan tüketicileri hedefleyen ilişki yönetim araçlarına yönelmeleri metaverse te başarılı stratejileri hayata geçirmesine aracılık edecektir. Bilhassa dijital ürünler pazarındaki hedef kitlenin beklentilerini karşılamada güçlü imkânlar sunan metaverse, dijital ürünlerin siber uzayda deneyimleyebilmeleri açısından avantajlar sağlamaktadır. Bu da tüketicilerle ilişkileri daha etkin, güçlü ve kalıcı hale getirmede avantaj sağlanması anlamına gelmektedir (Kuş,2021:252). Metaverse te tüketiciler avatarları için harcama yapmakla kalmayıp, iş kurma, arazi satın alma, konser izleme, gezegen satın alma, müze gezme, seyahat etme gibi gerçekliği artırılmış gerçek dünyayla eş zamanlı tüketim faaliyetlerinde de bulunmaktadırlar. Tüketciler metaverse te kişiye özel müşteri deneyimi yaşama arzularını tatmin eden takas edilemez dijital özel jeton olan NFT lerle alışverişi deneyimlemektedirler. Bir araştırmada yenilikçiliğin kullanıcı deneyimlerini olumlu etkilediği, yeniliğe ilgi duyan kullanıcıların, kullanıcı-metaverse deneyimleri sonunda sadakat gelişeceği belirtilmektedir (Jeon, 2021:90). Metaverse gibi sürükleyici bir dijital alanın varlığı, insanların etkileşim biçimini, birbirleriyle ve markalarla olan ilişkilerini değiştirmesi kaçınılmazdır (Brujo, 2022). Tüketicilerle metaverse kanalıyla etkileşim kuran işletmelerin, müşterilerini elde tutmak, bağlılık oluşturmak ve bağlılığı artırmak ve yeni müşteri kazanabilmek için metaverse e yönelik pazarlama program ve stratejilerine yönelmeleri gerektiği ortaya çıkmıştır Metaverse te İşletme ve Tüketici İlişkileri Yenilikçi işletmelere olan eğilimlerinde artış görülen günümüz tüketicileri, yenilikleri sadece mal ve hizmetlerde değil, müşteri değeri ve deneyiminde de beklemektedirler. Yaşadığı çevre ile sınırlandırılmak istemeyen ve satın alma alışkanlıklarında alışılmışın dışına çıkmak isteyen tüketiciler işletmelerin geleceğini de yönlendirmektedir. Bu tüketiciler, coğrafya sınırı, zaman sınırı ve yaşam kurallarını belirleyebilen yönetimsel biçimlerle sınırlanmak istemeyen tüketicilerle karşı karşıya olunduğunu bilmek gerekmektedir. Bu tüketici profilinin isteklerinin karşılanıp tatmin edilmeleri noktasında metaverse, yer/ mekân ve zaman sınırlarının ötesinde bir yaşam biçimi oluşturmaya olanak sağlamaktadır. Tüketicinin tek bir tuşa basmasıyla istediği konsere istediği anda

363 354 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER gitmesi, dünyanın herhangi bir yerine istediği yerde ve zamanda seyahat etmesi, istediği ülkede gayrimenkul satın alması gibi gerçek yaşama göre özgürlükçü bir dünya sunmaktadır. Avatarlarıyla varlıklarını hissettiren tüketicilerin istek ve ihtiyaçlarına öncelik veren işletmeler açısından yoğun bir rekabet yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Rekabet avantajı elde edebilmek için işletmelerin metaverse tüketicileriyle geliştirilebilecek ilişkiler için bir yol haritası belirlemek durumdadırlar. Dionisio (2013:35), belirlenecek bu yol haritasında bir takım özelliklere dikkat edilmesi gerektiğini savunmuştur; Gerçekçilik: Tüketicilerin duygusal ve psikolojik olarak kendilerini alternatif alanda hissetmelerini sağlamak için sanal alanın, yeterince gerçekçi olup olmadığının sorgulanması gerekmektedir. Aynı anda her yerde bulunabilme: Bilgisayar, tablet, mobil cihazlar gibi mevcut dijital cihazlarla metaverse i oluşturan sanal alanlara erişilebilir olup olmadığı ile tüketicilerin oluşturdukları kolektif kişiliği veya sanal kimlikleri bozulmadan metaverse içinde geçiş yapılabilmesi oldukça önemlidir. Birlikte çalışabilirlik: sanal ortamların oluşturulmasında, yeniden yapılandırılmasında veya mevcut dijital cihazların belirli uygulamalarda birbirlerinin yerine geçebilmesi gerekmektedir. Böylelikle, tüketicilerin deneyimlerinde sürükleyicilik, kesintisiz şekilde konumlar arasında sorunsuz bir hareket edebilmelerini sağlayacaktır. Ölçeklenebilirlik: Çok sayıda tüketicinin metaverse te yer almasını sağlamak için yeterli güce sahip tüketicilerin deneyiminden ve sistemin verimliliğinden ödün vermeyecek sunucu mimarisi gerekmektedir. Bunun dışında, metaverse te sanal gerçeklik yaratabilecek sanal (VR), artırılmış (AR) ve karma (MR) gerçekliklerle alış-veriş deneyimini özelleştirecek farklı kılacak yöntemler uygulanması ve geliştirilmesi gerekmektedir. İşletmeler aslında, tüketicilerin sanal ve artırılmış gerçeklik gibi teknoloji kullanımlarını sağlayarak, sanal (metaverse) ve gerçek dünya arasında bağlantı oluşturmaktadır. Kullanıcılar metaverse te sadece oyun oynamak değil, eğlence, sağlık, giyim, üretim, işgücü gibi pek çok farklı alanda sanal ve artırılmış gerçeklik teknolojileriyle hizmet deneyimi yaşamak ve alış veriş yapmak istemektedirler. Bunun farkına varan işletmeler 2020 yılında bu yana bu yeni nesil teknolojilere yatırım yapmaktadırlar (Pérez vd., 2020; Doolani vd.,2020; Han ve Kim, 2021; Viglialoro vd., 2021). Yapılan çalışmalarda işletmelerin bu teknolojiler aracılığıyla sundukları gerçekçilik hissi ve keyif veren alış veriş deneyimlerinin, metaverse kullanıcılarına

364 PAZARLAMANIN YENİ EVRENİ: METAVERSE 355 yönelik rekabetçi pazarlama stratejileri oluşturmayı sağlayacağı belirtilmiştir. Dolayısıyla tüketicilerin mal ve hizmet arayışlarında daha efektif olmalarını, mal ve hizmetlere istedikleri şekilde sürükleyici deneyimlerle ulaşabilmeleri kolaylaşacaktır (Scholz ve Duffy,2018; Choi ve Choi, 2020; Moriuchi vd.,2021) Metaverse te Pazarlama Karması Ürün Metaverse te en temel ürünler, kullanıcıların avatarlarının sanal kimlikleri ve sanal kostümleri gibi genel anlamdaki ihtiyaçlarını gidermeye yönelik mal ve hizmetler ilk akla ürünlerdir. Bunların yanı sıra, metaverse e özgü değiştirilemez (takas edilemez) token anlamına gelen NFT ler bir başka ürün olarak ortaya çıkmıştır (Anıl ve Alankuş, 2020:141). NFT ler tüketicilerin blok zinciri teknolojisi ile tanımlanan benzersiz sanal eserler/ürünler edinmelerine, bunlara sahip olmalarına ve ticaret yapmalarına olanak sağlamaktadır (Cho han ve Paschen, 2021). Değiştirilemez tokenler (NFT ler), firmaların sanal tekliflerle, sanal ve gerçek dünya arasındaki etkileşimleri artırarak ürün portföylerini genişletmelerine olanak tanır. Örneğin, Nike markası, benzersiz sanal Nike markalı ürünleri NFT lere dayalı olarak şaşırtıcı fiyatlarla satabilmiştir. Sanal ürünler, genel olarak gerçek emsallerinden daha az değere sahipken, benzersiz tanımlayıcılar sayesinde NFT lerin değeri yüksek rakamlara ulaşabilmektedir (Hofstetter vd. 2022). Bunların yanı sıra NFT ler sportif oyunlar veya konserler gibi aktivitelere erişimi güvence altına almakta ve ünlülerle kişisel etkileşimler, daha üst içeriklere erişim gibi kişiselleştirilmiş özel avantajlar da içerebilmektedir (Stelzner, 2022). NFT ve benzeri diğer dijital objeler, yenilikçi fikirler ve soyut bir anlam ifade eden dijital hizmetlerin metaverse te ürün kategorisini oluşturacağı düşünülmektedir (Duan vd., 2021:8) Fiyat Resmi otoritelerin müdahalesinin en alt seviyede olduğu, rekabet ve özel mülkiyet serbestisinin bulunduğu bir ekonomi piyasasına sahip metaverse te tüketicilerin egemenliği söz konusudur. Bu da fiyatın, mal ve hizmetlerin nasıl üretildiğine odaklanması sonucu oluşmasını sağlamaktadır. Fiyat, metaverse te, teklif edilen fiyat karşılığında, dijital mal ve hizmetlere ödenen kripto paradır (Anıl ve Alankuş, 2022:143). Metaverse teki kullanıcılar, içerik üreticileri, mal ve hizmetleri üreten ve bunları satan veya alan tüketicilerdir. Dolayısıyla metaverse in tam rekabet piyasası örneği olduğunu söylemek mümkündür (Mankiw, 2015, s.280).

365 356 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Tutundurma Çoğunlukla yapay zekâ ve makine öğrenmesine (machine learning and artificial intelligence) dayalı kendi egemenliğinde dijital kimlik imkânı sunan, birey odaklı ve merkeziyetsiz yeni nesil bir internet teknolojisi olan Web 3.0 (Polat ve Öz, 2021:61) çağında işletmelerin ve markaların pazarda en önemli tutunma aracının metaverse olduğu görülmektedir (Simplebo, 2022). Metaverse te kullanılan dijital iletişim araçları iletişimin sürekli ya da kesik, etkili ya da etkisiz, amaçsal ya da yapısal olmasına göre farklı iletişim teknikleri ile karşılaşılmaktadır. Ürün kötüleme gibi dezenformasyon ekseninde negatif bir iletişime olanak vermemek için ağlardaki birebir iletişimi daha etkili kullanmak, yenilikleri evrendeki diğer kullanıcılara daha ayrıntılı ve hızlı şekilde aktarmak, gelen isteklere ve sorulara hızlı yanıt vermek yararlı sonuçlar doğurmaktadır (duch*esnes, 2022). Metaverse te etkileşim ve etkinlik ölçümleri sonucu markalar için imajın daha geniş anlamlar ifade ettiği ortaya çıkmıştır. Yeni nesil dijitial teknolojilere dayalı metaverse te reklamlar, iyi bir imaja sahip olunmasında önemli rol oynamaktadır. Fiziki gerçeklikteki iletişimden oldukça farklı olan metaverse te, iletişim kanallarında doğru seçim yapmak çok önemlidir. Metaverse te reklamcılık ile ilgili avantajlar elde edebilmek için bazı önerilerde bulunulabilir. Bunlar (Uzuner, 2021); - Kullanıcıların markayla iletişimini ve etkileşimini sağlamak, - Popüler içerikler, satıcılar ve piyasalar oluşturmak, - Rekabetçi dijital içerik üretimini geliştirmek. - Piyasaya sürülen dijital mal ya da hizmetin görünürlüğünü arttırmak, - Reel dünyadaki işletme veya markaların sanal gerçeklikte de var olabildiğini göstermek, - Marka sadakati oluşturmak, dijital içeriklerin tekrar satın alınmasını sağlamak, - Pazardaki dalgalanmalar ve ani hareketlenmeleri engellemek, - Dijital ürün ve içeriklerin denenmesini sağlamak, - Bir takım teşviklerle (satış takibi, stok arttırımı gibi) kullanıcıların daha çok zaman geçirmesini sağlamak, - Rakip kullanıcıların satış tutundurma teknikleriyle rekabet etmek, - Metaverse ayrıca, doğrudan pazarlamanın da uygulama sahası olmak için doğru adaydır (Özata, 2014, s.338).

366 PAZARLAMANIN YENİ EVRENİ: METAVERSE Dağıtım kanalları Anacona vd., (2022) dijitalleşmenin son noktası olan metaverse in dağıtım, tedarik, teslim gibi birçok pazarlama kavramına yeni bir boyut getirdiğini belirtmektedir. NFT gibi ürünlerin dağıtımı, malın kripto para birimi karşılığında satın alınmasıyla başlar, bu dijital içerikli ürünler satın alındığı anda alıcının adına blok zincir sistemine tescil edilmesiyle teslimat gerçekleşmiş ve dağıtım süreci tamamlanmış olmaktadır (Tsukanov, 2022). Dijital seyahat turları, dijital evlilikler, dijital müzik festivalleri ve konserler gibi hizmetlerde doğrudan dağıtım faaliyeti yürütülmekle birlikte metaverse teki lojistik şirketleriyle dolaylı dağıtım gerçekleşebilmektedir (Kayabaşı, 2014: 273) Metvaerse Dünyasından Örnekler Metaverse te en çok ofis alanı, moda, eğitim, eğlence ve emlak endüstrisi, reklam ve ticaret gibi alanlar aktiftir. Moda endüstrisinde, bir metaverse çevrimiçi mağaza platformunun kurulması çevrimiçi dağıtım kanalının genişletilmesi için önemli iken, eğlence endüstrisinde ilgi çeken içerikler üretmek önemlidir. Metaverse in gayrimenkul sektörü, ofis alanı, çevrimiçi toplantılar ve sosyal alan olarak rolünün önemi göz ardı edilemez bir faktör haline gelmiştir. Örneğin çevrimiçi eğitim, yüz yüze eğitime kıyasla giderek genişlemekte, zaman ve mekân sınırı olmaksızın bir eğitim arenası sağlanmakta ve bu nedenle çevrimiçi eğitimin sanal evrendeki rolü giderek artmaktadır. Ayrıca reklam, iletişim ve alışveriş deneyimleri için bu platformun rolü daha önemli hale gelmiştir. Kısacası birbirinden farklı sektörlerde metaverse te içeriklerin ve platformların öneminin arttığı görülmektedir (Jo,2022:796). Özellikle Covid-19 pandemisi döneminde sanal müzik sanatçılarının sanal konserlerle müzik endüstrisini değiştirmeye başladıkları görülmüştür de Fortnite platformunda Amerikalı hip-hop sanatçısı Travis Scott, 12 milyondan fazla izleyicinin gerçek zamanlı olarak izlediği bir metaverse performansı

367 358 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER sunmuştur. Bu performanstan, yaklaşık 20 milyon dolar gelir elde edilmiştir. Bu konserin dışında Fortnite platformu The Weekend, Andrea Grande gibi sanatçılarla da sanal konser orginizasyonları gerçekleştirmiştir (Bülbül, 2022). Metaverse, uzayı, zamanı ve beklentileri yeniden şekillendirmeye, insanların birbirleriyle etkileşim ve bağlantı kurma biçimini yeniden şekillendirmeye devam edecek olması sebebiyle işletmelerin metaverse te yer edinmeye yönelik girişimleri ve yatırımları hızla artmaktadır. Dünyaca ünlü lüks markalar olan Burberry, Gucci, Balmain, Dolce & Gabbana, Louis Vuitton, Nike, Adidas metaverse te denemeler yapmışlardır yılı Mart ayında giyilebilir NFT yi piyasa süren Estee Lauder ve Tommy Hilfiger, Coach ve Decentraland gibi yine ünlü markaların dijital ürünlerini sergilediği metaverse teki ilk Moda Haftası gerçekleştirilip bu anlamdaki etkinliklere öncülük etmiştir. Kullanıcılar Decentraland in sitesine girip, cüzdanlaryla bağlanarak metaverse teki moda haftası nı takip edebilmiş, misafir moduyla bağlanarak organizasyona katılmışlardır (Burjo,2022; NTV,2022) yılı yaz aylarında Levi s, Wrangler, Gap ve Diesel markalarının blok zincirlerde depolanan NFT koleksiyonlarını ve Kasım ayında Looop ve H&M markaları sanal ve vegan nitelikteki moda koleksiyonlarını metaverse piyasasına sürmüştür (NTV,2022). Bvlgari markası Bvlgari Colors uygulaması aracılığıyla metaverse te Bvlgari Colors adını verdiği bir sergiyle sanal alanda kullanıcılara

368 PAZARLAMANIN YENİ EVRENİ: METAVERSE 359 kişisel deneyimler yaşatmıştır (Kang, 2022:287). Dünya çapında milyonlarca kullanıcının oyun oynadığı, deneyim kazandığı, yeni oyunlar kurguladığı Z kuşağının en çok sevdiği platformlardan olan ve ülkemizde de yaklaşık 5 milyon kullanıcısı bulunan Roblox a Türkiye den reklam veren ilk banka İş Bankası olmuştur. Tüm ofis süreçlerini tamamıyla metaverse e taşıyan Standby Me, Türkiye nin ilk metaverse ajansı olmuştur. Ajans artık toplantı ve Happy Hour larını kendi metaverse inde gerçekleştirmeye başlamıştır. Aktif Bank, sanal arsalardan oluşan ve metaverse in en popüler platformlarından olan Decentraland den parsellerden oluşan geniş bir alan satın almış ve platforma yönelik tasarıma başlamıştır. Turkcell, çok yakın zamanda metaverse te ilk mağazasını hizmete açmayı planlanlamakta olduğunu, Doğtaş, mobilya ve aksesuarlarını metaverse dünyasında da tüketicisiyle buluşturmak için hazırlıklara başladıklarını duyurmuşlardır. Artırılmış Gerçeklik, IoT ve Yapay Zekâ gibi teknolojilere yatırım yapan Vestel, dijital stratejileri paralelinde, teknoloji gündeminin en önemli başlıklarında biri haline gelen metaverse te, metaverse de sanal showroom projesini başlattığını duyurmuştur (Önder,2021). 4. Metaverse e Yönelik Eleştiriler Yeni imkânlar, fırsatlar ve avantajlar sunmasının yanı sıra metaverse ile ilgili rahatsızlıklar ve tehditler de potansiyel olarak tartışılmaya başlanmıştır (Altun,2021:171). Gelinen noktada günlük yaşam ve iş dünyası için kolaylıklar sağlayan, küresel afet ve pandemiler gibi olayların da etkisiyle hızlanan sanal evren teknolojisine yönelik eleştirel yaklaşımlar da bulunmaktadır. Pazarlama dünyası açısından bakıldığında pek çok pazarlamacının, mal ve hizmetleri tanıtmak için tanıtım videoları, reklamlar gibi içerikler oluşturmaları gerekmektedir. Artırılmış ve sanal gerçeklik teknolojileri sayesinde içeriklerin rolü büyük oranda değişebilmektedir. Örneğin sanat galerilerindeki tablolar, müzedeki heykeller ve benzeri bazı fiziksel nesneler sensör teknolojileri ile taranarak, tüketicilerin evlerinde holografik bir nesneye dönüştürebilmektedir. Metaverse teki bu olanaklar, nesnelerin kopyalanması ve mülkiyetin korunması gibi yasal haklarla ilgili çok tartışmalı bir gündem yaratmaktadır. Yine NFT lerle satın alınan ürünlerin kopyalanması da tüketici haklarının ihlal edilmesi gibi sorunların gündeme gelmesi riskini doğurmakta ve tartışmalara neden olmaktadır (Rauschnabel vd, 2022: ). Metaverse e psikoloji ve sosyoloji gibi disiplinlerden de olumsuz eleştiriler gelmektedir. Sanal gerçekliğin, toplumların ve insanların gerçekliğe

369 360 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER dair algılarını bozabileceği ihtimali üzerinde durulmaktadır. Kullanıcıların gerçek ve sanal yaşam arasında kalmalarıyla aidiyet duygularının zarar görmesi tartışmaları başlamıştır. Ayrıca metaverse te sert rekabet ortamlarının özellikle teknolojik olarak güçlü işletmeler karşısında güçsüz olanların haksız rekabetle karşılaşmaları ve pazardan silinebilme ihtimalleri yüksek görülmektedir (Çelikkol,2022:70). 5. Sonuç Sanal bir dünya olan metaverse te de rekabetin yoğun ve hızlı olacağı görülmektedir. İşletmelerin ve markaların metaverse e yeni bir pazar alanı olarak görmeleri, öne geçmelerine fırsat sunarak rekabet avantajı sağlayacaktır. İşletmeler veya markaların metaverse te varlıklarını ve deneyimlerini geliştirmesi ve sanal olarak mülk satın almalarıyla bir dönüşüm yaşanacağını göstermektedir. Neredeyse her endüstri kolunda devrim yaratacağı tahmin edilen metaverse te, eğlenceden sağlık hizmetlerine, ödemelerden saatlik iş gücüne, tüketici ürünlerinden hizmetlere kadar yeni endüstriler, yeni meslekler, yetenekler, yeni pazarlar ve kaynaklar yaratılacaktır. İşletmeler ve markalar, kullanıcıların içerik yaratma, markayla etkileşime girmesiyle oluşacak fırsatların ve potansiyelin farkına varmalıdırlar. Bunun gerçekleşebilmesi için kullanıcılarla iletişim, deneyim ve güven tohumlarının ekilmesi gerekmektedir. Günümüz post modern tüketim anlayışında tüketicilerin beklenti, istek ve tercihleri oldukça farklılaşmaktadır. Bu farklılaşma, teknoloji ve değişimle uyumlu yeni simülasyonlar ve deneyimler geliştirmeyi de zorunlu kılmaktadır. Gelişen teknolojilerin sağladığı avantajları kullanabilen tüketiciler, bu teknolojilere uyum saplayan işletmelere karşı davranışları ve yönelimleri olumlu olmaktadır (Anderson, 2002:12). Özellikle Z ve Alfa kuşaklarının dijital davranışları ve yetenekleri metaverse e daha kolay adapte olacaklarını göstermiştir. Sosyal medyanın yeni hali sayılan metaverse teknolojisinin kullanıcı ara yüzleri ve medyaları hızlı değişimlere uğrayacaktır. Küresel teknoloji şirketlerinin, ünlü kişilerin, sanatçıların ve şimdiden metaverse e yatırım yapmaları, diğer kullanıcıları da metaverse e yönelimlerini sağlayacak ve uyum sürecini hızlandıracaktır. Böylelikle metaverse te ve paralelindeki gerçek yaşamda yeni fırsatlar, yeni iş alanları ve yeni istihdam imkânları oluşacaktır. Dolayısıyla işletmelerin öncelikle platformda kendilerini konumlandırmaları gerekmektedir. İşletmelerin, yeniliğe meraklı ve yeni deneyimler yaşamak isteyen metaverse tüketicileri için NFT, AR, VR, MR, XR ve benzeri araçlarla sürükleyici deneyimler sunabilmelerinin rekabet

370 PAZARLAMANIN YENİ EVRENİ: METAVERSE 361 avantaj yaratacağı düşünülmektedir. Böylelikle sanal ürün ve hizmetlerini kullanıcılara satabilme imkânı yakalayacaklardır. Kullanıcıların avatarları için sanal mekânlar oluşturmak, bu mekânlarda deneyim yaşamalarını sağlamak, özel dijital ürün koleksiyonları oluşturmak markaların metaverse te rekabet etmelerine güç katacaktır. Yeni pazarlama araştırması yöntemleri ve vücut sıcaklıklarının ölçülmesi, nabız ölçerler, göz bebeklerinin gözlemlenmesi gibi teknikler kullanılarak metaverse pazarı ve avatarların davranışları takip edilerek sürükleyici teknolojilerin tüketicilerin davranışlarına olan etkilerinin sistematik takibi sağlanabilir. İşletmeler, bu sonuçlara göre uygulama ve stratejilerinde düzeltmeler ve geliştirmeler de yapabileceklerdir. Kaynakça Aggarwal, K., Mijwil, M. M., Al-Mistarehi, A.-H., Alomari, S., Gök, M., ve Alaabdin, A. M. (2022). Has the Future Started? The Current Growth of Artificial Intelligence, Machine Learning, and Deep Learning. Iraqi Journal for Computer Sciences and mathematics (IJCSM), 3(1), Alankuş, Z., ve Fatih, A. (2020). Metaverse Evreninde Pazarlama: 7p Pazarlama Karması Üzerinden Bir Değerlendirme. Uluslararası Halkla İlişkiler ve Reklam Çalışmaları Dergisi, 5(1), Alpaslan, C. (2022). Metaverse e şimdiden hazır olmamız gerekiyor, %C3%BCn%20pazarlama%20 d%c3%bcnyas%c4%b1na%20ve,ve%20tecr%c3%bcbe%20 odakl%c4%b1%20etkile%c5%9fimler%20ya%c5- %9Fayaca%C4%9F%C4%B1z,Erişim Tarihi: Altun, D. (2021). Sanal ve Artırılmış Gerçeklikle Dönüşen Yeni Nesil Sosyal Medya, Uluslararası İşletme ve Pazarlama Kongresi, 2021 Doğuş Üniversitesi, İstanbul, Amorim, T. L., Tapparo, N. Marranghello, A. C. R. Silva, ve A. S. Pereira, (2014). A multiple intelligences theory-based 3D virtual lab environment for digital systems teaching, Proc. Comput. Sci., vol. 29,pp. 1413_1422, Jan Anacona, J. D., Millán, E. E. ve Gómez, C. A. (2022). Aplicación De Los Metaversos y La Realidad Virtual En La Enseñanza. org.co/scielo.php?script=sci_arttext&pid= S , Erişim Tarihi: 03/09/2022.

371 362 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Ball, M. (2021). Framework for the Metaverse. all/forwardtothemetaverseprimer ; metaverse-ile-pazarlama/, Erişim Tarihi: Bao, H., ve Roubaud, D. (2022). Recent Development in Fintech: Non-Fungible Token. FinTech, 1(1), BBC (2021). Meta: Facebook adını neden Meta olarak değiştirdi?, Erişim Tarihi: Bosworth, A. ve Clegg, N. (2021). Building the metaverse responsibly. about.fb.com/news/2021/09/building-the-metaverse-responsibly/, Erişim Tarihi: Bülbül, D. (2022). Metaverse İle Sanal Konser Turu. metaverse-ile-sanal-konser-turu, Erişim Tarihi: Bonsu, S.K. ve Darmody, A. (2008). Co-creating Second Life Market Consumer Cooperation in Contemporary Economy, Journal of Macromarketing, Volume 28 Number 4 December Sage Publications / Bourlakis, M., Papagiannidis, S., ve Li, F. (2009). Retail spatial evolution: Paving the way from traditional to metaverse retailing. Electronic Commerce Research, 9(1), Brown, D. (2021). Big Tech Wants to Build the Metaverse. What on Earth Does That Mean?, The Washington Post, September 1, washingtonpost.com/technology/2021/08/30/what-is-the-metaverse/. Erişim Tarihi: Brujo, G. (2022). Enter the Metaverse. Erişim Tarihi: Chohan, R., ve Paschen, J. (2021). What marketers need to know about nonfungible tokens (NFTs). Business Horizons. bushor Castillo-Abdul, B., Pérez-Escoda, A. ve Núñez-Barriopedro, E. (2022). Promoting social media engagement via branded content communication:a fashion brands study on Instagram. Media Commun, 2022, 10, Choi, H. S. ve Kim, S. H. (2017). A content service deployment plan for metaverse museum exhibitions Centering on the combination of beacons and HMDs. International Journal of Information Management, 37(1),

372 PAZARLAMANIN YENİ EVRENİ: METAVERSE 363 Choi, U. ve Choi, B. (2020). The Effect of Augmented Reality on Consumer Learning for Search and Experience Products in Mobile Commerce. Cyberpsychology, Behavior, and Social Networking, 23(11), Caulfield, B. (2021). What Is the Metaverse?, The Official Nvidia Blog, August 10, Erişim Tarihi: Collins, C. (2008). Looking to the future: Higher education in the Metaverse. Educause Review, 43(5), Çelikkol, Ş. (2022). Metaverse dünyası nın, tüketici satın alma davranışları açısından değerlendirilmesi. İstanbul Kent Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, 3(1), Damar, M. (2021). Metaverse shape of your life for future: A bibliometric snapshot. Journal of Metaverse, 1(1), 1 8. Dick, E. (2021). Public Policy for the Metaverse: Key Takeaways from the 2021 AR/VR Policy Conference. Information Technology and Innovation Foundation. Dionisio, J. D. N., Burns, W. G. ve Gilbert, R. (2013). 3D virtual worlds and the metaverse: Current status and future possibilities. ACM Computing Surveys, 45(3), Article 34. Domorosla, S. (2022). Metaverse de Pazarlama: Büyük Markaların Test Ettiği 4 Yeni Trend. Erişim Tarihi: Doolani, S., Owens, L., Wessels, C.ve Makedon, F. (2020). An immersive virtual storytelling system for vocational training. Applied Sciences, 10(22), Duan, H., Li, J. Fan, S., Lin, Z., Wu, X. ve Cai, W. (2021). Metaverse for Social Good: A University Campus Prototype. MM 21: ACM Multimedia Conference. Hong Kong, 1-9. duch*esnes, D. (2022). 17 Tendances du Marketing Digital Que Vous Ne Devriez Pas İgnorer en 2022 (et Après). tendances-marketing-digital/, Erişim Tarihi: 03/09/2022. Dundas, K. (2021, 11 23). What is the metaverse? Retrieved from techradar. com. Erişim Tarihi: Dwivedi Yogesh K., Laurie Hughes A, Abdullah M,. Baabdullah C, Samuel Ribeiro-Navarrete et all. (2022). Metaverse beyond the hype: Multidisciplinary perspectives on emerging challenges, opportunities, and agenda for research, practice and policy. International Journal of

373 364 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Information Management. Volume 66, October 2022, org/ /j.ijinfomgt Gent, E. (2022). Lessons from a second life> before meta, philip rosedale created an online universe. IEEE Spectrum, 59(1), 19. Han, B., ve Kim, G. J. (2021). AudienceMR: Extending the Local Space for Large-Scale Audience with Mixed Reality for Enhanced Remote Lecturer Experience. Applied Sciences, 11(19), Hollensen, S., Kotler, P. ve Opresnik, M. O. (2022). Metaverse the new marketing universe. Journal of Business Strategy. JBS Kim.,S. K. (2020). Metaverse. Seoul :Plan B Design. Hofstetter, R., de Bellis, E., Brandes, L., Clegg, M., Lamberton, C., Reibstein, D., Rohlfsen, F., Schmitt, B. ve Zhang, Z.J. (2022). Crypto-marketing: How non-fungible tokens (NFTs) challenge traditional marketing. dx.doi.org/ /ssrn Hwang, R. ve Lee, M. (2022). The Influence of Music Content Marketing on User Satisfaction and Intention to Use in the Metaverse: A Focus on the SPICE Model, Businesses 2022, 2, businesses Jeon, H.-J., Youn, H.-C., Ko, S.-M. ve Kim, T.-H. (2021). Blockchain and ai meet in the Metaverse. Joshua, J. (2017). Information Bodies: Computational Anxiety in Neal Stephenson s Snow Crash. Interdisciplinary Literary. Studies, 19(1), H. R. Kang. (2022). A Case Study on Metaverse Marketing of Jewelry Brand. Journal of Digital Convergence. 20(1), DOI: / JDC Kaya, B.S. (2022), Metaverse pazarlamada neleri değiştirecek? %C3%BCn%20pazarlama%20 d%c3%bcnyas%c4%b1na%20ve,ve%20tecr%c3%bcbe%20 odakl%c4%b1%20etkile%c5%9fimler%20ya%c5- %9Fayaca%C4%9F%C4%B1z. Erişim Tarihi: Kayabaşı, A. (2014). Dağıtım Kanalları ve Lojistik. Pazarlama. B. Z. Erdoğan (Ed). Bursa: Ekin Yayınevi, Kim, Jooyoung (2021) Advertising in the Metaverse: Research Agenda, Journal of Interactive Advertising, 21:3, , DOI: /

374 PAZARLAMANIN YENİ EVRENİ: METAVERSE 365 Kim W. Metaverse Marketing, Genesis: #Metaverse #MetaverseMarketing Lab #Roblox #ZEPETO #Snorkel. Marketing.2021;55(5): riss.kr/link?id=a Kraus, S., Kanbach, D. K., Krysta, P., Steinhoff, M. ve Tomini, N. (2022). Facebook and the creation of the Metaverse: Radical business model innovation or incremental transformation? International Journal of Entrepreneurial Behaviour & Research, insight/ htm. Kuş, O. (2021). Metaverse: Dijital Büyük Patlamada Fırsatlar Ve Endişelere Yönelik Algılar. Intermedia International e-journal, 8(15), Lee, L.-H., Braud, T., Zhou, P., Wang, L., Xu, D., Lin, Z., Hui, P. (2021). All one needs to know about metaverse: A complete survey on technological singularity, virtual ecosystem, and research agenda. arxiv, 2110, arxiv , Liffreing, I. (2021). What brands should know about the metaverse. Advert. Ages, 2021, 92, 1.; Cuesta-Valiño, P.; Rodríguez, P.G.; Núñez-Barriopedro, E. Perception of Advertisem*nts for Healthy Food on Social Media: Effect of Attitude on Consumers Response. Int. J. Environ. Res. Public Health 2020, 17, 6463 Ludlow, P. ve Wallace, M. (2007). The second life herald: The virtual tabloid that witnessed the dawn of the metaverse. MIT press, Mankiw, N. G. (2015). Principles of Microeconomics. Stamford: Cengage Learning Publishing. Metaverse Roadmap (2007). Metaverse Roadmap Overview, metaverseroadmap.org/overview/ Erişim Tarifi: Moriuchi, E., Landers, V. M., Colton, D., & Hair, N. (2021). Engagement with chatbots versus augmented reality interactive technology in e-commerce. Journal of Strategic Marketing, 29(5), Mystakidis, S. (2022). Metaverse Encyclopedia, 2(1), Ning, H., Wang, H. et all. (2021). A Survey on Metaverse: the State-of-theart, Technologies, Applications, and Challenges. arxiv NTV, (2022). Moda ile teknoloji birleşti: Metaverse Moda Haftası. VbrClFJkNEeatG5ACvCnrg Erişim Tarihi:

375 366 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Önder, N. (2021). Türkiye nin ilk metaverse ajansı kuruldu! marketingturkiye.com.tr/haberler/turkiyenin-ilk-metaverse-ajansikuruldu/ Erişim Tarihi: Önder, A. (2022), Pazarlama dünyası hızla uyum sağlayacaktır. Metaverse %C3%BCn%20pazarlama%20d%C3%BCnyas%C4%B1na%20 ve,ve%20tecr%c3%bcbe%20odakl%c4%b1%20etkile%c5%9fimler%20 ya%c5%9fayaca%c4%9f%c4%b1z Özata, F. Z. (2014). Pazarlama İletişimi. Pazarlama. B. Z. Erdoğan (Ed.). Bursa: Ekin Yayınevi, Papagiannidis, S. ve Bourlakis, M. (2010). Staging the new retail drama: At a Metaverse near you!. Journal of Virtual Worlds Research, 2(5), Park, S.-M. ve Kim, Y.-G. (2022. A Metaverse: taxonomy, components, applications, and open challenges. IEEE Access, 10, Pazarlamasyo Dergisi (2022). Metaverse neleri değiştirecek? pazarlamasyon.com/metaverse-neleri-degistirecek. Erişim Tarihi: Pérez, L., Rodríguez-Jiménez, S., Rodríguez, N., Usamentiaga, R. ve Garcia, D. F. (2020). Digital twin and virtual reality based methodology for multirobot manufacturing cell commissioning. Applied Sciences, 10(10), Polat, E. ve Öz, C.(2021). Web 3.0 nedir?. Elektrik Mühendisliği, Mayıs 2021, sayı-468, Rauschnabel, P. A., Felix, R. ve Hinsch, C. (2019). Augmented reality marketing: How mobile AR-apps can improve brands through inspiration. Journal of Retailing and Consumer Services, 49, Rauschnabel, P. A., Babin, B. J., tom Dieck, M. C., Krey, N. ve Jung, T. (2022). What is augmented reality marketing? Its definition, complexity, and future. Journal of Business Research, 142, Seares, E. (2022). Virtual insanity? How to make returns in the metaverse. Erişim Tarihi: Schmitt, B.H. (1999) Experiential Marketing. Journal of Marketing Management, 15, Scholz, J. ve Duffy, K. (2018). We are at home: How augmented reality reshapes mobile marketing and consumer-brand relationships. Journal of Retailing and Consumer Services, 44, Stelzner, M. (2022). Beyond art: Using NFTs for access. aexaminer.com/beyond-art-using-nfts-for-access/

376 PAZARLAMANIN YENİ EVRENİ: METAVERSE 367 Schroeder, R., Huxor, A. ve Smith, A. (2001). Activeworlds: geography and social interaction in virtual reality. Futures, 33(7), Shapiro, E.(2021). Artificial Intelligence Will Change World, Says Nvidia CEO. Time, April 18, Erişim Tarihi: Simplebo (2022). Toutes les Statistiques d Internet à Connaître en blog.simplebo.fr/toutes-les-statistiques-a-connaitre-en-2022 Erişim Tarihi: 03/09/2022. Soares, I. C. M., Leite, Y. V. P., Salazar, V. S. ve Giesta, L. C. (2015). Experiência de Consumo em Realidades Virtuais: Um Estudo de Caso Realizado no Second Life. RAI Revista de Administração e Inovação, 12(1), Stephenson, N. (1992). Snow crash. Bantam Books, The Verge (2021). Mark in the Metaverse. Accessed on Erişim Tarihi: Tsukanov, İ. (2022). Metaverse Nasıl Şekillenecek. chto-takoe-metavselennaya-i-kogda-ona-poyavitsya, Erişim Tarihi: 03/09/2022. Tutulmaz, M. ve Seferoğlu, S. S. (2017). Artırılmış gerçeklik teknolojilerinin sınıfta kullanmalarıyla ilgili bir inceleme. ICITS 2017 Uluslararası Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Sempozyumu. Bingöl Viglialoro, R. M., Condino, S., Turini, G., Carbone, M., Ferrari, V. ve Gesi, M. (2021). Augmented Reality, Mixed Reality, and Hybrid Approach in Healthcare Simulation: A Systematic Review. Applied Sciences, 11(5), Wang, F.-Y., Qin, R., Wang, X. ve Hu, B. (2022). MetaSocieties in Metaverse: MetaEconomics and MetaManagement for MetaEnterprises and MetaCities. IEEE Transactions on Computational Social Systems, 9(1), 2-7. Yıldız, G. (2022). Pazarlamacılar için metaverse ün ABC si. marketingturkiye.com.tr/haberler/pazarlama-dunyasi-metaverse/ Erişim Tarihi: J. Zhang, K. Shih, A. Tao, B. Catanzaro ve A. Elgammal, (2018). An interpretable model for scene graph generation, in Proc. Adv. Neural Inf. Process. Syst., 2018, pp. 1_6. Zukerberg, M (2021). Meta: Facebook adını neden Meta olarak değiştirdi?, Erişim Tarihi:

377

378 BÖLÜM XVIII İSTATİSTİK VE OLASILIK: BİBLİYOMETRİK ANALİZ Statistics and Probability: Bibliometric Analysis Safa HOŞ (Arş. Gör. Dr.), Hitit Üniversitesi, ORCID: Giriş İnsanlık tarih boyunca gelecekte ne olacağını merak etmiş ve yansıması olarak gelecek için çeşitli öngörülerde bulunmuştur. Fakat geçmiş ve gelecek arasındaki bağlantı düşünüldüğünde insanoğlunun geçmişi tek fakat geleceği birçok ihtimali bünyesinde barındırır ve bundan dolayı gelecek belirsizdir. İnsan yaşamı boyunca pek çok kez geleceğine dair plan yapar. Günlük faaliyetlerden sosyal faaliyetlere, mesleki faaliyetlerden ekonomik faaliyetlere kadar verilecek kararlar da geleceğe dair yapılan planların bir yansımasıdır. Aslında insanlar tam da bu noktada farkında olmadan istatistik biliminden faydalanmaktadırlar (Gürsakal, 2015:11). Çünkü geleceğe dair plan yapmak ve tahminde bulunmak için geçmiş ile ilgili gözlemlerden yararlanılmaktadır. İstatistik geçmiş ve şimdiki durumla ilgili toplanmış verileri, kendine has yöntem ve tekniklikler ile analiz ederek gelecek hakkında tahminde bulunmayı sağlamakta ve karar vermeyi kolaylaştırmaktadır. İstatistik ilk olarak matematiğin bir dalı olarak ortaya çıkmış olsa da, büyük bir gelişim göstererek insanlar, toplumlar, firmalar ve ülkeler için vazgeçilmez bir bilim haline gelmiştir. İstatistik biliminin temelleri ise 17. yüzyılda yaygın olan şans oyunlarında avantaj yakalayabilmek adına geliştirilen olasılık hesaplamalarına dayanmaktadır (Akdeniz, 1995). 19.yüzyıla kadar olasılığın bir parçası olarak görülen istatistik, Karl Pearson, R. A. Fisher, F. Neyman ve A. Kolmogorov gibi matematikçilerin yapmış olduğu çalışmalarla başlı başına bir bilim haline gelmiştir (Mazmanoğlu, 2016:3). 369

379 370 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER İstatistik yaşamın her alanında kullanılan ve hayatı kolaylaştıran bir bilim dalıdır. Devamlı olarak gelişen ve kullanım alanı her geçen gün genişleyen istatistik bilimi, diğer birçok bilim ile de ortak alanlar belirleyerek farklı disiplinlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Tıp bilimi ile biyoistatistik, ekonomi bilimi ile ekonometri ve psikoloji bilimi ile psikometri gibi multidisipliner alanların sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Ayrıca istatistiksel yöntemlerin kullanılmadığı bir alan da neredeyse yok gibidir. Üretimden pazarlamaya, mühendislikten fen bilimlerine kadar pek çok alanda araştırmacılar istatistiksel tekniklerden faydalanmaktadır. Bu alanlar içerisinde, teorik bulguları test etme ve karar verme aşamasında iddia edilen bilgilerin doğruluğunun sınanması aşamasında istatistiksel teknikler kullanılmaktadır (İçin, 2015:1). Kullanılan bu teknikler için gerekli olan veridir ve istatistik bilimi sayesinde veri bilgiye dönüşmektedir. Olasılık da günümüzde hayatın bir parçasıdır ve şans oyunları dışında pek çok alanda kendine uygulama alanları edinmiştir. Temel olarak bir olayın gerçekleşme ya da gerçekleşmeme durumunun matematiksel olarak ifade edilmesidir. Günümüzde fizik, moleküler biyoloji, tıp, oyun teorisi ve istatistik gibi bilimlerde yer alan pek çok teori ve uygulama olasılık kavramına dayanmaktadır. Bu çalışmada istatistik bilimi ile bu bilimin ortaya çıkması için zemin hazırlamış olan olasılık konusu bir bütün olarak değerlendirilerek, dünyada istatistik ve olasılık alanı içerisinde yapılan çalışmaların incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla yılları arasında istatistik ve olasılık ile ilgili dünya genelinde yapılan çalışmalar Scopus/SciVal veri tabanı üzerinden incelenmiştir. İstatistik ve olasılık ile ilgili dünya literatüründe yapılmış olan çalışmaların görüntülenme sayısı, atıf sayısı ve alan ağırlıklı atıf etkisi gibi parametreler ışığında yıllara göre dağılımı incelenerek bu alanda yapılan çalışmaların mevcut durumları değerlendirilmekte ve yapılacak çalışmalara da yön vermesi hedeflenmektedir. Hem konu hem de metodoloji olarak alanında ilk olacak olan bu çalışmanın istatistik ve olasılık alanında yapılan çalışmaları değerlendirebilmesi ve yapılacak çalışmaları yönlendirebilmesi nedeniyle literatüre katkı sağlaması beklenilmektedir. Çalışmanın sonraki bölümünde literatür taramasına yer verilmekte ardından araştırma ve veri seti açıklanmaktadır. Daha sonra bulgulara yer verilerek yorumlanmakta ve son olarak sonuç bölümü ile çalışma sonlandırılmaktadır.

380 2. Literatür Taraması İSTATİSTİK VE OLASILIK: BİBLİOMETRİK ANALİZ 371 Çalışmanın bu kısmında bibliyometrik analiz kullanılan çalışmalardan ulaşılabilenler incelenmiş ve aşağıda özetlenmiştir. Hotamışlı ve İrem (2014) çalışmalarında Muhasebe ve Finansman dergisinde yıllarında yayınlanmış 562 çalışmayı bibliyometrik analiz ile incelemişlerdir. İncelenen çalışmaların özellikle finansal piyasalar, kamu ekonomisi ve finansal performans konuları üzerinde yoğunlaştığı sonucuna ulaşmışlardır. Li ve Zhao (2015) çalışmalarında çevresel değerlendirme üzerinde yayınlanmış yayını büyüme eğilimi, konu kategorileri, dergiler, işbirlikleri, coğrafi dağılımları ve araştırmacılar bazında incelemek için bibliyometrik bir analiz kullanmışlardır. Biyoçeşitlilik ve iklim değişikliği gibi konularda yapılan çalışmaların gelecek dönemlerde de artabileceği düşüncesiyle konunun küresel araştırma eğilimlerini ortaya koymuşlardır. Yılmaz (2016) çalışmasında yıllarını kapsayan ve restoranlarda verilen bahşiş ile ilgili toplam 201 yayını incelemiş, tek yazarlı yayınların daha çok olduğu ve bu alanda yapılan yayınların çoğunun 6-10 sayfa arasında olduğu sonucuna ulaşmıştır. Dao ve diğerleri çalışmalarında (2017) Scopus veri tabanını kullanarak Genetik Algoritmalar konusu ile ilgili 2014 yılına kadar olan yayını incelemişlerdir. Yapılan çalışma sonucunda bu alandaki yayınları türlerine göre sınıflarken, yayınların coğrafi dağılımı ve alanlara göre dağılımını yapmışlar ayrıca bu konu üzerinde en çok yayın yapan yazar ve üniversite bilgilerini paylaşmışlardır. Çalışmada genetik algoritmalar konusu ile yapılmış çalışmaların %53,17 si mühendislik alanında olduğu ve çalışmaların uzman sistemler ve biyoinformatik nesne konuları üzerine yoğunlaştığı sonucuna ulaşmışlardır. Beşel ve Yardımcıoğlu (2017) çalışmalarında yıllarını kapsayan dönemlerde Maliye Dergisi nde yayınlanan 330 makalenin incelemesini yapmışlar ve son yıllarda bu alanda yapılan amprik çalışmaların artış gösterdiği sonucuna ulaşmışlardır. Yu ve diğerleri (2018) çalışmalarında yıllarını kapsayan çok kriterli karar verme (ÇKKV) alanındaki yayınları bibliyometrik analiz kullanılarak incelemişler, etkili yayınların, dergilerin, ülkelerin/bölgelerin ve yazarların değerlendirmesini yapmışlardır. Toplam 4464 makalenin incelendiği çalışmalarında 2006 yılından itibaren alanda üretilen makale sayılarının giderek arttığı yılları arasında yayınlanan yayınların daha fazla atıf aldığı

381 372 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER ayrıca bu alanda üretilen yayın anlamında ABD nin lider olmasına rağmen Çin, Tayvan, İran ve Türkiye de üretilen yayın sayılarının da giderek arttığı sonucuna ulaşmışlardır. Depren ve diğerleri (2018) çalışmalarında Web of Knowledge veri tabanını kullanarak borsalarda oynaklığı konu alan çalışmaların bibliyometrik analizi yapmıştır yıllarında yayınlanmış toplam 7568 yayın ile yazarlar arasındaki sosyal ağ yapısı, ortak yazarlık ve konu temelli değişkenleri incelemişlerdir. Ortak yazarlık ağ yapısının ABD ve Çin ağırlıklı olduğunu ve çalışmalarda volatility, stock market, stock returns econophysics, GARCH ve financial crisis kelimelerinin sıkça kullanıldığı sonucuna ulaşmışlardır. Yeksan ve Akbaba (2018) çalışmalarında Social Science Citation Index kapsamında yılları arasında sürdürülebilir turizm konusu üzerinde yayınlanmış 288 adet makaleyi değerlendirmiş, bu yayınların yıllara göre sayısının arttığı, çoğunlukla iki yazarlı olduğu ve 6-10 sayfa aralıklarında yazıldığı sonucuna ulaşmışlardır. Savrun ve Mutlu (2019) çalışmalarında ISI Web of Science ve Scopus veri tabanlarını kullanarak city logistics anahtar kelimesini çalışma başlıklarında kullanan kitap, makale ve bildiri çalışmalarının bibliyometrik analizini yapmıştır. Çalışmada yayınlar coğrafi bölge açısından incelendiğinde Avrupa Birliği ülkelerinin en fazla yayına sahip olduğu ayrıca çalışmaların alansal dağılımı incelendiğinde taşımacılık ve mühendislik alanlarında yoğunlaştığı sonucuna ulaşmışlardır. Verma ve Gustafsson (2020) işletme ve yönetim alanında COVİD-19 salgını ile ilgili yayınlanmış Scopus ve Web of Science endeksli 107 makalenin bibliyometrik analizini yapmışlardır. Çalışmanın sonucunda ise bilim insanları tarafından yapılan çalışmalar konu bazında incelendiğinde COVID-19 salgınının ekonomi, değer zinciri, tedarik zinciri yönetimi, inovasyon, hizmet sektörü ve istihdam üzerindeki etkileri gibi konuların çeşitliliğinin giderek arttığı sonucuna ulaşmışlardır. Shen ve Ho (2020) çalışmalarında bilgi ve iletişim teknolojileri uygulamalarının öğrenme ve öğretme kapsamında geliştirilmesi konusu hakkında yayınlanmış makaleler için bibliyometrik analiz yapmışlardır. Bu amaçla Web of Science veri tabanının gelişmiş arama motorunu kullanarak technolog, learn, higher education kelimelerini başlık, özet ya da anahtar kelimelerinde kullanan 2154 yayını incelemişlerdir. Öğrencilerin öğrenme ve öğretim elemanlarının bakış açılarını değerlendirme açısından sosyal medya kullanımının önemine dikkat çeken çalışma gelecek yükseköğrenim

382 İSTATİSTİK VE OLASILIK: BİBLİOMETRİK ANALİZ 373 uygulamaları için sanal gerçeklik uygulamalarının bilgi ve iletişim teknolojileri açısından önemine vurgu yapmaktadır. Zabavnik ve Verbic (2021) çalışmalarında bibliyometrik analizi kullanarak finansal ekonomi ve reel ekonomi arasındaki ilişki üzerine yapılan araştırmaları inceleyerek bu alanda önemli etkileri olan dergileri ve makaleleri belirlemiştir. Çalışmada alanda etkili bulunan makalelere içerik analizi uygulanmış ve bu makalelerin özellikle finansal krizler, finansal krizlerin finansal piyasa koşullarına etkileri, borsa oynaklığı ve para politikası konuları üzerine yoğunlaştığı sonucuna ulaşmışlardır. Butt ve diğerleri (2021) çalışmalarında Web of Science veri tabanında endeksi Emerging Source Citation Index (ESCI) olan istatistik ve olasılık alanında yer alan yayınların bibliyometrik bir analizini yapmışlardır. Bu alanda en yüksek etki gösteren dergilere sahip ülkelerin ABD, Hindistan ve Pakistan olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Wang ve Tian (2021) çalışmalarında Web of Science (WOS) veri tabanını kullanarak COVID-19 ile ilgili çalışmaları incelemişler, konu hakkında en çok yayının sırasıyla ABD ve Çin tarafından üretildiği sonucuna ulaşmışlardır. Xu ve diğerleri (2021) çalışmalarında Web of Science veri tabanını kullanarak yılları arasında yayınlanmış girişimcilik ve kriz konulu 1044 yayını incelemek için bibliyometrik analiz kullanmışlardır. Alanda en çok kullanılan anahtar kelimelerin sırasıyla entrepreneurship, higher education, organization olarak belirlendiği ayrıca bu alanda yayın yapan bilim adamlarının çoğunluğunun İspanya, ABD ve İngiltere de bulunduğu en üretken kurumun ise Bucharest University of Economic Studies olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Bidwe ve diğerleri (2022) çalışmalarında son yıllarda büyük verilerin kullanılması ve bu verilerin %82 sinin videolardan oluşmasından dolayı video sıkıştırma için derin öğrenme konusu üzerine bir bibliyometrik analiz yapmışlardır. Makine öğrenimi algoritmalarının, performans ölçümlerinin ve video sıkıştırma için önerilen yaklaşımların sorunlarının, avantajlarının ve dezavantajlarının tartışıldığı çalışmada resim ve videolar söz konusu olduğunda veri sıkıştırma algoritmalarından daha çok beklenti olduğu sonucuna ulaşmışlardır. 3. Araştırma Bu bölümde araştırmanın amacı, önemi ve veri setine dair bilgiler yer almaktadır. Bu çalışmanın amacı İstatistik ve Olasılık alanında yayınlanmış bilimsel çıktıların bibliyometrik analiz ile incelenmesidir. Yıllara göre bilimsel çıktı

383 374 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER sayıları, atıf sayıları, görüntülenme sayıları ayrıca bilimsel çıktı sayısına göre üniversitelerin, ülkelerin ve yazarların dağılımı ayrıntılı olarak verilmiştir. Ayrıca bu alan içerisinde en çok bilimsel çıktıya sahip olan konu grupları ve konularda detaylı olarak incelenmiştir. Yapılan yayınlar için kurulan işbirlikleri ile bu konu hakkında en çok bilimsel çıktıya yer veren dergiler de açıklanmıştır. Çalışma ilgilendiği konu ve değerlendirme şekli açısından ulaşılabilen kaynaklar göz önünde bulundurularak literatürde yapılan ilk çalışmadır. Bu anlamda bu alanda yapılacak çalışmalara yön vereceği düşünülmektedir. Mevcut durumu değerlendirme ve geleceğe dair yön verme bulgularının olması çalışmanın önemine vurgu yapmaktadır. Çalışmada İstatistik ve Olasılık konusu ile ilgili yayınlar Scopus/SciVal veri tabanından derlenmiştir yıllarını kapsayan ve Scopus/SciVal veri tabanında bulunan tüm bilimsel çıktılar çalışmaya dâhil edilmiştir yıllarını kapsayan toplam yayın için bibliyometrik analiz yapılmıştır. Bibliyometrik analiz belirli bir alan ya da konu için belirli dönemler içerisinde üretilmiş yayınların detaylı incelenmesidir. Bu çalışmada da istatistik ve olasılık alanı içerisinde yayınlanan bilimsel çıktılara dair bibliyomerik analiz yapılmış ve sonuçlar bulgular kısmında verilmiştir. 4. Bulgular Scopus/SciVal veri tabanından ulaşılan ve yıllarını kapsayan toplam bilimsel çıktının yıllara göre dağılımı aşağıda Tablo 1 de verilmiştir. Tablo 1: Bilimsel Çıktı Sayısı 1 Scholarly Output (Bilimsel Çıktı): Article, Conferance Paper, Review, Note, Chapter, Editorail, Erratum, Data Paper, Letter, Conferance Review gibi yayın türlerinden oluşmaktadır.

384 İSTATİSTİK VE OLASILIK: BİBLİOMETRİK ANALİZ 375 Yukarıdaki sonuçlar incelendiğinde istatistik ve olasılık alanı alanında üretilen bilimsel çıktıların 2012 yılından 2020 yılına kadar arttığı görülmektedir. Fakat 2020 yılında 2019 yılına göre azalış gösterdiği ve 2021 yılında bilimsel çıktı sayılarının tekrar arttığı görülmektedir yılında meydana gelen azalışın 12 Mart 2020 itibariyle Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilan edilen Covid-19 salgınından kaynaklandığı düşünülebilir. Bilimsel çıktılar ilgilenilen yıllar itibariyle 2021 yılında en yüksek sayısına ulaşmıştır. Dolayısıyla genel bir değerlendirme ile istatistik ve olasılık alanında üretilen bilimsel çıktıların yıllara göre artan bir trendinin olduğu kabul edilebilir. Mevcut veri setinde ilgilenilen yıllar itibariyle bilimsel çıktıların atıf sayıları analiz edilmiş ve yıllara göre dağılımı Tablo 2 de gösterilmiştir. Tablo 2: Atıf Sayısı Sonuçlar incelendiğinde atıf sayılarının 2014 yılında zirveye ulaştığı fakat genel olarak azalan bir trende sahip olduğu söylenebilir. Bilimsel çıktı sayıları artarken atıf sayılarının yıllara göre azalması çalışmanın önemli ve tartışılması gereken bulgularından bir tanesidir. Yapılan atıflarla ilgili olarak yayın başına düşen atıf sayısı ve atıf etkisi analiz edilmiş sonuçlar Tablo 3 te gösterilmiştir.

385 376 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER Tablo 3: Atıf Etkileri Yukarıdaki sonuçlar incelendiğinde yayın başına düşen atıf sayılarında yıllara göre hızlı bir düşüş yaşandığı söylenebilir. Bilimsel çıktı sayıları artarken atıf sayılarının düşmesi yayın başına düşen atıf sayılarını da aşağıya çekmektedir. Alan ağırlıklı atıf etkisi bakımından sonuçlar incelendiğinde 2019 yılına kadar 1 ve üzerinde seyretmiştir ki bu etkinin 1 in üzerinde olması istenen bir durumdur. Alan ağırlık atıf etkisi konunun dünya standartlarının neresinde olduğunun bir göstergesidir. Alan ağırlık atıf etkisi 2020 yılından sonra ise 0,9 seviyelerinde seyretmiş ve daha önceki yıllara göre düşüş göstermiştir. Çalışmada ele alınan bilimsel çıktıların yıllara göre görüntülenme sayıları aşağıda Tablo 4 te gösterilmiştir. Tablo 4: Görüntülenme Sayısı

386 İSTATİSTİK VE OLASILIK: BİBLİOMETRİK ANALİZ 377 Sonuçlar incelendiğinde yılları arasında görüntülenme sayıları ile arasında değişmekte fakat aşırı bir dalgalanma görülmemektedir. Görüntülenme sayısı 2019 yılı itibariyle en yüksek değerine ulaşırken daha sonraki yıllarda keskin bir düşüş yaşamıştır. Görüntülenme sayıları ile ilgili olarak yayın başına düşen görüntülenme sayısı ve görüntülenme etkisi analiz edilmiş sonuçlar Tablo 5 te gösterilmiştir. Tablo 5: Görüntülenme Etkileri Toplam bilimsel çıktı yapılan işbirliklerine göre değerlendirildiğinde elde edilen sonuçlar aşağıda Tablo 6 da gösterilmiştir. Tablo 6: İşbirlikleri İşbirlikleri BÇS AS YBAS AAAE Uluslararası ,8 1,26 Sadece ulusal ,5 1,01 Sadece kurumsal ,93 Tek yazarlı ,68 BÇS: Bilimsel Çıktı Sayısı; YBAS: Yayın Başına Atıf Sayısı AS: Atıf Sayısı; AAAE: Alan Ağırlıklı Atıf Etkisi Sonuçlar incelendiğinde bilimsel çıktıların %28,7 sinin uluslararası işbirlikleri ile hazırlandığı, %27,5 inin ise ulusal işbirlikleri ile hazırlandığı görülmektedir. Ayrıca bu yayınların %17,3 ü tek yazarlı olarak hazırlanmış ve herhangi bir işbirliği yapılmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Daha göster

İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER - PDF Ücretsiz indirin (2024)

References

Top Articles
Latest Posts
Article information

Author: Golda Nolan II

Last Updated:

Views: 5989

Rating: 4.8 / 5 (78 voted)

Reviews: 93% of readers found this page helpful

Author information

Name: Golda Nolan II

Birthday: 1998-05-14

Address: Suite 369 9754 Roberts Pines, West Benitaburgh, NM 69180-7958

Phone: +522993866487

Job: Sales Executive

Hobby: Worldbuilding, Shopping, Quilting, Cooking, Homebrewing, Leather crafting, Pet

Introduction: My name is Golda Nolan II, I am a thoughtful, clever, cute, jolly, brave, powerful, splendid person who loves writing and wants to share my knowledge and understanding with you.